17 Eylül 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 2

17 Eylül 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir serseri Artık iltica edecek hiç Bir yer bulamıyor (Baş tarafı I nci sayfamızda) Bir aralık Amerika hap sha- nesinden kaçarak derin bir be- yecan uyandıran Linkoln harp | bittikten sonra Avrupada bilhas- sa Almanya ve Avusturyada bir | takım iğtişaşlar çıkararak Al. | manya Kayserini tahtına iade için çalışmış ise de muvaffak o- lamamış, bunu müteakip (Çin) e giderek orada tabrikât ile meş- gul olmuştu, Çinde bulunduğu sırada (huristiyanlıktan çıkarak Buda mezhebine girmiş ve bü- tün Buda dinine salik olanları Ingiltereye karşı ayaklandırmağa uğraşmıştı. i üçüncü dini on zamanlarda Çinden ayrı- lan Linkola Buda ururar agi çıktığını ilân etmiştir. Bu suretle bu serseri üçüncü defa dinini değiştirmiş oluyor. Kendisi ilk önce Yahudi idi. Yabudilikten çıkarak iyanlığa girmiş ve bir müddet misyonerlik yapmış, sonra — hıristiyaalığı o bırakarak Budist olmuştu, Kendisi bu defa dördüncü bir dine giriyor ve “insanlık dini, olduğünu söylüyor, Linkoln ingiltereden koğulduk- tan sonra nereye gireceğini şa- şırmıştır. Çönkü Fransa hükü- meti de onun Fransaya alınma- masi İçin her tarafa talimat ver- miş bulunuyor. Fransadan. baş- ka “Almanya, Belçika, İspanya ve Felemenk hükümetleride bu tehlikeli serseriyi almamak için karar vermiştir. Tribiç Linkoln yeni dini hak- | kında beyanatta bulunarak bu- | mun ispirtizmeye istinat etliğini | söylemiştir. Kendisi, lugilterede ! yeni dinin ilk mabedini kurmak istemiş isede İngiltere hükümeti onu kabul etmemiştir. Uinkoln bunun üzerine Fele- menk hükümetine iltica etmek istemiş ve sabık Kayser ile gö- rüşmek arzusunda olduğunu, ona yeni dini tebliğ edeceğini söy- | İemiş buna da imkân bulama- mıştır. Kendisi bali hazırda kapı kapı dolaşarak her kapıdan koğulu- yor. Şehitlerimizi ziyaret Çânakkale, 16 (Heyetle giden arkadaşrmızdan) — Çanakkale şehitlerini ziyaret heyeti Gülce - mal vapuru ile bu gün sehitleri zi- yaret etti, Gece Tekirdağdan ge- çetken 200, Gelibolu ve Çahakka- leden de yüzlerce kişi vapura a - lndı, Vapurda şimdiye kadar görülmemiş derecede bir kalaba- lık oldu. Heyetler arasında Tekir dağ, Kırklareli, Edirne Çanakka» la vali ve belediye reisleri de bu- lanmaktadır. Çanakkaleden sonra (Rumeli harp sahası sahili takip edildi. Ak baş önünde düdükle şehitlerimiz selâmlandı ve vapurdaki mızıka tarafımdan istiklâl marşı çalındı. Asker de şehitleri selâmladı. Kilitbahir önünde fırka idare © heyetinden Ali Rıza bey bir kon - ferans vererek harbin safahatını, Gazinin muzafferişâtteki rolleri ni anlattı, Ağlıyanlar çok oldu. Vecihe Hanım ve talebe birliğin - den nutuklar söylendi. Mevlüt okundu. Şehitlerin ruh ları taziz edildi. Saat 15 te Ana - fartalardan dönüldü. Ayni yerle- re uğrıyarak dönülüyor. Anafarta lardan Gazi hazretlerine, meclis Reisi Kizrm paşa, başvekil İsmet paşa ve Fevzi paşa hazeratına ta zimat telgraflar: çekildi. Dil üzerinde —rru 014008 vaa amren UN 0n a 400000 bMMEEN 0004 s0 50 sam ea sn emme amam güzide bir hekimimizle konuşmalar Lisanımızla münevverler de alâkadar olmalıdır. Liselerimizde Lâtince öğretmek faydalıdır Operatör Burhanettin Bey , hatalarımızın tashihini gelecek nesillere bırakmıyalım , diyor Cerrah Paşa hastanesi ope- ratöru, doktor A. Burhanettin bey, dil - mes'elesinin bilhassa hekimliğe ait kısmında, ıstılahlar işinde senelerden beri olan hekimlerimizin ön safında- dır. Kıymetli operatör, dört sene evvel uzun bir rapor yazmış ve mensup olduğu cemi- yete verdiği bu raporda ıstılâh mes'elesini mevzmubahs etmişti. Bir doktorla, hasta olmadan konuşmak çok enteresan oluyor. Hastalara mukadder olan heye- canın, böyle konuşmalarda der- hal yerini değiştirdiğini, bizzat doktora geçtiğini görmek için fazla bir dikkate lözum bile yok.. Burbanettin bey kesik kesik cümlelerle kesik kesik satırlarla konuşmayı tercih ediyor. Dil meselesi Üzerinde söylemiye sa- | lâbiyeti olüp olmadığını müna- kaşaya kuvvetli bir niyeti oldu- ğunu seziyorum ama,. tereddüdü meselenin mesleğine ait kısmın- da çözülüveriyor. En pratik şey Diyor ki: — Dilimiz nasıl inkişaf etme- lidir.. Tabii böyle mühim bir suale dilciler, dil bilgisile sene- lerdenberi uğraşanlar daha iyi cevap verirler. Fakat lisan me- selesine münevverlerin, akade- mik mesleğinde bulunanların, hu- susile biz doktorların da ebed” İ miyet vermeleri lâzım değil mi efendim.. Bu gibi işlerde tabii herkesin vazifesi ayrıdır. Bir öğ- reticiler, bir öğrenenler kısmı var, Fakat şimdiki halde herke- sin biraz himmet göstermesi lâ- zım. Bu takdirde İisanm tekem- mülü meselesi daha kolaylıkla mütalea edilebilir. Bunun için, bence her Türk bu işle alâkadar olmalıdır. En pratik şey şudur bence; herkes cebinde bir defter bulundurmalı işittiği okuduğu her yeni Türkçe kelimeyi hemen defterine yaz- mah, münasebet düştükçe de bunları güzel güzel kullanmak. Yani demek istiyorum ki eski- den mazinin karanlıklarında gö” mülü kalan, Anadoluda ve diğer başka Türk ellerinde kullamlan Jork kelimelerini. araştırıp bul mak için çalışma, herkesin va- zifesi olmalı. Arapça ve kibarlık Eskiden arapça kelimelerle meram anlatmayı kibarlık telâk- ki edermişiz.. Bundan sonra en büyük milli gurur, kendi öz ke- limerimizi aramak ve söylemek olmalıdır, değilmi efendim? — Çok doğru — kendi dilimiz, öz kelime- lerimiz bir zevktir. Öğrendikçe hepimiz zevkle (kullanacağız. Bence sözle, yazı ile güzel an- lamak, güzel anlatmak kendi öz kelimelerimizi kullanmakla kabil- dir. Bu bahiste bizi en ziyade alâkadar eden hekimlik cepbe- sidir tabii. Bütün akademiklerde ayni suretle düşunürler, Ben bir mecmua neşrettiğim için dilimiz- de vaki yenilikleri çok yakın- dan takip etcem bilhassa mec- buridir. Tıbbi cephemiz Lisan meselesinde tıbbi cep- hemiz ıstılâh meselesidir, bun- da takip edeceğimiz yol ne ol- malıdır, değil mi efendim? Bi oni meşğül | bundan | — Evet — Bende efendim, bu bahiste kültürde ilerleyen diğer millet- lerin tuttukları yo'u takip et- mek lâzımdır. Bir misal, Evet meselâ Almanlar tıpda gayet sade, yeni yeni Alman kölime- leri buluyorlar. Fakat tabil bu yeni ıstılahlariyle beraber Latin- ce ve eski Yunan ostilahlarina de pek ziyade ehemmiyet ve- riyorlar. kemik, bir bez, fizyolojik ve bi 270 bir | Yani. bie; edeler Bir İ vermek şarttır." Son yolojik bir hadisede hemen he- | men ekser hastalıkları lisanlarile bunları lâtince ile ifade eden- lerde çoktur. Maksatları nedir? Bundan maksatları ikidir: 1 — Almanca tabirlerle lisanı sadeleştirmek ve ilimleri her mli- nevverin anlıyabileceği bir şekle sokmak. 2 -— Lâtince ve eski Yunan- ca şimdiki Avrupa kültürünün temeli olduğu için onlarıda öğ- renmek., Şimdiki medeniyetin esaslarını bilmek içiu eski lisanları öğren- | mek lâzımdır, değilmi efendim. Bundan başka her teşrihi uzuv, her kimyevi cisim ve hadise için yeni kelimelerde — kolay kolay bulunamıyor. Bahusus bak- ieriyoleji gibi yeni yeni teessüs gı Yunan “Talay ve Tir istifade zarureti görülüyor. Bize gelince.. Biz de efendim Arapça kelimeler yerine Türk- çeleri araştırılma pek âlâ bulu- nur. Meselâ teşrihte Cümcüme yerine kafa tası, Mıh yerine be- yin, Muheyh yerine küçük beyin üznü dahili yerine iç kulak denemez mi.. Göz, kulak, diş, dudak, üst çene gibi ne güzel kelimelerimiz var. Ben umumi- yetle bunları kullanmayı tercih ediyorum. Kol, üst kol, alt kol, fabiz yerine, Adut, Sâit, Sâk demeye ne lüzum var? Biraz düşünmek kâfi Kemik kırıklarına dair birşey yazmış ve bunu “kesri izam,, ye. rine kullanmıştım. Biraz düşün- mek ve aramak kâfi. Bu Türk“ çeler zaman geçtikçe kulakları- mızda abenktar ihtizazlar bıra- kacaktır. Fakat diğer taraftan itiraf etmeliki bütün ilmi ıstı- lahları Türkçe olarak bulmak daima kabil olmaz. Birçok has- talıkları, teşrih uzuvlarını başka bir suretle ifadeye mecburuz. Bu itibarla Arapçalârdan lisana iyice giren ve Türkçeleri bulun- mıyanları bırakmaktan başka çare yok gibi geliyor. Meselâ iltihap kelimesi gibi.. Lâtınca ıstılâhler Şimdi efendim en mühim me- seleye geliyoruz: Lâtınca ıstılâhlar meselesi. Birer sigara içelim de evvelâ. Olur mu efendim.. Değerli operatör, beyaz azun gömleğinin açık &'r düğmesini ilikledikten sonra anlatmıya baş- ladı: — Efendim.. Arasıra talebe yetiştirme usulile alâkadar olu- yorum. İşte Amerikalı bir müte- hassıs tarafındanyazılmış bir kitap. Muhtelif meilletlerde ve bilhassa Almanyada tıp talebesinin nasıl kendi | ifade ettikleri gibi | yetiştirildiğini izah ediyor. Tıp fakültesine talebe veren mek- tep'erden Gimnaziumdd Lâtince ve eski Yunanca mecburidir. Realgimnaziumda daha ziyade Lâlinceye kuvvet verilir, Überrealşule de Lâtince ve | Yunanca mecburiyeti yoktur. Fas kat buna mukabil bu mektep- ten Tıp fakültesine girmek için Lâtince öğrenmek ve imtihan Baytar mektebi dahi bu mecbu- riyeti ileriye sürmüştür. Fransada geçen asırda pek mecburiyet yoktu. Birçok müca- delelerden sonra 1921 de ve Leon Berard'ın mezareti zama- nında Latince ve Yunanca lüzu- mu anlaşıldı. Diğer ileri mem- leketlerin de ekserisi Alman usulünü takibeder. İngiltere de | mektepler büsbütün hususi şart- | lara tabidir. Talebe mubtelif tofzda hazırlanır. Hükümetin yal- nız bir organi vardır ki bu Je- neral Medical Konncil'dir. Bunun kabulüne göre Lâtince şarttır, üniversiteye girmek için. Demek oluyorki umumiyetle bekimlik o öğrenmek için eski Yunanca ve bilhassa Lâtince kat'i ve mecburi tutüluyor. Ben 928 de bu bahs üzerinde tıp en- cümenine bir rapor vermiştim. şte, bakımize.., kaim nlin. Radordaki fikirler Bu raporda Burhanettin Bey, çok dikkate değer fikirler ile- riye sürüyor, Arapların bile at- tıkları kelimelerin bizde hâlâ kullanıldığını, ilmi lisanda da inkılâbın pekalâ mümkün olduğunu işaretiten sonra hülâsatan şunları ileriye sürüyordu : “Hiç bir milletin kullanmadı. ğı Arapça ıslılahlar yerine bey- pelmilel yalnız bir nevi tabirle. rin tedrisi terakkimize daha zi- yade yardım etmez mi.. Lâtin- ceyi bilmediğimiz tabiidir. Fakat Avrupadaki doktorların içinde de bilenler azdır. Fakat hiç bi- risi ıstılahların manasım anla- makta gecikmez, Bir çok neşri- yatı biz de okuyor ve anlıyoruz. Esasen fevkalâde Arapça bil- diğizi de kim iddia ediyor. Istılah inkılâbı esasen bize de- ğü gelecek mesilere terakki yollarını açacaktır. Bizler belki zahmet çekeceğiz, fakat medeni» * yete uygun bir lisan vücuda geti- receğiz Genç nesil başka yolda yürüyor, eskileri muhafaza et- mek istiyenlere hiçbir vakit za- hir olmuyacaktır. Lâtince ıstılah. ların asl şekil ve kisvelerini aynile muhafaza etmek lâzımdır. Eğer değiştirirsek arada e bir mez basıl olacaktır. Bir kelime iki tarzda öğrenilmez. Lâtince kelimelerin şekil, kisve ve klişeleri değişemez. En kes- tirme yol, olduğu gibi almaktır. Talâffuz büsbütün başka mese- ledir. Hatalarımızın tasbihini ge- lecek nesle bırakmıyalım! Ismi hasları da değiştirmeden aynen almak lâzımdır.” Hülâsa itibarile doklor, bazı Lâtir ıstılahlarının aynen alın masını şiddetle müdafaa edi- yordu. Liselerimizde Raporu okuduktan sonra Bur- senelerde | İsmet Paşa H BEAR ZAP ARTAN (Baş tarafı 1 inci sayıfadi Kalemi mahsus müdürü | Bey de ikinci tayyare ile b | kilimizi takip etmişlerdir. Ismet Paşa Hazretlerinin karadan süratle İstanbulâ rek, Gazi Hazretleri ve E Millet Meclisi Reisi Kâzım Hazretlerile (o mülâki olm büyük ehemmiyet verilmek! Bazı mehafilde bu gelişi İ mülâkatın Büyük Millet Mec davet için vuku bulduğu nedilmektedir. Diğer şayialara nazaran vekilimizin bu seyahati, yen bsat vekili Celâl Beyin ikti vaziyet hakkındaki tetkik bükümetin iktisadi mesail noktai Dazarile alâkadardır. Maamafih bizim yaptığ tahkikata göre bu seyahatin yük Millet Meclisini dayet | biç bir alâkam yoktur. Ve çok zevat buna ibtimal vef mektedirler. ) Ancak Başvekil Ismet P$: bu hafta içinde dairei int yesi olan Malatyaya gidecei daha evvel Gazi Hz. ne * etmek maksadile serjan İs bula geldiği ve fırsattan istif ederek yeni Iktısadi vaziyet b kında Gazi Hz. ne malümat' diğine kuvvetle ihtimal verile | tedir. Başvekilimiz Ankarada Yolculuk çok iy! geçmiştir Ankara, 16 (Hususi mu! mizden) — İsmet paşa h ni getiren tayyareler beşe of ; Ya gerüamer Başvekil tayyare meyda” vekiller ve meb'uslarla halk **| fından karşılandı. Paşa seyahatinden çok nun olduğunu söylemiş ve disine has olan tebessümile Y* tibalarını şöyle anlatmıştır: “.. Yolculuğumuz çok iyi #) ti. İstanbula giderken Zeki P den devamlı izahat aldığım avdette daha sıkı bağladıklsf! çin konuşamadım. Zeki, Tı Tahsin gibi memleketimizde İ valara tam hâkim unsurlar # cut olduğunu bu defa | müşahede etmekle fevkalâd€ i tehassis oldum. Artık alıştım» | i dan sonra daha rahat seya”” | derim, buyurmuşlardır. vi Kalemi mahsus müdürü Bey getirdiği bugünkü © 1419” gazetelerinden karşılayıcıl8"* di. / hanettin Beye sordum: — Demek liselerimizde “ tince o öğeretilmesi ( !070“| kanisiniz? ; — Yalnız bir ecnebi li öğrenilmesi kifayet etmiyo” selerimizde «ski yunanca © bile latincenin esaslarını mek faydalıdır. Sonra bali ardaki kullandığımız ecnebi l limelerinin imlâlarım da deği memeliyiz.Eğer değiştirirsek ' ka lisanlarda rast gelin€* yamayız. Kelimeler ezberi, suretile öğrenilmez tılahları Fransızcaya yazmak çok kötü.. m ji ne demektir? bu, ki g€ “iye | Higiyeni de tutup ijiyen bir ye kullanıyoruz. Bu, bi“ na ifade etmez. Hattâ de Fransız bile anlamaz. İşt* «yk — Allah ismerladık si bey vg — Güle güle efendiri. *

Bu sayıdan diğer sayfalar: