22 Ocak 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

22 Ocak 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Baş tarafı 1 inci sayılamızda) ve istasyonlarda yüksek- ta e bulunan memurlar Ga Mİ leti g Beyoğlu arasında“signal,,a- Ezer aletle biribirlerine erirler. Trenler bu işaret - üzerine hareket eder. Yapılan da bo, tta, bu aletin kaza esnasın ka zulduğu ve bu yüzden tünel dileri ı vaktinden evvel hareke Ba diği zannı hâsıl olmuştur. i ihtimale göre, Ali Rıza Efen- ed İrenin ne kadar sonra hareket *ceğini bildiği için hiç telâş et- in arabalar aletin bozuklu - rek Yüzünden vaktinden evvel ha - ia bıraktığı kapısından içeri at- *t edince gardöfiren mevkiinin istemiş, fakat muvaffak o - d arak tekerleklerin arasına ali parçalanmıştır. Bu nok - dan, katara hareket işaretini ve- " üç memur hakkında tahkikat Yapılmaktadır. Tünelin tahkikatı Kaza hakkında polis ve Adliye ahkilcarı devam ederken diğer ta- Tünel şirketi komiseri Na - Zn Bey de tahkikat yapmaktadır. Nazım B. dün kaza hakkında bir keşiş te yapmıştır. Nazım B. dün biz muharririmize şunları söyle - — Hâdise hakkında Adliyece İcap, eden tahkikat yapılıyor. Di - tr taraftan biz de bize taallük e- den noktadan tetkikat yapıyoruz. Tünel arabalarında gardöfirenler ima her iki katarın bağlı bulun- dukları baş taraflarda bulunurlar. Vazifeleri kablo koptuğu zaman n yaparak katarı durdurmak - tr Bü”firenler gayet kuvvetlidir Kazanın sebebi Şirket ve memurlarınm hâdise de bir mesuliyeti olup olmadığı İ alâkadar makamlarca tabii tahkik | edilecektir. İ Gözüyle gören bir zatın anlattığı Diğer taraftan hâdisede bizzat bulunan bir zat bize gözlerile gör- İ düklerini, kulağile işittiklerini şöy le anlattı: Cuma günü saat 15 şi 10 geçi - yor. Tünelde hareket şefi, maki - nist ve gardöfirenler yerlerindedir Cuma olduğu için halk Karaköy - den Beyoğluna çıkmaktadır. Üçü «en iki geçe tünelin yukarı cihetin- de bulunan hareket şefi alt cihet - teki şefe birinci zili çalmış ve ce - vap almıştır. Birinci zille kapıla - rm kapanması mecburi olduğu için halkın girdiği kapıda kapıla- tı daima kapamakla muvazzaf bu- lunan memurlar kapıları kapamış lardır. Bir dakikaya varmadan ikinci zil çalınmış, bununla kapıla rın tamamen kapandığı bildirilmiş tir. Nihayet üçüncü zil çalınmış ve makine şefi elindeki vitesi açarak vagonları harekete getirmiştir. Ay ni saniyede karşılıklı iki tren ha - reket etmiştir. Karaköyden Be - yoğluna çıkmakta olan tren kalk - tıktan sonra ve tren karanlığa ta- mamen girmediği bir sırada Be yoğlu cihetindeki kompartimanda bulunanlar birden bire acı acı: — Ah! feryadı &işitmişlerdir. Tren Beyoğlu cihetine varınca vo'cular hemen bir feryat işittik - lerini hareket şefine söylemişler - dir. Bumün'üzerine derhal vagon" çıktıktan sonra hariç kapılar ka - Ve kablo kopsa bile katar âzami İri metre sürüklendikten sonra durur, Tünel arabaları Beyoğlu ta Yafında iken gardöfirenler katar - başmda bulunurlar. Katar Galataya inince gardöfirenlerin Mevkii Tünel dehlizinin hemen bir Metre kadar içerisinde kalır. Ara balar Beyoğlunda iken katarı ha- Yeket ettiren makinist ve memur - gardöfireni görürler. Galata rafında iken görmezler, Kazaya gelince; anlatıldığına Göre, Tünelin Galata tarafından “ağdaki hat üzerinde işliyen va - gonlar saat on beşte Galataya in- Miş, katarm Beyoğlundan hareke- esnasında memurlar Ali Riza E- İendiyi mevkiinde görmüşlerdir. ukabil seferde arabalar Beyoğ - ina çıktığı vakit Ali Riza Efendi- Din yerinde olmadığı görülmüştür. | Gardöfirenlerin yerlerinden ayrıl- Maları yasaktır. Bunun üzerine Ga taya telefon edilmiş, Ali Riza E- İendinin orada da olmadığı öğreni lince bir taraftan hâdise Beyoğlu merkezine telefon edilirken diğer ftan şirket memurları fener - lerle Tünel dehlizinde Ali Riza E- İendiyi aramağa çıkmışlar, tabi #eferler tatil edilmiştir. Dehlizin Galata tarafından 14 üncü metre- sinde zavallı memurun cesedi bu - unmuştur. Kazanın sureti cereyanı hakkın- da en kuvvetli ihtimal şudur: Gardöfiren Ali Riza Efendi, ka- tar Galata da iken her hangi bir üzerine yerini terk ederek karanlık dehliz içerisine girmiştir. hareket etmesi üzerine içe ri atlamağa çalışmış, fakat ya şaş-| ıktan, veya yerin darlığından | Müvazenesini kaybederek rayla - Yin üzerine düşmüş ve parçalan 1 Müştar, panarak tahkıkata başlanmıştır. Memurlar hemen elektrik lâmbala rile Tünelin içine girmişler ve yol- ları tetkik ede, ede Karaköy cihe- tine hadar inmişlerdir. Karaköy ci hetinde karanlığın başladı”; yer - de gudöfiren Ali Riza Efendinin yüzü koyun yerde yattığını gür - müslerdur Ali Riza Efendinin vü - cudü kanlar ıçindedir. Bir bazağı kopmuş, kafatası patlıyarak beyni dışarı çıkmıştır. Ali Riza Efendi - nin vaziyeti tramvay şirketinin dok toru tarafından değiştirilmiş, fa - kat öldüğü anlaşılmıştır. Keyfiyetten zabıta da haberdar edilmiş tahkikata başlanmıştır. Ali Riza Efendinin cesedi dün Bankalar karakolunda yeni tahki- kat için muhafaza olunmuştur. Bombaylıların konferansı ve Gandi BOMBAY, 21 (A.A.) — Bom- baylı zevat dört gün devam eden bir konferanstan sonra ahiren Londrada kabul edilmiş olan ka- nunu esasi islahatını reddeden bir tebliğ neşretmişlerdir. Bu zevat 15 sene sonra Hindistanın oto « matik bir surette bir dominyon haline gelmesi lâzım gelmekte ol- duğunu ehemmiyetle kaydetmek- tedirler. Gandinin kongre ile teşriki mesai etmesi lüzumuna binaen mumaileyhin tahliyesi icap eyle- diği fikrindedirler. Mahpusların reisi ve Gandinin taraftarı olan M. Malaviya Bena- res konferansından dini muhare- be haline gelmek teh: 'dini arze - den “aşağı sınıflar,, : mabetlere girmesi meselesini süra'tle hallet- mesini talep etmiştir. lar hâreket ettirilmemiş, yolcular | © YAKIr eee Haliç tenhalaşı- | yor mu? EETENESİME 22 08 (Baş tarafı T inci sayılamızda) iki senedir yukarıdan işlemeğe başlıyan Edirnekapı tramvayı da | Haliç yolcularının bir kısmını bu hatta çekmiştir. Hele havalar ku: | rak, yani Edirnekapı dışarısının yolları çamur olmadığı zamanlar eski Haliç yolcularınm bir çoğu da buradan gidip gelmektedirler. Halicin alt kısmı ise bu kadar kalabalık ve işlek olmakla bera- ber İstanbul tarafında üst kısmı sayılan Edirnekapı cihetine gelin- | ce: Burası son zamanda büsbütün başka bir şekil | almış, Fatihten Edirnekapısına kadar uzanan o gepgeniş, 30 metrelik Fevzipaşa caddesinde bir tek fabrika filân olmadığı halde bir arşm boş arsa kalmamış, buralardaki © eski köhne ahşap evlerin yerleri şimdi iki taraflı kârgir apartımanlar, evlerle dolmuştur, o Açık hava - larda, hele yaz ve obaharlarda bu caddenin kalabalığı, Beyoğlu ceddesinin kış kalabalığma hay- di haydi taş çıkartır. Kale dışarı- sı ise kışın biraz tenha olmakla beraber yazın insandan geçilmez bir hal alır. Haliç yolcuları azalıyor, Hali- cin etrafı tenhalaşıyor değil, bilâ- kis buraları, gün geçtikçe müte - madiyen doluyor. Ne yazık ki bu | (Baş makalemizden devam) bareket, cihan tarihinin ve mede- niyetler tarihinin hudutlarını ge - nişletmekle, bize, sizin bildiğiniz tasnif haricinde bir tasnif yapıla bileceğini de öğretmiş oldu. Artık, medeniyetin, Yunan mucizesile başlayıp Roma hukuku ile karışa- rak Renesans devrini açtıktan sonra nihayet bugünkü medeniyet te karar kıldığını ve cihan tarihi » nin ilk-çağ, orta-çağ, son-çağ diye muayyen dilimlerle üç devreye ay- rıldığnı kabul etmek bize çok ba- sit ve çok feri bir görüş gibi geli - yor. Çünkü, böyle bir tarih tasnifi, ni hayet Avrupa denilen küçük bir kıta çıktısı üzerindeki bir kaç milletin hususi tekâmüllerine göre yapılmıştır. Ve bunu, bütün cihan milletlerine teşmil edip, her mille tin mukadderatını bu zencirin hal- kalarına bağlamıya kalkışmak bü- tün manasile bir fikir esaretine, bir kafa istiklâlsizliğinealâmet değil midir? Belki, Avrupalılar, eski he- yet âlimlerinin, küreyi, kâinatm hareket merkezi zannedişleri gibi bütün beşeri hadisatın kendi ta - rihleri etrafında döndüğünü zan » netmişler ve bu hurafeye âlemi inandırmak istemişlerdir. Bu, Av- kadar kalabalık, işlek olan bu semtin gene en işlek caddelerin - den biri olan Edirnekapı - Eyip i yolu bugün o kadar berbat bir haldedir ki buraya yol demek için seksen değil, seksen bin şahit | lâzimdir. Hele bu çamurlu hava - Hindistanda . İhtilâlci mmm Komünistler hükümdarın hâkimiyetini izaleye teşebbüs etmişler.. Bir kaç gün evvel Hindista - nm Mirut şehrinde gayet mühim bir muhakeme neticelendi ve üç İngiliz ile 24 Hintli, “kral ve im- paratorun Hindistandaki hâkimi- yetini izaleye çalışmak ve ihti - lâlci komünizm hareketini hazır- lamak suçile mahküm oldular, Verilen (ohükümler arasında şunlar vardır: Muzaffer Ahmet, ebedi nefiye mahküm edilmiştir. Beş kişi muvakkat nefiye, 3 kişi 3 sene nefiye, 5 kişi 5 sene nefiye, altı kişi dört sene ağır hapse, beş kişi üç sene ağır hapse mahküm olmuşlardır. Dava 1929 senesinde başlamış ve ancak geçen kânunu evvelin son salı günü nihayet bulmuş « tur, 2600 vesika tetkik olunmuş 2842 şahit dinlenmiştir. Maznun- ların ifadeleri 3000 matbu sahife tutmuş bulunuyor. e Muhakeme masarifi ise (120.000) ingiliz li - rasma varmıştır. , Kaybolan tayyareci BERN, 21 (A.A.) — Tayyare- ci Hope dün öğleden sonra Best Hinkleri aramağa çıkmıştır. Mu - maileyh, bilhassa Valais mınta - kasında taharriyat yapmıştır. Mumaileyh, gece Lozana av - det ederken kar ve sis dolayısile taharriyattan vaz geçeceğini söy- lemiştir. Hope bugün Londraya avdet niyetindedir. yy rupa imperialismasının, Avrupa müstemlekeciliğinin ruhlara ve ka falara teşmilinden başka bir şey değildir. Birlikte âzâ bulunduğumuz “Türkocağı” hars heyetinde, bir gün diyordunuz ki, “biz, Garp me- deniyetine imtisale çalışıyoruz. Fa kat, Garp medeniyetini vücude ge tiren esbap ve avamilin neler oldu ğunu bilmiyoruz. Bence, bugünkü Garp medeniyetini başlıca üç âmil meydana getirmiştir: Kilise,Şövali yelik ve Yunan-Lâtin kültürü. Hi- ristiyanlık merhameti, şefkati, ve feragati telkin ederek ruhları yu - muşatmıştır. Şövaliyelik, zaifa mu aveneti, kadına hürmeti, verilen söze sadakati, namus ve haysiyete bağlılığı öğreterek yeni bir ah - lâk nümunesi vücude getirmiştir. Yunan-Lâtin kültüründen ise bü « tün ilim ve fen ve hukuk çıkmış - 21.) Siz bunu söyledikten sonra he - pimizin beyninde bir istifham işa- reti hâsıl oldu idi. Zaten, siz, ne vakit ağzınızı açıp bir söz söylese- niz, ne vakit kalemi ele alıp bir fi- kir müdafaa etseniz, sizi dinliyen lerin ve sizi okuyanların kafasın » da bıraktığınız şey daima bu istif- ham işaretidir. Azizim, belli ki, Ernest Renan- dan ders almışsınız. Geçen asrın bu en septik adamı sizin ruhunuz- da kendi şüphelerinden, tereddüt. lerinden, o inanmamazlıklarından bir şey bırakmış. Fakat, merhu - mun septisisması ne kadar tatlı idi. Sizde ise bu madde ekşimiş, acılaş mış, şunün bunun üstüne sıçrıyan bir tehlikeli zehir haline girmiştir. Tuhafı şu ki, hem bu, bir taraflı bir septisismadır.Fransız İnkılâbından ve onun prensiplerinden bahsettiği miz zaman, maşallah, Robespierre kadar sekter oluyorsunuz. Lâkin, * bahis bizim inkılâba intikal etti mi heyecanlı bir söz size bir donkişot- luk; keskin ve kat'i bir ifade size bir nas ve inkilâbımızın kendine mahsus kanuniyetleri birer ağir istipdat gibi geliyor. Şevket Süreyya Beyin bir inkı - lâpçı kadrosunda size ve sizin gibi lere yer vermek istemeyişi ne ka - dar haklı. Zira, bir inkılâp kadro - su içinde bir septik bir mürteciden daha tehlikelidir. Hem öyle bir sep tik ki mütemadiyen“'bana hürriyet verin.,, diye bağırıyor. Ne yapmak için? Merhum Renan filologia ha « ricine çıktıkça, muttasıl demokrasi nin aleyhinde bulunur ve halk de- nilen kitleye istihfaf ile bakardı. hattâ, demir yolunu, demokratik bir icat olduğu için hiç sevmezdi. “Bu, öyle bir araba ki, bir âlimle bir ahmağı yan yana oturmağa mecbur ediyor.,, derdi. Veya “Ey- vah, ne günlere kaldık. Bir kibar efendi ile bir kaba işçi arasında hiç bir fark gözetilmez oldu.,, diye dizlerini döverdi. Eğer, siz de bu kadar hoş ve tuhaf şeyler söylesey» diniz istediğiniz hürriyeti bulurdu- nuz. Fakat, üstadım, hürriyeti, en bayat cinsten bir takım “ithalât malı malümat”sürümü temin et « mek için isteyince (Olmaz!) de» mek hakkını da lütfen bize bahşe- din. Muhterem dostum, sözlerime, son bir kaç satırla nihayet vermek isterim. Ben, bu kadar derin gö” rüş, kültür ve metot farkı olan in- sanlar arasında her hangi bir mü « ceğine kani olanlardan 'değilim, Hattâ, Namık Kemalin “müsade « meli oefkârdan barikai Oha» kikat çıkar, sözünü niha“ yet . tomturaklı bir cümle o- larak alıyorum. Münakaşa denilin ce benim hatırıma daima şu kıssa gelir: Napoleonun jenerallerinden biri, maruf bir heyetşinas, Mısırda bulunduğu sırada işitmiş ki, bir müslüman heyetşinas kendisile gö rüşmek istiyor. Memnuniyetle ka - bul etmiş ve aralarmda, bittabi, heyet ilmine dair bir mübahase a- çılmış. Hiç şüphesiz, Fransız jene- raline nispeten bir müneccimden başka bir şey olmaması lâzım ge « len bu şark âlimi jeneral konuştuk ça hep başını sallar: “Bütün bun « lar doğru olabilir, Fakat, neye ya- rar ki, Allaha inanmıyor.” der du- rurmuş. Buna karşı jeneral ne demiş ne yapmış bilmiyorum. Fakat, ben o- nun yerinde olsaydım zaten bu a- damla mübahaseye âsla girişmez- dim. YAKUP Kadri e a a Gelip gidenler Bir müddet evvel şehrimize ge- en sihhat vekâleti müsteşarı Hüsa- mettin Bey dün akşam Ankaraya gitmiştir. ş $ Sovyet büyük elçisi M. Suriç bugün Moskovadan şehrimize ge * lecektir. $ Amerika büyük elçisi M. She- rill dün Ankaradan gelmiştir. e Rİ - Tayyare Piyangosu 14 üncü tertip başlıyor inci keşide ii Şubat Nara m ma nakaşanın müspet bir netice'vererir' AE Ahmet Beyle bir hasbihal Knk sk zi PL DA İİİ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: