7 Mart 1931 Tarihli Yarın Gazetesi Sayfa 3

7 Mart 1931 tarihli Yarın Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'an: NACİ İSMAİL Hatıratını yazı : a Beyaz donlu Sultanın 101 cariyesi et- rafımızı sardı, atırlatan bir raks içi deve yürüyüşü dansını inde kıvranırlarken az esirler de hurma rakısı veriyordu. — — İran sahilleri görünüyordu Maskat, söyle böyle bir tehir ismini alabilirdi. Her halde, makalla gibi büyük- Daha zengin bir Sulta- hin idaresinde olmalı idi. ası da, Hadramut — sul- tanlığı gibi mustakil bir tultanlıktı. Fakat, ne ma- İ 'ya ve ne de Maskat'a. 'ngiliz vapurlarından baş- ka bir vapur girerebilirdi ve he de bu Sultanlıkların tebea- larından birisi İngiliz pasa: Portundan başka bir pasa- Portla seyahat edilebilirdi. Artık, bu Sultanlıkların istiklâllerini ifade edecek kelime bulabilene bir İngiliz Ayak bağı nişanı verilir, Zannındayım! Gerek Hadramut ve gerek an'da mühim bir haki- katla karşılaşınıştım, İngilizler bu Iki memle- e de Sultanlık — ismini veriyorlar, reislerine de Sul- tan — diyorlardı. Halbuki, Sultanlar devrinin Coğraf- ya kitaplarımızda Hadramut Hâakimliği, Oman emareti tsimleri vardı. Şimdi, bu uydurma isimlerin mahiyet- lerini anlıyordum. İstanbul - Sultanları bu kirli gömlekli, yırtık donlu Sultanlara — benzememek, otlarla kıyas edilmemek için coğrafıyayı, tarihi bile değiştirmişlerdi. zahir! Uman, Basra körfezi iç- ne kadar uzanan bir Memleketti. Belki, Maskat- tan başka şehirde vardı. Fakat, bu — şehilerin göçebe çadırlarından baş ka bir şey olmadıklarını Yazmak bile zait olsa ge- tek! Liman, tabiatın vergisi, dnizin lütfu idi. Birkaç yelken Bemisi, sahillere yakın demir Atmışlardı. Birde bizim vapur Vardı. Başkasını hak getire! Kaptan Oman Sultanının dostu imiş. Bu genç Sultanın —ı.'f'î'_ıvcıılığı merakı var- Eytam ve Eramil 7ı,n lmx. Mart931Cumartesi Aa: =“'lrı: Askeri Tekaüdi _"':'_l:ın Tekaüdü, Askeri 8/Mart/931 Pazar Erkek - İğte: Mülkiye ailesi, ilmiye üdü ve eytamı dllı.l:l Mart/931/Pazartesi Ka- | kiyltra:Askeri Tekaüdü, Mül- Tekaüdü. KN 1Salı Erkek- M,_'“Aıkeıı Ailesi, Mülkiye 11/Mart /.931 Çarşamba x.d"llın: A/ıîseıi Tekaüdü, lZ;;i Tekaüdü i lart|931/ Perşem îîk*len: .ıluı.ıelıı Ailesi, Mül Ye allesi ".hk:lıhul Zat Maaşları sebeciliğinden : 1—Mütekaldin, Eytam ve Üç a ,"Lluum— ilâ Mayıs 931 hqu maaşları balâda gösk MAKLA tarihlerde bil'amum > taktır. Ça tediyeye başlanı | mış, daha bilmem neleri meşhur muş! ,Bu uzun seyahatlarda hoş sohbet kaptanların sözlerini dinlememek olamaz. Fakat, yolcular arasında panik var- dı. Herkes, Hadramut Sul- tanının kirli wezirlerini, pis- lik kokan sarayını düşünü- yor, Oman Sarayında da ayni manzarayı görmek is- temiyordu. Uzun münaka- şalar yapıldı. Nihayet bi- zim doktorla benden başka kimse razı olmadı. çeti Kaptan, malüm hediye- sini .ı.'î.'.' Üç kişi, Sultan sa- rayına gitmek için kayığa bindik. Koca payitaht, limanı de- gil, iskelesi bile yok. Nasil karaya çıktığımızı bir ben bilirim, bir de Doktor! Meğer, Sultanın haberi varmış, bize bir kaç deve göndermişti. — Yirmi — otuz baldırı çıplâk, askerde hi- cinsüvardı. Şöyle- böyle bir bölük deve süvarisi istik- dal merasiminde bulunmuş- tu. Neyse, bu da evelkisin- de yoktu ya! Develere bindik. Süva- riler, etrafımızı sardı. Elle- rinde Kılıçlar - bellerinde Cerabiyeler, arkalarında martinler bulunuyor. Eihay, elhay! Naraları içinde gidiyorduk. Yolu açan iki üç süvari, evlerin önle- rinde, çadırların kenarların- da toplanan ahaliyi dağıtı- yor, kimsenin bizi seyret- mesini istemiyordu. Bu da garip bir merasim! Beş, on dakika sonra, saraya gelmiştik. Eh, bura- lJarda saray İsmini alırdı. Arap usulünde yapılmış iki katlı bir bina bembeyazdı. Her — tarafı — silâhlı Arap- larla sarılı idi. Sarayın geniş kapısın- dan girerken kafile durdu. Sultan körünmüştü. çesının açıgı Vaşhington, 5 (A.A.) — Âyan meclisi maliye encü- meni reisi M. Smoot, önü- müzdeki 30 haziran'da hi- tam bulacak olan mali se- meye ait açığın yarım milyar dolara baliğ olacağı müta- leasını serdetmiştir. 2 5O Maaşlar — balâda gösterilen N. sırasile bizzat sahibi maaşa veya resmi vekillerine tediye edileceğin- haricinde beyhude ü B ıünm".“ edilmemesi. racaat eden ı:“'“ e'ku ne olursa :ıu almağa ve sırasını mecburdur. Mkı;m_d;ou.puını yap- ları tırmamış olanların maaş! eı:vnlce de ilân edildiği 'îı'; hile şubelerce teyziatın tamından sonra Merkezde rilecektir. $ 6 - Kııııııkıı;. l“::' den maaş alanların ma- sıları Beyoğlu — yübesince verilecektir. olsun nü- Bu gün yapılacak güreşler Bu akşam yapılacak güreş müsabakaları heyecanlı olacaktır Bugün güreşecek olan Yunanlı güreşçiler Yunanlılarla yapılacak olan güreş — temaslarının ikinçisi, bu akşam Beyoğ- lunda Artistik sinemasında icra edilecektir. Bu akşamki güreşler ilk temaslara — nazaran daha ehemmiyetlidir. Birinci akşam gezek har- talık ve gerekse siklet yü- zünden hâdis olan ihtilâf dolayısile güreşmiyen diğer iki Yunan güreşçisi bu ak- şam ki güreşlere iştirak et- mektedir. Yananlılar nasıl? Perşenbe okşamı grödü- ğümüz Zervinis ve Zammut- minder üzerinde teknik iti- bariyle meharetlerini — ve kuvvetlerini her safhada gösteriyorlardı. Bilhassa Zervinis Burhan güreşinde Yunanlının idman itibariyle bizimkine faik ol- duğu tebarüz ediyordu. Sikletinin en iyi ve ma- hir güreşçisi olan Burhanın mağlup, olması esasen İd- manlı — olmayışından ileri gelmiştir, Yarın ağır sikletle güre- şen Zamutun kuvvet ve mukavemetli olduğu kadar minderüstü yaptığı güreşler- de çok muktedir olduğu görülmekte idi. Adnan, bil- hassa ayak üzeri kapışma- larında mütefeyvik kuvve- tine güvenerek galip gelmiş- tir. Hülasatan diyebiliriz ki Yunanlılar, kolayca mağ- lup edilir bir ekip değildir. Güreşlerin az çok mütevazin kuvvetler arasında cereyanı itibarile, -bu akşamki ve Salı günkü müsabakaların zevkle seyredileceğinde şüp- hemiz yoktur. Bu akşamki karşılaşmalar 21,5 da bap layacaktır. Fötör şapkalarda yapılan hileler Üç liralık şapkalar 20-30 liraya satılmakta, halkın parası alınmaktadır. Son zamanlarda mühim bir şapka bilekârlığı başla- mıştır. Bu kilekârlığın esası, ucuz şapkaları pahalı sat. maktır. İktisat müdüriyeti- nin ve belediyenin kontrolu haricinde kalan bir takım gizli fabrikalar — açılmış, bunlar da akla hayret ve: ren bir. kurnazlıkla işlerini görmeğe muyaffak olmup lardır. Meseleyi — izah edelim. Şapkalar, iki şekilde Türki- yeye idhal olunmaktadır: 1 — Markalı pka: | İ 2 — Markasızgayri ma- mul şapkalar mamul şap* kaların beherinden 100, gay- ri mamullerden de 50 kuruş gümrük resmi alınmaktadır. buki gayri mamul şap" :::ııır hı.lyıdı yapılmakta ve kıymetleri pek aşağı de- recede bulunmaktadır. Bun: ları getirerek burada mamul şekle koymak istiyen bir iki fabrika muvaffa olamamış" tır. Çünkü halk markalı şap- kalara itibar ediyor, bunla- rın renkleri bozulmuyor, sol- muyor ve bir kaç sene dı: yanıyordu. Bu markalı şap' kalar 8 liradan 25 liraya ka dar satılmaktadır. Bazı a çık gözler, halkın l bu —temayülünden — gayri meşru şekilde istifade etmek için bir çare bulmuşlardır. Bunlar, İtalyadan 2 - 5 liraya getirdikleri gayri ma- mul şapkalara markalı bir meşin veya bir astar ilâve ediyorlar, bunlarada bir bi- çim veriyorlar, 2-5 liralık bir adi şapkayıdaBorsalino,Habik Nosan ve ya nümasil meşhur sapkalar yerine sa- tıyorlar. Bugün hakiki bir şapka bulmak pek güç olmuştur. Bu vaziyet, hem halkın aleyhindedir, hem de hayat pahalılığına sabebiyet ver- mektedir. Çünkü, bu gibi tapkalar biraiki ayda bo- zulmakta, yenisini almak mecburiyeti hasıl olmaktadır. Sonra, 2 liralık bir şapkayı 12 liraya, 5 liralık şapkayı 25 liraya satmak bir ihtikâr, gayri meşru bir ticarettir. Türk ceza ve ticaret ka- nunları buna — müsaade etmez. Türkiyenin senevi fotör şapka — sarfiyatı — 1.500.000 geçmektedir. Her şapkacı vasati olarak, on lira hesap edilecek — olursa, — senede 15,000.000 lira eder. Hak- buki, bu şapkaların hakiki Kuvvetsiz kalmıştım, bu zamana kadar zaif olduğu- mu bilmiyordum. Acele ace- le kapıyı kapatup, karyola- ma uzanıverdim. Elektrik düğmesini çevi- rip küçük asma saatıma baktım. Saat dört... Az sonra sabah olacaktı. Bütün gece, onun kolları arasında geçmişti. Bu düşünce ile, prensın halan bana temellüküyetini hisettim. Ve mütekebbirane gözlerimi kapadım. Sonra elimdeki halka aklıma geldi. Halâ onu avu- ı cumun içinde sıkıyordum. Bu, eski, ince ve çok güzel işlenmiş bir yüzüktü. Bir tarafında küçük bir ölü kafası vardı. Parmağıma geçirdim fa- kat böylece uyuyup kalmak tan korkarak çıkardım ve gelince de saklamağa gö- türdüm. Bu gürültü üzerine ko- cam seslendi : — Senmisin? Korkdum fekat derhal cevap verdim : — Benim bir aspirin alı- yorm, — Ben vereyim mi ? — Hayır! Hayır! Tekrar vattım. Beynim- de oğuldayan binbir fikir içinde derin bir uykuya dah- vermişim. Dudaklarıma bir diken batmış gibi uyandım. Kocam imiş. Bir çığlık koparmışım, kocam korkmuş, iki adım öteye gitmişdi. — Ne oluyorsun? Dedi. — Bilmem. Korkuttun beni! — Çok sinirlisin, yav- rum. Sahiden sana baktır- mak luııııı;e! Bütün sabah, rehavetle, uyuşuklukla geçti. Sakin olmak için, dü- şünmekten kaçinarak, hattâ saadetimi bile untmağa ça- hışarak hayvani bir surette dinleniyordum. Ferdien yakamı kurta- rınca, kalkmaktan vaz geç: dim, uyudum, — uyandım, tekrar uyudüm. — o, artık yimek zamanı gelmişti. ü- zene bezene giyindim. Ap kımı görmek için - yaniyor- dum, gakat bir tarafta gö- rüşmedi. Öğleden sonra kocamla beraber gezmeğe mecbur oldum. Tenbel tenbel, yorgun argın fakat içimden gizli bir şevinç duyarak, bol ha. va teneffüs ederek, sanki fiatı, vasati üçer liradan 4.500.000 liradır. İstanbu- lun bazı açık göz — şap- kacıları, halktan — gayri meşru — olarak — akılıkları on beş milyon liranın 10.000. 000 lirasını ceplerine atmak- tadır. Bunun içindir ki bu nevi şapkacılık harp kazancı mahiyetini aldı. Alâkadar makam, bu vaziyeti ehem- miyetle takip ederek — bu gayri meşru işlere nihayet verdirmeli, halkı toyulmak- tan kurtarmalıdır. Nakili : Hüseyin Zeki — 23 v tabiatın — bütün — nuvazi- şgine amade imişim gi- bi yürüyordum . Saadet bana iki şek;lde görünmüştü Eyi hatırlıyorumki, avdet, bu efsanevi manzarayı gö- rerek, gözlerim yaşla dol- inuştu. Memnundım. Mes'uttum, harici zevklere miyaldım, hazırdım. Hayata yeniden doğmuş- tum, Menfur fikirler, projeler düşünüyordum. Onu, yeniden görmek, nekadar çok sevdiğimi, da- ima kanımda ve etimde, şöhvetinin aziz zehrile hatı- ralarınmı yaşatlığını söylemek isteyordum. Bundan başka artık; kendi kendini harap etmemesini de, söylemek ni- 'yollnde idim. Serbest veya evli, ne olursam olayım, tekrar igörmek Aarzu — ediyordum. 'Kaderin yardımile, o, bana diğerinden daha çok benim- di, Hisler, tehlikeler, hican- lar, her yer bizi, biribirimize karıştırmıştı. İstanbula gelemiyecekse mümkün olan her şeyi ya- parak, hatta boşatarak ben ona gidecektim. Kuruyor, sinirleniyorum. Ferdi, — tabli, — farkına vardı. Fakat beni hastane :t ettiği için birşey söyleme- . OÖtele dönünce, bir Cock. tail daha içmeğe mecbur oldum. Sonra prensi gör- mekten kat'i ümit edince birkaç kaşık (çorba içdim. yemeğin nihayetini bekle- meden yukarıya çıktım. Yatağa girergirmez, zih- nen ve heyacandan dolayi 'yorğun * olduğum için uyu- dum 29 O gece, korkunç ru'ya- lar gördüm. Vicdan azabı Eluydııııı. ru'yalardan öyle #eriüttahavvül hisler vardır ki İnsan gözünü açınca, sanki bir bulut geçmiş gibi, her şeyi unutur gider. Fakat bü- tün bunlar arasında, perns dalma yaşıyordu. O gece, rüyamda, gene beraberdik. Nişanlilık, biraz sonra da evlenecektik. Fa- Kat mütemadiyen, engeller maniler, müşk!lat zuhur edi- yordu; kazaların kurbanı oluyorduk. Ben, gelinlik elbisemi bekliyordum; bir türlü gel- miyordu, prensi kaybetmiş" dim. Yollardan koşuyor, ko- şüyor bir türlü bulamiyor: dum. Nihayet buluşdık. Yü- züklerimi takıyorlardı Si- yah giymiş bir adam, boş yere uğraşiyor, — Pirensin parmağındaki halkayı çı- karmaga çabalıyordu. Fa- kat yüzüksanki etine- karış- mış, yapışmışdı. O zaman, siyahlı adam, koynundan bir hhançer çıkardı ve Pi- rensin parmağına bir çen- ber çizdi. Nişanlıyım sarar: di. bu süretle çıkan halka ka hlâ kan vardı. onuda benim parmağıma geçirdi- ler... Bir kaç dafalar haykı- vacak oldum. Nahayet kor- ku ile uyandım ( Jevamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: