9 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

9 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

b Giyip Yağmanlrzie Romatizmalı ayağını uzattı - , memek için.. Artık güzel kadın - ğı kanapenin üzerinden, Eşref B, kapıyı göremiyordu. Bununla be- nizde berinizde lar, cici kızlar yüz çevirmiye, öte- ağrılar başladı raber, kapının açılışından karısı- ' mı, akşamları sokağa çikmak güç- nın içeriye girdiğini seslendi: anladı ve | leşti mi, karınızla oturup, laklak etmek, iskambil oynamak, bera - — Nerdesin yahu? Bir saattir | ber telsiz dinlemek, o, bir köşe - ıhlamur bekliyorum. Kendin geti- | de örgü örerken gazete okumak | remiyeceksen bile besleme ile de | ne iyi şeydir! Artık işe de gidil- | Sırpça ve Hırvatçadaki “doboş,, mi gönderemezsin? raez, biriktirilen para ile geçini - Ayak sesleri kendisine doğru | lir, karınızla son günler rahat ra- yaklaşıyor. Eşref bey başını çevi- rmiyor. Şimdi karısı kar- şısındadır, başında şapkası, üs - tünde mantosu olduğunu görü - yor, şaşırıyor, (eldivenin birisini giymiştir bile.. Ötekisi ile oynu - yor.. Bu saatte, akşam üstü nereye gidecek? Hem kendisi evde iken nasıl olur? Üstelik de hasta hasta hiç yalnız bırakılır mı? Eşref bey soruyor: — Çıkıyor musun? Karısı susuyor, gülümsüyor. — Nereye gidiyorsun? Gene güli Sonr ml eg zanmış, de kıvranırken, karşısında, yak ayak üs- tüne atmış, | iyerek oturu - yor. Sanki karısı değil de yaban- hat yaşarsınız. Bu gün ben sana kıymetli ol - dum. İşte onun için seni bırakı « yorum, Senden bu gün hıncımı al- dım. Yirmi yedi yıldır bugü- nü bekledim. Ah bilsen hem de nasıl bekledim? Kaç kere bu gün geldi sanarak gitmiye kalkıştım. Amma ne olur ne olmaz diye ge- ne bekledim. Hem arasıra kalkı - nıyordun. İyisi mi, biraz daha geç sin diyordum. Her şeyi biliyor - dum, en son sevdiğin kadmların yanında nasıl küçük ü düştüğü ünü görüyor, duyuyordum. Gözlerin - de bu acıları, bu sızıları okuyor- dum, seviniyordum. Böylece bir yıl daha geçirdim, artık hiç bir şey yapamıyacağını, tam kocaldı- cı bir kadın, şöyle geçerken ona | ğını gördüm, inandım. Yüreğim ermiş, nerdeyse gidecek, Eşref bey bunü duyar gibi olu- yor ve bağrı tıkanıyor. Karısı ona uzun uzun baktık- tan sonra, hep o tatlı gülümseme- si ile, hem de üzülmeden arlatr- yor: genişledi. İşte seni bırakıyorum. Yirmi yedi yıldır, sevgim pe - şinde koşmuştu. Aldırmadın. Şim di benliğin artık karını istiyor, ben de gidiyorum. Göreceksin bu sana ne güç olacak, birdenbire eksildiğimden ne acınacak, çın - — Eşref, yirmi yedi yıldır ev- | pınacaksın! Göreceksin.. Göre * liyiz. Yirmi yedi yıldır beni alda- tıyorsum.... ceksin.. Eşref Bey, uzanmış, kıpıtdan - Bütün komşularım, ta nıdıklarım, yabancılarla lin madan, boğazı tıkanarak, dinğer * yorsun.. Güzel kadın, senin için, ken, karısı gülümsiyerek öteki el- içki ile beraber, dünyada en iyi | divenini de giymişti, söyliyecek - eğlencedir, bundan daha tatlı bir | lerini de söylemişti. Yavaşça kalk şey yoktur. Esmeri seversin, sarı- şın seversin, içkiyi seversin. Bir karın olduğu için kendini bunlar- | amana dan alıkoyacak değildin ya!.. Öy- le aga mi? Yalnız, bu, benim istersen, pek de eğlenceli bir şey değildi.. İnan ki öyle.. Hiç de eğlenceli değildi. Ne ğin günler bir hafta uslu durur - dun. Acıdığın olursa, bu bir gün sürerdi. Benim için yapacak iki şey vardı. Ya ölüm, yada seni aldatmak, Amma O bunlarm ikisi de çok bayağı olacaktı. Öyle ya, bir adam bir kadını beğeniyor, ona sokuluyor, yüreğini çarptırı - yor, kendini sevdiriyor, sonra, ar- tık bıktı mı, hemencecik öl, onu rahat bırak.. Böylesi pek kolay.. Aldatmıya gelince, yaradılışım bunu istemiyordu. Hem bakıyor - dum. Etrafında o kadar kadın vardı, o kadar seni beğeniyorlar- dı ki, seni aldatsam, bu, sende hiçbir yara açmıyacak, omuz sil- kecektin, üstelik de ben gülünç olacaktım. Bu belki seni kızdıra - caktı ama, işte o kadar.. Bilmem senin gibi adamlar neye evlenir - ler? Düşündüm, bunu da buldum. . Sen ve senin gibiler, bir sigorta yapar gibi evlenirsiniz. İhtiyarlı - ğız çin evlenirsiniz, kendinize bir “tekaüt,, aylığı yapar gibi ev- lenirsiniz. Kocaldığınızda üzül - tı, başmı iğdi, kapıdan çıktı, git- ti. Ziraat âletleri ve kontenjan Ziraat vekâletinden alâkadar- lara gönderilen bir tebliğde, zi- rai âletlerin satın almmasından evvel vekâlete yazılarak bunların kontenjan listesine ithali suretile gümrükten çıkarılmasının temini bildirilmiştir. Bu şekilde hareket etmemek, bu âletlerin uzun müd- det gümrükte kalarak çıkmama- masına sebebiyet verecektir. Askere davet Beyoğlu askerlik şubesinden : 1— 316-325 doğumlulardan sunufu muhtelifeden bakaya kal- mışlar ve süveri saire ile bizmeti mükellefesini ifa etremişler ile 324 ve 325 doğumluların asker- lik etmiyen &snan erbabından Deniz sınıfına mensup “olanlar 13- 10-932 sabahı diğer sımıf- lar 20-10-932 sabahı ve gayri müslim 324 doğuma kadar ba- kayalar ile 324 esnan erbabı da 18-10 - 932 sabahı sevkedilmek Üzere şubede isbatı vücut ede- ceklerdir. 2— Eu doğumlulardan kısa hizmete tâbi olup ta hakları ref- edilenlerin aynı günlerde şubede bulunmaları. 3 — Jandarma sınıfının hangi gün şubeye gekcekleri ayrıca ilân edilecektir. 4 — Belel sevk günleri kabul edilmez bunun için daba evvel müracaat lâzımdır, lk zle DR BA VAKIT Musiki medeniye- tinin eskili gi MMCAETANIR'U KEZDE (Baştarefı 9Suncu sayıtada) diğerinin bir manası ise dola mak mastarile alâkadar (Teker- lek) olduğunu söylüyor... Macar- cada “dob, davul demektir: Bulgarca “töpan,, küçüğü tö- pançe) ve Romence “tobâ,, hep btu Mecarca şekilile alâkadar olzcaklardır.. Gürcice “Dabdabı,, tabiri ile Arapça ve Acemce “Dabdab,, ve Debdebe,, hep davul demektir... Garbi Avrupa dillerinde aynı kelimeleri bu'u- ruz: Almancada “Tappe,, pen- çe ve pençelemek demektir. Romencede “tap,, ve “tab,, gök gürültüsüdür. Eski Fransızcada- ki “tabut,, ve “tabuster,, ve bu günkü "teper, kelimeleri bep elle vurarak gürültü etmek ve def gibi aletleri çalmak demek- tir, Bu kelimeler (sanıldığından daba eski şeylerdir. e Çünkü Gal memleketleri o sakinlerinin kyarik veya Keltce denilen leh- çelerinde (Taburdd) veya (ta- koordd) şekillerinde yazılan ke- limeler davul manasına gelir, Irlandacada davul çalmak ma- masında bir “tabar,, kelimesi varsa da, davul manasına gelen Ingilizce ve eski Fransızca “ta- bor,, kelimesi gibi sonradan ve Ispanya tarikile Arsplerdan ge- len kelimelerden olduğu kabul edilmektedir... Büyük Is'av lek- çelerine gelince: Eski Rusçada “tepsti,, bugünkü Rrsçada ise “Lopati,, , Lehistanda “tapık,, veya “tupak,, hep davul döğ- mek veya davul nevinden küçük aletler demektir... Ayni bir cezir ve manaya merbut tek bir kelimenin en uzak tarih devirlerinden bugüne kadar bu derecede şumullü bir seyyah hayatı geçirmiş olması, gelecek mukayeseler için: bize özami derecede geniş davranmak cesaret ve hürriyetini kazandır- mıştır; görülüyorki, bütün bu ay- niyetleri tesadüfi benzeyişler gibi kabul etmek mantıkan imkân haricindedir.. Birde gene Sümmercedeki “balağ,, , “balaga,, veya “bala- ggu,, im'âlarile yazılan ve kat'i şekli bilinmiyen aleti ole alalım. Bu isimde muhtelf âletler bu- lanmuş o'ması ve kelimenin umumi bir şekilde “çalgı, ma- nasına gelmiş olması pek wuh- temeldir “Netekim Türkçe ko- puz ve balaban kelimelerinin de bu suretle türlü türlü mana'ara geldikleri görülür, : Çünkü, hem Aramideki küçük davul manası- na gelen “palagah,, kelimesine, hemde Çagataycanın “balak,, kelimesine yaklaşır: Bu son Ça- ğatayca kelimenin bacak kemiği anasına geldiğini, Orta Asya Şamanlarile Lamalarınm daima kemikten mamul düdükler kul landıklarını, ve nihayet bacak kemibine bugün de halk dilinde “Düdük kemiği, ve “Karal,, gibi isimler verdiğimizi unutmı- yalım. Gelecek yazıda tetkiklerimize devam ederiz. Mesi.£ masllim mektebi musiki garibi muallimi ve Türk tarihi tetük cemiyeti azasından Kösemihaloğla Mahmut Ragıp Orta Asya | 2 9 Teşrin Rahat uyumak dinç uyanmak ! Bunu istiyenler kafalarım şim doğru yaslandırsınlar « Hepimiz her gün uyuyor ve uykuyu istirahatlerin en tatlısı tas nıyoruz. Fakat arkadaşlarınızdan biri sizi karşılıyarak sorsa: — Birader! Kafanızı hangi ta- rafa koyarak uyuyorsunuz?!. de- se, belki de kızar, belkide onun sizinle alay ettiğini sanarsınız. Yanılıyorsunuz. Kızmıya zerre kadar hakkınız yok. Hele arkada- şınızın sizinle alay ettiğini zan - netmeyiniz. Büsbütün yanlıştır. Bu suali soran arkadaşınız si- zin sırf rahatınızı düşünmüş de sormuştur. Çünkü devrimizin en belli başlı rahatsizlıklarından bi - ri uykusuzluktur. Uyumak, yalnız | bir istirahat değil, bir saadettir. Tatlı tatlı uyuyarak kafası dinç, vücudu zinde uyananlar, gıptaya değerler, Fakat bunu temin et - mek de güç değil. Yatağınızın vaziyetini düzeltmek de bunu te- min eder. Meselâ kafanızı şimale doğru yaslandırmak bunü temin eden âmillerden biridir. o Çünkü arzın muıknatısi kudretler sahası şimal- den cenuba doğrudur. Kafalarını şimale doğru da - yayıp ouyumuyanlar rahatsız olurlar. İstiyenler bunu ko- laylıkla © tecrübe edebilirler. Ve bu tecrübe yüzünden hiçbir zarara uğramazlar. Bilâkis isti - fade ederler ve neticede kafala - rını şimale doğru dayıyanlar soh derece istirahat ettiklerini, bilâ - kis garbe doğru yatanların son derece rahatsız olduklarını görür- ler. Mesele bir çok âlimleri gin eden meselelerdendir. arzi mıknatisiyetin vücut yag . deki tesirlerini uzun uzadıya tet- kik ve mıknatısiyet cereyanları - nın yanlış istikametlerde yatan » lar üzerinde fena tesirler yaptığı- nı tesbit etmişlerdir. Onun için en fenni usul daire- sinde idare olunan sanatoryom - larda yatağın vaziyetine fevkalâ- de ehemmiyet veriliyor ve bu sa- yede esrarengiz kuvvetlerin in - san sinirleri üzerinde yaptıkları gerginlikten okurtulmıya imkân hâsıl oluyor. Bizim şu üzerinde yaşadığımız kürenin omıknatısi kuvvetlerle mahmul olduğunu (herkes kabul ediyor. O kadar ki küremize mık- natsi bir küre diyenler var. Bu muknatısiyetin nasıl hâsıl oldu - ğunu, yahut elektrik cereyanları ile mıknatısi kudretlerin arasın - daki esaslı rabıtanın neden ibaret bulunduğunu tastamam izah ede- bilen yok. Fakat arzdaki mıknatısiyetin uyku üzerinde tesir ettiği muhak- kaktır. Bunu söylerken ihmal e - dilmemesi icap eden bir çok hadi- seler gözönüne getirilebilir. Me - selâ göklerin gürlediği ve hava - nın elektrikle meşbu olduğu sıra- larda: bir çok insanlar tuhaf tu - haf tesirlere maruz kalırlar. Fırtınalarda sinirleri bozulan ve sarsılan insanlar pek çoktur. Gök gürültüsünü duyar duymaz, içine korku sinen birçok sanlar vardır. Bu ara ğa hamletmek doğru © aranması icap eden no” asabi cihazı ile hariçi9 teşevvüşler arasındaki bettir. Arzın mıknatısiyeti ki muhtelif nazariyelef pışmaktadır. Bir n mıknatıs fırtınaları rekettir. Ve arz bu ziY9 ından mütemadi bir mana maruzdur. Diğef” ye göre, Utaritten başlıca seyyareler siyeti üzerinde mahsut pıyor. Fakat mıknatısi sıl hâsıl oluyorsa o ve telsizlerin $e3 üst edecek derecede kü dukları besbellidir. Onun için uykumu?! göre idare etmek lâzi Kafamızı şimal landırıp uyumak bunu! yoludur. Kafamızı şimal t duğumuz ve ayakların doğru uzattığımız esrarengiz kuvvetlerin zundan kurtuluruz. Bil nimizi bir takım & ramaktan koruruz. Nasıl arz mıknatısi ise, vücudumuz da mul bir mıknatıstır. İnsani, hayvani şekilleri elektrikle Bunu anlamak için bii mukâvves sırtını ok; dir. İnsan vücudundaki ret, ensede bulunan bi böbreklerin üstündeki kontrolu altındadır. bu guddeler hakkındi her gün artıyor ve b tün ensaçtaki kimye' ler üzerinde mühim dıkları anlaşılıyor. Bu esrarengiz gud€ trol ettikleri elektri enerji bizim bedeni * hatimize hâkimdir. tısiyeti bunlar üzeri yor ve şayet kafa yatıyorsa i rinde tesir ettiği malde ise bu tesir rinde kalıyor. Onun için uy! tarip olanlar er” ideye riayet müstefit olurlar. Bu?“ mek hiçbir fed etmez. > Memleketimizdeki hastaneler de bu müstefit olurlarsa ve hastalarını çok ler. Hayatta tatlı 79 kudan sonra dinç “© mak kadar tatlı bir EE e, > AN ——.. m A wa ay» 5

Bu sayıdan diğer sayfalar: