5 Temmuz 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

5 Temmuz 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Meraklı birsergüzeşt romanı Edgar Pip'in son maceraları Yazn : Arnold Galopen nettiği kadın meğer hırsızmış! İN az Talii denemek için Şiliye giden bir empresaryo vapurda danslı, müzikli, şarkılı bir eğlence tertip | etmiş ve bu programda Konçita -! ya da bir numara tahsis etmiş. Fa kat Atlas denizine çıktığımızdan | beri hava fena gittiğinden müsa- merenin verilmesi için havanın düzelmesini ve denizin sakinleş «| mesini beklemek icap ediyordu. | En nihayet deniz sakinleşti ve; müsamere Programda) Konçitanın ismi zikredilmedğin - den “Meçhul dansöz,, olarak or -| | | verildi. taya çıkıp dansettiği zaman bü - tün salon alkışlar içinde kaldı. | Konçita yalnız şeffaf bir elbise i-| çinde dansetmişti. erkekler şiddetli bir heyecan ge- çirirlerken, kadınlar melezin vü « cudunun güzelliğini itirafla bera- ber halk huzuruna adeta çıplak çıkmıya cesaret edişine fevkalâde! kızmışlardı. İ seyircilerden! Konçita numarasını yaptıktan | sonra, yorgunluğundan bahsede - rek kamarasına çekildi. Bundan sonra da daha bazı müsamereler | tretip olunduysa da Konçita, Ar . jantin danslarının kendisini çok | yorduğunu söyliyerek oyun orta - sında dansetmesini istemişti. Ar - “tik bu müsamereler bana kabak taşı vermeye başlıyorlardı. Bu - nün için ortalık eğlenirken ben güvertede bir kanapeye uzanıyor » ve istirahat ediyordum. | Bir akşam, gene böyle güver -| tede yalnız bulunuyordum. yolcu- lar salonda toplanmış müsamere| yi seyrediyorlardı. Önümden bü- © yük bir mantoya bürünmüş bir! kadın geçti. Bunun kim olduğunu “derhal tanıdım. Konçita idi. Dans ları bittiğinden kamarasına dön | yordu. Hiç belli etmeden kendisi- ni takip ettim. Arkasına telâşla bakıyordu. Bakmak için her dö - “nüşünde gizleniyor ve (kendimi göstermiyordum, Fakat OKonçita kendi kamarasına giden yolu ta - kip edecek yerde aksi istikamete “doğru gidiyordu. Acele acele yü »! rüyordu ve daha birkaç defa dö - “nüp, takip edilip edilmediğini tet- “ kik ettikten sonra bir kapıyı aça > rak girdi. Yeni bir âşıkla rande -| o vusu olduğunu zannettim. Yavaş yavaş girdiği kamara ö - o nüne gelip anahtar deliğinden bak! “tım. Konçina, takip edilmediğin- İl İ İ em | den ve görülmediğinden emin ola rak evvelâ bir çantayı ondan sonra da bir bavulu açtı, etrafı dinledik- ten sonra çıkmağa hazırlandı. Der hal uzaklaştım ve girintili bir yer - de gizlendim. Konçita çıkıp kapı- yı gürültüsüzce kapadı ve bir göl- ge gibi kayarak kamarasına girdi. Kamarasında ne yaptığını gözle- mek istedi isem de kapı önüne ge- rilmiş olan bir perde içerisini gör- meyi bırakmıyordu. Güverteye çıkıp tekrar kanape- me yaslandım. Gördüğüm beni çok şaşırtmıştı. Ne7?... Herkesin zengin bir Arjan- tinli zannettiği Konçina Edgar Pip in meslektaşlarından imiş!.. OAh, doğrusu bu da aklıma gelmemişti. Nefret etmeğe başladığım bu ka- dın gözümde yükseliyordu. Hay koca kız hay! Ne yaman şey imiş 07... Dans numarasınm oyunun or- | tasına tesadüf ettirilmesini isteme- sinin hikmetini anlıyordum... Ya - ni, yolcular salonda omüsamereyi seyrederken kamaralarda manev- rasını rahatça yapmak istiyormuş. Doğrusu buya, çok tertipli ve ihti- yatir bir kadın imiş! Aşkolsun... Güzel melezi yakalamıştım, Ar lık istediğim zaman benimdi. XI Ertesi gün bütün yolcular telâş ve heyecan içinde çalkanıyorlardı. İki ihtiyar dostumdan biri yanıma gelerek: — E?.. dedi, olan bitenden ha- beriniz var mı? — Hayır, dedim, henüz kama - ramdan çıktım. — Oh... Azizim, akla gelmiyen bir hal... Vapurda bir hırsız var, | hem de gayet usta bir hırsız. Tasav vur ediniz, Madam Gonzales'in kabinesine girmiş ve mükemmel bir inci gerdanlık aşırmış. Kaptan ve vapurdaki polis komiseri tahki- kat yapıyorlar. — Bu hırsızlık ne vakit olmuş? — Dün akşam, herkesin müsa - merede bulunduğu bir zamanda. — Belki hırsızlığı yapan kama- rotlardan biridir? — Doğrusu ben de böyle düşü- nüyorum, çünkü yolcular arasında bir hırsız bulunduğunu zânnetmi - yorum. (Devamı var) 0 Mp Kadın Dalgası ! Karagöz gazetesi bu cumar- tesinden itibaren (Kadın dal gası) isimli bir roman neşretme»; ğe başlıyacaktır. İ Kadm dalgası istipdat dev-! rinde geçmiş acıklı bir vakanın hikâyesidir. Kadın dalgasında &| temiz yürekli, saf bir delikanlı- & nın başından geçen çok merak- İı bir macerayı dinliyeceksiniz. 8 Kadın Dalgası! Eski İstanbul hayatını ve es- ki İstanbulun külhanbeylik ha- yatını çok iyi bilen ve şimdiye kadar birçok ( yazılariyle bize bu âlemlerin bazı (kısımlarını $ tanıtmış olan kalemi vetli bir o arkadaşımız tarafın- dan hazırlanmıştır. 104000) Cumartesi günkü KARAGOZü bekleyiniz! ml çok kuv- Hiç dikkat ettiniz mi?. Çok de- fa tramvay arabaları, nuşmadan doğan sade ko » gürültüleriyle değil, konuşma mevzularının ga- ripliğiyle de bizim geçmişten bu- güne intikal eden mahalle kahve lerimizi pek andırırlar. Dostlar, ahbaplar burada dertleşirler; bu- rada halleşirler. Gamlarını, kasa- vetlerini biribirleriyle burada bö | lüşürler. Tramvaylardaki bu lâw- bali konuşmaları ben dikkatle ta- kip ederim. Bu benim için gerçek» ten bir zevktir. Son duyduğum İ konuşmayı, mevzuunun garabeti, içtimai bir ruh haletini gösterme- si itibariyle burada size de anlata- cağım. | Yolum düşmüştü: Edirnekapı »; dan geliyordum. Tramvay araba -. sı her zamanki gibi kalabalıktı. Önümdeki sırada biri ooldukça| genç, biri oldukça yaşlı iki adam | oturuyordu. İkisi de babayani kt-| | MadamkKüri Büyük âlim kadın öldü si > İ i : Madam Küri Sallanches, (Yukarı Savoie) 4 (A.| A.) — Paris fen fakültesi Profe-| sörü, tup akademisi azası, radyum enstitüsü müdürü ve iki defa nobel mükâfatını kazanmış olan Madam | Pierre Curie, bu sabah saat 4 te kukarı Savoieda Sallanches civarın da tedavi edildiği bir sanatoryom- da ölmüştür. | İ Varşovada 1867 senesinde do -| | ğan ve genç kız iken Marie Sklo- i dovska ismini taşıyan bu âlim ka” dın, 1895 senesinde doktora tezini vermiş olan Pierre Curie ile ev -| lenmişti, Bu tarihten itibaren zev- cinin bütün fenni mesaisine iştirak etmiştir. | 1904 te doktorasını veren Ma-| dam Curie, zevci ile beraber evve- lâ Polonium, sonra M. Benont'nun Si) da teşriki mesaisiyle radium'u bul-| dular. M. Curie öldüğü zaman Sorbondaki kürsüsü zevcesine ve » rilmiş ve ilk defa olarak bir kadın) İ yüksek tedrisat kürsüsünü işgal| etmişti. | Zevcinin ölümünden sonra, M.| Debierne'nin — teşr'ki mesaisiyle| Madam Curie, Bromure halinde radyumu tecrit etmeğe muvaffak o zamana kadar| elde edilebilen Z| olmuştu. Son zamanlarda sihhati çok bo-| bu sabah! | zulmuş ve tedavi icin, ölmüş olduğu sanatoryoma gel - mişti, * İ bıklıydı. Konuşuyorlardı. Yaşlı as! dam anlatıyordu. Bu, görmüş, ge-! girmiş, okumuş, babacan bir insa | na benziyordu: — Zaman öyle kötüleşti ki! Rasgelen biribirini dolandırıyor. Dolandırıcılığın envamı saymak bugün her babayeğitin kârı değil, Hem tuhafı şu ki, yirminci asrın her gün yeni bir keşif ve ihtirala ilerliyen medeniyeti gibi, dolan «| dırıcılığın da her gün yeni bir nev iyle karşılaşıyoruz.. Yanında oturan genç, hürmet- kâr, hafif bir gülümseyişle: — Korkarım ki dolandırıldı »| nız!, | Dedi. Yaşlı adam da güldü: Evet., Hem de ne dolandırı- lış., Ve, anlattı: Çanamlanşa iye keslirme Sirkec dim. Kap m, ue ı çarşıya saptım. Çar » şının tam orta yerinde koluma bi-| ri sarıldı: | — Merhaba Ahmet bey! İ Lâhzada tanıdım: Bizim eski | mahallelilerden.. Beyaz suratlı,| yaşlı bir yahudi.. Oovo.. Merhaba Hanaki.. — Nasılsın, bey?. — Elhamdüllâh.. sılsın Hanaki?. — Çok şükür Allaha.. Kaybet- tik biribirimizi,, bey,.. Öyle oldu Hanaki.. - Çoluk çocuk nasıl?. — Geçen yıl o bizim Ya sen na refikayı | gömdük... — Vah vah, bey.. Allah sana ö-| mür versin, bey. Yan yana yürüyorduk. O, dü «| şünüyordu. Bir müddet böyle git-| tik. Sonra, birdenbire o konuşmı- ya başladı: Bizim kerimeyi tanırsın, des il mi bey?: — Evet., Elbette tanırım.. Na - sıl, iyi mi?. — Allah ömür versin,. Evlen - | dirdik onu.. — Oh, oh.. Tebrik ederim.. Al- lah mes'üt etsin.. — Ama, ayrıldı, bey. — Sebep?!, — Geçinemediler işle.. Zaman — Görsen, bey Rebeka bir gü- zelleşsin, bir güzelleşsin!.. Sanır - sın Rebeka o eski Rebeka değil - dir.. Kaş, göz; kalanı söz.. Hem de öyle bir semirdi, öyle bir top- landı ki!.. — Memnun oldum Hanaki.. Biraz daha yürüdük. O, gene Dikkat ettinizmi : Tramvay arabalari mahalle kahvelerine döndü! Buralarda, büyük bir lâubalilikle dertleşenlere, halleşenlere rastlarsınız.. | En hususi maceralar bile buralarda bahse mevzu olur. işte onlardan biri.. Herkesin zengin bir Arjantinli zan- | düşünüyordu. Biraz sonra sözü ge ne o açtı: — Ahmet Bey, Rebekaya ba - kamıyacağım ben.. — Hakkm var.. Bari o da bir yerde çalışsa, Hanaki.. — Onu ben “metres,, vereceğim bey.. — Metres mi?.. Omuzlarını kaldırdı. Çaresiz bir insan tavriyle başını önüne ir ğerek “evet,, dedi. Sonra birden- bire, damdan düşer gibi: — Onu sana metres Bey.. veryim, — Bana mı, nasıl olur?, — Neye olmasın?. Bu yaştan sonra yalnız yaşıyamazsın ki, bey? Sana bakacak lâzım.. Çamaşırı * nı yıkıyacak, yemeğini pişirecek, hastalandığın. , SAMAN, bakARAk” hityacın var elbet.. Rebe- ka, bir Bolulu ahçı kadar yemek pişirmesini bilir.. Çamaşırı rah * metli anasından iyi yıkardı. Eli a- yağı düzgün, gençeecik bir kadm, yirine Vereyim senin yanma, bey.. Düşündüm; Hanaki doğru söy » lüyordu. Yalnızdım. Bakılmıya muhtaçtım. — Hakkın var, Hanaki.. Am- ma, hemencecik karar verilmez. Uzun boylu görüşelim, anlaşalım. Bakalım kızın razı mı bu işe?!.. Sen hiç merak etme, bey.. O, benim elimde.. — Ne zaman görüşeceğiz?. — Ne zaman istersen.. — Peki.. Önümüzdeki at üçte.. » A aza m reyim seni Rebekanın yanıma.. - Olur, Hanaki... El sıkıştık. Ayrılacaktık. O ge - ne birdenbire damdan düşer gibi konuştu: - Ahmet bey bizim Rebeka zavallı pek kılıksız.. Korkarım ki beğenmiyeceksin bu halde onu. Bir entari yapsak bari, bey.. İki liraya olur bu iş.. Elimi cebime attım. İki lirayı çıkardım, verdim. Ayrıldık. Ha nakiye rasladığıma bayağı mem nundum. Sevinçle evin yolun tuttum. Ne yalan söyliyeyim, pari azdı iple çektim ve tam saat üç te Hanakinin dediği yere gittim. O gelmemişti. Bir saat, iki saat | üç saat bekledim.. Ne gelen old ne giden.. Neden sonra aklım b şıma geldi. Dolandırıldığımı anlı dım.. Hem de bir sersem gibi! Hürmetkâr delikanlı, belli b lirsiz gülümsedi: Istağfurullah, efendim! Dedi. REN

Bu sayıdan diğer sayfalar: