20 Ocak 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

20 Ocak 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kaçak Mmemanenraameeenens, Usulsüz eve eşya aramak üzere... giren me- murların mahkümiyeti Vakıa kaçak rakıda bulunmuş, ama memurların eve girmeleri yolsuzdu Adliyedeki İhtisas mabkemesi, | duğu anlaşıldığını, inhisar memur dün sabah ve öğleden sonra, inhi- sar takip amiri Niyazi ve takip me murları Abbas, Yusuf, Ömer ve Cemal Efendiler aleyhindeki da - va ile meşgul olmuş ve akşam geç vakit kararını bildirmiştir. Evvelcede yazdığımız gibi, bu beş memur, Kurtuluşta o Angelos Efendinin evinde arama yapmış lar, ev sahibinin kaçak rakı yaptı- ğı meydana çıkarmışlar, evin mutbağında soma ve saire bulmuş ! iye Kaçakçılıktan dolayı mev- : ulunan Anjeloş EF., bunlar a- hdi ön açmış, evinin usulsüz bak Tire ığını, asma lâmba, ta- o giDi €ğyasmın kırılıp döküldü- ve memurlardan üçünün kendi: sine sövdüklerini, yni zamanda dövüldüğünü ileri sürmüş, kendisi iş, kendisi muayene edilmiş, yücudünün iki yerinde bereler görülerek, bu hu- Susta rapor yazılmış ve neticede memurlar mahkemeye verilerek tevkif edilmişlerdi. Şahitler, iddia, mildafaa Dün sabahki ve öğleden sonraki celselerde şahitler dinlenilmiş; bir kısmı maznunların aleyhinde, bir kısmı lehinde şahitlik etmiştir. Bundan sonra, Anjelos EF., mah - kemeye bir istida vermiş, arama si rasıhda kırılıp dökülen eşyanın be- deli olarak 160 lira, ayrıca maz - nunlar hakında kanünen lâzim ge len cezanın tayinini istemiştir. Müddei umumi muüvini “Reşit Bey, mütaleasını söylemiş, dövme! sövmek davasının ihtisas mahke mesinin vazifesinden hariç oldu - ğunu, usulü dairesinde icabı icra olunmak üzere bu husustaki evro- | kın müddeiumumiliğe verilmesi lüzumunu kaydetmiş, usulsüz ara- ma yapmaktan beraet kararı iste- miştir, Maznunlarm vekili Esat Bey,| müdafaa yapmış, usulsüz arama yapmak bahsinde, mahalle ihti - yar heyetinden, yahut mahalle a - halisinden kimselerin aramada ha zır bulunması şartının, maddi im- kânların mevcut olmasına bağlı ol duğunu, bununla beraber, mahal- le bekçisi Hamdi Efendinin arama İlarının ihtiyar heyetinden kimseyi bulmadıkları halde, kanunun tari” fatı dairesinde aldıkları arama em rine istinaden Anjelos Ef. nin evi- ni aramak üzere gittikleri sırada, yanlarına hariçten mahalle ahali- | sinden iki kişiyi almadıkları ve a- ramada bulundurmadıkları, gerek kendi ifadelerile, gerek dinlenilen şahitlerin ifadelerile sabit olduğu” nu izah etmiştir. Ceza tabfif ve tecil Anjelos EF. nin kaçak somayı kı | rıp döktüğünü farketmeleri üzeri- ne derhal içeriye girilmesi lüzumu aldıkları emir üzerine aramaya gi- derken ihtiyar heyetinden birini, İ yahut mahalleden iki kimseyi yan- larına almamak salâhiyetini bah- şedemiyeceğine işaret etmiş, 1918 numaralı kanunun “kaçakarama iş lerinde kanuna muhalif hareket e- denler hakında Türk ceza kanunu ların resmi tedbirlere müessir O * nun 194 üncü maddesi tatbik olu- nur,, demesine ve aramanın &mre müstenit olmasına mebni, maznun ların yalnız kanunla muayyen u - sul ve şartlar haricinde meskene girmekten üçer ay hapislerine ka- rar vermiştir. Ancak, memurlar kapıya gelin- ce, Anjelos EF, nin cürüm eşyasmı temayülleri Dövmek, sövmek davasını, mah kemenin #alâhiyeti haricinde gör- müş, istidanın müddei umumiliğe gönderileceğini bildirmiştir. Mu - da hazır bulunduğunu, müekkille- | hakeme msraafları, maznunlardan ri aleyhindeki iddiaların varit ol- madığını, beraetleri icap ettiğini söylemiştir, Katar esbabı mucibesi Hâkim Refik Bey, evrakı gözden geçirmiş ve 1918 numaralı kanu - nun sekizinci maddesinde “hususi ev aramaları salâhiyetli memurlar nin huzurile yapılır,, diye yazılı ol- alınacaktır. Karar temyiz edilebi- lecektir. Mevkuf bulunan memurlar, dün akşam serbes bırakılmışlardır. Anadoluda yağmurlar MUĞLA, 19 (A.A.) — Vilâye- ca, ihtiyar heyetleri azasından ve | timize faydalı yağmurlar yağmış - bulunmadığı takdirde mahalle ve | tır. Bu yağış senelik yağmur ihti - ya köy halkından en az iki kimse- yacını telâfi etmiş gibidir. Son dü- şen yağmur miktarı 80 milimetre» duğunu, ve ceza mahkemeleri usur | gir. lü kanununun 97 inci maddesinde Son zamanlarda havanın don “hâkim veya cümhuriyet müddei yapması yüzünden tütün fidanları umumisi hazır olmaksızın süknada örmeğe mahsus mahaller- aramada bulu- hal ihtiyar he- veya İş gi le kapalı yerlerde na bilmek için o ma müteessir olmuş ve bazı yerlerde tütün yastıkları yeniden yapılmış - Vakit erken olduğu cihetle don yetinden veya komşulardan . ki tütünler üzerinde bir tesir yapmı - $i bulundurulur... sarahatinin bu - yacaktır. bu maddeden, I ğ n€; oğan ge lenin. yalin bunun 96 mcı ma ikinci fıkrasında yazılı mal e #amil olmayıp meşhut ceraime mi tedair birinci fıkrasına hallere | nin yağmurlar bu gece y: mıya baş - da şamil ol ! lamıştır. AMASYA, 19 (A. A.) — Çifçi-! çoktanberi bekle?:#i faydalı Cenubi Afrikada saree serararaanarasmsaaamsasamasa Tediyenin tevakkufu Londranın “Financial Times, (o güzetesi yazıyor: Cenubi Afrika İttihadı, bütün tediyatını tevkif etmiştir. Kam - biyo yoktur. Harici ticaret dur - muştur, Cenubi Afrikanın siyase- ti kendi halkına aittir, fakat, hü- kümet idaresizliğinden dolayı lâ- yık olduğu cezadan ( kurtulursa talii var demektir. İngiliz lirası | altın mikyasından ayrılınca böy- le bir şey olmadı. Bütün ticari ih- tiyaçlar temin edilmişti. Fakat Cenubi Afrika hükümetinden bu kadar az terbiyeli tedbirleri kim- se ümit etmezdi. Şimdiki halde, İngiliz sanayii bu tedbirlerin zararlı neticelerini duymuıya bile başlamıştır. Şefild yaptıkları siparişleri geri almış - lardır. Eğer cenubi Afrika hükü - meti pek karanlık vaziyeti aydın * latmazsa bu hal gittikçe tevessü edecektir, ve bu hareketin aksü - lâmeli herhalde Cenubi Afrika bükümeti için zararlı : olacaktır. Bu şerait altında, bütün * ialar dikkatle tetkik ediliyor, zira bun» lacağı düşünülüyor. Şayialardan birine göre kambi- yonun Cenubi Afrikanm 87 1/2 lirasına mukabil 100 İngiliz lira - sr yapılacağıdır, Halbuki evvelce Piyasa 70 lira idi. Bu tedbir, Ce - nubi Afrika parasının altın olmı- yan sterlinge raptedileceği (de * mektir ki, Cenubi Afrikanın hari- ci ticaretinin hemen hepsi ster « ortadan kaldırmak teşebbüsü ve Suz kullanan paşieketlerin ol bunun üzerine mevzuu bahis şekil de içeriye yirilerisi gibi kanım es” »abı muhaffifeden ayrı olarak ce- sayı hafifletecek takdiri sebepler feynin bildirdikleri gibi, altının mevcut olduğundan, ceza kanunu- nun 59 uncu maddesine göre ceza- ların üçte birini indirilerek, ikişer İ ay hapis kararı tespit etmiş, maz- nunlarm evvelce mahkümiyetleri olmadığı ve ahlâki İ noktasından tecilin, ileride böyle cürüm işlemekten çekineceklerine kanaat geldiğinden, 89 uncu mad- de mucibince bu cezaları tecil et » miştir. duğuna nazaran tedbirli bir hare- PM ma - denlerin eski mukaveleleri, tara- serbestçe ihracı ve banknotların değiştirilebilmeleri müsaadesi yü zünden kabili tatbik değildir. Ye- ni mukaveleler lüzumu vardır. Cenubi Afrika ittihadı, altma nazaran parasının kıymetten düş- mesi lehine ve aleyhine henüz bir karar vermemiştir. Yegâne elde edilmiş olan nokta, bu hüküme - tin altın mikyasmı terketmiş ol» masıdır. Bu hâdisenin serbest mü- badeleye yol açacağı muhakkak değildir. Bankalar istedikleri gi - bi kambiyo yapabilirler, O hükü - met bunlara müessir olamaz. Fa- kat bu, vaziyete bir nihayet ver - seydi, ortada karanlık bir nokta kalmazdı. Maalesef, Mösyö Ha - venga, hükümetin Para siyaseti - nin Kânunusani nihayetinde par- lâmento tarafından tesbit edile - ceğini söylemiştir. Bu, eğer kam » biyo daimi bir siyasetin ittihaz e- dilmesine yardım etmezse, büyük karışıklıklara sebep olacaktır, Bu nokta aydınlatılması lâzım gelen bir noktadır. Yanar dağ SARANG - MELEZYA, 19 (A. A.) — Krakatoa volkanı bugün de vamlı surette indifa halinde bulun maktadır. Lâvlar dört kadem ir - tfaa kadar yükselmektedir. z RSİAELEELEEERE Zekât ve fitrenizi Tayyare cemiye-. tine veriniz ihracatçıları, çelik fabrikalarma | Ağaoğlu Ahmet Beyle bir hasbihal (Baynkalemizden devam) Gerçi, üstadım, siz dünyanın döndüğünü kabul ediyorsunuz. Fa kat, hadiselerin ve onların bir ifa- i desi olan hakikatlerin sabit oldu- ğuna kanisiniz. 1793 Fransiz İnkı- lâbını (tekvin) gibi bir ilâhi muci- ze telâkki edip bundan çıkan fi « kirlere, doktrinlere ve kanunlara birer (nass kati) kıymetini ve - riyorsunuz. Başlangıçta, hiç şüphesiz, Fran- sız İnkılâbı kadar büyük ve dina- mik bir inkılâp hadisesi olan hı - ristiyanlık da sizin gibi mantıkçı - ların elinde taş kesildi, ve, buğün» kü layuhti Vatikan'ı doğurdu. Si « zin liberalizminizin bu Papalıktan farkı ne? Daha Madame Rolland « ın “Ey, bürriyet, senin namma ne | cinayetler işleniyor!,, — diye nida ettiği günün üzerinden bir buçuk asır geçmeden kendiniz gibi dü - şünmeyenleri telin ve tekfire kal - kışacak kadar taassup ve tasallüp kespetmiş bulunuyorsunuz. Bir za- manlar Karabağ mollalarınm size | (Zındık!) deye bağırmalarının sa- | ikı bundan başka bir şey miydi? Bereket versin ki muhatabınız biraz da deterministtir sanırım. Bu işlerin ötedenberi böyle gelip git- tiğini bilir. Hatta, sizin tapındığı- nız liberalizmin de bu dünyada çok mühim rollar oynamış oldu - ğunu inkâr etmez. Hiç şüphesiz ki bugünkü medeniyet ve bugünkü İ medeni cemiyetler onun eseridir. Lâkin itiraf edin ki bugünkü ka - hos da onun eseridir. Liberal sis - tem yaşamış, vereceğini vermiş ve inhitata yüz tutmuştur. Aramızda ki, fark şudur ki, siz bugünkü in- hidamı, bugünkü kahos'u bu si, min bir iflâer gibi telâkki etmiyor- sunuz ve gençliğinizde inandığınız doktrinlere sadık kalabilmek için kulaklarınızı her taraftan gelen (Batıyoruz!) feryatlarına karşı tı- | kayorsunuz. Gözlerinizi, Avrupa denilen dramatik sahnenin ölüm heyulâlarından Gerçi, sözleriniz arasında, bugü - nün buhran ve ıstırap halini Har «| bi « Umumiye ve onu takip eden | müsalâhalardaki siyasi (hatalara atfetmek ister gibi bazı simpiliste mütalealara tesadüf olunuyor. Lâ» kin, bunu söylemek isterken unu - tuyorsunuz ki gerek Harbi - Umu- mi ve gerek bu müsalâhaları yap- mağa saik olan avamil hep o libe- ral sistemin icaplarındandır. Libe- ral sistem evvelâ fertler, sonra milletler arasında geniş ve kayıt - sız bir rekabete meydan açmasay- dı ve serbest pazar deye bir takım müdafaasız ve pasif ülkeleri bö - lüşme kavgası bu rekabet hırsını alevlendirmeseydi,acaba bir cihan harbi çıkar mıydı? Acaba, bu ka - dar haksız bir sulh aktine lüzum ve imkân görülür müydü? Hayat için mücadele ve müca - delede ıstrfa nazariyesinde kendi - sine bir felsefi mesnet bulan libe- ralizim, nihayet, bu âfette hayat için mücadelenin en son örneğini ve galip devletlerin siyasetinde 1s | tıfanın en mükemmel meyvaları « nı verdi. Üste geçenler altta kalan- ları, kadim Roma Pretorien'lerini gölgede bırakacak bir savletle ez- meğe, parçalamağa başladı ve yir. minci asırda, Avrupanın göbeğin- yeceği kadar ağır sulh şartları tat bik edildi. Üstat, makalelerinizin bir tane- sinde, ancak hürriyetten mahrum milletlerin esarete el uzatmadığı - nı yazıyorsunuz. Bu iddianızı tekit için de meselâ İngiltere'nin, bur nu dibindeki Felemenk veya Dani» marka gibi küçük ve silâhsız mem- leketleri bırakıp da bu memleket * lerin on misli daha kalabalık ve yüz misli daha uzak olan Hindis- tana el uzatmış olmasını misal gös- teriyorsunuz. “Kimse, niçin İsviçs reye dokunmuyor?,, diyorsunuz. Fakat, unutuyorsunuz ki, Avru- pa'nım 1918 yağmasında paylaşı - lan, parçalanan ve ilk - yaş - ların esir sürüleri gibi şuna buna satılan milyonlarca insanın hemen hepsi İsviçre vatandaşları kadar demok- rasiye alışkın ve Felemenk, Dani- marka ahalisi kadar ilim ve me - deniyette ileri idi. Bu sözlerimle, Avrupanın en asil milletlerinden olan Macar'ları, o Avusturyalıları ve Almanları kastediyorum. Yok « sa, Kongo, Kameron ve Seylen adası sakinlerini değil.. Ağaoğlu Ahmet Bey, müstem - lekecilik liberal sistemin o kadar tabil bir neticesidir ki, bir âsır i- şinde Asyanın yarısından fâzlası, Afrikanm hemen hepsi, Amerika- nın büyük bir kısmı ve sıcak de * nizlerdeki bütün adalar hep müs- temlekeleştikten sonra, o nihayet, Avrupanın ortası ve şarkı da baş- tan başa bir müstemleke manzara“ sı göstermeğe başladı. Bunlar ara- sında yalnız Türki manasiyle müstakil milli bir cüzü“ tam evsafını haiz bulunuyor. İşte, bunun için, biz, Türk milletine ve onun yaptığı inkılâba harpsonrası inkılâplarının en büyüğü, en deri « ni, en âlemşumulü nazariyle bakı yoruz. Gazi Türkiyesi, iki üç yır- tıcı de çeviriyorsunuz. | zt Siz ise, bu mahabetli, bu müt - hiş hadiseye, bir şarklı milletin otokratik bir rejimden çıkıp ga:p demokrasilerine imtisali hareketi gibi bir küçük mana vermeğe ça- lişıyorsunuz ve bizim o büyük 1s- tiklâl Harbimizi Fransız İhtilâli « nin bir kuyruğu gibi telâkki edi « yorsunuz. Hayır, Ağaoğlu Ahmet Bey, Mustafa Kemal garbın siyasi ve içtimai müesseselerini memleketi - ne nakletmekle kalan bir Tanzi « mat Paşası değildir. Biz, onu vazi- fesini ve binaenaleyh, Türk inkı - lâbının rolünü OKununla başlamış ve bununla bitmiş addedemeyiz. Onun içindir ki, Şevket Süreyya cihana tezatsız bir mil « let nümünesi,, östereceğiz derken Türk Inkılâbının ruhundaki lâye - tenahi dinamizme tercüman olu « yor. Siz ise, buna bir donkişotizim vasfını vermekle Türk İnkılâbını ne kadar dar bir zaviyeden gördü » günüzü ispat etmiş oluyorsunuz. Azizim Ahmet Bey, bu darlık, sizin ne ruhunuzdan, ne de kafa « nızdan geliyor zannederim. Gene, deyeceğim ki, bu darlık, olsa olsa, de, Hukuku - Beşer beyannamesi- nin ilân edildiği bir devrin fer - dasmda, iki büyük devlete, Roma- İnn Kartacaya bile reva göreme - bir görüş ve bir düşünce usulü ola- tir, Yakup Kadri rak kullandığınız (mantık) a ait- 7

Bu sayıdan diğer sayfalar: