11 Şubat 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 4

11 Şubat 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa 4 Siyasi meseleler ve muhabir mektupları Hususi muhabirimiz Curt Riess bildiriyor : Moskovada cereyan eden müzakerelerin içyüzü Komünist Lideri Mao-Tse-Tung memleketinin hükümranlık haklarını feda etmiyor Stokholm — (Hususi — muhabirimiz Curt Riess bildiriyor) — Amerikan Dişişleri Bakanı Dean Acheson, 12 Ocakta, Sovyet Rusyanın, bazı Çin vilâyetlerini ilhak etmek — tasavvu- Tunda bulunduğunu — ilân etmişti. Sovyet Dişişleri Bakanı Vişinaki'nin, bu iddlayı tekziben, 20 ocakta tıfı beyanat, iki bakımdan şayanı dikkattir. 1) Vişinaki'nin cevabı gayet a ti. Molotof - bile, Batı Devletlerine karşı bu derece sert bir lisan kullan. mamıştı. Halbuki Molotof, Sovyetle- Tin, nasılsa batı ile münasebetlerini kesmek mecbüriyetinde olduğuna ve bunün — Sövyetler için pek de mahzurlu olmuyacağına inananlardan iken, Vişinaki, bilâkis, batı ile her 'e olursa olsun, münasebetlerin ke- Silmemesine taraftar — olanların be #ında gelmekte idi. 2) Vişinaki'nin cevabi bir hayli Cikmiştir. Acheson'un 12.ocakta yı ftığı beyanata, bir kaç saat veya ni- hayet bir gün sonra cevap verme- mek için hiç bir sebep yoktu. Krem- Tin ise 20 ocağa kadar sustu. CEVAP KİME VERİLDİ! Visinski'nin cevabındaki sertlik ve bu cevabın gecikmesi sebepleri, Sov- et Dişişleri Bakanlığından — alınabi-, Jen mahrem malümatla izah edilebil-| di. Meğer bu “Cevap,, zaten Ache- gon'a hitap etmiyormuz. Sebep büs- bütün başka! Ruslarla yeni mukaveleler akdet-| mek Üzere Mao-Tse-Tung'la Mosko-, yaya gelen Komünist Çin delegas-, yonu, Rusların Mançuryaya/ yerleş- meye ve buradan çıkmamaya kati| Surette niyetli olduklarına dair inan- dırıcı delillere sahip olduklarını Ru: Jara açıkça ifade ederek, Pekin'deki Komünist Çin Hükümetinin Dişişleri Bakanı Çu:En-Lal'i Moskovaya ça- darmışlardı. Amerikan Dişişleri Ba- kanı Acheson, belki de farkında ol-| mıyarak, Çinin en gizli - endişelerini| açığa vurmuştu. Çinliler de, bu kor- kularını, Moskovada, çekinmeden or- taya koyabildiler. Çu-En-Lai, 21 0- cak sabahi, — Moskovaya / varacaktı. Vişinski, bu sebeple, beyanatını 20 ocakta verdi. Çinliler, Rusyanın emelleri hakkır Gaki endişelerini, Ruslara o derece açık ifade ettiler ki, konuşmalar, az kalsın bu yüzden inkıtaa uğrıyacak- ti MAO-TSE-TUNG NE İSTİYOR? Halbuki bidayette her sey ne ka- dar mükemmel gidiyordu. - Büyük merasimle karşılanan Mao-Tse-Tung, 18 azalıkta şerefine verilen / büyük| Ziyafetten sonra, Stalin'le, —bir kaç #aat başbaşa konuştu. Çin llderi, — Moskovaya teferruatli| bir programla gelmişti: 1) Mançuryanın sanayi tesisleri 1945 de Ruslar tarafından yağma e- dilmiş ve — tamamen yokolmuştu. Mao-Tse-Tung, bu tesisleri yeniden kurmak için Rusyadan, iki sene içe- Tisinde verilecek 300 milyon dolarlık bir kredi istiyordu. 2) Çin-Rus Ticaret “Anlaşması, harnı içerisinde aktedilmiş ve bütün hakları Sovyetlere tanımıştı. - Rusla- rın alacakları mallar tasrih edilme- diği gibi, bunların nasıl mahsup edi- decekleri de, müayyen - bir formüle bağlanmamıştı. Mao-Tse-Tung, bütün bu dâvaları halleden bir ticaret an- Jaşmasının yapılmasını istiyordu. 3) Komünist Çin Hükümeti, "Çin. idare ve ekonomi cihazının işlemesi- 'ne yardım,, eden bir çok Sovyet mü- gaviri, subay, mütehassıs ve irtibat memurü — kullanmaktadır. — Mao - Tse-Tung, sayıları yüz bini aşan bu Kadronun azaltılmasını istiyordu. 4) Çin Milletinin müstehlik eşya ihtiyacı, gelecek yıllarda — muazzam yekünlara baliğ olacaktır. Mao-Tse- Tung, bunların Sovyet Rusyadan it- hal edilmesini istiyor. Buna muka- bil, Çin, Rusyaya; - volfram, kalay, bakır ve ipek ihraç edecektir. 5) Bütün bunlara mukabil - Mao - Tse-Tüng, — Çang-Kay-Şek'in, 1945 de Sövyetlerle akgettiği “Dostluk ve Yardımlaşma Anlaşması, mı, “deği- #ik esaslara göre,, olsa bile, yenile- meye hazır olduğunu bildiriyor. Mao-Tse-Tung'un anlattığına göre, Stalin kendisini dikkatle - dinlemiş, teferruata hiç yanaşmamış ve bun- darı asıl Konuşmalara / terkederek prensip itibariyle muvafakat ettiğini bildirmişti. BİNKİANG MESELESİ. Bu sırada Sövyet Hükümeti, / Çin tekliflerini tetkik etmektedir. 28 'a- ralıkta başlaması mukarrer olan ko- nuşmalar, yeniden teahhura uğruyor. Sovyet Hükümeti, Stalin'in 1943 de Çang-Kay-Şek ile- Sinklang'a dair akdettiği mukavele hakkında Çin'in oktal nazarını soruyor. Sinklang, Sovyetlerin Ural ötesin. deki sanayi merkezlerini tehdit ede. bilecek yegâne stratejik bölgedir. Sövyet nüfuzü altında bulunan — bu vilâyeti, Çang-Kay-Şek, 1942 de Rus Alman harbinden bilistifade kendi h kimiyeti altına almış ve 1943 muk velesiyle Ruslara bazı maden arama hakları tanımıştı. 1949 eylülünde Sin- kiang, Mao-Tse-Tüng rejimine ilti- hak ettiği için Kremlin şimdi, Mao- Tae-Tung'dan, düşmaniyle aktedilen mükaveleyi — tanıyıp / tanımıyacağını MÜZAKERELER BAŞLIYOR. 2 ocakta başlıyan müzakerelerin Molotof tarafından idare edileceğini uman Çinliler, büyük bir hayal su- kutuna uğradılar. Molotof, 1949 son- baharından beri Mao-Tse-Tung'la da- imf temasta bulunduğu için, Çin me- selelerini tabiatiyle, anlayışla karşı- hyacaktı. Halbuki, riyaset makamını Malenkof işgal etti. Konuşmalar başlar başlamaz, Mao- Tee-Tung, Sinklang Anlaşmasını ta- mimaya hazır bulunduğunu, — hatta, komünist Çin valisinin yanına bir kaç Sövyet mütehaasısının bile veri- debilecekini, bundan başka, Çin'in di- ğer vilâyetlerinde de, — Sövyetlere, kiymetli madenler aramak hakkı ta- Tunacağını resmen beyan. etti. Bunlara mukabil, » Mao-Tse-Tüng, Mançurya — demiryolları ve Dairen ile Port Arthur Üzerindeki uzun vâ- deli Rus haklarının tahdidfhi istedi, Malenkof ve daha sonra Molotof, Mi- koyan ve Berla gibi bir çok Politbü- ro Azasiyle yaptığı. görüşmelerde, Çin llderi, Rusyanın Mançurya üze- Tinde tesis ettiği hâkimiyetin, “Ebedi Sovyet-Çin dostluğu,, için en büyük engel olacağını, Çin Milletinin, top- raklarında her hangi bir. yabancı milletin daimi olarak yerleşmesine hiç bir zaman tahammül edemiyece- #ini açıkça ifade etmiştir. Malenkof, Sövyetler Birliğinin iler- de, bu meseleyi de görüşebileceğini Kabul etmekle beraber, Çin Milleti- nin, gimdilik, Mançuryadaki- Rus hâ- kimiyetinden çok daha mühim dâva- darı halletmek mecburiyetinde oldu. ğunu zannettiğini ifade etmiş ve bil- hassa Çin'in yıkık ve harap haline işaret etmiştir. İmar ve kalkınma i- çin her şeyden evvel para lâzımdır. Sövyet Rusya, istenilen 300 milyon doları, iki senede değilse bile, Uç se- 'ne zarfında vermeye hazırdır. — Fa- kat, imar ve kalkınma — meselelerin. de, ihtısasın da rolü vardır. - Zaten, Kuomintag rejiminin tefessüh etmiş memur kadrosunu hemen tasfiye et- meye imkân olamıyacağına / göre, Sovyetler Birliğinin, kalkınma prog- Tamını Sovyet mütehassıslarının ne- zareti altına konulması Üüzerinde 1s- Tar etmesi tabildir. Hulâsa, Sovyet- der Birliği, muayyen garantiler iste- *mek mecburiyetindedir. İKİ TARAFIN KARŞILIKLI DU- RUMU. Müzakereler uzadıkça, — tarafların birbiri karşısındaki durumu tavazzuh ediyordu. Çin Komünistleri, Kremli- nin siyasi ve askeri arzularını —im- kân dairesinde— tatmin etmeye ha- zırdılar; kendi emniyetleri de zaten bunü âmirdi. Fakat Çinliler evvelâ 'ticaret mukavelesini ve sonra dostluk ve yardımlaşma paktını yapmak ni- yetinde idiler. Diğer taraftan, Rusların, Çinli dostlarını daha ziyade kuvvetlendir. mek niyetinde olmadıkları da açıkça görülüyordu. Ruslar için askeri-an- Jaşma daha mühim idi. /ASKERİ MESELELERDE AN- LAŞMA. Her iki tarafın emniyet mülâhaza- Jarı, aakeri sahada iştirak ettiği için, ilk mühim kararlara bu mevzuda va- Tıldı. —&— — Nasıl, hile ile miz altmış beş yıl zarfında yaşadım. Dünyanın sonuna şahit mek — Bvet amma baştan ani artık kimse kafa muştu. ma, ne de makalelerim bol maçlarına, seçim mücadeleler Jacak spor veya politika piyesle der için, büyük paralarla günün angaje edip teşhir ediyorlardı. eserleri ketleri ahalisi, Rusya harita-i âlemden silindiler, İtalyac ni sildi, süpürdü. Sicilyada yaptı. İngiltere he Korsika manya ve Monako Prı deket kalmamıştı, Fransada resmi istatistikler Gığını gösteriyordu. Şöyle ki #oruyordu. U — Anlatayım baylar, Yalnız şunu bilme- niz Jazım ki, ben dünyanın sonundan evvelki oldunuz, de- tayım. Ben o zamanlar, Pariste, nankör ve müthiş bir mes- lek olan müharrirlikle meşguldüm. Şu cihet- 'ten nankör ve müthiş idi ki, sporla bütün be- geriyet tamamiyle hayvanlaşmış - olduğundan aNi işletmez ve okumaz öl- gi, Diğer taraftan, müfekkiremde zengin hayallerin kaynaşmasına ve kendimde müna- kaşa kabul etmez dehâ alâmetlerinin mevcu- diyetini hissetmeme ragmen çıkmakta devam eden pek az gazeteden hiç biri ne romanlar neşrediyordu. da, burada kalmış olan tiyatrolar ise piyes- lerimi oynamıyorlardı, Ancak, boks vey temsil edi- yorlardı. Büyük müzikhollere gelince, adamlarını Bunlar meşhur katiller, hırsızlar, 1fâs eden bankerler, karısı. 'i veya kocasını öldürmüş, mahkemede beraet etmiş kimseler arasından. seçiliyordu. bir seferinde sabik bir başbakanla, dört aka: demi Azası tarafınlan oynatılan bir balet gös. terildi. Hulâsa, benim gibi asil bir sanatkârın d vermesine imkân olmayan bir dev- re içinde idik... Fakat geçelim. Bazı emareler, dünyanın sonü yaklaştığını gösteriyordu. Ta: TİfL imkânsız şiddette zelzeleler bazı mem le beraber ortadan yok etmiş- ti. Böylece, müthiş kasırgalar içinde Çin, Ja- ponya, Afrika, Cezair, Hindistan, Amerika ve Vezliv patlayarak halkın yarısı Etna ayni şeyi adaları kunç bir meddü-cezir hâdisesiyle boğulup Bit tiler. imdi artık Avrupada Fransa ile A Hliğinden gayri mem- savvur ediniz 129 nüfun kal: Pariste 90 ki- Harpte faaliyete geçecek, fakat e- sası şimdiden hazırlanacak müşterek bir kurmay heyetinin — kurulmasına karar verildi. Uzakşarkta harp tehlikesi belirir. #e, Sövyet kuvvetlerinin Çin toprak- larından geçmeleri kabul edildi. Çin, harp halinde Sovyet Rüs- yaya her türlü yardımı yapmayı ka- bul etti. Sovyet Rusyanın bu husüs- taki mukabil taahhüdü, Çin “İstik- bi,, nin hitamından sonra der piş edilecektir. Mao-Tse-Tung bundan başka, U- zak Doğuda “Atlantik Paktının em- t gayeleri, ni tahakkuk et- teşebbüs edecek her devlete karşı nerede olursa olsun, mücadele etmeyi kabul ediyordu. RUSLARIN AŞIRI TALEPLERİ. Ruslar, daha ileri gittiler. Çinin, gelecek 50 yıl zarfında Moskovanın önceden muvafakatini almadan, At- Jantik Paktı Devletleri ile yazılı ve- 'ya sözlü hiç bir anlaşma yapmama- Sını talep ettiler. Mao-Tse-Tung, bu- mu reddetti. Çin lderi, bu çeşit mu- kaveleler yapmamak niyetinde — ol- makla beraber, böyle bir taahhildün, Çin Devletinin hükümranlığı ile ka- Bili telif olamıyacağını ifadeden ça- kinmemiştir. “ÇİN-SOVYET DOSTLUĞU,, nun HAKİKİ MÂNASI. 'Ebedi Çin-Sovyet dostluğu,, nun hakiki mahiyeti, bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmış bulünüyor. / Çinliler, çok kazanmak ve mukabilinde hiç bir, #ey vermemek niyetindedir. Meselâ Ruslar, Çin'in vaktiyle batı devletle- riyle yapmış oldukları eski mukave- leleri topyekün feshetmelerini isti- yorlar. Çinliler, bu mukavelelerin ay- ı ayrı tetkik edilmesi icap ettiğini'| ileri sürmekle beraber, böyle bir ka- rarın Çin hükümranlığı ile - alâkalı bulunduğunu. söylemekten / çekinmi- yorlar. ÇİN “PEYKLERE, BENZEMİ- yor. Bütün bu hâdiseler, - Rusları hiç memnun birakmadı. Kremlin, Çinli dostlarını daha muti ve pazarlığa daha az mütemayil bulacağını u müyordu. Stalin'in gaybubeti Si inda, Malenkof gibi kuvvetli ve ma- hir bir müzakerecinin, Çinlileri, — di- Rer Kominform âzası gibi korkuta- bileceği bekleniyordu. Halbuki, —hâ- diseler, tamamen aksine cereyan et- ti. Vaziyeti görenlerin ifadesine gö- ve, konuşmalara hâkim olarak “buz gibi,, pazarlık eder. Mao-Tse-Tung'- dü. Ruslar siyasl ve askeri bir ittifak beklerken, bir sÜrü ticaret anlaşma- B ile karşılaştılar. Bu yüzden, mü- zakerelerin ortasında murahhas de- Biştirmek zorunda kalarak zanfa düştüler. Konuşmaların ikinci — haf- 'tasında müzakereleri, Malenkof — de- Bil, dığ ticaret işlerine hâkim olan Mi- koyan idare etmeye başlafnıştı. Kaf- kasyalı Ermeni, konuşmalarda — sert- leşince, Çinliler büsbütün ayak di rediler. 6 ocakta, müzakereler muvak- katen, bir iki gün İnkıtaa bile uğra- di YENİ İSTANBUL Abdülhak Hâmid Yazan AMANLA solmuş . bir ese- Z fi kargınına gecip buzün Kü numarasını vermek bay: ka, onun vaktiyle / yaptığı tesire #ahadet etmek başkadır. Bir- ta Taftan fikir adamının fikri, diğer taraftan bu fikrin mevkil yani ka- zandığı rağbet, yahut mâruz oldu. #u muhalefet vardır. Bir taraftan Sanatkârın eseri, diğer taraftan bu eserin zaman içinde yapmış ol düğü tesir vardır. Hemen bütün fertleri edebiyat- Çı bir nileden - doğan - Abdülhak Hamid, kendi olmasa pek boş ka- Jacak bir devri; sesi, şiveni hürri- yet telmihleri, — tiyatrosunun nu- tukları ve hele buhranlı düşünce- leriyle doldürmüştü. Zamanına Üatün olan ve yepyeni göründüğü için bazılarınca tenkid edilen şiiri karşısında, babalarımızın neslinde avrupakâri bir sanata taraftar o- Janların hepsi de hayran olmuş. Jardı. Hâmid'in büyük şöhreti za- manla artacak ve son senelerinde Aartık “Şair-i âzam, demek; resmi rütbesini söylemek gibi bir şey 0- lacaktır, Denilebilir ki bazı talihleri, mu- kadderat, âdeta özene bezene ve '€n ince teferruatına kadar itina ile yaratır Büyük bir giir ve ifade kabili- yetiyle doğan Abdülhak Hâmid'e falih böyle bir nasip hazırlamıştı. Kaderi; şark ve garbın, tarih ve #ilrin iştirakleriyle dokunmuş — ve yuğurulmuş gibidir. Henüz on, on bir yaşında iken “Ecole Ottomane" A girmesi için Parise gönderilmiş, daha çocukluktan çıkmadan, on dört yaşında, babasının sefir bu- lunduğu Tahrana gitmiş, evlenir evlenmez Bombay Konsoloshane- Mizde, sonra, uzun müddet de Londra Sefarethanemizde memur bulunmuştu. Böylece bir taraftan “Hindustanı pür zehep, — İransı bâ tarap” diye andığı Hindistanla İran yani gark; sonra, “Divane- likderim,, de neşelerle / terennüm ettiği Parisle, “Finten” de tezat- Jariyle “yüdettiği Londra / yanı Karp; diğer taraftan da şarklı ve garpli lisanlar, türkçeden başka, okumaya ve konuşmaya yetişecek kadar farsça — Ve, fransızcadan başka, ingilizce hep onun yetiş- mesine yardım etmişlerdi. Abdülhak Hâmid hayata, dün- yaya, aşka doymuyan ve bunun i- çin geçen zamana kızan Ve ölüm karşısında haşyet duyan ve bü- 'nun için de muttasıl hayat mu- ammasını kurcalıyan, söyleten bir şairdir. Şair her halde bir “müte- fekkir,, dir. Ve her fikir adamını da kayıtsız. birakmıyacak olan meseleler insanla dünyanın müna- #ebetleri ve yer yüzünde beşer ta- lihinin cilveleridir. İstiyerek — ve- ya istemiş olmadan, Hâmid şüir- le felsefeyi yeniden kavuşturmuş. fu. Hayat ve âhiret düşünceleri, isyanlar, tövbeler, buhranlar, is: tiğfarlar, bütün bu metafizik o- 'nun en Ufak manzümelerine kı dar siniyordu. HAmid'in, Belki baş. ka türlü olmasını tasavvur bile etmediğinden, şiiri insanın mu- kadderatı ve ademi karşısında vuzuhlu bir görüşe erebilmek ih. Üyaciyle samimi, ciddi. müselsel bir düşünce, feryat ve hasbihal. dir, Şiirinin konuları hepi edebiy 'tan ebedi mevzularıdır. Kara sev dadan tâ nazari sevgilere ve tü fuhşa kadar her türlü aşk (Hacle, Finten, Cunün-ı Ask ve ilh.) Za manın geçişi (“Bed mesti gazap, Timde bir câm - dursun diyorum Şu seyl-i eyyam!”') Ölüm karşısın. da insanın buhranı (Makber, Ö: İü, Bunlar Odur, iih) ve insanın çektiği yalnızlık ve istirap karşı- #ında mühteşem tabiatın ezeli ka- yıtsızlığı, hissizliği. Hâmid, — bir bakıma münkir ve kâfir gibi te- Jâkki ve tenkid edilirken diğer ta- ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR raftan da mütasavvıf — şairlerin kendilerinden ad ve takdıs edebi. lecekleri bir şairdir Şalrlere hüa olan hümüsiyet ise bu ezeli meselelere - kalbi yollar dan yanaşmak ve onları akli ol Maktan ziyade — hiasi - bestelerle Sallamak ve Adeta ilâhilerle hal etmek emelidir. Zira şair ilâhiler- le düşünen bir mütefekkirdir. Sairin bütün Üstünlüğü, fazile- ti, kerameti belki vezninin ai ginden ve kafiyelerinin - mücize- Sinden gelir. İki mısra sonunda €esiz bir surette yan yana getiril: Mmiş bir kaç Kölime yüzünden il nihaye büyülenmiş kalan gönüller vardır. Filozofların bütün muh kemeleri ve kurdukları tekmil sis- temler bu kadar ileri kidemez ve bu neticelere erişemez. Hemen her şairin ve bilhassa Abdülhak Hâmid'in ruhu, hüküm: darların, kahramanların, evliya: darın, filozofların, Aşıkların, sev Bililerin, meczupların gelip tezat 5 benliklerini ifade ettikleri - bir #ahnedir. Şairin ruhu kendi taad- düdünü, iraf hâtıralar k 'nin gezindiği diyarlar Yi bü mühtelif şahsiye letir. Elbette başkalarının ağzın- dan söylediği bu düşünceleri da: ha evvelce duyanlar çok olmuş- tur, Fakat onların ifade edemiyı cekdleri bu mühtelif hisleri şair, bir takım mısralar içine avlama- 'ya muvaffak olur. Onun vazifesi bu tezatlı düşünce ve tahassüsle. re bir ifade İmkânı vermektir. Bunun içindir ki — burada çocuk- duk eserleri olan ilk üç mensir piyesten (Macerayı Aşk, Sabru Sebat, İçli Kız) bahsetmiyorum — Hâmid, dalma mühtelif — eşhasın gelip Konuştukları piyesler — tar- zında eserler yazmayı daha kolay bulmuş ve tercih etmiştir. Bu iti- barla tiyatrosunun mühim bir kıs- mi oynanılmak kastiyle bile ya- Zılmiş değil, sırf bu his ve fikir- leri ifade kolaylığı yüzünden ter- cih edilmiştir. O kadar ki Hâmid birer monoloğ'dan ibaret “Bir Se- filenin Hasbihali,, ni ve ancak iki şahıslık diyaloğlar (Nazife) — ve Ancak mühaverelerden mürekkep eserler (Garam, Yabancı Dostlar, h) da yazmıştır. Romain Rolland'ın çok kere ile- ri sürdüğü fikre göre yüksek bir sanat daima biraz olsun kahra- Manlık istilzam eder. Her sanat- kârda bir kahraman vardır. Hâ- mid bir söz, ifade ve beyan kah- ramanıdır. Her his ve fikri, her felsefi mektebin inceliklerine ka- dar, nazımla ve giirle ifade ede bilmiştir. Babilli caddesinde - dolaşmaya mecbur olan bir sanatkârın, bir Salrin haline acınır. Ne kadar bü. Yük bir üstad olsa da kaidesinden yere inmiş bir heykel gibi. yük- Sekliğinden kaybetmiş olacaktır Herket onu kolayca görerek ken- disiyle bir ayarda bulur. Herkes ona yakından baktığı için kifa yetsizliklerini ve kusurlarını iyi- Ce görür. Artık kim onu olduğun. dan daha Üstün farzedebilir? Kim onün — hüsüsiyetlerini — yükseltici tefsirlerle büyümseyebilir? Halbüki bir şalr için — sislerin ardından parıldayan bir güneş gi- bi — gürinin ışıklarını kendini ya- f gizliyen bir. alaca karanlık i- çinden, Hindistanın - azametli or- Manları, Londranın benek benek elektriklerle süslenmeye başlıyan Sisleri içinden neşredebilmek — ne Mazhariyettir! Şilrin başından — veliliğin — hâ- desi henlz uçmamış. olduğu za manlarda babalarımızın neslinden olanlar, Abdülhak Hâmidi. işte böyle, genç muhayyilelerini sonu- 'a kadar kamaştıran hâlesi için: de temaşa etmişler ve “Kürsli İs- tiğrak,, şalrini âdeta vecd ve is. tiğrak “içinde dinlemişlerdi. tiyle DESCARTES BENL a DeRAl e NİN Nai rin, filozofun sağlı- kında — basılanları yunlardır: Discoura de Ja Möthode (Metod üzerine ko nuşma) 1637, M6- (Metanzik düşünceler) (Pel- Trajtt des passlons (İhtiraslar Üzerine) (1649); ölümünden sonra basılanlar ise şun- lardır. Tralt€ de Vomme (İnsan üze- rine) (1662), Tralt& du monde (Dün- ya Üzerine) (1664), Correspondance (Mektuplar) (1667), Regulae ad di- rectlonem ingenil CAklın idaresi/ için kurallar) (1771). Çoğu dilimize çevrilmiş olan bu e- serlerden Descantes'in bilhassa — ilk yazdığı ve asıl adı Discours de la m6- #a ralson et ehereher la vöritt dans les selences (Aklını iyi kullanmak ve — ilimlerde hakikati aramak için metod üzerine sefenin ilkeleri) (1644), konuşma) olan eseri hayatın değiş- mez gerçeklerini ifade / etmektedir Descartes, İngiliz - mütefekkiri - Ba- con'la — birlikte, modern — felsefenin kurucusudur. diyebiliriz. Çünkü bu i- ki mütefekkir, Rönesanstan sonra ilk defa olarak, ortaçağ felsefesini, yanl Grek felsefesi ile Kilise ulularının a- kidelerinin karışmasından — meydana gelen o köhne, o mahlüt felsefeyi red- dederek, yerine, bütln esrarlı düşün- celerden sıyrılmiş ve yalnız insanın aklına, şuuruna ve tecrübesine daya- nan yepyeni bir felsefenin temelini atmışlardır Fakat, Descartes modern felsefenin temelini atmakla — kalma- mış, aynı zamanda bütün bir Pransız kültürü ve dolayısiyle Avrupa kültü- rü üzerine de büyük bir tesir yapmış- fır. Nazariyelerini izah etmek / için kullandığı — tumturaklı Üslüp, —H herbe'in tahayyül ettiği ve on yedinci yüz yıl klâsiklerinin gerçekleştirdik- leri o sağlamı yapılı, pürüzsüz, berrak yalnız kişi vardı, bunlardan nüfusu, zira, 600 kişiye sahipti, Şura- medi, Monako hükümeti, ile ederek Almı tezlil etmekten fut- esile o- rövü- ahalisiyle tikam. firsatı/ kolli Hattâ, etmeye karar vermişti. reketiyle bize baskır renin bit ehemmiyeti yoktur. kalmamıştı. Almanlı bizim ordumuz, kor- 'nihayet Berline 'girdi. dırası, b ylar, gal eden Fransız örd Kal eden Almı vilâyetlerde- 39 kişi vardı. peten daha fazla nüfusa malikti 258 | asker, geri kalan sivildi! Buna mukabil Monako tek başına komşularından yüksekti, Bu eztel üstünlük Av: Tupanın Sulhu için bir tehlike olmakta gecik- '€en küçük :hâdiseyi nya ve Fransayı tahkir ve çekinmiyor, raza, ilânı harp tehdidini savuruyordu. ket Versin, ikinci bir meddü-cezir Monakoyu beraber alıp götürdü de Fransa ile Almanya nefes alabildiler. Ne yazık ki, bir müddet için değil, Zira, asırlardan beri an Ai harp için nüfusunun Üstünlüğünden Mevcudu, yüksek rüt- beliler dahil 38 olan ordumuz, men seferberlik ilân etti ve şarkılar söyliye- rek hudüda yürüdü. Almanlar yapmak istediler, İsviç- aflığını ihlâl ettiler. 'ünkü İsviçrede bu bölgeden ilerlerken düşman Katalariyle karşılaş- mak ümidiyle Almanya içlerine girmişti, dür madan yürüyordu. Almanlar ise nihayet Fran- sa hududunu geçmişler, hiç bir mukavemete rastlamadan Paris Üzerine ilerlemişlerdi. dümüz, Almanyada muzaffer Ayni gün, Pariste dalgalanıyordu! ay kadar böyle devam etti, Nihayet Berlini 19 komutanı, Parisi iş- N ordüsü komutanına, ordusu Fransayı tahliye ettiği takdirde Pran- Almanya nis- Orada 267 olduğunu bildirdi. Prensliğinin böylece bitti. Jül Anflör, kesti: €en küçük iti- Bere. © hakiki her şeye vağ te meşhür oldum. bir çevirme ha- patlayacaklardı. Lâkin bunün — bi tek kişi başladım. fırına kadar lüyordu. Ör- — mediğim bütün yazılı bir. yürüyüşle — rilm, gazetemi h Alman ban- — kan'ın Yetimesi' Vaziyet altı Alman #IZ ordusunun Almanyadan çekilmeye hazır Bu teklif, bir an evvel mem- leketlerine dönmek isteyen Almanlar tarafın- dan kabul edildi; sulh imzalandı, iki ordu da memleketlerine döndü .Bu harp, dünyanın s0- nundan evvel, hakikatte en küçük-büyük adamın sözünü — Bütün bunlar sizin hile ile Pantheon'a irişinizi izah etmiyor. Şimdi sıra oraya geliyor. Anlatacağım. n son harpten birkaç sene Fransanın nüfüsü yirmi dördü kizi — vilâyetlerde olmak Üzere — otüz ikiye ya, bize ilâni İnmişti. Bu hazin günler, her şeye rağ- istifade — men benim için en memut, meslek hayati- min en şerefli devresi oldu. © güne dimi tanıtamamış olan ben, Benden gayri, Parisin nü. fusunu teşkil eden 2: Tek edebiyatçı ma bir gazete tesis ettim ve sahibinin ve- fatı Üzerine uzun zan risin en büyük matbaasında onu çıkarmaya Gazetenin başmakalesinden son sa- ben yazıyordum. ve Sinek Virjil büyük puntolarla bütün gazeteyi süs- Bu gazetede, ranlıkla okuyorlar ve veyahut isimli tefrikamı, göz yaşlariyle takip ediyor- Bu muvaffakiyetten cesaret alarak bir de piyes oynatmaya karar verdim. ikisi eski aktörlerdendi. on harp oldu ve Pariste, se- kadar ken: birdenbire Paris- bendim; tek kisi 'ndır metrük kalan Pa: Tiyordu. © güne kadar neşrede- am çıktı 28 sadik ka- Vol. 'Ask ile Zelzele' 23 nüfustan Bir kaç tane de he- veskâr bularak rolleri dağıttım. dim bastım ve duvarlara kendi ellerimle as- Eserim, edilecekti. Y yaffakıyet kazandı. Yani aktörlerle benden gayri, bitince perdeyi alkışlarla on iki lar. Ertesi gün, gazetemde, tabii müstear im- ile bir tenkid yazdım. Kendimi, o güne dar dünyayı yese ediyordum. '€n mesut devresi başlamıştı. Hiç bir tiyatrada piyeslerimi, bütün tiyatrolarda oynatıyordum. Tabil, eşhas bazı tâdilât yaparak. mevcut aktörün sayısı mahduttu. Böylece dün- ya sonu devrinin en meşhur adamı idim. Hattâ beşeriyeti üzerinde içimden, memnin bile oluy, zaffer olmasına yaramıştı. Ne yazık ki bu sa- adet uzun sürmedi. pir sapır dökülüyorduk. mıştık. Sonra ikisi daha öldü ve dünyada tel başıma bir ben kaldım! Nihayet, Tümümün yaklaştığını anlıyordum. Son Parisli, dünyanın sonuncu adamı! Göz- lerim açık gitmiyecekti; alkışlanmıştım; ha ti; o halde rahat ölebilirdim. aklıma bir şey gel Zımdan fırladım. M ret kazanmıştım, benden evvelki asırların bü- yük adamları yanında ebedi istirahatime hak kazanmamış mi idim? sön şerefi kendi kı Jâtla giyinerek Pantheon'a geldim. yer vardı. Demek beni, son büyük adamı bek:- Ve âciz kulunuz fesini yapmaktan vicdanı müsterih, diğer bü- yük ölmezlerin yanında ebedi uykusuna yattı. Jül Anflör — Harikülâde macera, azizim Bay Sinek, kendinizi P: Mmüş,, olmanız, utanılacak bir şey değil. Demin çıktıklarını çoğundan fazla, siz buna layıktınız. Afişleri ken- “Comedie - Française,, de temsil zdığım dram fevkalâde bir. mu: Bütün Paris orada idi. 16 kişit.. Oyun efa açtırdı ka- gelmiş en büyük dâhilerle muka- Artık benim için hayatımın namış ben, reddedilmiş bütün simdi artık emrime âmade olan Zira, elde mahveden — felâketlere lum, çünkü dehâmın mu- Gittikçe azalıyorduk. Sa- geriye Üç kişi kal benim de â meşhür olmuştum. allerim hakikate çevrilmiş. Fakat birdenbire i: Ölümü beklediğim yatı demki bu kadar şan, şöh- Evet, hakkımdı; bu ndime borçlu idim, Müşkü- #on bir. gayret — sarfettim; baktım. Orada bir tek boş Sinek Virjil, vazi- dedi. Her halde, ntheon'a gördüğümüz büyük — adamların — Devamı var — — Yazan: — Cevdet PERİN Fransız Bunda; metafizik değil, aynı zamanda hayatın konuları üzerinde de mütefekkirdir düşünen — bir İhtiraslar Üzerine yaz. dığı eserde, aklın sevk ve l 'tında hareket eden iradenin ihtirasla- ra her zaman gem vürabileceğini i- zah etmekle, Corneille'in — vazifeyi aşktan üstün tutan trajedilerine, Ma- 'dame de La Fayette'in aile bağını ih- tiraslar uğrunda koparmayan mefhumuna zemin hazırlamıştır. Descartes'in felsefesini bu — sütün- larda etraflıca izah etmek her ne ka: dar imkânsızsa da, esas prensiplerini belirlmeğe çalışalım: Descartes, Me- tod Üzerine Konuşma'nın ikinci bö- Tümünde, insanın hakikate ulaşabil mesi için gu dört kaldeyi ortaya atı- yor* Birinci kaldeye göre, ortaçağda, hattâ on yedinci yüz yıla kadar hü- küm süren skolastik, yani otoriteye dayanan muhakeme farzı yerine ser- best düşünceyi getirmek — lâzımdır. İnsan, hakikat olduğuna inanmadığı bir geyi hakikat diye asla kabul et- memelidir.” Bu sözün bundan üç yüz yıl evvel söylendiği cemiyeti — düşüne- cek olursak, değe rini daha iyi takdir. ederiz. Kaldı ki, bu kalde bügün hâla dünyanın bir çok yerlerinde ayaklar altına — alınmakta ve bu yüzden nice facialar doğmak- tadır. İkinci kaide, hakikat — yolufda tahlile, üçüncü ka- ide ise terkibe baz vurulmasını tavsi- ye ediyor. Hayatın herhangi bir. sa- basında, — karşılaş: tığımız — güçlüğü evvelâ parçalara ayıracağız ve on- ları ayrı ayrı tahlil edeceğiz; / düşü- Hürken, muhakeme ederken, bir bina yaparken taşları masıl birer birer ko- yarsak, basit ve sade fikirlerden baş- layarak güçlerine doğru ilerlemeye çalışacağız. Dördüncü kaldeye göre, ele aldığımız mevzuu etraflıca göre- bilmek için tecrübeye başvuracağız, bir tek unsur bile gözdön kaçırmadı- fımıza emin olduktan sonra hüküm vereceğiz. İşte, bu kaldelere da anaraktır ki, Descartes, bütün bir skolastik felse- feyi yıkmış ve sonunda: “Düğünüyoe- demek varım” düsturuna alaşe Klâsik çağda yazılan dini ve felse- fi eserlerin hemen hemen- nepsina cartöslanisme'in — izlerine — castlarız. Çünkü, yeni zamanların bu llk büyük filozofu sayesindedir ki, din le felse- fe ratlonel bir temele dayanarak az çok anlaştılar. Edebiyat — sahasında da, cartöslanisme on yedinci yüz yıl klâsik cereyanları ile gayet iyi uzlaş- mış, klâsik prensiplere şuur ve nizam vererek onları daha çok sağlamlaştır. mıştır. Descartes'a göre, muharrirler insan ruhunu âdeta bir psikolog gibi inceleyecekler, kendi duygularını ifa- de etmekten çekineceklerdir. Racin: bu kaldeye uyarak şaheserler yarat- mıştır. Bundan başka, gene büyük fi lozofa göre, asıl tablat insan ruhu- dür. Bu ruh dünyanın her yerinde aynıdır. Diyar diyar dolaşmağa — 1ü- zum yok. Ruh âleminde — dolaşmak yeter. Zaman zaman iç ve dış âlem- lerde bocalayan dünya edebiyatı, in- sanlığın atlattıği son büyük büdire- den sonra, bu gün gene Descartes in sözüne dönerek, insan ruhunda araş- tırmalar yapmağa, asıl büyük haki- kati bulabilmek ümidi ile şair ve mu- harrirler Insan denilen - mahlüku keşfetmeğe çalışıyorlar. Çünkü, bü- tün — fenalıkların da, iyiliklerin — de kaynağı hep bu insan ruhudur Her ne kadar Descartes'in nazari- yeleri on yedinci yüz yıl>dini felsefe- Sinin gelişmesinde büyük bir rol oy- 'nad ise de, cartöslanisme'i hakkiyle kavrayan ve ondan bir çok neticeler çıkaran on sekizinci yüz yıl olmi tur. Çünkü, / bütün rationalisme'ine rağmen, çartöslanisme'de dini felsefe için tehlike olduğunu, başta Pascal olmak üzere, klâsik devrin mütefek- kirleri seziyorlardı. Bunun için, Des. cartes, ilk zamanlarda, kendi mem- leketinden ziyade yabancı / ülkelerde takdir edilmiş ve muhit bulmak üze- re Holândaya iltica etmek zorunda kalmıştır. Bilhassa gelenekçiliğin bir 'nevi sembolü olan Sorbonne Üniver- itesi, bu yeni felsefenin de, yeni ke- gifler gibi, okutulmasını menetmek istiyordu. Dar kafalı profesörler, 1671 de, bu hususta Paris Parlâmentosuna başvurmak üÜzere iken, Bollenu, Arröt Buürlesgüe (Gülünç Bir Karar) adlı hleviyesiyle bu ilim düşmanı yobaz- ların önüne sed çekerek, Aristo'ya ilk darbenin indirilmesine yardım etti. Descartes, Bergton'a kadar gevam eden modern Avrupa fels mübeşşiridir. Onun zamanından taassubla, dar kafalılıkla, metodsı dük ve şuursuzlükla, dünyanın — dört bir tarafında nice mücadeleler yap di ve halâ da yapılmakta, İnsanlar acaba büyük filozofun ortaya attığı ölmez prensiplerden, değişmez — ger- çeklerden ne kadar faydalandılar? Dünyanın bugünkü haline, insanlığın bugünkü şartına bakarsak, bu sunle cevap vermekte bir hayli güçlük çe- Bununla beraber bel birer kurtarıcı gi- bi, sönmeyen birer Ümit halinde, za- yallı / Avrupa'nın ” kültür. tarihinde Tanrının On Buyruğu” gibi durmak. ta, aydınlanmak İçin ufuktan doğu: cak yeni güneşi beklemektedir. ideler, müst

Bu sayıdan diğer sayfalar: