22 Ocak 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9

22 Ocak 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— gası yapılıyor, — yavaş sönüyor: bat Deli ve Azrail — Allaaaoooh!... Allaah!.. Al- İaaaaao0oh!,. Bırakın beni... Bus- hının.. z Yatağımdan fırlıyorum. Kori - dorda hademeler O koşuşuyorlar. Bir sürü hasta koğuşların kapı - larma üşüşmüş. Hasta bakıcılar: — Bir şey yok, diyorlar, haydi yatmız.. deli! Sesin geldiği küçük odaya gidi- yorum. Burası iki karyolalı bir yer. Karyolalardan birisinin ke - narlarına çocuk beşiklerine yapıl- dığı gibi tahtalar konmuş. İçinde bir mevta namzedi yatıyor. Göz leri tavana dikili, hareketsiz u - zanmış. Birisi: — Zavallı, diyor, bırakmıyorlar rahat rahat ölsün! Öteki yatakta, başı sargılar i - çinde, vücudunda tersine giydi - rilmiş, arkadan ilikli, O kollarının ağızları olmıyan bir gömlek — si- zin anlıyacağınız bir deli gole - ği — zayıf fakat iriyarı bir ihti - yar var. Mütemadiyen bağrıyor: — Ben deli değülüm.. ben has- ta değülüm... bırakın beni.. ben kendim yatarım.. allaaaoh.. al - laoh... İki hademe, onu yatağa bastı- rıyorlar, Fakat adam diri, hacıyat- maz gibi gene doğruluyor. Ve fer- yat... Dört hademe daha bir o ka- dar hastabakıcı ve nöbetçi dokotr geliyor. Doktor: — Yatırmız, bağlaymız, diye emrediyor, siz de hemşire hanım, “bir morfim'ştringası hazırlayınız. .Deli, altı.hademenin gayreti - | ne, tek başıma mukavemet ediyor. Hem bu ne biçim deli? Kimse do- kunmadığı halde: — Gırtlağım sıkma.. allaoooh.. Dişe garip şivesile bağırıyor. Nihayet boylu boyunca yatağa u - — zatılıyor, bağlanıyor, morfin şırın- feryatları yavaş — Allaooh.. allaooh.. allaoh.. salli. aa..a... © Morfin tesirini göstermiştir. : Olşin garibi can o çekişen hastada bu feryatlar büyük bir ak- sülâmel yapıyor, onun ölmek üze- re olan uzviyetini kamçılıyor, di - ril P» yiz İl Sakar H © U 1 Hastane intibaları Çİ meli İn — Sarhoştan deli bile korkar derler, muhakkak olan bir şey var- sa, deliden Azrailin de korktuğu- dur. » $ * Yalnız bu adam acaba sahiden deli mi? Doktorlar deli demişler. Fakat ben bir türlü inanamıyo - rum. Düşünüyorum. Bu kadar a - dam herhangi bir kimseye hücum etse, muhakkak ki hücuma uğrı - yanm aksülâmeli de “deli,, deni - len adamınki gibi olacak, o da: — Bırakın beni, diye bağıra- | cak, ben deli değilim. Kendim ya- tarım... Düşünmekte devam ediyorum. Faraza, şimdi zile bassam, çoğu “yontulmamış,, denilen cinsten o - lan hademelerden birisi içeri gi » rince: — Şu tükrük hokkasını dök!.. Desem, o da dökmese, ilk yapa- cağım şey, kendisini paylamak o - lacaktır. Hademe, ilk terbiyesizli - ğini: — Yatağına yat, efendi! Gibi bir sözle teyit ettiği tak - dirde, tabii itiraz edeceğim, o ka- balığını arttıracak, beni zorla ya - tırmıya kalkışacak, ben bırakmı - ycağım, kendisi gibi hademeler - den birkaçını çağırıp beni yatır - mıya kalkışacaklar, birisini dokto- ra koşturup da kabahatlerini ört- mek için “delirdi, dediler mi, işim tamamdır. Kendimi anlatana kadar, bir morfin yeyip sakinle - şeeğim. Sonra da, belki morfin hoşuma gidecek. Sık sık delirmi- | ye başlıyacağım... Fakat ne oluyo- rum ben?... Sahiden sapıtıyorum galiba.. Hayır.. hayır. ben deli değilim... Bırakın beni.. Ben deli! değilim... Peki bu gürültü ne ku - laklarımda?.. Dışardan koridor - dan bir araba sesi geliyor, ve sesle: yükseliyor: * ” — Hayır... bir şeyin yok valla- hi... Ciddi söylüyorum bir şeyin yok.. Sesler, araba gürültüsü yakla- şıyor, deli mi oluyorum?.. Kapı a- çılıyor, içeri seyyar bir karyola giriyor. İçinde biri var, etrafında beş doktor.. (Devamı var) Tütün Münakasası Çeklerin münakasa neticesini ilân etmemeleri tüccarı mutazarrır ediyor Çekoslovakya tütün rejisi geçen | - sene memleketimizden 2 milyon kilo tütün almak için bir münaka - sa açmıştı. Bu münakasaya 24 mü €ssese ve tüccar iştirak etmiş ve hepsi birden 14 milyon kilo tütün teklif etmişlerdir. Münakasa ge - çen ay Prağda nihayet bulmuş, fakat Çek rejisi henüz neticeyi ilân etmemiştir. Tüccarlar bu vaziyetin kendile- “ rini çok müşkül mevkide bıraktığı- nı söylemektedirler. Çünkü tüccar larm ekserisi münakasaya girebil- mek için muhtelif yerlerden tütün tedarik etmişler ve bu işe para bağ — lamışlardır. Netice beklendiği için piyasada tütün satışı da durmuş - tur. Çünkü eski sene stoklarından 14 milyon kilo tütün Çek rejisi için bekletilmektedir. Söylenildiğine göre, Çek rejisi- nin münakasa neticelerini ilân et- | memesinin sebebi, hükümetimizle Çekoslovakya arasında takas mu- kavelesinin henüz imzalanmamış olmasıdır. Ayni haberlere göre Çekler yeni takas mukavelesinde bizim Çeklerden daha fazla mal al mamız esasının kabul edilmesini istemektedirler. Halbuki hüküme- lmiz geçen sene Çekoslovakyada- ki Skod fabrikasından külli yetli siparişlerde bulunduğumuzu; tütün münakasasının da 1932 se - nesi içinde yapıldığını nazari itiba re alarak bunlar arasında da takas yapılmasını istemektedir. Çekler bunun için münakasa kararını der- bal tatbik etmiyorlar. Tüccarlar bu vaziyet karşısında alâkadar ma kamlara müracaat edeceklerdir. “ Avucunda bir parça esrar vardı! Sivil bir memur biraz yakın- da, diğeri daha uzakta onu beklemişler İstanbul ağırceza mahkeme * sinde dün esrar satmaktan maz « nun Gelibolulu Aptullah oğlu İr- fan Efendinin muhakemesi biti - rilmiştir. Bir bacağını harpte kaybeden İrfan Efendi, mahkeme huzuruna koltuk değneklerine o dayanarak gelmiş, bazı şahitler dinlenilmiş - tir. Cürmü meşhudun nasıl yapıl- dığını anlatan polis memurları - nın ifadesine göre, Sultanahmette dükkân sahibi olan İrfan Efen - dinin esrar sattığına dair ihbar - lar yapılmış, fakat hâdise bir tür- lü tesbit edilememiş. Nihayet, memurlar bir yahudi gencine on kuruş vermişler, İrfan Efendiye bu parayı vererek esrar istemesi - ni, eğer verirse parola olarak eli- ni kaldırıp başını kaşımasını söy- lemişler. Sivil bir memur, biraz yakında, resmi giyinmiş bir me - mur da daha uzakta beklemişler. Yahudi genci, gramafon ba - şında oturan İrfan Efendinin ya- nma gitmiş, oturmuş, ona bir şey verdiği, ondan da bir şey aldığı uzaktan görülmüş, yahudi, elini başma götürünce memurlar he - men yaklaşmışlar ve (oavucunda bir miktar esrar bulmuşlar. Mahkeme, zabıtta ismi Moiz yazılan yahudi gencinin ismini şahitlerin Alber diye söyledikle - rini, dükkân başka zaman aran - dığı halde hiç esrar bulunmadı - ğını, şahitlerin Yalnız bir şey alı nıp birşey verildiğini gördüklerini fakat bunların ne olduğunu uzak- tan seçemediklerini, bu itibarla Alberin avucundaki esrarı, İrfan Efendiden aldığı usulü dairesinde sabit olmadığını düşünerek, müd- deiumumiliğin isteği üzere, İrfan Efendinin beraetine karar ver - miştir. Istanbul surlarına demir merdiven yapılacak İstanbul sularının birçok seyyah tarafından gezildiği düşünülerek, bunlar üzerine kolayca çıkılma - sını temin için, belediyece bazı kı- sımlarma birer demir merdiven yaptırılmıştır. ———— Kumar oynarken.. Üsküdarda Hâkimiyeti milliye caddesinde Kâmil Efendinin evin- de Âgâh, İbrahim, Osman, Haşım Haydar, Ömer, İsmail, Tevfik, Şev ket, Durmuş, Salâhattin isminde 11 kişi kumar oynarlarken cürmü meşhut halinde yakalanmışlardır. Zar, iskambil kâğıtları, kumar ma- sası ve 28 lira müsadere olunmuş- tur. Kumarbazlar Adliyeye verile- ceklerdir. Gi Gayrimübadiller kongresi Geçen hafta ekseriyet temin edilemediği için toplanamıyan gayri mübadiller kongresi bugün öğleden sonra Halkevinde topla - Harbi umumide meşhur Alman tayyareci Rihthofen'in Hatıraları Nakleden : fa. Tefrika Numarası : 19 (Baş Mur ol Bence sebep bu değildir. Bölke i- ! bırakmamaktadır. Rihthofen taki çe bir yi bir atıcı değildi. Kendisile /ettiği hasmı tarafından yaralan “| ava gitmiş idim. Birtek kuş vura- | mamış göründüğüne nazaran, ata ve leti den madı. Bununla beraber İngilizler ! halde, yerden atılan bir mermi i€ haber onun kurşunlarının tadını pek âlâ | vurulmuş olsa gerektir. bilirler. Düşmana elli metre ka- İngiliz tebliglerine nazaran dar yaklaşıp ateş edilirse, fena a | baron von Rihthofen askeri mer" tıcılık mevzuu bahsolamaz. Her- #imle, 22 nisanda, düştüğü yerde kes, elli metrede mesafe ta -| az uzak bir mesafede, defnedik yin edebilir. Bütün mesele o me | miştir, safenin çine sokulabilmektedir. 24 nisan tarihli Journal Benimle beraber uçmuş bir çok! gazetesinden gençler, muharebeden dönünce, Rihthofen'in defninde düşmanla aralarındaki mesafenin > on metreden fazla olmadığını! yapılan merasim Cenaze kaldırılmadan söylemişlerdi. Bu takdire iki sıfır evvel, ilâve etmelerini söylemekle, hiç te | ölüm yatağında, yüzbaşı von Riht- mübalâğa etmiş olmam, zira, mu- | hofeni son defa selâmlamıya git * harebenin heyecanı içinde, bu de- ! tik. likanlılar, mesafe telâkkilerini Yüksek ve derin bir çadıra gir- kaybetmişlerdi. Aksi takdirde; dik. Duvarları rüzgârla sallanan l hakikaten düşmana on metre ka: ! bu yerde, ortaya bir murabba şek“ dar sokulmuş iseler bile, nişangâ- | linde toplanmış cephane kasaları * hı falan unutarak havaya ateş et- | nın üzerine uzatılmış cesetten baş” miş olmaları muhakkaktı. Her- | ka bir şey yoktu. kes, böyle dakikada, soğuk kanlı- Bez kapıdan giren ziya huzme- lığını muhafaza ederek ve başını | si, onun kuvvetli ve atlet vücudu” kaldırmadan sakin sakin nişan a- | nu, gölgeler dolu derin çizgili, lamaz. Bu işte pişmiş olmak lâ. | üzerinde sukutun ve ölümün ıstı- zımdır. rabı yerleşmiş olan yüzünü aydın- Baron Manfred von | 'atvordu. , Rihthofen'in ölümü belki de içlerinden biri onu düşü- Alman at Me ya rendi vi muharebenin nasıl oldu- ğunu bize anlatıyorlar, Rihthofen ZI nisan tarihinde baron Man-| ile kızıl filotillâsı, saat 11,30 da, fred Richthofen o Son'da yaptığı | Somun sisli semalarında görünü - bir avcı uçuşundan geri dönme “| yorlardı. Her zaman olduğu gibi, siştir. Arkadaşlarının ve seyirde | arkadaşları düşman tayyarelerini, bulunan tarassut zabitlerinin ifa- | yükseklerde bekliyen kumandan- delerine göre; baron Rihthofen, al- tarı üzerine bir şahin gibi atılam çak bir Irlifada, bir Jngilir tayye resini takip ederken, şüphesiz bir | Bir Avustralya tayyare filotillası, motör bozukluğu yüzünden ola: | Almanlarla muharebeye tutuş cak, düşman arazisine inmiye & *< | muştu. Her iki taraftan mitralyöz- bur olmuştur. Tayyarenin yere ini | ler başlamış, ve muharebe o ka: şi tabii bir surette görünüyordu. | dar şiddetli olmuştu ki, bütün tay- Bu sebepten Rihthofenin sağ oldu- | verler kendi başlarma dövüşmiye ğu ümidi vardı. Halbuki, ajans | mecbur olmuşlar, manevra yap » Reuter'in 23 nisan tarihli bir teb- ! mak kabiliyeti kalmamıştı, liği ölümü hakkında hiçbir şüphe | (Devamı var) Dışarda birkaç tayyareci — Üç Alman öâliminin harikulâde bir keşfi Kanlarda ölmiyen bir cevher var Bunu bulan ölimler insar ların sıhhatini yükseltmek, nebatiarı kuvveilendirmek için kullanıyor.ar Almanyanın büyük âlimlerin ! den üç kişi son günlerde çok mü- him bir keşfe muvaffak oldular .. Bunların keşfine göre erkek kadın cinsleri içinde bilhassa kadınlık cevherinde mahvolmıyan bir şey vardır. Alman âlimleri 120 miloyn yıl evvelki kömürleri tetkik ettikten sonra kömürde kadınlık cinsinin hormonlarını bulmuşalr, fakat er- kek cinsinin hormonlarını bula - mamışlardır. Hormonlar kanda bulunan ba- zı cevherlerdir. Bunlar âza ve en- sacın faaliyeti üzerinde tesir icra ederler.. İnsulinde hormonlardan i bu harıkulâde keşfe muvaffak o * lanlar profesör Sehoeller, profe - sör Ascheim ve doktor Hohvag - nacaktır. Kongrede bilhassa gay- | dır. ri mübadillere yapılacak bono tevziatı görüşülecektir. Bu nokta üzerinde hararetli münakaşalar olacağı tahmin edilmektedir. Deyli Ekspres gazetesinin Ber lin mubabiri bu üstatlarla görüş - müş ve onlardan biraz malümat almıştır. Doktor Hohvag demiştir ki: “Kömür içinde mücnnes hor - mon bulmağa muvaffak olduk... İki senedir bunu bulmağa çalışı - yorduk. Bu hormonlara kömürde, petrolde, asfaltte de tesadüf ettik. Bu keşfin insanlığa ne suretle müfit olacağma gelelim: Kesfimizin üç katlı faydası var- dır. Evvelâ bu mücnnes hormonla- İ rı bir takım müstahzeratımıza ilâ- ve ederek kadın hastalıklarında kullanacağız .. Sonra profesör Schoeller müennes hormonları ne- batlara tatbik ederek onların vak- tinden çok evvel çiçeklenmesini temin ediyor.. Gayri münbit araziyi münbit bir hale getirmek için de bu hormon « lardan istifade edeceğiz.. Bu çe - şit arazi her mevsimde iki mahsul verecektir. Hattâ bu sayede Avrupada pa- muk bile yetiştirmek mümkün © ler üze tahkik; dıye, ona doğru — devşiriyorlardı. - m8 HES

Bu sayıdan diğer sayfalar: