20 Ocak 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9

20 Ocak 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m ei ii mam Sl 52 üc li, 3, Fikret Adil'in Hastane intibaları mein le akalerr Doktorlar Bir hastanede doktorlar ikiye | “© a) ayrılır: Asistanlar, mütehassıslar, | cük bebek şekilleri de vardır. Mi- Bir asistan nedir? Bir asistan, lise nimini yavru, bu lâstik bebeği eli- tahsili hariç altı sene tıbbiyede| ”* alır — insanın doğar doğmaz yapacağı ilk hareket eline geçe - kümetin arzu ettiği yerde mecburi ni sıkmak, boğmak olduğu için — okuyup doktor çıkan, dört sene hü- Hizmet gördükten sonra bir şube - sıkar. Bebek, düdük gibi bir ses de ihtisas peyda etmek için her sıkarmca kıvırcık saçlı kocaman hangi bir hastanede, ayda altmış başını çevirerek maviş gözleri, ve lira gibi az bir para mukabilinde kurlu yanakları ile size bakar, gü - sabahtan akşama okadar, günde|'©" ği — otuz kırk hastayla meşgul olarak | Bu sesli lâstik bebeği hayalen Bu sesli kart postaların, ço - cuklara oyuncak olarak verilen kü- üç sene mütemadiyen bir müte - hassısın, yani bir hekim üstadın yanımda tilmizlik eden doktordur. Eğer bu iş hoşunuza gittiyse ve sabrınız varsa siz de yapınız. Mütehassıs denilen doktor, yu- karda söylediğim şartları doldur- duktan sonra elinde rüus, hastala- rmı iyileştirmiye çalışan bir Ali baba veya hacı Kasımdır. Mütehassıs, hastanın muhtelif vasıtalarla içine girmiş olan mik - rop hazinesinin mağarasında “A - al sezam, açıl,, formülünü hatır « lamıya çalışır. Bazısı bulur, o Ali babadır. Ekserisi unutur, o da ha- cı Kasımdır, araştırır, bu araşlır- ma devri hastanın dayanış kabili- yetine bağlıdır. Hastane mütehassıslarının he- men ekserisi birer Ali babadır. ... Bir gemide Allahtan sonra na- $#ıl hâkimi mutlak kaptansa, bir hâstanede de başhekimdir. Başhekim! Başhekimlik ne bü- yük derttir. Onun © başmdakileri anlatmak kabil olsaydı?!.. Hepsi biribirinden çirkin, hepsi biribirinden hırçın, hepsi kendile- rihi birer Keriman Halis zanneden elli çaçaron acuzenin kocasi ol - mak, bir hastanede başhekim ol - manın yanında, İrem bağlarında huri ve gılmanlar arasında kevser şarabı içerek eğlenmek demektir. Yalnız, bazı başhekimler ( vardır ki, bu acuzelere birer mavi boncuk vermenin yolunu bulmuş, işini tı- kırma koymuştur. Ben böyle bir tanesini tanıdım. ».. , Bir hastane, demiştim, içinde komik bir haile oynanan bir tiyat- rodur. Bu yazılarla ben, bu büyük sahnenin üzerinde oynanan beşe « ri oyunun komik taraflarını gös - termiye çalışacağım. Zaten başka türlü de yapamam. Zira, dostum Peyami Safa “Dokuzuncu hariciye koğuşu,, ile bu mevzuun haile kıs- mını, şimdiye kadar, pek az mu - harrire o nasip olmuş bir vaffakıyetle yazmış, bu mevzuu tüketmiştir. Peyaminin “Dokuzuncu harici- ye koğuşynu,, okumıyanlar, ha - yattaki tecrübeleri ne olursa ol - sun, eksiktir, Onu hemen okuyu - NUZ. * Böğüren adam Bilirsiniz. Bir takım kart pos » tallar vardır, aralarına, bir hava tabakası sıkıştırılmıştır, ve hafif Bir tazyikle sesler çıkarır, Ekseri- ya bu kart postallarla çocuklar ol- duğu kadar büyükler de eğlenir - Jer, ceplerine koyarlar, bir arka - daşlarıyla oturup konuşurken yap- Hiklam küçük bir hareketle öttürür- “ — Bu ses nereden geldi? Diye etrafına bakanlarla eğle- nirler, büyültünüz, uzun boylu, rengi at- mış kadit bir hadım ağası olana kadar büyültünüz, ona kısa bir amerikan don, bir gömlek giydi- riniz, bir yatağa yatırınız, size bahsedeceğim hastanın şeklini an- lamış olursunuz. Dokuz gündür yatmakta oldu - ğum hastanenin bitişik koğuşunda işte böyle bir hasta var. Konuşmuyor, ilâç içmiyor, ye- mek yemiyor. Konuşmadığı için doktorlar, hastalığımın ne olduğunu, neresi ağrıdığını kendisinden © öğrene - miyorlar, Vücudunu muayene için bir yerine dokunur dokunmaz, ! yukarda anlattığım lâstik bebek - İler gibi, daha doğrusu sesli kart postallar gibi — o kadar hafif ki yatağa, bir kartpostal üstüne ya - pışmış gibi ve ancak o kadar müp- hem bir tümseklik yaparak uzan - mış -— hemen bağırıyor. Bunun i- çin doktorlar ona “baytari teşhis,, koymak mecburiyetinde kalıyor - lar. İlâç içmiyor, yemek yemiyor. Halbuki yaşaması için yemek, iyi- leşmesi için ilâç o lâzımdır. Bunu da hademeler yapacaktır. Hademe elinde ilâç şişesi gelip de ona dokundu mu, böğürme başlıyor. Buna rağmen ilâç veri - lecektir, hasta, sırtında © yastıkla doğrultuluyor. O, mütemadiyen böğürüyor, ve nihayet bu böğürtü, bir gargara sesine tahavvül edin- ce, anlıyorum ki ilâç gırtlağından geçmektedir. Dokuz gün bu böğürtü bana ilâç ve yemek zamanımın kanpa- nası vazifesini gördü. Bitişik ko - ğuştan bu sesi duydum mu, mer- hamet damarlarımın bütün isyan - larına rağmen, kendimi gülmekten alamıyordum. Onu bir defa yatarken görmüş- tüm. O akşam, kendisine tualet a- ralığında, ayakta rasladım. Matruş yüzünde beyaz sakal izleri vardı. Onu görünce, eski | şairlerimizin sevgililerine “servirevan,, deyiş « lerine şaşmıştım. Zira, o bende yürüyen bir mezarlık hissini ver - mişti ve bu uzun hayalet küçük - ken, mektepte ilk defa iskelet gördüğüm zaman nasıl bayıldığı - mı aklıma getirdi. “Böğüren adam,, muslukta el- lerini ve kollarını o yıkadı, ağzmı galkaladı, dizlerini bükmeden yü- rüyen bir gidişle, terliklerini sürü- yerek, musluğu kapamadan gitti, ir : Tahran hükümetinin düşündüğü ıslahat Kartal | Ticaret âlemi için mühim (Harbi umumide meşhur Alman tayyarecisİ Rihthofemin Hatıraları ; kararlar : ihracı menedilen eşya Tahrandan gelen haberlere gö- re, İran hükümeti, her sahada ol - duğu gibi, iktisadi ve mali sahada» da memleketin inkişafını temin yollu tedbirler almaktadır. Bundan sonra, tüccarın, her ay sonunda ellerinde bulunan (ithali memnu malların nev'ini, miktarını ve fiatını tesbit eden listeler ha - zırlamaları ve bunları Tahranda müteakip ayın sonuna kadar, vi - lâyetlerde on beş gün sonra tica » ret dairesine göndermiş bulunma- ları takarrür etmiştir. Alâkadarla- ra tebligat yapılmıştır. Bu husustaki hükümlere riayet etmiyen tüccarm bütün malları müsadere edilecektir. Diğer taraftan, İranla arasmdaki ticari Rusya münasebetleri tetkik eden on muteber tüccardan müteşekkil komisyon, son günler * de toplanmış ve tetkikatı netice - sinde İranla Rusya arasındaki ti - cari muamelelerde bazı değişiklik- ler yapılmasını, bugünkü usullerin tadil edilmesini alâkadar makam - dan rica etmiye karar vermiştir. İrandan Rusyaya ihraç edile - cek mallarm fiatlarını tesbit hu - susunda, her iki hükümete menstp mütehassıslar arasında cereyan eden müzakereler, müsait bir saf- ba tekip ederek, ilerlemektedir. Bu işin pek yakında iki tarafın da menfaatini koruyacak bir şekilde halledileceği tahmin olunmakta - dır. “> lb Bunlardan başka “İranda ihti - yaca kâfi derecede ufak para le- davüle çıkarılması için o faaliyet gösterilmektedir İran darphanesi, şimdi bu işle meşguldür. Her gün, Tuman deni- len eski paralardan 15,000 - 20 bin tane almakta ve bunları eriterek ufak para olmak üzere, yeniden dökmekte ve basmaktadır. cımı, sütümü içtim, fakat böğüren adamın sesini duymadım. Bir türlü sormiya da cesaret e- demiyordum. Nihayet - öğle oldu, gene sesini duymayınca dayana- madım, yemekten sonra ellerimi yıkarken, sordum: — O... dediler, artık sustu, şa- fak sökerken sizlere ömür.. Hem de bağrından gidiyermiş.. Su akıyor, ellerimi çekemiyor dum, musluğu kapatmıya da kor - kuyordum. Dün akşam böğüren adamın a - çık bıraktığı musluğu niçin kapat. mıştım? Ve böğüren adam kuvve- tinin müsaadesi nispetinde aptes mi almıştı? . 4 Yatağımda bunları düşünürken gözüm, gazetede şu satırlara iliş - tiz ölüm saatleri KOSTOCK, 21 (A.A) — Rostock da - rülfünunu profesörlerinden Pişer, son yedi Arkasından bir an baka kaldım. | sene zartında ölen 3,769 Kişi üzerinde yap- Sonra durmadan akan musluğun | “ğı tetkikat neticesinde bunların çoğunun şırıltısı ile kendime geldim ve | *9badın saat üçü ie altısı arasında öldükle- musluğu kaparken bilmem neden kızdım: — Böğürmesini, o yıkanmasını biliyor da, musluğu açık bırakı - yor. Me Ertesi sabah, uyandım, hasta - bakıcı gelip derecemi koydu. İlâ- rini tesbit eylemiştir. İkinel derecrdn en teh- Mikeli saatler, 20 ile 28 arasmdaki saatler - dir. En »z ölüm vuki bulan saatler de gece yerse Profesör Fişerin hakkı var - mış, böğüren adam da sabahleyin gitti, (Devamı var) : Nakleden: fa. Hava muharebeleri nasıl olur? Hava muharebelerini eski şö - valyelerin düellolarına benzetebi- liriz. Bundan yüz sene evvel, ordu kumandanı harbi, bir tepe üzerin” den idare ederdi. İşler bozulunca kendisi başa geçer, ve o düşmana hücum ederdi. Bugün ordu kuman danı, bir elinde telefon, bir elinde harita, düşman hatlarına ve mit - ralyöz yuvalarına hücumu, harita « | ya birer küçük bayrak dikerek i- dare etmektedir. Havada iş büs- bütün başkadır, orada, muharebe- yi idare edecek erkânıharp yok -! tur, Hava muharebelerine mahsus bir taktikayı icat için Bölke gibi bir adam lâzımdı. Erkânıharbiyede kâğıt doldur - makla vakit geçirenler, hava mu - harebelerinin nazariyelerini ku: ramadıkları için omüteessirdirler. Boşlukta gökyüzünde, çevirme ha- reketleri, cephe hücumları yapmak kabil değildir. Bir bulut, bir siper teşkil etmez, ve düşman tuzakta beklenemez. Havada bir tek çare vardır: “Düşman nerede? — Düşman ora» da. Üzerine hücum edelim ve dü - şürelim.,, (1) İngiliz tayyareleri görüldü mü, önüne doğru gidilir, ve muharebe, düello şekline girer. Zira, mitral - yözümle bir düşman filotillâsını durduramam. Fakat hasmımı inti- hap ederim. O zaman “Ya sen, ya ben;, demektir. Ve «ski şövalyeler" Tefrika Numarası : 17 derhal korkuyla kaçmıştı. Bunun” la beraber, o da tabancasını $ miş, bize on el kadar ateş etm! — onun kurşunları varmış — ra, hadiseye kapanmış farzede uzaklaşmıştı. Bu ilk muharı kaç defalar rüyamda gördüm. Bat ka tayyareciler de buna bent€f maceralar geçirmişlerdi. Ekseri wi manlar, iki düşman havada kar” | laşınca, ellerile biribirlerini s0” lâmlarlar ve geçer giderlerdi. i Bununla beraber, o zamanlı garp cephesinde hava muharebi i leri başlamıştı. Garros, Pegoud gi” İbi birçok Fransız tayyarecil tayyarelerine birer mitralyöz kı mayı düşünmüşler, ve o zaman nüz silâhsız olan alman tayyare lerini düşürmiye O başlamışlı “egoud, 1915 başlanbıcında - al alman tayyaresi düşürmüştü. A; senenin mayıs ayında, garp cep hesinde harp tayyareleri yapıldığı nı duymuştuk. Bunlar iki kişilil İ büyük, içinde bir mitralyöz bulu * nan tayyarelerdi. Ağustos ayr Flandr cephesine geldiğim katili bunları gözmüştüm. Filetillalaf İ karşı karşıya harbetmiye başla - mışlardı ama, düşen tayyareleriM sayıları pek azdı. O zamanlar bif” tayyare düşürmüş olan (tayyareci meşhur olurdu ve herkes onu tai nırdı. ş Sonra, iki pervaneli ve iki nie ralyözlü büyük tayyareler yapıldı. Mitralyözlerden biri önde, biri ar” kadaydı. Herkes bunu, harp tayya” rezinin en mükemmel şekli zan * gibi, müsavi silâhlârMm-dözüşülür.İYayyaraei tel kişilik | Fokerlei Hava muharebelerinin prensi pi birkaç kelimeyle hulâsa edile - bileceği gibi bu mevzu, bir sürü eser yazmakla da bitirilemez. Bir gün, daha acemi iken Bölkeye taktikasının ne olduğunu sormuş tum. Bana: — Lâzım geldiği kadar düşma- na yaklaşır, dikkatle nişan alırım. Demişti. Ben 'e, sırrını bana ifşa etmediğine . zarak kendisin - den ayrılmıştım. Halbuki o şimdi, kullandığı usulün o bundan ibaret olduğunu biliyorum. ». Hava muharebelerinin ilk dev- relerini ben de yaşadım. 1915 se- nesinde tayyareciliğe girdiğim za- man, resimli gazetelerde tayyare muharebelerini nasıl tasvir ettikle- rini görüyor, ve bunlara bakarak gülüyorduk. Fakat bu resimleri gö rünce, derhal tayyareci olacağımı hissetmiştim. Ve vakit kaybetme- den, bir hafta için rasıtlık vazife- sini üzerime aldım ve uçmıya baş- ladım. Bir gün, bir keşif uçuşu yapar- ken, bir rus Farman © tayyaresile karşılaştık. Hangimizin daha çok korktuğunu bilmiyorum. Her hal- de hem ben, hem rus korkmuştuk. O güne kadar hiçbir düşmanla ha- vada karşılaşmamıştık. O zaman - lar tayyarelerde mitralyözler filân yoktu. Yanımda sade altı kurşun atan bir tabanca vardı. Hemen al- dım. Rus tayyaresi gittikçe yakla- | şıyordu. Nişan aldım, tetiği çek - tim. Fakat o zaman © tabancada kurşun olmadığını görerek şaşır - dım. Hâdiseden pilotumu haber dar etmek istedim. Fakat geç kal- mıştım. Zira, rus da bizi görmüş, TI) Ba sözler aslında manzum ols- rak yazılmışar nediyordu. Fakat asıl hakiki per | Bunlar gayet hafif ve gayet çevik tayyarelerdi. Bir kişilik yerleri | vardı ve görünüşte bir spor tayya* resi olarak yapılmıştı. Harp tayya” resine benzer hiçbir manzaralarf | yoktu. Sonra, Foker, pervanenin İ arasından ateş eden bir mitralyöZ düşürdü. Askeri o makamlarımız, bunu bir iâtife olarak telâkki etti- ler ve öldiriş etmediler. Fakat Bölke bunu duyunca, bu yesii tay“ yareyle (luşmana ateş etmiye ka “ İrar verdi. Kasten “tayyare il a * teş,, diyorum. Zira bu Fokerl »rde düşmana mitralyözle nisan a'ır. maz ve atvş edilmez, fakai tapva * İreyle nişan alınır ve ateş edilir. İ O zamanlar, Fokerler.n harp İtayyareciliğine (girişinin büyük bir ehemmiyeti ulücağını Kimse dü günmüyordu. Harbin son seneleri” Ta yüzlerce vardı. sübe etmek istiyen birçok gençler «lar. Onlarda izah ve ta.if edile * İmez bir eksiklik vardı. Bir tayva* reye binip, uçmak, Jüsmaı” arayıp ateş etmek kâfi değildir. ei mes İeği şöyle öğzendim: (Devamı var) m—————— Bir katil suç usu İstanbul ağırceza mahkemesi, Şehremininde Arnavut Muradı öl dürmekten suçlu Arnavut Kena* nın muhakemesine dün başlamış * tır. Şahitler, çağırılacaktır. Bir sahte çek meselesinde" suçlu Muzaffer ve Leonun mu * hakemelerine de devam olunmut müddei umumi ceza istemiştir” Muhakeme, müdafaa ve karar F çin kalmıştır. we doğru ise, bu Fokerlerden ordu” Herkes harp ta, varecisi olma * xı iddia edemez. Üsn, bunu tec * | tanıdım. Faka' muvaffak olama “ i

Bu sayıdan diğer sayfalar: