15 Mart 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

15 Mart 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir itimatsızlık ve sebebi : — Beynelmilel ruhiyat konferansı lâzım! Beynelmilel konferansların neticesiz kalması, miliet- lerde bunlara karşı itimatsızlık uyandırdı. Neticesiz kalmanın sebebi, milliyetçilikte ifrattır. Beynelmilel bir ruhiyat konferansı, bu vaziyeti tetkik etmelidir Beynelmilel konferanslar 1 | sıkıfıkı tetkik edildiği takdirde, Milletlerin silâhlarını azalt- bütün müesseselerin, müfrit mil mıya çalışan konferansın hiçbir iş liyet esası üzerine kurulduğu gö- başarmıya muvaffak olamaması rülür. Müfrit milliyet iki direğe da yüzünden bütün milletlerin bey- | yanır. Birinsisi nelmilel konferanslara karşı iti» mak, ikincisi ye madı sarsıldı. Herkes bu çeşit mek, Avrupanın hükümet mües- 4 — 71-VAKIT ISMARTIMM KY Alınması Vesilesile GA KA ALAKA BALA BOK AAA omur” 5 Filme O mümannmunanu “Madam Bovari,, romanındaki tipler, hayali değil, hakikidir l i Güstav Floberin bu ölmez eserinin piyes haline getirilerek sahnede oynanışı, # ıslıkla karşılanmıştı. Filmdeki vaziyetine gelince, bu hususta da kendini kabart: | na lâyık edebi hâdi: .bancıları hor gör | teşkil etmiş olan ölmez Flaubertin, | | ölmez şaheseri “Madame Bovari,, | zırva felsefesini içinde neşrettiği ' son günlerde tekrar hararetle mev- biri birine zıt görüşler var! Zamanının “Muazzam,, vasfı- | lan çehreyi, o da çok cüz'i olmak selerden birini konferansların bir i seselerinden başlıyarak bütün ter- sağına Bilmeli eşle: Dük İ biye müesseseleri, matbuat ve si- | 288 bahsedilmiye başlandı. Bunun nemaları hep bu hisleri, bu telâk- sebebi de bu çok yüksek (o eserin sa evvel, dünya iktısadiyatmı dü- :eltmek için toplanan beynelmi- el konferansın da, hiçbir netice: | ro” ye varmadan dağılması da bu te- Böyle olduğuna göre bu his ve lâkkiyi sağlamlaştırmıya yardım fikirlerin tesiri altında yaşamanın | etmiştir. vereceği siyasi neticeler, elbet Bu çesik konferanslar en par- tetkike değer. *k sözlerle, en hararetli nutuk” Meselâ bu his ve fikirle besle- arla açıldığı, ve ilkönce herkesin | nen, onlarla yetişenler beynelmi- iönlüne su serpen ümitler verildi- lel teşriki mesaiye, beynelmilel fi halde, sonunda vaziyet hemen | anlaşmıya müsait bir vaziyette değişiyor, ve bütün o parlak nu-| sayrlabilirler mi?. tuklar, o muhteşem sözler bir sa | (o Tabit hayır! bun köpüğü gibi bir anda yok olu| O balde milletlerin biribiriyle veriyor. teşriki mesai etmeleri lâzımsa bu e yaya ei günkü terbiye sistemini de ona Ayi > il » Diğ 8 | göre değiştirmek, lâzemgelir! Fas smdaki iktısadiyatı düzeltecek | kat nasıl?. değil, büsbütün boğacak engeller kileri kökleştiriyor ve sağlamlaş- | İşte asıl mesele bu! kurdular. Silâhları azaltma konfe vim iştirak edenlerin çoğu ge- celi gündüzlü çalışarak silâhları nı arttırıyorlar, Bu vaziyet karşısında düşünen insanların hepsi. işlerin neden bu kadar ters ve aksi gitmesinin se- bebini bulmak için çalışıyor ve şu neticeye varıyorlar. Bütün bu ek- Acaba dediğimiz gibi, beynel- | milel bir ruhiyat konferansı top” | İ lanacak olursa bu büyük meseleyi halledebilir mi? Yoksa o da, öte- ki konferanslar gibi kayadan ka- İ yaya çarpıla çarpıla gider mi?. Beynelmilel bir ruhiyat kon- feransının toplanması lüzumunu düşünen İngiliz muharriri A, Hux siliklerin, bu uğursuzlukların, bu | ley meselenin bu safhasını tetkik beceriksizliklerin azgın ve taşkın | ediyorken hiç de ümitli görünmü- milliyetçilikte buluyor ve bunun Yor. dizginlerini çekmek, lâzımgeldiği ni ileri sürüyorlar. Fakat bu azgın o milliyetçiliği yola getirmeyi kolay bir iş san- mak hatadır. Çünkü bunu da am cak milletlerin hakiki mümessil" leri bir araya gelerek ve uyuşa- rak uzlaşırak yapabilirler. Bütün insanlığı alâkadar eden en mühim, en canlı işleri başar mak için toplanan büyük ve iddi- alı konferansların uğradığı mw vaffaktyetsizliğin sebebi, bu siya" si hastalığın asıl kendisiyle, asıl sebepleriyle meşgul olmıyarak © nun aâğraziyle meşgül (olmala- rıdır, Bunu anlatmak için iktısat kon- feransiyle silâhları azaltma kon- feransından uzaklaşmıyalım. Aw rupada gerek iktisadi rekabetler, gerek silâhlanma yarışı, kıskanç, korkak milliyetçiliğin tezahürle, | ridir. Bu kıskançlığın, bu korkak» bğın yeri, fertlerin ruhlarıdır. Onun için asıl hastalık, her şey- den fazla ruhidir. Ve gene onun b milletlerin asıl ihtiyacı, her ii en evvel, beynelmilel bir “ru- iyat,, konferansının toplanması- dır! z Bu konferans i olacak? Her Nu dini nasıl telâkki ettiğini, yaban- cılar hangi gözle gördüğünü, o » nun bu görüş ve duyuş nele- re dayandığını araştırmak, niha- yet, müfrit ve azgın milliyet pro- pagandasını kimlerin yaptığını ve bunu nasıl yaptıklarını bulmaktır. Avrupanm bugünkü © vaziyeti, vel ik Çünkü beynelmilel ruhiyat kon- İ feransı da gene bugün Avrupa | İ milletlerini temsil eden zatlardan İ teşekkül edecek olursa, o da daha evvelki konferanslarm akıbetin- den kurtulamıyacaktır. e Çünkü bugün Avrupayı temsil eden rical müfrit, azgın milliyetçidir.. Bu smıfın haricindeki münevver | insanlar, beynelmilel teşriki me- saiye taraftardırlar. Buna muka » bil halk kütleleri, en hafif tabirle i bitaraftırlar, Bu bitaraf halk küt- leleri, münevver ve beynelmilel | mesaiye elverişleri insanlar arasın , da para sahibi, faal ve az çok tah- / sil görmüş bir sınıf vardır ki bu- İ gün Avrupa milletlerinin mukad- deratına hâkim olanlar bunlardır. Müfrit, mütecaviz, kıskanç kor » kak m'lliyetçil'ği körükliyenler, İ bunlardan başka bir kimse değil- idir. Bu böyle olduğundan bunların bir sraya gelerek kendi kanaat- lerini, kendi müesseselerini, ken- di varlıklarını yıkmıya çalışmala- rı beklenmez. Bunlardan bir hayır gelmesi | için ya kendi kanaat ve fikirlerin. den sıyrılmaları, yahut yeni kana- at ve fikir edinmeleri lâzımdır. Onun için beynelmilel teşriki mesai teşebbüslerinin de bir 86- mere vermesi için bugünkü hâkim sınıfım, yeni ihtiyaçlara baş eğme- si, ve yeni bir terbiye görmesi lâ- zımdır. Ancak o zaman beynelmilel konferanslar insanlarm işine yar» yacak bir mahiyet alabilir. ömer Rıza | j dindi filme çekilmiş olmasıdır. İleride İstanbulda da görüleceğini tah- min ettiğimiz bu yeni filmin kıyme ti hakkında, görmeden söz söyle- mek ve fikir beyan etmek, doğru olmaz. (Fransız ( gezetelerinin film hakkındaki neşriyatı, diğer filmlerde olduğu gibi, kısmen leh- te ve kismen de aleyhtedir. Maamafih başlıca rolleri alan Va- lantin Tesiye ile Piyer Renuar'ın | muvaffak oldukları iddis edik; mektedir. Bu münasebetle hatıra bir sual geliyor: “Acaba, inadı ve müşkül pesentliği herkesçe bilinen ve fa- kat bu iki noksanına rağmen ede- biyat dünyası ölmezleri arasında en yükseek mevkilerden birini iş“ gal eden Gustave Flaubert sağ ol saydı, Romanının filmde yaşatılış tarzından memnun olur muydu?. Tabii olmazdı. Hattâ, eserinin ti" yatroda oynanmak üzere bazı ta- dilâta tabi tutulması için vakı olan müsaade talebini şiddetle reddet- miş olduğu göz önüne getirilecek olursa, güzel sanatlar arasına “Ye dinci,, diye katılmıya muvaffak 0- lan sinemada oynanmasına müsa- ade etmesi şöyle dursun, böyle bir talepte bulunanlara, her halde çok feni muamele ederdi. Tafsilâtını yalnız tarih sayfalarında okudu- ğumuz bazı hâdiseler vardır ki, Flaubert'in, eserinin tiyatroda oy» nanmasna mani oluşunu haklı gös termektedir. 1906 senesinde bü- yük edibin ölümünden sonra “Ma- dame Bovari,, romanı tiyatro piye- si haline konmuş ve Fransanm Ru- an şehri tiyatrosundı oynanmıştı; oynanmıştı, amma piyesin, alkış lar şöyle dursun, süküt içinde ni- hayetlenmesi bile nasip olmamış ve roman halinde emsalsiz bir mu- vaff-kiyete mazhar olan “Mada- me Bovari,, sahnede yalnız ıslık toplıyabilmiş ve bir dahada oy» nanmamıştı. ... “Madame Bovari,, romanı tetkiklere ve mün“kaşalara vesile ! olmuştu. Mevcut kansate göre, romanda yalnız, vakanm cereyan etmekte olduğu Juanvil |'Abe ka- sabası haynlidir. Çünkü Fransada böyle bir kasaba yoktur. Maama- fih bu isim ile kastedilen © yerin Normandiyada Ruan ile Martinvil arasındaki Ri kasabası olduğu muhakkak addedilmektedir. Mu- vasslâ yollarından çok uzakta bu- lunan Ri bugün bile bundan yarım asır evvelki çehresini muhafaza et mektedir; gene birtek (caddesi vardır. Orta çağdan kalma kili- sesi ve ıssızlığı ile tm bir Provens kasabacağı.... Yalnız pazarı (bir parça genişletilmiş ve elektrik te- sisatı Ri'ye zamanımıza mahsus 0- İ şartile, vermiştir. M. Ome'nin, kendine o mahsus meşhur eczane ve “Altın Aslan, misafirhanesi, aşağı yukarı, Fiau- Madam Bovari rolünde bert zamanındaki şekli ile duruyor ki, bunun yanmda, Madame Bo- vari'nin, daha doğrusu Dolfin Ku- türiye'nin, yaşayıp öldüğü bir kat- İı ev vardır. Gustave Flaubert, romanmdaki kahramanların adlarını tabii değiş | o Son ifşaata göre, Mme Bovaris” tirmiştir. — Fakat M. Föker namı den az zaman sonra zevci de - da Rili bir ihtiyar, romanda baş- ka başka isimler altında yaşatılan şahısların kimler olduklarını, haki ki isimlerini söylemek suretile or- | taya çıkarmış ve edebiyat âlemine bununla büyük bir hizmette bulun- muştur. Bu bapta son zamanlar» da tespit olunan tafsilâta (göre, Flaubertin büyükromanının roman tik kahramanı Madame Bovari'nin bakiki adı Delfin - Veronik Kutü- riye idi ve Ri'ye yakm köylerden Blenvil ahalisinden zengin bir köy lünün kızıydı. (Delfin Kutüriye zengince ve güzelce bir kız oldu- ğundan, hayat yoldaşı intihabın- da biraz müşkülpesent davranmış idi; bundan manda terbiye itiba- rile de mubitin en güzel yetişmiş bir kızı sayılıyordu. Delfin Kutüriye, tıpkı romanın başlıca kahramanı Madame Bova- ri gibi, 22 yaşma gelince (odektor Öjen Delamar'ı kendine koca olı- rak seçmiştir. Fakat bu zat Ma 'dame Ema Bovari'nin kocası gibi sakin, uslu ve aynı zamanda basit bir adamdı. Delamar'ın şahsi ve hayati Del- finin ruhi dileklerini, romantik ru- hiyatmı tatmin edemeyişi onu Lui Şampion'un arzularma bağlamış” tır ki, romanda bunun da ismi Ru dolf Bulanje'dir. Romanda “kibar adam, olarak hareket eden R. Bulünje'nin çift- liğinin hayali isminin hakikisi La Viliyer'dir. Mme Bovari, romanda tasvir olunduğu veçhiyle, Bulanje'den ayrıldıktan sonra Leon Düpüy na: mında biriyle münasebat tesis et- miş idi ve her perşembe günü ye- ni âşıkı ile Ruan şehrinin sapa o- Film yıldızı Valantine Tessier tellerinden birinde £ buluşuyordu. | ni 2 ağ e rik Hayali Leon Düpüy'ün hakiki ismi Lui Bote'dir, vi En nihayet Madame Bovarinin ölümünü mucip olan hâdise zuhu- ra geldiği zaman Ruan'dan çağır lan Dr. Lariviyer ise, doğrudan doğruya, Gustave Flaubertin öz- v babası Dr. Flaubert'den (başkası a değildir. Romanda, Mme Bovari'nin ta- butu önünde, ölümü mucip olan | lağı vardır: Rahip Burnuziye eczacı Ome.. Bunlardan rahibin adı Lâfortün ve eczacının da M. Juan'dır. Bu tafsilâtı veren ihtiyar M. Fö- ker tabut kabir başına geldiği 73- man kabrin bunu alack kadar ge* niş olmadığını ve bu yüzden tabu- tun kabre adetâ dikine yerleştiril- diğini söylüyor. Bu kabrin üzerin deki kitabede ise: Burada Dr. Delamar zevcesi Delfin Kutüriye Yatmaktadır. Ölümü: 7 Mart 1848 Ruhu için dua ediniz Cümlesi yazılıyordu. 4 ği fat etmiş, kabir harap olmuş ve kabir taşını, bu hâdisenin hatıra sını kazmak maksadile Mme Bo* varinin, daha doğrusu, Delfin - Kutüriyenin kardeşleri kaldırmış” lardır. v İşte o zamandanberi ölmez €s€- rin hakiki kahramanının cesedinin nerede bulunduğu bilinmiyor. gi ; * * Nefis sanatların “yedincisi, ol masma rağmen sinemanın, bazan, kuvvetli edebi eserleri de yaşattığı vakidir. Fakat muhakeme ile o- Ta yaşatmak istediği şahsiyetler, cak, anlaşılabilen Gustave Flau- bert gibi bir edip ve “Madame Bo vari,, gibi bir eserin sinemada, Ruan tiyatrosunda maruz kaldık- ? ları akibeti tekrar yaşımaları çok muhtemeldir. Sinema mevzuların- da her şeyden evvel aranan heye- canlı hareketler ve sahneler; hel zamanımızda bundan daha ziyade aranan bir şey de musikidir. lan bir eserin sinema mevzuu olup olamıyacağı (o caisualdir. “Hissi terbiye,, mübdii eserlerini sah- neden kıskanırken sinemaya d vi tüğünü sağ olup ta görseydi, köne bilir amma, belki yüreğine inerdi. NN Göz Hekimi p Süleyman Şükrü ğ ğ pi Dr. (Babatli: Ankara caddesi No.06 ir

Bu sayıdan diğer sayfalar: