9 Aralık 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

9 Aralık 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa 10 Küçük Pervin, yaşınm henüz dokuz olmasına tağmen, annesine yardım için, oturmuş, patates ayik lıyordu. Babası elinde bir gazete oku gibi yapıyordu. Nihayet da- yanamadı, sordu: — Annen çıkalı çok oldu mu yavrum ?.. Neş'eli bir ses cevap verdi: — On beş dakika ya oldu, ya Anne dudaklarında bir tebeş- süm ile içeri girmişti. Otuz yaşla- rmda koparılmağa hazırlanan ol- gun bir meyva gibi güzeldi. — Gene mi merak ettin? Artık nerede İse gidip ekmek de alamı: yacağım.. Sen bilirsin bak., Aç ka- hırsın sonra?, — Peki amma ekmeği sabahları almıyor musun canım? Akşamla- ri me diye sokağa çıkıyorsun? Kü- çük yalnız kalıyor.. — Pervin mi?, Refika yarı şaka, yarı ciddi ilâ- ve etti: — Zaten ikiniz de biribirinizi pek seversiniz. Ben ha varim, ha yokum, sizin için hepsi bir.. Ara- nızda bir yer de bana' vermi- yorsunuz ki.... Hamdi, boğuk bir sesle cevap verdi; — Hiç bir zaman aramızda bu- 'unmamana rağmen gene seni se- viyoruz., — Gene mi başladın? Ne de- dinse yapmadım mı? Sırf senin için çalıştığım yerden çıktım, ev de oturup, kazandığın az para ile fakir bir hayat geçirmeğe râzr ok) © dum.. Bu kadar da kıskanclık.. O- lur mu ya? Sabahtan aksama ka- dâr evde, kapalı oturuyorum. Ne diye böyle tuhaf tuhaf yüzüme ba- kıyorsun kız? Patatesleri ayıkla - sana... Pervin hiddetle patates ayıklı Yayım derken bıçağı hızla ince &- ini kesti. Küçücek parmağında bir damla kan belirdi. Annesi doğru atılırken: — Bir şey değil anneciğim, de di, merak etme. Seni de seviyorum babam kadar amma, Sen hep şar- | kı söylüyorsun, halbuki babam .... Hiç söylemiyor.. Kederi varda, nerken, Pervin, evlerinin ra da bir kalabalık gördü, Yengi sapsa rı olarak koştu.. Fakat kapıda o- mu bir polis tutarak sordu: — Nereye böyle küçük? —s#Babamı göreceğim.. Babamı. Polis onu müşfik bir ısrarla tut- muş, içeri girmesine müsaade et- miyordu, Pervin, bir kaplan yav- rusu ğı ile adamcağızın ko- lunu tutan elini ısırdı, bırakınca, içeri daldı. Tam o esnada içeriden iki polis ortasında, sap sarı yüzü ile o iri boylu hınzır herifi çıkarı- yorlard. Bu herif babası evde yok- ken geğir, annesile konuşuyordu. Tuhaf şey, o gelince, annesi, he- men Pervini çağırır: Fırsatı Büyük Tayyare Piyangosu Bu keşidede »üyük ikramiye 50.000 Tiradı Piyango şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin eteiiştir. Kaçırmayınız iştirâk Ediniz... ehri bakkaldan şunu al, bunu al. Diye önü #avârdı; Şimdi götür- dükleri o herifti, Demek babası- nf götürmiyorlard. Oh.. Fakat ni- gin herifin elleri kanlı.. Neden?.. — Baba,. Babaciğım.. Ve küçük Pervin, baygın, anne- sinin kollarma düştü, b e Ağır ceza mahkemesinde büyük bir kalabalık yoktu. Halk için me- sele basitti ve vak'anın kahra- manları tanınmış kimseler değil - di. Bir adam, evde karısını aşılı ile bastırmıştı, Üzerine! hücum e- dince aşık, müdafaai nefe için re volverini çekip ateş etmişti; ve ko- <ayı öldürmüştü. Mahkemede ancak mahalleli- den bir kaç kişi ve her günkü iğsiz ve güçsüz kimseler vardı.. Dul zevce, aşıkına karşı ne va- ziyet alacağını ; şaşırmıştı. İçin - den, onun kurtulacağını ümit edi- yordu. Zaten aşıkı en meşhur a- vukatı talmuşta. Fakat gözlerile katile bakıyor; onu mah- küm ettirmeği, sadece bir adölet| işi olarak değil, meşhur avukatı mağlüp ederek hir izzeti nefis işi de telâkki ediyordu. Müddejumumi salonda, yerine otururken birisi cübbesinin ucun- dan çekiyor. Bu küçük Pervindir.. — Ne var yavrum? — Şey efendim... Onu astırta- caksınız değil mi?. Annesi yetişerek Pervini çeki» yor: — Gel, Pervin.. Beyefendiyi ra batsız etme!.. Sesinde yalvaran bir mâna var bu kadınım. Müddeiumumi'bir ço- cuğa, bir kadına bakıyor, bir şey söyliyecek.. o Fakat o esnada hâ- kimler geliyor, muhakeme başlı yor. g N A A e Müddeiumumi, titriyerek yeri- ne oturduğu züman salonda bulu- nanlar ellerini gözlerine götürü yorlar, Yalnız Pervin ağlamıyor .. Ateşten yanan gözlerile hükmü ve — On beş sene ağır hapis!. Salon boşalırken, Pervin © Koşu- yor ve gene (o müddelumuminin cübbesine yapışıyor: — Beyefendi, on beş sene ha- Pis insana azap çektirir mi?, Annesi gene yetişmiştir: — Sus, kız!,. Pervin cnu dinlemiyör, yalvarı- yor: — Beyefendi, töyleyiniz vica e- derim... Müddeiurümiimini sesi ttrektir: — Evet, kızım.. Çektirir., — Ölümden daha Şok miu çekti- rir?. — Ölümden daha çok” çektirir Pervin biran süsüyor. müddeitmeminin' elini öperek" * — O halde teşekkür ederim &- fendim, diyor.. müddeiimınni, ateşli ' VAKIT İ Honservafuvar mütehassısı 9 Kânunuevvel 93. aranma resen ser ELAN SAM NANA ABESE EEE EE MENAA se smamme Istanbulu , tiyatromuzu; musikimizi anlatıyor Sokaklar, çarşı, “ üç saat ,, opereti, musikisi, mevzuu ve kadın art ster Konservatuvarın daha mükem- mel bir hale getirilmesi, Türkiye- de musiki hayatının inkişafı için tetkikatta bulunan, rapor veren ve bir müddet sonra tekrar gelmek Üzere memleketine dönen Avus - i turyalı mütehassıs Profesör Jozef ! Marksın İstanbul seyahati intiba- ilarma ait olarak Avusturyanın en tanımış. gazetelerinden o“Noyes Viner Jurnal,, da çıkan makalele- rinden birincisinin bazı kısımları- m,dün neşretmiştik. Bugün “de kısmen ikincisini iktibas ediyo- ruz. Kapalı çarşı Dr. Jozef Marks, ikinci maka- lesinee şöyle başlıyor: “İstanbulu ilk defa gören insan şaşkına dönüyor. Bu hal, başka i kerhangi bir yerde de böyle ola- bilir. Fakat, bu “derecede. değil, Harikulâde camiler, uçları sihir - bazların sivri külâhlarını andıran zarif minareler, ekzotik nebatlar- la dölu bahçeler, kapalı çarşı... Kapalı çarşı... Burası, : Bizans devrinde fillere mahsus ahırdı. İ- çersinde loş yollar bulunan büyük bir Labirent. Burada, artık satıl - mıyan çerkes kizlarindan başka ber şey satılıyor: Halılar, eski si- lâhlar, zerzevat, piyanolar, muhte Hif âletler, mücevherler, ayran ve radyo makineleri... Yollardan akın akın ahali ge- çiyor, Renk renk bir kalabalık... Şark musikisi ve hususiyeti haiz tüpler... Çarşıdan dışarıya çıkılmca, Bi- zanstan kalma hoş eserlerle dol bir avluda bulunuluyor. Çeşit çe- şit irtibaların baş döndürücü tesi- rine, ancak günler geçtikten sonra biraz alışılıyor. Başlangıçta şekil- ilerin görülmemiş zenginliğini lâ- ve düşünüş intizamına tabi tutmak hususunda, insan, âciz kalıyor. Türkün meziyetleri Türk, müslümandır ve ayni za manda modern bir insan. O, ira- desine hâkim olmayı biliyor. Hid- detli iki adamı, büğirâ bağıra kav ga eder vaziyette, hiç. görmedim Türkün bu teennisi, onu bir ecne- biye derhal sevdiriyor. Bir gün, rıhtım. civarında bi” meyhaneye gittim. Maceralar ge - çirmiş tipler: arasında otütdunı kahve içtim, Beni hiç yadırgama dılar. Halbuki bizde, orta Avru pada böyle bir ziyaret az, çok ya dırgayan bahıslarla karşılanır . Münevver Türk, şimdi tamami» le aşridir. Asri've : hassas bir. ia san... Zevk itibarile bizim şiiri mizden çok istifade etmiştir. Bu- nunla beraber, * kendilerinin kıy- metli bir edebiyatı vardır. Göze çarpan harici sükünet, hassas bir ruhu gizler. Türk, hararetli bir milliyetperverdir, fakat bu hara- retini nadir vesilelerle izhar eder. Milli bir işaret taşımadan sökak- ta adım atmıyan İtalyanların ta- mamile aksine... Türk, gürültülü yıkile kavramak, bir görüş, duyuş! tezahürlerden hoşlanmaz. Buna lü zum görmez, O, sakindir, çalış- kandır, kanaotkârdır. Vali Mah'ttin Bey Vali Mubittin Bey, İstanbulun en kudretli adamıdır. Şehrin bele: diye reisi ve civar bazı yerler de dahil olmak üzere, valisi... Eski “Babrâli,, binasında iş görür. Bek- leme salonunda & enieresan tipler dolaşiyor. Gene “Bin bir. gece, efsaresini, Piyer Lotivi vs: Karl Mayı hatırlıyorum. Derken kava: kapıyı açıyor ve işte valinin kar. şısında duruyorum. Muhittin Bey yeri gösteriyor, bir hademe kahve ve'cigara getiriyr. Vali, dostça birkaç sözden sonra, projelerini anlatmıya başlıyor. Muvafık, tat- bik: kabil geyler... Bunları büyük bir anlayışla ve İşleri kendisine tevdi edilmiş olan şehfin, san'at sahasında inkişafına karşı duydu- ğu alâkayı gösteren bir hararetle izah ediyor. Wusolin'ye binzetiş Bu sırada kendisini iyice göz: dan geçirmiye fırsat (o buluyorum. Bazan birçok kişinin zoraki uğ- raştığı halde kendisine temin ede- miyeceği vakur, yaradılıştan kibar bir duruşu var, Siması, bana Mu- soliniyi hatırlatıyor. Yalnız, bun - da sun'i bir irade ifalesi yok. Yü- zünün İnce, biraz asabi kıwuılin nişlı hatları, bakışlarının muris, tesirli ifadesi, kâfi derecede e- nerjik bir insan olduğuna delilet ediyor. Hemen ( anlaşıveriyoruz. Söz arasında Viyana bahsi geçi « yor. Muhittin bey, Viyanayi bili- yor ve seviyor. O, bütün büyük şehirleri görmüştür. Tekrar konservatuvara dair ko nuşuyoruz. Ben, bu yüksek zekâlı insanın yeni inkişaf imkânları te- min etmiye muvaffak olacak bir / şahsiyet olduğuna kaniim.,, diyor. üç saata dair Bundan sonra, İstanbulda “ma alesef,, birçok sinema bulunduğu halde tek bir tiyatro bulunmadığı- nı ileri süren Avusturyalı müte- hassıs, Tepebaşındaki “Ahşap bi- na,, nın sahnesine güzel bir şekil verilerek, bunun operet sahnesi haline getirildiğini, burada — es- ki zamanlarda olduğu gibi — mev cut şahıslar ve mahdut temsil va- sıtaları gözetilerek, bestelenen e- serler temsil olunduğunu, bu va- ziyette iyi bir sey ortaya konula - bilmesinin eser vücuda © getirenle sahneye koyanın kabiliyetine bağ Mh oldüğunu yazıyor. “Üç saat, ten bahsederek, “ta- lebelerden teşekkül eden orkes- trayı idare eden şefin de, eserin muvaffakıyetle temsili hususunda büyük bir hissesi vardır. Bir Hay- dn senfonisinin çalınması, tagan- nili bir dans numarasma refakat etmekten her halde daha az güç olduğu malümdur. “Üç saat, i yazanla besteli- yen kardeştirler. Şu halde eser bir aile mahsulüdür, denilebilir. Vak: | değişir. 1 Çay tücearlar! i şirket kuruyor Ankara, B-(Husüsi) — a vekâletile temas etmek ve temennilerde o bulunmak Istanbuldan buraya gelen tüccarları bu akşam İsta! hareket ettiler, Çay tüccarları aralarında bir şirket yapmak için Vekö anlaşmışlardır. Bu hususta&i kavelename haftaya im caktır, Sovyet sinema mi harriri kr | Ankara, 8 (Hususi) mücadeiemiz hakkında yapılsi kararlaştırılan film hakkınd rüşmek üzere gelen Sovyet Senaryo muharriri M. Zarbi $ reline maarif vekili Reşit Bey bugün İsmet paşa kır titüsönde bir çay ziyafeti Sovyet sanatkârı memle mizde gördüğü hüsnü ka pek mütehassis olduğunu sö! mektedir, ——a—— t Izmir ribtım şirk müdürü İzmir, 8 (Hususi) — Adli kâleti, Rıhtım şirketi dav: mahküm olan şirket müdü! den M. Gifre'nin harice se etmesinin men'i hakkında keme kararı olup olmadığını mir müddei umumiliğinden muştur, Mahkemenin böyle karar vermemiş olduğu bil cektir. A İ'a kolaylıkla anlatısmaz. esasen mevzu hemen hemen gibi bir şeydir, İstanbul civ Prens adalarında bir çok güzel güzellik kraliçesi seçilerek vuda gidebilmek arzusundadı” Mes'ut bir tesadüf eseri ole” kraliçe seçilen güzel, film 219 sine gidecek yerde bir Amel kaptanm kamarasıma ayak yor, kaptan kızla evleniyor. arada komik tiple “olarak; ranlı, bir Arap ve eski bir papası bir sürü tuhaflık yap lar ve gölgede kalan vak'a, defa büsbütün silikleşiyor. Eserin bıraktığı in Cemal Reşit Beyin m Prens adalarını bir Fransız si ve Türk kızlarmı kızlar haline getiriyor, nun kabiliyet ve meh ifade ediyor.,, Profesör, güzellik krali silen kız bir çok kızın can #| Holivuda gidecek yerde meği tercih etmesini biraz görmüş olacak, ki “mes'ut,, © mesinden sonra bir “?, W koymuştur. Sonra, eserdeki! tanı Amerikalı zannetmekl€ nılmıştır. (Hoca) diyecek yerde de pas) tabirini kullanmıştır. da bir yerde de (had (kavas) demesi gibi. Tabii bunlar, memleketin” kından tanmıya yeni ve Türk lisanın bilmemesi © sile, ufak ,tefek bazı yanlış” D. Jojef Marks, bu bah bitiriyor: d “Eser, ahalinin çok host ti. Yirmi sene evvel bul hafif giyinmiş kadınlar görünselerdi, topa tu Ve bugün? işte ...

Bu sayıdan diğer sayfalar: