17 Eylül 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

17 Eylül 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayıfa 4 Telsiz telgıat yıldızlarla konuşabilecek mi? VAKIT Eğer orada da zeki adam- lar varsa: Evet Koca Markoni keşfinin 30uncu sene. sinde telsiz telefondan ne bek'iyor? Bir muhabir, ahiren telsiz tel- grafın kâşifi olan meşhur İtalyan âlimi (Marconi) ile bir mülâkat yapmıştır. Gazete muhabiri İtal- yan kâşifine iptida şu suali sor- muştur: — Keğfettiğiniz telsiz telgarf ile ilk defa olarak otuz sene evel Apyu- padan Amerikaya telgraf verilmişti ; Acaba bundan sonra otuz sene zar. fında arz üzerinden sema içindeki her hangi bir seyyare ile konuşmak çare si bulunabilecek midir?. Meselâ yer yüzündeki insanlar (Merih) o yıldızı ile muhabere edebilecekler mi?. (Marconi) bu suale şu cevabı © vermiştir: — Seyyarelerden bazılarının tıpkı arzdaki insanlara kıyas edi- lebilecek derece zekâ, malümat, vesait sahibi mahlâklar ile mes- kün olduğunu farz ve kabul edil- mek şartile ergeç bu yolda telsiz telgraf vesaiti ile konuşmağı me- nedecek hiç bir şey tasavvur edi- | lemez. — Zanneder misiniz ki böyle bir ta- savvwr bugünden itibaren otuz sene | zarfında tahakkuk edebilsin?, — Hattâ tahmin edebilirim ki bumun için daha otuz sene bekle- meğe Bile hacet kalmıyacaktır. Yalnız benim bildiğim şey, arz ile seyyareler arasında telsiz telgraf ile konuşmak, anlaşmak, muha- bere etmek için hiç bir fenni mâni yoktur, Fakat dediğim gibi sey- yareler üzerinde de arzda oldu- ğu gibi insanlar kabiliyet ve ev- safında canlı mahlâklar bulun- mak şastile.. yi, bir fenni ihtimaller izerine hayali romanlar yazan Jules Verne, yahut bir H.G. Wells değildir. Zamanımzın sa | dece fenni vesait ile en yüksek i bir keşfini tahakkuk ettirmiş olan ! büyük âlimlerinden biridir. Onun | için bu zatın gazete muhabirine söylediği bu sözlerin büyük (bir kıymeti vardır. — Bundan otuz sene evvel icat ci- | miş olduğunuz aletin kıymetini hak- kile takdir edebilen yalnız siz bulunu- yordunuz. Tabii o vakit bu aletin da- ha ziyade tekemül edeceğini de dü- şündünüz, Acaba bu otuz sene zarfin da sizin keşfini: için düşündüğünlüz tekemmilâlın hepsi tahakkuk etmiş midir?, — Evet, benim vaktile tehay- yül ettiğim şeylerin büyük bir kıs» | mı bugün fi'ilen hakikat sahası” | na çılomış bulunuyor. Hattâ diye- bilirim ki benim ilk keşfim zama nında hiç hatırımdan bile geçme miş bazı şeyler de tahakkuk ettiril miştir. Meselâ “Radio phonigu- es, temevvücatının fevkalâde in- kişaf bulması bu cümledendir. Fakat benim keşfimin bazi tatbi- / katı bilâkis tahminimden (daha ağır bir surette ilerledi. Bu sw retle uzun mesafede muhabere- den ameli hayat sahasında istifa- de edilebilmesi | için pek çok e- mekler sarfedilmesine,, pek çok gayretler gösterilmesine ihtiyaç görülmüştür, — Telsiz telgrafın bir gün gelip de gazetelerin yerine geçebileceğini tahmin eder misiniz?. ç — Hayır. Telsiz telgraf ile bu- gün bir şeyler dinleniyor. Fakat insan bu vasıta ile her istediğini, istediği zaman dinleyemez. Hal- buki gazete ve matbuat böyle de- i ğildir. İnsan bir gazeteyi eline a- i br, onun istediği yerini, istediği i zamanda okur. Bu itibarla telsiz telgrafın bir gün matbuat yerine kaim olabileceğini zannetmem. MM KD MY EKB PE EE AKMEN AMACA YAL Uzak şarkta Japonya ve yeni Mançuri devleti Tokyo, 16 (A.A) — Rango ajansı, dün Changehoun'da yeni Mançuri devleti tarafından imza çedilen protokol metnini neşrey- lemektedir. Bu protokol mucibince yeni Mançuri devleti, Japonya ile Çin arasında münakit itilâflar ve Ja- ponya ve Çin tebaaları meya- nında aktedilen umumi veya hususi mukaveleler oabkâmına tevfikan Japonyanın Mançuride- ki hukuk ve menafiine hürmet etmeyi teahbüt eylemektedir. Japonya ile yeni Mançuri dev- leti milif ömnü selâmetin muha- fazası için bir iştiraki mesai si- yaseti takip edeceklerdir. Bu maksat için vücutları lü- zumlu o bulunan Japon kıtaatı Mançuri arazisinde bulunabile- gihkemlir. Protokol bugünden itibaren meriyet mevküne girmektedir. Iki alacaklının kavgası i — Dün Feriköyünde bakkal Kâ nm, Halil ve Mustafa isminde iki alacaklısı ile kavga etmiş ve bu kavha arasında kır üç lira para kaybolmutur. Bakkal Kâzım, Ayazma cad- desinde 118 numâradadır. Hu- runtu sokağında 20 numarada | oturan Mustafa ve Halil de bak- kal Kâzima borçludurlar... Kâ- zım dün alacaklılarına tesadüf etmiş ve para istemiştir. Bu sırada kavğa çıkmış ve Mustafa ile Halil bakkalı döğmüşlerdir. Hadisenin şayanı bayret noktası şurasıdır ki, (Okavğadan sonra bakkal Kâzım paralarını yokla- mış ve 43 liranıa yerinde yeller estiğini görmüştür. Polisce tah- kikat yapılmaktadır. Italyan nazırlar meclisinde Roma, 16 (A.A) — Narırlar | meelisi atideki kararnameleri tasvip eylemiştir. 1 — Trablus ile Mısır arasın daki hudutları tahdit eden 1925 itilâfına ait bulunau kararname, 2 — 1929 senesinde Tabrhn- da imza edilmiş bulunan İtalya- Iran dostluk muahedesinin tas- vibine dair olan kararname; ii Söz kitabı Türk dili Anadoluda kulla- 'nılan bazı kelimeler Türk dili tetkikleri (yapılırken “Söz kitabı,, ünvanı altında Anado luda kullanılan bazı kelimelerin top- land'ğını yazmıştık. Bu kitaptan di- | ğer bazı kelimeler naklediyoruz: Ağazlamak: Bir işi kolaylaştır- mak, işi bitim yerine (o yaklaştır- mak, İşimi ağazlamadan bir şey yapamam. İşini ağazlayabildin mi? Ağırsınmak: Ağır görmek, gay ri kabili tahammül sanmak. Sen bunu ağırsmıyorsun amma öyle değil. Ağırşak: 1 — İy altma müva- zeneyi temin için konan ortası de- lik halkamsı ağaç (Çangırı). İy altına konan kiremit parçası (Bo- İ lu); 2 — Elmanm bir nevi (Be- lu); 3 — Meme başı (A). Ağıt: girye, bükâ, Şurada bir garip ölmüş, hiç ağıt sesi gelmez. Ağıtçı: Nahiya, ölülere ağlayan ve ağlatan kimse. Ya ben nasıl ağıt edem ölü bizim olmayınca. Birer birer tükenir mi biner biner ölmeyince.. Ağmak: Suut etmek, yukarıya doğru çıkmak, havaya sağılmak., Havaya bulut ağdı, Başıma karlar yağdı... Yılan ağdı kamışa, Su neylesin yanmışa. Ağnamak (C. A.): Hayvanlar yatıp debelenmek. At ağnadı. Ağrık: Göçebenin menkul eş - yası, Ağrmmak (G. Antep): İncin - rey yerme. Hiç ağrınıp incinmeden. Ağsak (Malatya, Kırşehir, Bo- lu, Ankara): Hafif topallayan in- san veya hayvan. Yili gelmiş de ağsayor (Anka- ra). Aha! (Zile, Avşar): 1 — Hay- ret makamında kullanılır. Aha! Babanm, ananın; 2 — İşte. Aha! Ben gider oldum (Avaşr) Ahar: Soğuktan korumak için İ kaynatılmış nişastaya belenerek pencerelere yapıştırılan bez. Ta- ğayı aharladım. Tağanın aharı düşmüş... Denizde 4 -S aylık bir ceset Evvelki salı Fenerde, sandal cılar tarafından denizde bir in- san casedi görülmüş ve bu ee sedin denizden çıkarılarak tab- kikata başlandığını yazmıştık.. Ceset evvelcede yazdığımız gibi çınl çıplaktır. Başı ve ba- cakları yoktur.. Bu münasebetle teşhisede imkân hası! olamamak- tadır. Zabıta hadiseyi esrarengiz bir mahiyette görmekte ve bu cesedin feci bir cinayete kurban gittiğini tahmin etmektedir. Yapılan tahkikata göre cese- din dört beş aydanberi denizde kaldığı anlaşılmaktadır. ş Tarabyada yangın Tarabyada Murat Hamis ma- ballesinde avukat Haydar Beşin evinde evvelki gece yangın çık- mış ve ev kâmilen yanaıştır. Yangınm, alt katteki merdi- ven başında duran gaz lâmbasi- nn devrilmesi ile çıktığı anla” şılınıştır. A I L & Terbiyenin manevi ciheti: Çocu oyuncakları çok ehemmiyetlidi! Mütercimi : Zonguldak meb'usu —20— | Bir münakkit, Rusonun bu fik- rini nükteli ve zarif bir eda ile izah ederken pek haklı olarak der ki “Anada iki şey vardır: Tayanın sütü ve ananın şefkatı... Roso, bunlardan birini, ancak ikincisini temin için istiyor. Süt verme, analığın en hafif tarafı- dır. Memelerin şişkin ve mükem- mel emzirici oldukları balde ana- hıktan yana kıymetsiz kadınlar vardır. Memeleri dolu, fakat ka'pleri kurudur. Bilâkis süt vermekteki kabiliyetleri az ol- duğu hâlde analıkları pek yük- sek olan yani şiğini, ilk emeklemelerini, iik te- bessümlerini, seven ve gıda hari- cindeki ihtiyaçlarınıtatlı bir va” zife bilerek » bizzat görmekten zevk alan kadınlar vardır.,, Ve ananın bakikf vazifesi işte bu ibtimamlı alâkadan ibarettir, Ananın * tatlı bir zevk telâkki ve teşvik edilmekten ziyade iti- dal tavsiyesine o mubtaç olduğu böyle bir alâkaya vazife diyebi- lir miyiz? Mamafih bu alâkada zevk bulamıyan analara bunun | bir (vazife) olduğunu hatırlatmak lâzımdır. Her hangi bir uğursuz- luk neticesi olarak kalplerinini bu duyguya karşı kapalı bisse- den salar orada gömülü duran şelkat omenbalarım fışkırtmak için o kalbi kendi ellerile par- çalasınlar.... Terbiyenin ilk saf- hası Obakkındaki o fikirlerimiz bunlardan ibarettir. Terbiyenin manevi cihetine gelince, bu işte en mühim rolü baba ifa eder ve en büyük mes'uliyet ona müteveccibtir. Terbiyede baba- nın ber şeye tercihen kullana” cağı vasıta, idrak ve muhake- medir, İnsânı, odüşünmiye ve muhâkeme etmiye alıştırmanın birçok yolları olmakla beraber bu hususta birtakım hatalı mü- lâhazadan korunnak icap eder. Düşünmeyi ekseriya cazip ve sevimli kılmanın lüzumucu iddia ederler. Biz de bu fikri kabul edebiliriz. Hiç olmazsa bunu, sebepsiz yere bıktırıcı bir şekle koymak, elem ve muhakeme mefbumlarını birbirinden ayrıl- mıyan iki şeymiş gibi çocuğun zehnine yerleştirmek lâzımdır. Fakat muhakemenin bizden bir miktar fedakârlık istememesi ve benaberin daima cazip ve se- vimli olması mümkün değildir. Genç ve hatta olgun insanlara bile ağır gelen muhakemenin çocuk için hoşa gidecek bir şey olmasına imkân tasavvur o'unur mu ? İnsanın düşünmeyi sevme- si, ve bununla çoc Oyun caklarına, genç 8 amm in lerine karşı gösterdikleri tema- yavrularının be- | yül derecesindeki hırs ile sl lanabilmesi ne kadar uzu manlara tevakkuf eder, rağmen bu dereceye vasıl © ne kadar az insanlar vardı” hakemenin çocuğa hüzünlü telâkki vermemesi için onu lemek veya bütün bütün afi çıkarmak lâzımdır, diyebilir! Fakat siz, bu suretle ç0f ber vakit gizlenmesi omüf olmayan düşünce boyundul! na er veya geç boyun uzalf hazırlamış olamazsınız ki... buki terbiyenin en mühif defi budur. Çocuğu kendi! ne birakmakla onun kabil lerini gevşetir ve seretc€ meşguliyete dayaramaz bir getirirsiniz. Şu halde muti meyi az veya çok sıkıcı $ lerden tecrit etmenin müf İ olmadığın kabul ve tasdik mek icap ediyor. Çocuğua riyetile tearuz eden şeylef yani kendisini düşünmek harekete sevkedecek teşeb lerden ictinap Oetmek, yeden bütün bütün $ nazar etmek demektir. Ç terbiyenin hedef ve maki çocuğu, düşünen bir varlık recesine çıkarmaktan ibarf Buna göre, onun henüz bu biliyetten mabrum olduğu lâhazasına saplanır, kalırsak; bu dereceye çıkarmak için Zdür olen çeyleri selatmalz mümkün o'ur? Gerçe ç idrakin başladığını göstere! alâmetlerden (istifade (ef mümkün ve lâzımdır. Fakak rakin bu iptidai alâmetlefi cuğun müstakbel menfaa lâzım olan şeyleri biler”) istiyerek yapacak bir hale mesini aslâ temin edemez. lâsa ne yapsak, çocüğa seb rini muciplerini her zaman yamıyacağı (o birtakım itiyfİ vermek zaruretinden kaçın Çocuğun minimini zekâsı, | disine tuhaf görünen pek çabuk &lâkalanır, bu#j karşı mukavemeti pek azd” ise çocuğun tesir ve nüfüf idare edilmeğe muhtaç bir lık olduğunu ispat eder. Bu mülâyim ve uysal bir taraftan babanın mes'u? ni arttırırsa da çocuğun * sinden daba müdrik ol sevk ve idaresine bilâm0” met uyması Jâzımgeldiğini” biatçe de mat'üp olduğun! lildir. Babanın salâhiyet v€ darı, itiraf etmeli ki bif diktatörlüktür. Fakat biç lâhiyet onun kadar meş” makul olamaz. : (Devami Eylülün 19 uncu Pazartesi günü akşamı 1-2 ve 3 kişilik 300 yataklı güzel manzaralı ve türlü asri konforu havi ÇILGINLAR OTELİ Büyük San'atkâr WILLY FRITSC sidaresinde olarak küşat ediliyor Fazla malâmat için Elhamra sinemasına m

Bu sayıdan diğer sayfalar: