9 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9

9 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e. “e XX GÜZFI SANATLARI 2 i En Dil Tetkikleri öreasreseamenasera serme serer rErENEA NANA eski Türk Dili yadigârları velki iki makalemde milât- el Çin tarihlerinin kaydet- türkçe kelimelerden bah im. (“) Bu yazımda buna h ederek (Hiung - nu) lar eski bir maziye malik olan > hu) ların dilinden bah - im. Malüm olduğu veçhile ig - nu) hükümdarı (Mo. ung-hu) lara hücum et - ları tamamile inkiraza uğ - ii. İşte bu tarihten sonra bu | (Sien * Pi) ve (To - pa) na kısma ayrılmışlardır. Çin İörinin bu kavmlara ait ol - ere kaydettikleri kelime - a dercediyorum, Bun « ikındaki Avrupa âlimleri - ipmış oldukları izahları da rek daha fazla tetkikatı rem Samih Rifat beyefen * beklemekteyiz. Çin tarihleri bu kavmin da ağabey manasında bir in) kelimeyi kaydetmekte - ii kelimeyi Avrupa âlimleri | wi şeklinde okuyarak türkçe - ŞAka kelimesile mukayese tedir. » Gene ayni menbalardan Mdar manasına olmak üzere ogi ko - han,, ismini öğrenmek i bunuda garp âlimleri deki Kagan kelimesile bir ektedirler. Ko -cun kelimesini de rihleri bu kavmin lisanda , Zevce manasında olduğu - mektedir, Kelime türkçe- un kelimesinin ayni olduğu imleri yazmaktadırlar. b Biti kelimesi de yazi ve ı kelimesi ise yazıcı manas Şeldiğini Çin menbaları kay- iektedir. Bu kelimelerin türk- “vazıhtır ki bu hususta hiç palı âlim hiçbir suretle üde uğramamıştır. Kapug kelimesi de kapı ma ve “Kapuggin,, ise ka - ma gelir. Kelimelerin iliği o kadar vazıhtır ki bu hiçbir izaha lüzum yok - nederim, “Kelmerçin,, kelimesi de lan manasınadır. Uygurca elemek — söylemek) kö - olan bu kelime gerek fran i Pelliot ve gerek Macar inin izah ettiği veç- sekli Uygurcada dahi ya » #yni manada olan “Ke - i Yimesinin aynidir. 2, 9“İu-To kelimesini venin lisanında saray ka- ie bulmaktayız ki ete animeleri ekse- arından kendi li- dığından bu- il sesini kullanmak- ir. Binaenaleyh bu eni ordü kelimesinin ” kelimesini B manasında kullandık . #çin tarihleri kaydetmekte - » Bu kelimenin türkçesi bas ıştır. Muhterem © Samih 'endiden bunun izahı. tleriz. Bazı Avrupa âlim- kelimeyi Mogolcadaki ay- , Samih Rifat Beyefendiye: ni manada olan “Taolai,, kelime- sile mukayese etmektedirler. | IX Tap kelimesi de bu kavmin lisanında beş manasına gelmek- ! tedir, Kelimeyi bazı Avrupa âlim- leri gibi ben de Mogolcadaki (Ta- | bun — peş) kelimesinin ayni zan- retmekteyim. X—A-lustun kelimesi ise fazilet, liyakat manasına gelir. Yukarda izah ettiğim veçhile (R) / ı ecnebi kelimeler Çinceye geçti- ği (L) aldıklarına göre . kelime hiç şüphesiz ki “Erdem,, in ayni- dir. İşte Çin tarihlerinin türkçe olduğu pek vazıh olan bu kelime- lerin bazılarını muhterem Samih Rifat beyefendinin tetkik nazar - larına arzediyorum. Bu kelime - lerden maada Çin tarihlerinin kaydettikleri daha pek çok keli - İ meler vardır. Gönül isterdi ki bu kelimelerin hepsini de bir araya İ toplıyarak bir kitap halinde neş « redelim. Fakat elimde mühim ba- zı Çin tarihlerinden maada Çinin | meşhur Vak'anüvis tarihlerinin bi le kolleksiyonu olmaması benim | bu husustaki mesaimi yarıda bı - | takmaktadır,| Milâttan çok evvel- İ ki devirlere ait olan ve türkçe ol- duğu bütün oAvrupa âlimlerince | kabul edilen bu kelimeler bildiği- me göre Türk dilinin en &ski ya- digârlarıdır.)Binaenaleyh bu ci- het her halde ayni zamanda dili- mizin mazisile de uğraşan Türk Dili Tetkik Cemiyetinin o dikkat nazarmı çekecek ve bu (hususta da muhterem Samih Rifat beye - fendinin kıymetli tetkikini okuya- cağız ümidindeyim. Hüseyin Namık ——— (0) Bu makaleler gazetemizin (26) ve (30) Eylül tarihli sayılarında çık- müşter, Şu patlamış çarıklarına, şu Tespihim koptu. zilişte biz kutsiyet bulurduk. pardı. Şimdi çayırlar, otlar ve larla bağlı değil mi idik? Emrah gibi Dedim: “Dur sorayım gül yanağındaz!n “Sorulmaz o gonca gül! dedi gecti “Dedim: Avunayım yâr kucağından, “Sarilmaz o inde bel!,, dedi, geçti ». ; * “Duğıdır, öpüyor Yel.., “Gönüller bağlıyan tell, ». Dodim: (Fidan sedir?) Deği: (Bayumdur!) Dedim: (Suna hendir?) Dedi; (Soyumdur!) Dedim: (Gel aldatma!) Dedi; (Huyumdur.) Güzeiler böyledir, Mi) Dedi, geçi. (Aldanma, kendine geli) Deği, geçti. Besim Atalay yg Ayyy Tiyatce Dariilbedayide Darülbedaşiin 1 teşrinievelden itibaren kış temsillerine başla” dığını yazmıştık, O gündenberi oynanmakta olan Yediköyün Zey- nebi isimli piyes bu akşamda temsil edilecektir. Yarn gece mutat olduğu üzere tatildir. Salı akşamınden itibaren o Musahip zade Celâl Beyin “ Pazartesi - Perşembe ,, isimli telif komedisi bir hafta müddetle oynanacaktır. Üçüncü balta Galip Beyin Fran- sızcadan adapte etmiş olduğu “ Mucize ,, isimli piyes temsil edilecektir. Darülbedayiin bu s€- neki reperluvarında bunlardan başka Şaziye Berin Hanımın ter. cüme eltiği “Kot dazür,,.ve M, Feridun Beyin “Biğf,, isimli piyesler de vardır. Hüseyin Rahmi Bey üstadımı- zın tiyatro muharrirliğine başla- dığımı yazmıştık. Hüseyin Rahmi Beyin “ Kadınlar erkekleşince..,, ismile yazmıya başladığı ilk pi- yesinin yazılması bitmiştir. Hü- seyin Rahmi Bey Bundan başka bir de “ Erkekler kadınlaşınca ,, isimli. bir perdelik bir komedi yazmaktadır. Boş Saatlerde Ovada cılız koyunlar otlayor ve ufacık tepenin yamacına yaslanan soluk benizli çoban kaval çalıyor. Çobanın kavalından çıkan sesler bozuk bestelerdi, fakat her nefesi insanın içini burkacak kadar yanık, yırtık poturuna, soluk benzine ve lime lime olmuş üstüne başına rağmen, bu genç çobanı bahtiyar sayarım. O, bir ağaç parçasına iki nefesle yanık bir duygu verme- nin sırrına ermiştir. ii Kelimelerin en seçmesile duygu'arının en derinini anlat- masını bilen şair, saz benizli sevgilisine bu duyguyu Veremedi. —IV— Her biri yeşil ve iri birer gözbebeğini hatırlatan taneler, şimdi çayırlar, otlar ve çakıllar arasına karışmıştır. Yanyana iken ne güzel dururlardı, İçlerinden gelen ve iç- lerinden geçen bir bağla birbirlerine bağlandıkları için o di- Zamanın yıprattığı bağı asabi ve dalgın iki parmak ko. çakıllar arasına karışan taneler sevgisiz gönüller kadar boş ve bedbabtırlar. Biz de seninle birbirimize içten gelen ve içten geçen bağ- Ve zaman günün birinde bu bağı koparınca biz de boş ve bedbaht birer tespih tanesi gibi ayrılmadık mı ? Mehmet Nurettin Bu yazıları muhörririn bir müddet sonra çıkacak bir kitağından alıyoruz | | Musiki Orta Asya musiki me- deniyetinin eskiliği ( Kiymetli musiki mütelebbi ve âlimimiz Mahmut Ragıp Beyin büyük Türk medeni» yelinin pek mühim bir kısmını aydınlatan bu kiymetli makale Teşrinlevvel tarihli s Orta Asya musiki medeniyeti- nin eskiliğini ve Garptaki uyan- dırıcılık rolünü izah eden bilgi- leri Hitit ve Sumerlerin musiki aletlerini tetkik neticesinde an- lıyoruz. Bugüne kadar Mısır, Asuriye, Güldaniye, Yunan ve diğer Ana- dolu medeniyetlerine ait kabart- ma resimlerde görülen yüzlerce musiki aleti arasında keman gibi yayla çalınan biç bir alete rast gelinmediği gibi, eski Yunanca, İbrani ve diğer dillerdeki saz tariflerini havi edebi metinlerde de aynı Akdeniz çevresi millet- leri arasında yayla çalınan alet- ler kullanılmış olduğuna dair tek bir satıra tesadüf edilmez. Buna mukabil, Öyükte bulunan bir Hi- tt kabartmasında, uzunca saplı aynen bugünkü kitarede olduğu gibi gövde kısmı kasnaklı ve yanları yayın hareketini kolay» laştıracak şekilde oygulu bir ale- tin yayla çalındığı görülür. Bu mühim resmi tarif eden M. Fer- and Pelagaud, aletin yayı hak- kında, “bu yay, tenazurdan mab* rum bir cenk yayı şeklindedir; değneği ağaçlan mamule benzer Hüseyin Rahmi Beyin komedisi; ve uca doğru kalınlaşır. Emin olalım ki, telli aletlerin o kadar mümim bir rüknü bulunan bu müteferri vasıta hakkındaki ma- lâm en eski nümune işte bu- dur.,, diyor... Uzun saplı ve mızrap ile çalı- nan -tanbura nevindem- aletlere Mısır kabartmalarında bir kaç yerde rast gelinmiştir : Fakat bu resimler, diğer nevinden Mısır aletlerini gösteren resimler kadar eski değildir. En eskileri, Milât- arasına düşen “Yeni saltanat, “16 ila 20 inci sölâleler,, devrine aittir ki, bu devirde Mısırın aza- meti son haddine yükselmiş ve futuhat iç Asyaya kadar ilerle- | miş bulunuyordu: Saplı sazların işte ele geçen bu yeni diyarlardan “Anadolu ve Hitit medeniyet- | lerinden,, öğrenilerek “nil boyla- i nna getirildiği haklı o'arak dü- şünülmektedir. Asuriyenin “Ku- ! yuncik,, ında bulunan bir tanbura i resminden başka Akdeniz millet- leri “ez cümle en eski Yunanlılar arasında saplı aletler kullandı- ğına dair hiç bir vesikanın ele geçirilememiş olmasını ve buna mukabil bütün Asyanın en sev- gili sazım saplı nevilerin teşkil etmesi Sümmerler ile Hititlerin bu işte de garbın hocası olduk- larını gösterir. Esasen bütün Hitit ve Sümmer musiki aletleri diğer komşularının sazlarından çok farklı ve gayetle orijinal şeylerdi. Bu bususiyetler içinde lana yurt olan orta Asyadaki musiki kültürünün azameti ap açık gö- rülür. Hitit (Orta Asya) yaylı çak gıları münasebetile bir noktaya daha dikkati celbetmek lâzım tan evvelki 1100-1600 seneleri | risinin birincisi 2 ımızda çıkmıştır.) geliyor: Garbi Avrupanın Poitiers ve Gal memleketlerinde ve bü- yük Britanyanın bretonları nez- dinde yay ile saz çalmanın öte“ denberi bilindiğine dair milâdi dördüncü asırdan itibaren tarihi vesikalar ve resimler vardır; Av- rupa kemanları hakkında mev- cut en eski malümat işte bun- lardır. Binaenaleyh, pentatonik musikiler gibi yaylı âletlerin de o diyarlara, Orta Asyadan gelen ai pek eskiden geçtiği tahakt olur ki, garbın bu en sazları, Endülüse gelen yaylı saz- larının tesirleri altında sonradan tadilâta uğrayıp tekemmül luna girmişlerdir. - Milâdi birinci asrın Yunan coğrafyacısı Amasyalı Strabon'un daha evvelki Yunanlıların kana“ atlerine iercüman olan şu ifade- sinden Asya musiki kültürünün garba geçişi meselesinde yardım görmek pekâlâ mümkündür: “Hindistana kadar olan Asyayı Dionysos'un mülkü veya mukad- des topraklar saymış olan şair- ler, musikinin menşei hemen he- men münbasaran Asya olduğu iddissındadırlar. İçlerinden her hangi birinin meselâ © Jird bahsederken şöyle dediği görü- Jecektir: Asyai kitaranın tellerini ihtizaz ettiriyor,, (Coğrafyasından| Musiki tabirleri arasında ya- pılacak lisani mukayeselerin de dikkate şayan fikirler vereceği muhakkaktır: Meselâ, Sümer ya- zısında davul manasında kulla” nılmış olan kelime “dub, oku- nur. oİbranicesi “tbop,, veya “toph,, dir. Asuriye yani Arami- cedeki “tuppu,, veya “tuppa, aynı şeydir ki, eski Mısırda “tabn,, ve eski Arapçada “dub,, olmuştur. Eski Yunaniler, Ibrani “tof,, dan, el ile vurmak mana- sına gelen “tupto,, fiilini çıkar- mışlardır. Kelimenin Asyadaki bakiyesine gelince : Sanskıritçe- de “tup,, el ile patpat vurmak, davul çalmak demektir, Bütün Türk lehçelerinde asırlardanberi kelimenin iki şekli cari ola gel- miştir : o “Daire, o manasındaki “def,, ve büyük “davul,. (Son şekil, Türk sultanlarına mahsus maruf muzika takımlarile Hin- distan, İran, Arabistan ve hatla bütün Avrupada ayrıca seyahata çıkmıştı : tabıl, Dkola, Debul, Rusça Tulumbaz, Almanca Tür- kische trommel, Bulgarca Dabo- ni, Arapça Tablı türki ve Endü- lüs Arapları vasıtasile muabbar Lâtince, İspanyo'ca, Fransızca ve hatta İngilizceye geçen bir ta- kım isim şekilleri işte hep bu devirden kalmadırlar.) Çağatay lügatı bu kelimeyi davul ve dol şekillerinde yaza- rak birincisinin mecazen bora ve fırtına manalarına da geldiğini, (Devamı 1Ouncu sayıfa- i un Süncü sütunuda) >> Â| | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: