18 Mart 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

18 Mart 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tramvay şirketinin geri vereceği paralar .. Yi baş araf 1 laci sayılada) yapılmadığını, belediye reisliğinin buz işini esaslı bir surette hal et- mesini söyledi. Varidat müdürü! Nail Bey izahat verdi. Ve ezcümle dedi ki: “.— Müteahhit mukavelesi mu- cibince 28 depo açacaktı. Halbuki 70 e yakın depo açmıştır. Şehrin | her semtinde bir depo vardır. Her sokakta yoktur tabil... Buzun ok- kasr 3 kuruşadır. Fakat bazı yer- lerde heş kuruşa satıldığı da vaki- dir. Beş kuruş verirseniz buzçu, bu- zu iple sarar, kâğıda kor, elinize güzel bir şekilde verir. 3 kuruşa alırsanız doğrudan doğruya eli- nize tutuşturur. Bundan başka bize şimdiye kadar buzun fazla fiatla satıldığına dair hiç bir şikâyet ol madı. Şikâyet olsa idi takip eder, mukaveleyi fesheder, omüteahhi - din (10) binlira tazminatma da, vaz'ıyet ederdik.,, İ Nail Beyin sözleri hemen bütün âzalarcı kabul edilmedi. Feridun | Bey mukavelenin pek garip bir| gey olduğunu, makinelerin buz sa- tışı üzerinde bir tesiri olamıyaca- ğını söyledi. Kara Osman zade Sut Bey ise le yaptığı bir mukaveledeki hatla- rın temdidi işinin halledilmediğini ve. halkm: şirket kasasında biriken (oOparalarının o iadesinin icap ettiği hakkında hir takrir ver- miş ve belediye reisi beyin odebu Çoban yolundan ( alkonulma- hususta izahat vermesini rica et - | sma şiddetle itiraz ediyor ve diyor miştik, dua ki; Muhiddin Beyin müstacelen An- “— Benden size bir fenalık gel- karaya gitmesinden evvel bu hu- | mez. Ben Balkan harbinde Türk susta izahat vermesini çok ister- | ordusunda hizmet ettim. Türk oğ- dik. Bu suretle meclise dolayısiyle | lu Türküm, Nasıl olur da sizi Yu- halka izahat verilmiş olurdu. Ha - | nanlılara haber veririm? Fakat ber alıyoruz ki iş ızmı almış ve | beni bırakmıyacak olursanız, o za- gitmektedir. Bu işle Nafia Vekili man çetenin vaziyeti tehlikeye dü- TEŞKİLÂTI Benden size bir fenalık gelmez / Ali Bey de bizzat meşgul olmskta- | şecektir. Keçiler vaktinden evvel dır, (Bravo sesleri). Halbuki bizim fen heyetimiz, İktısat Vekilimiz, hususiyle şirket. ler komiserliğimiz bu işin umumi neticesini hazırlamalı idiler, Hiç olmazsa Nisan devresine o buhu- sustaki tetkikat neticesi yetiştiril- melidir. Bundan başka şunu ilâve etmek isterim ki, (ooktrova resmi kalktı. Bunun önünde düşünülen tedbir - ler şu varidata , zam, buna ilüve- den ibaret kalıyor. Halbuki kolay çareler ve şekiller bunlar değildir. Bütün belediye teşkilâtı sene ba- müteahhidi müdafaa etti. Bilâkis | ından itibaren daha fazla çalışa- makinelerin buz — satışı üzerinde | rak varidatı tamam (toplamıya hayli tesiri olduğunu, müteahhidin | gayret etsinler. Cümhuriyeti ida- fazlıya buz sattığını söyliyen âza- | rede makam, meclis, muhasebe ay- ların ne için bir zabıt tutturmadık- | rı ayrı şeyler değildir. Hepimiz kül larını söyledi ve 750 ton buz bede- ! olarak çalışacağız. Elektrik, tele- linin birseneye münhasır kalmak | fon şirketleri halktan saat parası, üzere affını istedi. kira diye bir takım paralar alıyor- Bir.müddet daha munakaşa ol - | lar. Bunların esası üedir? Bu pa- ynsan KAVAK. EnCUMENİRİN Af | ralar döpozito olarak pekâlâ be- teklifi kabul edilmiyerek 750 * ton buz bedelinin müteahhitten alm- masına karar verildi. mazot ve emsalinden istihlâk ver- gisi alınması meselesi görüşüldük- | ten sonra Nureddin Münşi Bey Ba- | küra ile mazotun ayni şey olduğu- nu söyledi. Celse on dakika | tatil edildi. Bir müddet sonra celse açılınca istihlâk vergisi meselesi (tekrar görüşüldü, Şimdilik benzin ile ma- zottan resim alınması, diğer meva» dı müşteile hakkında da tetkikat yapılarak nisan devresinde bir ka- rat verilmesi kabul edildi. ile çocuklarının kaydiye ücretin! den istisna edilmesi prensip itiba” riyle kabul olunmadı. Son olarak Cevdet (o Kerim Bey söz aldı ve şunları söyledi: — Geçen gün bir takrirler bele. diyenin vaktiyle Tramvay şirketi. lediyenin kasasmda durur ve fai- zinden istifade edilir. Fen heyeti, şirketler müdürlüğü bu hususta ne- ler yapmışlardır. İktisat müdürü- müz bir çok vaitlerle gelmişti. Kendilerinden o gayret bekleriz. Haliç şirketi, ekmek işi, Esnaf Bankasınm vaziyeti gibi meselele- ri Nisan devresinde o halledilmiş görmek isteriz, Cevdet Kerim Beyin sözlerin- den sonra toplantı bitti. Şüt Çekersen Böylesini Çek! Mizah muharrirlerimizden Os- köye dönecekler, benim sürünün * başında olmadığım anlaşılacak . Bunun üzerine Yunan jandarma- sına haber verilecek, beni aramık için etrafa jandarmalar sevkdile- cek, i Jandarmalar bu havalide dolaşmı- ya | Yunan jandarmalariyle karşılaş * İ mak hiç işinize gelmez!,, Halil efendi çoban Arifin bu sözlerini makul bulmuştu. Bunun- la beraber onu gene kolay kolay serbest bırakmak istemiyordu. O- nun için kendisine demişti ki: “.— Pek âlâ, doğru söylüyorsun ama, ya bulunduğumuz yeri sen gider jandarmalara haber versen, bizi burada gördüğünü hiçbir kimseye söylemiyeceğine yemin €- der misin?,, “... Yemin de ederim, söz de ve- İ ririm.. Ne isterseniz yaparım. Halil efendi bu muhavereden #onra çoban Arifi tahliye etmiş, çete hakkında tek bir kelime bile sarfetmiyeceğine (odair ondan kat'i söz almış ve nihayet Arifi serbest bırakmıştı. Fakat bu hâdiseden iki saat ka- dar geçtikten sonra civarda başka bir adamın dolaştığı görülmüştü. Bu sefer Halil efendi onu da yaka lattırarak getirtmişti. Yakalanan adam çoban Arifin efendisi koyun cu Hüseyin efendiydi. Halil efen- di ona: “. Burada ne arıyorsun, Yu- nanlılara casusluk mu yapıyor- sun?,, diye hiddetli bir tavırla sor duğu zaman Hüseyin efendi ke- mali sükünetle: | “.— Sizin burada olduğunuzu haber aldım, onun için görmeğe Cevabını vermişti. “— Bizi görmeğe mi geldin? # samba günkü (Karagöz) gaze-ji Burada olduğumuzu nereden bili- ii tesinde okuyumuz!. İç” " yordun?. Sana kim haber verdi?,, “— Biraz evvel çobanlarımdan Arif bana geldi ve bu civarda bir başlıyacaklar, o Zannedersem | Valandova müsademesinde Türk çete lerinin bir kısmını idare etmiş olan Hafız Recep Efendi Türk çetesi olduğunu söyledi. Ben de sevindim, koşa koşa size gel- dim.,, “— Çoban Arif bana kimseye bir şey söylemiyeceğine dair ye- min etmişti. Demek ki yeminini tutmadı?.,, “— O yemin düşmanlarımızın i- çin makbul olabilir. Fakat bana karşı değil. Siz ta İstanbuldan bu- raya kadar geldiniz. Burada han, otel, lokanta yok ki barınabilesi - niz. Onun için birçok ihtiyaçları- nız olabilir diye düşündüm. Bir şey isteyip istemediğinizi anla- mak için buraya kadar geldim.. Halil efendiyle koyuncu Hüse- İ yin efendi bu suretle konuşurlar- ken uzaktan çoban Arif de görün- müştü, Çevirdiği kızarmış bir ku- zuyu bir sırığa takmış olduğu hal- de geliyordu. Halil efendi onu gördüğü zaman: “.- Hani ya, çetemize dair bir kimseye bir şey söylemiyeceğine yemin etmiştin? neden yemininde durmadın?,, diye sormuştu. Çoban Arif de şu cevabı vermiş ti: “ Gene söylemedim ağam. Yalnız Hüseyin efendiye mesele- İ 5 — VAKIT UMUMI HARPIE cı 5 MAHSUSA İİ Yazan: A. MiL dır; madem ki sen de sözünde durmadın, o halde bunun cezası- nı mutlaka çekmen lâzımgelir.,, Halil efendi bunu söyledikten sonra çete efradından birisini ça» gırmış ve ona: “— Alın şu herifi idam edin!,, demişti. Zavallı çoban Arif bunu işitince elinde tuttuğu kızarmış kuzu ile pek şaşkın bir hale gelmişti. Be- reket versin Hüseyin efendi orta- ya atılarak demişti ki: “Halil efendi, Arife karşı hak- sızirk ediyorsunuz. O sizin İstan- buldan buralara kadar geldiğinizi ve bizleri kurtarmak için çalıştı- ğınızı anlayınca sevncinden dura» mamış, size yardım etmek maksa- diyle gelip meseleyi bana açmış» tır. Yoksa onun hiçbir kabahati yoktur. Affetmeniz lâzmmgelir. Fakat Halil efendiyi yumuşat - mak kabil olamıyordu. O Arifin idamı meselesinde ısrar ediyordu. Ancak uzun münskaşalardan son ra ve Arifin hüsnüniyetle hareket İ ettiğini nazarı dikkate alarak ©- İ nun idamından sarfınazar edilme sine karar vermişti, Bunun üzeri“ ne çete efradiyle Halil ve Hüse- yin efendiler ve çoban Arif otura» rak bir arada yemek yemişler ve ortalık iyice karardıktan sonra ay rılmışlardı. Halil efendi evvelce karar ve- rildiği veçhile o köye yakın olan bir noktadan Yunan hudut kara“ kolları arasından bermutat lâzım» gelen tedbirler alarak geçmiş ve i salimen Bulgar toprağına vâsıl olmuştu. Halil efendi çetesinin merkezi olan (Fistavna) keriyesine git“ meden evvel üç gün sabaha karşı Bulgar hududunda (İslaştan) kö- yünde dostlarından (S.) çavuşun evine gitmişti. Çetesi kendisini biraz geride bekliyordu. Halil e- fendi kapıyı çaldığı zaman (S.) fırlas yi açtım. Bunu da size yardım et- | çavuş pürtelâş yatağından mek için yaptım.,, Haksız bir karar “ Biz yardım filân istemiyor- duk. İsteseydik, başımızın çaresi- ne bakmanın yolunu bilirdik. Sen | den içeri almıştı. Şimdi galiba bir çetenin ne demek oldu- ki, sözünde durmıyanlara erme tayin ettiğimiz cezalar çok ağır- mış ve kapıyı açmıştı. Halil efen- diye gördüğü zaman yüzü memnuniyet oalâlmi belirmişti. (S.) çavuş arkadaşmı hemen ev» o bir ta» raftan mangaldaki ateşi yakmıya ve kahve pişirmeye çalışırken, di- ğer taraftan Halil efendiye soru” yordu: 18 MART 1934 de yalnız yemekten, içmekten hoşlan- mazlar, Birlikte yenilen yemeğin para- sını ikisi de kendileri vermek isterler. Hasan Bey olsun, Ayaşlı olsun, yanları" na birini takmadıkça, ahçı dükkânma girmek istemezler. Rakı içirirler, Köy- lülerinden biri gelse, Ayaşlıdan para iste- se boş çevirmez, yeter ki, bu alış veriş ol masın.. Kahramanlıktan, batırlıktın, yeğit- lik hikâyelerinden ikisi de coşarlar. Bir gec Ayaşlıya bir misafir gelmişti, İzmir muharebelerini anlattı, ikisinin de du- dakları titredi, az kaldı ağlıyacaklardı. v Bu odaya taşındığımın haftasında, bir sabah, işe gitmek için odamdan çıktı- ğrm zaman, koridorun loşluğunda, yerde Halide. B yatıyor. Hemen Fai- i kanın odasının kapısmı vurdum. Ayaş- İr, Fuat evde imişler. Koştular, Halideyi Faikanın odasına kaldırdık. Biraz son- ra ayıldı. — Bunu bir hekime götürmeli, dedim. — Evet, göstermeli, Fuat gitsin, çağır- sın, dediler, Fuat da şapkasmı aldı, gitti. Ama ertesi sabah gene ortalıkta dol'şan Hali- deden anlıyorum ki: Fuat gitmiş, onların dedikleri hekimi yerinde bulamamış. Ha- ber bırakmış, hekim de şimdiye kadar gelmemiş. — Seni, ben bir hekime yollasam, gi- der misin? dedim. — Giderim. Neye gitmeyeyim, dedi. Halidenin eline bir mektup verdim, be- nim en yakın arkadaşım olan doktor Fah- riye yolladım. Ertesi gün Fahri bana şu mektubu yazıyo yö İM b İİİ a ayin N “İki gözüm, Gönderdiğin kadına baktım, bizim mü- tehassıs arkadaşlara da baktırdım. Çocuk dört aylık kadardır. Düşürmek için ana- sının içtiği türlü pisliğe türlü süpürüntüye aldırmıyarak, yerinde oturmaktadır. İyi bakılmak ister. Hastah:nede kalmak is» temiyor. Ben kanı kesmek için ilâç ver- dim. Çocuğu düşürmek için bana yalvar- dı. Bundan evvel de bir çocuk düşürdü- ğünü söylüyor. Ciğerlerinde bir şey yok. Ateşi bugün, yarım düşer, sanırım, Düş- mezse gene gelmesini söyledim. Bu gece bize gel, sana kendi yaptığım şıraplardan içireceğim. En yüksek, Ren şaraplarından daha üstün değilse beş pa- ranı almam. Allah aşkına gel.. Tenbellik etme, bekliyorum.,, Fahri Rıza ç Helidenin gebe olacağını nedense hiç düşünmemiştim. Bunu Faikanm bilmesi gerekti; onlar da hiç bir şey açmadılar. Böyle kadını az, erkeği çok bir yerde, tek başına yaşıyan genç bir kadımı boş bıra- kırlır mı? Ben bunu bilmeliydim. Er- tesi gün Halide odama geldi. Ben daha bir şey açmadan, o sordu: — Dektor, mektup yazacaktı, ne yaz” mış? dedi. — Senin çocuğun varmış ta, neye söy- lemiyordun? dedim. — Nesini söyleyeyim? Başıma bir ka- zadır geldi, dedi, ben, onu düştü sanıyor- dum, düşmemiş. Hekim, görünce anla» dı.. > Biraz durduktan sonra: Ka — Hekim ne yazıyor? diye sordu. — Hekim diyor ki, çocuk düşerse, anas sını da beraber mezara sokar, » i ü 1 i i |

Bu sayıdan diğer sayfalar: