3 Mayıs 1939 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

3 Mayıs 1939 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HERKESİN ANLADIĞI GİBİ ea aeamramreren aa 'Ya Sahiden Öyle Sansak Alman Devlet Reisi Hitler, Roo-| seveltin mesajına cevap olarak, iki buçuk sast süren humma ve tehdit dolü bir nutuk söyledi. Brtesi günler bizim matbuattaki| tefsirleri gözden geçirdik. Şeniyet- lerin mahiyet ve istikameti, hâdise| 've hakikatlerin yönünü sahiden o- ada yazılanlar gibi zannetsek kork- mamamız ve avunmamız kolay ola- cakl Bir baş muharrir hükmünü şöyle veriyor: .Hitler yeni birşey söyle- medil, ilk hayret. Bu salmancadan başka bir dille konuşmadı. demekse kabul, Lükin yeni bir fikir ve talep- te bulunmadı. manasına geliyorsa| JAf anlıyan beri gelsin demek, lü-| zumlu bir tavsiye olacak. Danzigi alacağını, Polonya koridorundan yol geçireceğini, İngiltene ve Polonya ile muahedeleri feshettiğini, hiç bir konferansa gitmiyeceğini, canının istediği devlete canı isterse garanti verebileceğini söyliyen Hitler, hiç bir zaman bu kadar vazıh, bu kadar, tehditkâr olmamıştır! O, Anchlus 'ten, Südetler ve Çekya işgellerin- den evvel çok daha ihtiyatlı, çok da” ha sülhperver görünüyordu. Hitlerin söylediği «Yeni şeyler, dür ki, şimdi bütün Avrupa'yı yeni tedbirler nizamı etrafında toplamı- ya mecbur etmiştir. Cehlin veya kufsuzluğun bu derece rahat rahat izharı bir muharrir. için ne kadar ihtiyatsızlıkt Diğer bir baş muharririn maka- desine baktık. İlk sözler şöyle: «Hit- Jerin nutku aktif değil, passifti'n. A- a hitabenin <Aktift» olabilmesi için Hitler'in bu sözleri - Rayhştag kürsüsü yerine bir ordu. başında Danzig'e girerken, trampete çaldı. rarak söylemesi mi icabederdi? Hü- düseleri / kavrıyabilmek — bertaraf| türkçe bilmemek bir muharrir için büyük noksan her halde... j Sabah - havadisleri - hırdavatının| — — kabasını alıp ötesini beri ederek tur-| fandacılık yapan bir kalem - sahibi ise; «Hitlerin nutku endişeleri leedemedi'. diyor! Bravot Yine 0| kadarını anliyabilmişt! Havanın ka-) pahı olduğunu gören bir adam, bu- 'nu yanındakine söylerse; «Güneş doğunca gündüz olur> akildaneli olsun cinsinden bir «lâf> farzedile- bilir. Zekâ eseri olduğu için değ müşabede mantığı zaten meydanda bulunduğu için... TTürk efkârı umumiyesi, Hitlerin, TTürkiyeyi de ilgilendiren ve eninde, sonunda mutlaka” alâkalandıracak | olan nutkunun hakiki mahiyetini ve Alman hegemonyasının ne demek olduğunu ancak büyük — hocamız Hüseyin Cahid Yalcın'ın makalele- rinden öğrenebildi. İlim kadar ceh- Je de selkm durduran siyasi kemalin millete bir üniversite mikyasında niçin lâzım olduğunu ispat eden şu hâdise; mesleği hokkabalzıktan uzak görmek istiyenlere bir ders teşkil rettiği gibi, en büyük ümidimiz olan gençliğe de bir ibret misali vermiş.-| tir zannındayız. | Kültür hayatımızın hal ve istik-| — bali hesabına büyük bir ümit ve in- kılâp memba olan sergi ile kongre; — Akisi de yüksek birer ilim adamımız YENISABAN Köroğlu Yeis İçindeydi Ayvazla Hoylunun Kendi Hatası Yüzünden Esir Düşmesi Koca Yiğide Sonsuz Bir Acı Veriyordu E -2.- Köroğlunun teessürünü herkes anladığı için kim- se yanma gelmeğe, ona söz söylemeğe cesaret ede- amiyordu. Köroğlu bu yüzden kendisini adamakı içkiye de kaptırmıştı. Gece, gündüz demiyor, içiyor- du. Fakat bütün sarhoşlar gibi içtikten sonra sızmı- yordu. Herkes uyuduktan, kendindep geçtikten son- Ta 9, yine sazı eline ahyor ve söylüyordu: Pınar başından bulanır, iner ovayı dolanır, Sende çok mallar talanız, Dağlar duman oldu Çayır çimen oldu, Ben yarimi görmedim, Halim pek yaman oldu, inmedin mi? ıssarlan dönmedin mi? de yanmadın mi Yaz görüemiş kışa benzer, Derd görmemiş başa benzer Çok içmiş sarhoşa benzer. bundan geçti. r düman oldu, Çayır çimen oldu, Ben yarimi gör boralar, kası galar gibi coşuyordu. O zaman ondan sakınılmalı ve kaçınılmalı idi. Çünkü bir yıldırım gibi çatacak yer arıyordu. Elindeki saz, o zamanlar iztirap çeken bir kahraman gibi, Köroğlunun kendi bağrı, kendi içi Eibi inliyordu: g Yüce dağlar başlarında, Kar bir yana, kış bir yana, Titretir ağzım içinde, Dil bir yana, diş bir yana, * Bahar olur, sular coşar, Yüce dağlardan yol aşar Bir gün olur ayrı düşer, Jet bir yana, buş bir yana Nidelim beyler nlöetim, Baş kesip kanlar dölelm, Ayvaza indet gülcüm Ve hir yana, beş bir yanı * Kocadım, belim büküldü, Tütünüm arşa dikildi, Gözümden dolu döküldü, Kan bir yana, yaş bir yana, Noldu hey Köroğlu noldu, / Abdüpeymanlar boruldu, / Gördün düşman zorlu gel Vur bir yana, kaş bir yanış » Aroğlu kati olarak karar vermişti. "Bütüs - damlarını toplıyacak, ölümü göze alacak ve bir yıl- dırım gibi Bolu beyinin sarayına — hücum edecekti. Ya Ayvazla Hoyluyu kurtaracak, yahut ta canmı yerecekti. - Yalnız onlarlan bir haber alamıyordu. Bir haber alsa, hayatta olduklarını bir öğrense der- hal teşebbiise girişecekti. Belki de Bolu beyi bir tek- difte bulunur diye düşünüyordu. Bolu beyi, uzun Kunanların ileri gelenlerinin filürlerini l gu karara vardı: Ayvazı geriye gönderecek ve kendisile yollya- cağı bir mektupta Köroğluna — Hoylu beyi sahıver- mek için kır atını göndermesini İstiyecekti. Adam. farı her halde Köroğlunu tazyik edecekler ve en iyi #âhşorlarının hayatını kurtarmak için © İstemese bile kır atını göndermeğe mecbur edeceklerdi. Hal- bukl altında kır ati olmadıktan sonra / Köroğlunun kaymeti derhal sıfıra inecekti. Bu takdirde ilk çar- peşmada bu bir türlü başa çıkamadığı şeytan adamı kolaylıkla ele geçirebilecekti. Köroğlunun mağlüp olduğumu işiten halk ta bittabi kendisinden daha zi- yade korkacak ve kendisi de rahatça istediği gibi keyif sürecekti. Bu karara vardıktan sonra — Ayvazı huzüruna getirtt — Seni şimdi geriye, ilmasını istiyorsanız bana mutlaka kır atı gön dermelisiniz. Aksi halde Moylu beyi işkence ile öl- dürteceğim. Ayvaz, başını iki seydiniz, belki verirdi. Fakat asla zannetmem. Şu halde bir ata mukabil - Moylu beyi feda yor demektir nız Hoylu beyi değil ben de, Demircio; da, öbürleri de hep esir olsak ve atına muk: pimizi serbest bırakacağını bildirsen, kır edeceğinde yine şüpheliyim. Ayvaz, samimi olarak bu kanaatte bulunuyordu: — Köroğlu W-ylu bey gibi, benim gi leri gibi bin adam bulabllir. Fakat kır atı tane daha at bulamaz diyordu. Ve Köroğluna Bolu beyinin mektubunu verdik- ten, söylediği sözleri de tekrar ettikten sonra bu fik. Tini ihsas ederek ne yapmak lâzım geldiğini sordu. “ Köroğlu, bir saniye bile tereddüt etmeden: — Derhal atı göndereceğim, dedi, — Atı gönderecek misiniz? — Tabii.. — ” bu adamlar çok zalim ve mer- aametsiz insanlardır. Kır atı göndermezsem mutlaka: Hoylu beye işkence yapmağa başlar öldürürler. — Fakati.. — Haydi sen imma, kar atsız ne yapacaksınızı . — Seni anlıyorum Ayvaz. Ne demek İstediğini gok iyi anlıyorum. Fakat bir arkadaşımızın, içimiz. den birinin hayatı mevzuu bahis. Kır atımı gönderir. ken nekadar müteessir olduğumu pek iyi takdir e- dersin. Kır atın da muhakkak ki savaşlarımızda be. nim kadar, bizim kadar, içimizden biri kadar hissesi olduğu muhakkaktır. Şimdi onu göndermezsek, Bolu beyi Hoyluyu hiç bir merhamet göstermeden vahşice işkenceler altında öldürecektir. Halbuki kır atı gön. Jerecek olursak bir defa Hoylu beyi kurtaracağız. (Devamı var) 3 MAYIS 169 ———İVEŞHUR CASUS aa MUSTAFA SAGİR sma NASİL TUFULDU. NASİL ASILDI? cam OKTT DKT AT MNM LNMT YF 8— Yazan: R. KARAOĞUZ PişaverdeŞeytanauyan Genç Hintli Kadın Etrafı çevreleyen büyük demir- hindi ağaçlarının altında iki genç yekdiğerlerine sarılmıştı HULASA | Casus Mustafa Sagir İstiklâl | Harbi sırasında meş'um bir rol oynıyan ve foyası meydana çı-| karak asılan yaman bir İngili casusudur. Aslen Hintli olan| Mustafa Sagir, İstanbul'a — mu-| vasalatında İngilizler tarafınadn. hürmetle karşılanmıştır. Şimdi Mustafa Sagir'in doğduğu Pe- şaver şehrindeyiz. besini takliden iki taraf ta hücuma geçerek, hiç te taklide benzemiyen bir elddiyetle çarpışmışlardı. Ayinin © güne mahsus olan bu son kısmı da bittikten sonra, halk zevke dal- mıştı. Çalgılar yine şakrak havalar çalıyor, çengiler yine göbek çalkı- yordu. O zamanlar (Pişaver) lilerin çok tuhaf bir itikatları vardı. Onlar gün düzü (Huri) ve geceyi (şeytan) sa- yarlar, kat'i bir lüzum - ve ihtiyaç olmadıkça karanlıkta - sokağa çık- mazlardı. Güneş batarken, şeytan addettikleri gecenin şerrinden ko- runmak için her evde çoluk çocuk toplanır, dümbelekler, zurnalar ve- yahut ta bakır tepsi çalarlardı. Bu arada «Behçen, denilen ilâhileri de okuyarak büyük devleri (Ram Çen- der Sita) nın merhamet ve şefka- tine sığınırlardı. Bu sebeple halk o geceyi açıkta geçirecekleri için yin yapılan mey- danda büyük ateşler yakmışlar ve mümkün olduğu kadar ay- mışlardı. Bu süretle şeytanın İSehrin haricinde yine yüzlerce çadır. İkurulmuş, etraf ve civardan binler- İce halk toplanmıştı. - Bu çadırların çevrelediği meydanın ortasında, tıp- kı çocukların yaptıkları uçurtmalar| gibi kamış ve renkli - kâğıtlardan, başları gayet iri at kafalarına ben-) 'ziyen ve bıyıkları yerlere kadar sar- kan, on arşın yüksekliğinde ve dört arşın enindö Türt tane dev res- mi yapılmıştı. Bu devlerin yüzleri, korkunç bir şekle sokulmak için me-| haretli eller tarafından türlü türlü| boyalarla boyanmıştı ve hakikaten| görenleri birden ürpertecek, tevah- | n huş ettirecek bir hale getirilmişti. | Şerrini uzaklaştırmışlar, zevklerine Bu devlerin tam karşılarında da, | dalmışlardı. İşte o gece Pişaverin yine kamışlar ve renkli kâğıtlardan | *Ken Pehta> denilen ve diğer kabile- bir kale taklidi yapılmıştı. Bu kale- | lerden, elleri üzerindeki çengel, o- nin ortasında da üzeri açık, etrafı | Müzlarındaki çapa, göğüslerindeki gevrili mini mini bir kulübe bulu- | müselles şeklinde - dövmelerle ay« müyordu. Kulübede, beyaz pullar, | rılan bir kabilesinin (Mirane) adlı bir kızı Anglo-İndiyan bir ana ve taklit incilerle işlemeli, türlü türtü| ziynetli kırmızı elbiseler - giyinmiş, | babadan olan (Lalekon) adındaki sadarı zamkl sularla şekilendiri | sevdiği ile meydandan. biraz açi miş iki güzel kız, yanlarında birer mıştı. Muhiti çevreliyen büyük demir küçük çocuk olduğu halde oturuyor. | hindi ağaçlarından birinin lnş göl lardı. Ayini seyretmeğe gelen bütün | £esinde sevgilisinin kucağına yat. halk evvelâ bu yapma kaleye g.,..ı mıştı. Bulundukları yerde gerçi kim yor, kulübedeki kızların başına pa- | secikler yoktu ve okadar da karan- Ta ve küçük çiçek demetleri serpip| lık değildi. Meydanda yanan büyük saçıyordu. Ziller, dümbelekler dövü-| ateşin ışıkları ağacın altını aydın | Tatıyordu aımma ne de olsa işte yok olası şeytan bütün hırs ve hizile iki- #ini de çarpıvermişti. Zavalbeıkiar korkularından birbirlerine sarmış. lar, yürek yüreğe titreşip durmuş. lüyor ve kamış zurnalar, sazlar, rü- baplar çalınıyordu. Kadın, erkek ha- nendeler haykırıyor. türlü türlü ve acayip kıyafetli çengiler, soytarılar | Oynuyor, sıçrıyorlardı. Her tarafta | esrarlı kabaklar tütüyor, kimi af- 'yon yutuyor, kimi de Kat çiğniyor, keyifleniyordu. | Akşam yakınlaşmıştı. / Çalgılar ansızın cenk havalarına başlamışlar. dı. Meydandan herkes çekilmi 'tün mahmur gözler yapma kalenin kapısına dikilmişti - ve birden bir feryat kopmuştu. Bütün halk avaz avaz bağırıyorlar, «Ram Çender Si- ta> yı yani tapındıkları en büyük devi çağırıyorlardı. Çok sürmemişti. Kalenin kapısından " acı çığlıklarla| ra, sık sık şeytana uyup karanlıkla- ra çıktığı için ana bucağından ko- vulmuştu. Ne yazık (Lalekon) un bü-| da ihanetine uğramıştı. Kimsesiz kalmış, sefil olmuştu. Nihayet hir- sizlık suçile girdiği *Pişaver, hapis- bir hücresinde ve karanlık bir gecede minimini ve esmer bir böcek gibi erkek bir şey- tancık doğurmuştu. “Pişaver, şehrile civarlarında — ölan Başvekilimiz ve Maarif Veki- İlmiz tarafından açıldı. Dün; ser- best olmayı ve serbest “ konuşmayı Gin haline getiren üstadım Ağaoğ- Tu'nun, her kelimesi kıymet yüklü bir makalesini okudum. Türkiyede| Mütekâmil ve hakiki bir irfan mü: essesesi için zaten hep İstediğimiz| milf kültürün resmi kısmını kat'i olarak plânlaştırmak, diğer neşriyat| için de meslekf teşekküller yapıp fertleri, hürriyet ve haklarını ga. Tanti ederek, serbest birakmaktır. Matbaacı endişeleri bunların dışın. — Ga ve aşığısında kalır. Umduğumuz| Ankılâp, realist Maarif Vekilimizin başaramıyacağı birşey de değildir. Ferldun Osman Seyyahlar Dün Geldi " Alman bandıralı Mil Voke vapu- u ile evvelki gön şehelmize çelen “uhlelif mületlere mensup 900 e. K n aa saea ezlerini ei ve açam saat de gebrimizden ayrımışlardır. Büyük Bir Zıya İrfan bayatımızın en eski ve en) kiymetli uzuvlarından Galatasaray | Tisesi eski müdürü ve Mülkiye mek. tebile askeri liseleri eski muallimle. rinden Salih Arif Potamos kısa bir hastalığı müteakip vefat etmiştir. Cenazesi bugünkü çarşamba- günü Şişli Sıhhat Yurdundan kaldırılarak Ramazı Teşvikiye camlinde kılın. Gıktan sonra Eyüpteki aile kabrista nına defnolunacaktır. Galatasaraylılar mezunları cemi.| yetinder Galatasaray mektebi - müldürle- Tinden sevgili bocamız Salih Arifin ebedi ziyaile müteellimiz. Cenazesi Nişantaşı Sihhat yurdundan 3/5/39 | tarihine müsadif çarşamba günü öğ. leden evvel kaldırılarak namazı Teç vikiye camüinde kılınacaktır. Bütün | Galatasaraylı arkadaşların merhu- Mmun cenazesinde bulunmak suretile #on rasimel ihtiramı ifa etmelerini dileriz. Yenigün mecmuasında intişar e-| z Gen bir resmin müstehcen olduğu | iddinsile açılan davaya dün asliye birinci ceza mahkemesinde devam e. Gilmiy ve toplanan ehlivukuf mev. Müstehcen Resim Davası Ehlivukuf dün tedkikat yaptı Bahsolan resmi - tetkik ederen Taporunu vermiştir. Resimde ehli- vukufu resmi tetkik ederlerken gö- rüyorsunuz. —— — bir sürü uğramıştı. Ayı, kürt, may-| mun ve fil gibi muhtelif vahşi hay- vanlar kılığına giren iki yüzden faz- Ja cenkçi ellerinde meşaleler, kırmı: zi topuzlar, kısa aaplı baltalar, ki hiçlar olduğu halde meydanı doldur. muşlardı. Karşılıklı - sıralanmışlar, yarım saat kadar - bağırıp haykır. mışlar, kendi dillerince birbirlerini '€r meydanına çağırmışlardı ve ni- hayet eski zamanların bir muhare- Büyük Muha:rir FRANCİS CARCO büyük Akadem: mikâfatı kazandıran -. Ateşli VIVİANE ROMENCE'a Zafer Tacı — Giydiren. KADINLAR HAPİSHANESİ Yanın Akşam LALE Sinemasında külliyetli miktarda - pirinç ekilirdi. Bu sebeple zaten zararlı ve tehlikeli olan hava ağustos ve eylül ayların. da büsbütün ağırlaşır, tahammül o- Tunmaz bir hal alırdı. Bunun için şe hirde bulunan İngiliz memurları, za- bitleri şehrin cenubu şarkisinde Yel- hozi veya / Kuhmeri / dağlarındaki sayfiyelerde otururlardı. (Devamı t © da Numaralı Koltuklarınızı lütfen evvelden aldırınız, Tel; 43595

Bu sayıdan diğer sayfalar: