8 Haziran 1931 Tarihli Yarın Gazetesi Sayfa 3

8 Haziran 1931 tarihli Yarın Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Millet Ne diyor? Boş kalan dört İstanbul mebusu, tereyağından kıl çe- ker gibi sessiz, sadusız seçildi. Büyük millet meclisinde, büyük Türk milletini temsll et- mek üzere, bir milyona yakın İstanbullu içinden ayrılan bu zevat kimdir? Hangi zümreyi, Neyi, Kimi, temsil edeceklerdir? İstanbullular namına me- bus — yapılan bu - simalar hakkındaki fikir ve düşünce- leri, gene - İstanbullulardan dinliyelim. Vatandaşların kafalarında | nereden malümat bu mebuslar için şudur: * 1 — Benim intihaptan Filan habarim yok. Seç'lenler se çilmiş, Allah mübarek etsin. 2 — Millet meelisi, mille tin mukadderatına hâkim olan bir mecli: kanaati siyasiyesi sağlam ve herkesçe tanınmış zeo:t gir- melidir. Ben — müntehibisani olsaydım reyimi dün hiç kim- sey* vermezdim. Meclis dört mebus eksik olsa da toplana- bilirdi. Hiç olmazsa senede dört mebus edilirdi. 'r. Buraya s.ciyesi maaşı tasarruf 3—Mecliste silik şahsiyetler- den ziyade, müstakil Fikir ve siyaset sahibi adamlora ihti yaç vardır. 4 — Bu meb'usların isimlerini yeni işitiyorum. * Herbiri birer müntehibi evvel olan vatandaşlar böyle söylüyor. Müntehibi sanileri müntehibi evvellerdir. Şu halde. Müntehibi — sanilerin, bu zevata rey vermeleri işi için- den nasıl bir muadele ile ç- kacağımızda doğrüsü hayret teyiz. BÜRHANETTİN ÂLİ | sersasersasA AA AA AA AAA AAA Gümrükte | Büşmüdürlükler ilga edilmiyor Gümrük başm' dürlükleri- nin ilgası haberi doğru de- ğgildir. 1100 memurun açıkta kalacağı haberi de tekzip edi- | liyor. seçen Çanakkale Şehitler abidesi Şehitlikleri imar cemiy ti idaresi heyeti Lu hafta fevka- lâde olarak top'anıyor. Çanak- kalede yapılacak olan şehitler abide için hükümete müracaat edeceklerdi. Tefrika No. 2 Garson Ahmet hiç sebep yokken î bıçakla Talaâtı katletti Tanrı misafiri diye gelen bu adam Talâtı öldürdük- ten sonra bekçiyi de yaraladı Dün gece Saltan Ahmette bir cinayet olmuştur. Bu feci vak'anın iç yüzünü bildiriyo- rum: Sultan Ahmette Yerebatan ğında 1 numaralı hanede otu- evvel şehrimize gelmiş, Bahri- ye hanım namında bir kadın- la evlenerek bir alle yuvası kurmustur. Bahriye hanım aslen İstan: bullu olup Ali bey namında birile evlenmiş, Talât isminde bir çocuğu olduktan sonra bo- | şan mıştır, Aradan bir zaman geçmiş, günün birinde Talât büyümüş ve evlenmiştir. İkinci Hoca Bunun üzerine kendiside evlenmiş ve yerebatandaki evce- gizde kocası Hasan Efendi ile birlikte oturmağa başlamıştır. Fakat, bu evde yalnız bunlar değil. garson Ahmet namında birisi de melresi Dürrüye oturmaktadır. ile Garson Ahmet Sinopludur 24 yaşlarıda biridir. Bir çok gazinolarında çalışmış, biray evvelde saray burnu gazinosunda iş bulmuştur. Bahriye hanımın oğlu da 26 yaşlarında genç. güzel ve yakışıklı bir delikanlıdır. Üç sene evvel validesi Bahriye hanımla üvey pederi Hasan efendiden ayrılmış, Tophwne- de ktlise sokağında 13 numa- rah hanede — tefikası Gönce hanım ile oturmağa başlamıştır Talâtta uzun zamadanberi garsonluk yapmaktadır. - Bir çok gazinolarda bu da - çalı, mış, fakat, son günlerde Bah- | çe kapıdaki Süley san efen- dinin — lokantasında mağa — başlamıştır. İşte bu genç sabahları işinia başına akşamları'da evcegizine gide- rek & de bir hayat yaşamak- la imiş, Haftada bir ailesile bir- likte, annesinin evine gelir, bir gece misafir kalarak za- vallt annesinin hatırını — sor- duktan sonra yine evcegizine dönermiş. A'lahın haftası çalış- dün gece yine ailesi'e bir- likte gelmiştir. Hazır'ık Oğlunun geleceğini bilen zavallı Bahriye hanım, gün- düzden kollarımı sıvamış, etek- lerini beline dolayarak gele- cek olan biricik yavrusu Ta- lât ile Goncaya yemekler hazırlamağ ı bi Muharriri : Raynonde Machard — Fransız edebiyatından Mülercimi : Ahmet Türkân büyük aşk romamnı 170 inci binden tercüme edilmiştir... ilki günkü kısmın hulâsasi” İki kuvvetli kol kadımı kabaca ken- dine çekti. Bu çekiş hırpalayıcı İdi. Kadın haflfçe bağırdı:. Ah.. Kadının göğsü nefis bir dolgunlukla kabarıkti. İki el güzel memeleri örten ipek kı tünde mütemadiyen aşağı y 'ör ve bu eller yumuşak sertliği histeltikçe zevkten titriyorlardı. Kadın, bana bir şey söyle, diye inlerken erkek : (öyliyeceklerimi bilir - sin, uUzat dudaklarını, diye mırıldanı- yordu. Kadın İstemlyerek dudaklarını uzat- ti ve Du her ikisini de bayılttı. Kcdın kendisine iki âşıkane söz söylemekte külfet gören bu adama şaşmakla hera- ber derin bir yehvet heyecanına kapıl- mişti. Erkeğin sert çekişi İle kucağına yavarlandı ve odanın esmer Doşluğu içinde kalın bir. bacakla ize, bir ba- cak daireler çizerek gölgeler için !e görünmez oldu. Ğ LAf kesilmiş, şimdi ince kalın ve manasız sesler ve soluklar doyuluyordu Bu odada artık üşikane ihtiraslar tepişiyordu. Olsırada kapı vuruk Erkek kadına korkmamasını ret etti. Hizmetçi kadın matmazel Döniz'i istiyordu. Erkek gordu : — Onu niçin arıyorsun ? — Yeni bir hi de... — Yeni geliyorum. ta geldi hasta mı ? Peki mahallesi Muhterem elendi soka:| ran Hasan Ef.Boluludur on sene | bu genç, | böylece anasına geldiği için | Bahriye hanim yemekle meşgul ola — du:sun, aşcı Hasan ağa da üç şişe rakı almış, akşamın bir an evvel olmasına intizar- da bulunmuştur. Nihayat ak şam olmuş, misafirleri olan Talât ile Conca gelmiştir. Uzun boylu hoş — beşten sonra Talât validesine hitaben: — Haniya be koca karı, rakı filân almadınız mı? Demiş- tir. Bunun üzerine anacağız da: — Aldım be yavrum, al- d m, demiş ve sofrayı kurm »g- tür. Camlar açı'mış, içeriye gelen rüzgâra karşı baba oğul, yani, Hasan efendi ile Talât O urmuş, şerefe diye ilk ka- dehleri yuvarlamağa - başla- mışlarılır. Bidayette sık - sık içtik en sonra bir ara naz etmiş ve dereden tepeden an- latmağa başlamış ardır. Besi tarafta ise Bunlar baba oğul konuü- şurlerken beri taraftan — kay- nanaile gelinde derilejmeğe başlamıştır. İşte, bu ailecik böylece vaktini geçirmekte iken o ara bir evde — oturdukları garson Ahmet'te bun'arın — yanına gelerek: — Yahu biz allahın kulu değil miyiz, yahu? Demiş ve yanlarına oturmuştur. “İst'yenin yüz bir kere vermiyenin de iki kere, dar- bimeselini bilen bu baba oğul da : — Hay hay, aramızda tek Hf ei var?Diyazak bir kadeht e Ahmede vermişlerdir. Fakat bir kaleh'e kalkip gidecek- lerden olmıyan bu kibar mi- safir yine — oturmasına de vamla — ikinci, dehleride — yuvarlanması olmuştur. Bunun üzetine haydi bu da bir tanrı misafiridir di. yen Hasan efendi ile Talât: — Allah aşkına rahat bedbaht bir otur, demeğe başlamıştır. Bu | tanrı misafi de saaki hakika- ten rahatsız imiş gibi: — Ben Tahatım, siz ra- hatınıza bakın, diye cevap vermiş ve cebinde bulunan kapalı bir gişeyi de ortaya çıkararak: Yeni şişe — Bunu da açın bakalım demiştir. Bunun Üzerin o şişede açıl- | mış, bep birlikte içmeğe baş: lamışlardır. İçmişler konuşmuşlar, iç- — Eh matmazel Döniz ? — Merak etme ona da söy- lerim. — Peki.. Hizmetçinin kaba ayak sesleri gittikçe uzaklaşıyordu. Aman ve metresi biribirlerine bakıştılar. Erkek canı sıkılarak: — Ne fena tesadüf, dedi. Metres, ayaada elbisesini düzeltirken: — Ne istersin azizim, di- yordu, hayat işte budur ! — Hayır, bu hayat değil, şazifedir. — Eve', hakkın var, vazi- | fedir. İkâ dakika evvel, biribir- lerinin kolları ararında eri- mekte olan kadın ve erkek ayni düşünce ile odadan çık: tılar... Hasta bakıcı, muayene ©- dasınin kapısını kapatırken: zevci | iki | üçüncü ka- | mişler gü üşmüş!ler, yavaş yavaş sarhoş başlamışlardır. O ara rakıları bitmiş, Hasan efendi ayağa kalkarak rakı almağa gitmek | istemiştir. Bunun üzerine ge- ar ve gerek zavallı olmağa — Bu kadar kâfi, tam kı- vamındayız, diyerek menet- mek istemiştir. Fakat, şişedeki gibi beyin- dede durmayan rakı, Hasan elendiye ancak kendi kafasını tatbika çalıştırmış ve bu yüz- den rakı alacağını israr ettir- miştir. Ocurdu o'mazdı, alır- dın almazdın, derken baba ile oğul bir münazaaya başla- mıştır. Münazca git gide büyü- müş, dal budak sarmağa başlamıştı. Şu sırada kadın heyecaaa kapılmış, aman za- man pimeğe başlamışur. Fakat dinleyen kim, Hasan efendi mütemadiyen : — Alacağım, canım istiyor alacağım. Talâtta — Hayır, bu kadar kâfi almayacaksın, diyormuş. İşte bunlar bu münakaşa üzerinede iken bir taraftan Tanrı misafiri Ahmet: — Canım Talât, niye üs tüne düşüyorsuz madamki al mak isiyor, varna alsın. De- miştir. Goygoycu misafirin bu sö- zünü işiden Talât, o dakika kızmış: — N: diyorsün be birader, rine bu olamaz kelimesi, Ah- medin de pek işine gelmediği için : — Ne varmiş, ne için ola- mazmış felân demeğe başlamış- tır. Bu sefer Talât, —Hasan efendiyi — bırakmış, Ahmetle müaazaaya başlamıştır. Mü- nazaa büyümüş, neticede tokat ile küfüre intikal etmiştir. Bu sırada tanrı misafiri olan Ah- | met, kaşla göz arasında biçi gını çekerek Talâtın kalbine saplamıştır. Talât bıçak darbesini mü- teakip: — Aman yandım, Demiş ve yere düşmüştür. Bu hali gören kadınlar Byat' ve figana başlamıştır. Bekçi yetişmiş, fakat Ah- mette kaçmak üzere kapıdan çıkıyormuş. Bekçi görmüş ve: — Kaçma dur. diye arka- sından koşmuştur.. Gözü kararan Ahmet, dur muüş — yanısa sokulan bekçi afayada bir bıçak hemen, fer- diye mırıldandı. Muayene masasının yarın- da, başını elleri içine alarak düşünceye dalmış olan zat, bu sözleri işldince ayağa kalktı. Bu adamın yüzünde derin bir astırabın taze izleri vardı. İçeri girenlere: — İyiki geldiniz...Diye mı- rıldandı: Ve sonra sükült etti- Kalbi, belli idik! eziliyordu. Hasta bakıcı içeri girenle- re izahat verdi: — Bu hasta kadın, hasta- neye ilk defa geliyor. Ha- mil müddetince kendini hiç bir doktora göstermemiş. Nöbetçi ve ebe hastanın yanına — yaklaştılar. — Bu sı- rada hasta bakıcı — hastanın kadın bundan utandı ve göm- leğini tekrar aşağı indirmek istedi. Hasta bakıcı ona işaret ederek gömleğini tekrar dü- zeltti. neticede olamaz. demiştir. Bunun üze- | — İşte ebe ve işte nöbetç, | gömleğini yukarı çekti. Hasta | Yarım milyon İiraya Türkiye emniyeti Plânları satılıyordu Bu pek entrikalı sözler ile nedemekistiyordu? ae Bi az Tokatlıyan otelinde tal bir süküt vardı Arasıra bir tramvay çanı veya otomobil kornası, bu ulu süküt üzerinde bir rüzgâr gibi dolaşarak geçiyordu.Bey- oğlu caddelerinin seller gibi akan insan kalabalığı, gürü!- mev- tüsü buranin sakit havasını | yırtamıyordu. Kalın purolarımızın duma- nı, süslü, müke'lef salonun ha- vasında — bedli mevcolerle uçup gidiyordu. Bütün salonda esrarengiz bir mahiyet var gibiydi!. Ben bu İngilizin söyle- mek istediğinden sarih bir şey anlıyamamış, kalbim heye- canla” çarpıyordu. Bol elektrik ziyası altında beyazlaşan puronun helezoni dumanlarında bile, bir sır giz- lenir gibiydi. Birkaç dakil tecessis — İngiliz, adeta korkak bir yürüyüşle burnumun dibine kadar so kuldu. Çok pes fakat kati bir eda ile şöyle dedi: — Ne söyliyeyim ? —" Korkuyor musun ? — Neden? — Sua'ile cevap vermek- ten ! — Sizden açık bir “suale henüz, muhatap olmuş deği- | sonra mü- | mütereddit | lim ki... hak anla- — Sizin insaniyet kındaki telâkkilerinizi mak isterim. — Buda sarih değil, be- nim İnsaniyet hakkındaki te- lâkkilerimin ne kıymeti ola bilir, bunu söylemekle e olabilir ki... — İnsaniyet fikrine, milli- W yet perverlik çerçevesi harl- cinden mahtut fikirli lar da var da.. Meselâ ne olursa olsun insan- milliyetperverlik esasına müs yarak — savuşmuştur. Bekçi Mustafanın yarası hafiftir. —| Fakat zavallı Talât yetişen Polislerin muavenetile Sıhhat yurduna gelir gelmez ölmüş" tür. İşte bu genç, iki kadeh ispirtosun tesirile bıçak kur- banı ve Tanrı misafir olmuştur. Garson Ahme'te yakalanarak | Hastanın karaı birdenbire meydana çıkmıştı: Fevkâlade büyük ve şiş bir karın... Oka- dar gerilmiş ki derhal patla- yacak sanılır. Karnın Üstünde pek çox çizgiler görülüyordu. Nöbetçi ellerine lâstik el- divenleri giydi ve hastaya: — Yümrüklarını - kalçala- rının altına koy, dedi. Hasta, kımıldanmadı, bile. Nöbetci kızdı: — Anlamadınız mi? elleri- | nizi kalçalarınızın altına — ko- yunuz. Hasta kadın, yine kımıl- danmadı... — Peki, ne bekliyorsunuz? Bu dakikaya kadar, nöbet. ci, kastanın yüzüne bakma- mıştı. Hastanın yüzüne dikkat- Hce baktıktan sonra, ellerin: deki eldivenleri çıkarmağa başladı. Çünkü hastanın yü- | zünde mâna ve ifade çoktu. Emniyet sırları satılıyor ! e İngilizler, Türkiyenin em- niyet ve muhafazasına alt sırlarını Yarım milyon Türk lirasına satın almak - iste- mişlerdi. 50.000 Türk lira- sını nama muüharrer bir çekle peşin verdiler. 450 000 Türk lirasını da- ha verdikleri zaman bütün plânları almış bulunacak- lardı. Bu muazzam hâdise na- l oldu?. İşin içine kimler karıştı? Ne esrarengiz entri- kalar döndü? Bunları bu günden itibaren bütün ha- kikatile neşrediyoruz ! erccrercese tenit bir fikre hizmet ederler, Sefaletle, zilletle ölmeyi, bu | fikir uğrunda tercih ederler ki bu çok çürük bir nazariyedir. Ben sizi bu derece mahtut | bulmak istemiyorum. İnsan, — saad ti, refahi, nurü - nerede — bulursa oraya atılmalıdır. İne — saniyet hakkındaki fikrinizi r muhtasaran buou anlamış ol | mak içindir. söyleyiniz. ] — Zahiren yüksek bir ce.- — sareti medeniye sahibi görün- | düğünüz halde sizin çok kor- kak olduğunuzu anlayorum., — — Cesareti medeniye 1d- | daasında bulunmak'a birlikte korkaklığımı nereden bulu- | yo'sunuz? — (Devamı gar) | #rasasessAsAsA ada şA AAA AAA öldü! — Tramva;rdan dü şen kadın kim? Topkapı — cihetinden gel- mekte — olan 110 numaralı tramvay arabası dün Yusufpa- şada Ali efendi furunu önüne geldiğinde açık bulunan ka- pısından hüviyeti meçhul 65 yaşlarında bir kadın düşmüş- ti Berayi tedavi Haseki hasta nesine götürülmüş, çok —sür- meden ölmüştür. Hapisanenin teftişi Hapisane ve tevkifane tef- Bundan başka çehre şiş görü: nüyordu. — Madam, İlk defa mı ço- cuk — doğuruyorsunuz? Diye tekrar bağırdı. Kadın bitap ve mânasız öyle yatıyordu.. Nöbetçi, hasta kadın! saratı: — Sana söylüyorum, ilk çocuk — doğuruşunmu, — bu? dedi, Hasta bitkin ve kesik şunları söyledi.. — Bil...mem. Nöbetçi, ebenin gözüae baktı. Bu esnada ikisi de, ka- falarında çakan Fena bir şime şek tesiri altırda ayni akibe: | ti düşünüyorlardı, Mihaniki bir hareketle ikisi birden — hastanın — kocasına | döndüler. O, cevap verdi. — Evet, Evet, ilk defa do ğuruyor. — Senden onu sormuyoru; (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: