3 Temmuz 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

3 Temmuz 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 TEMMUZ 1941 Ajans Haberleri Türk-Alman paktı etrafında yazılar Alman gazetelerinin memle- ketimiz hakkındaki yazıları Berlin, 2 (a.a.) — Alman mat | buatı, k - Alman muahede -| sinin tasdiki münasebetile U - lus, Cümhuriyet ve İkdam gaze- telerinin baş makalelerini ikti - bas etmektedir. “Prankfurter Zeitünğ,, Anka- tla muhabirinin “Altı Ok,, baş- lığı ile yazdığı bir makalesini neşrediyor. —Bu makale şu ba- kımdan alâkalıdır. ki, Türkiye- yi siyasi an'aneleri olmıyan, münhasıran zirai ve otoriter bir memleket olarak tanıyan Al—l man efkârı umumiyesine Tür-î | kiyeyi hakiki çehresiyle bildir - mektedir. Muharrir, Cumhuriyet Halk Partisinin vazifesini ve Türk| siyasi hayatının seyri üzerinde- ki rolünü anlayışlı bir tarzda ifade etmekte ve dahili siyasi hamlenin ve Cumhuriyet fikir-| EE d $A Almanya ve İtalya Fransızlarda (üusya- Nankin hükümetini tanıdılar Nankin, 2 (a.a.) — Nankir. hükümetini hukukan tanıdıkları | na dair Alman ve İtalyan hari- ciye nezaretlerinin tezkereleri | Nankin Çin hükümeti hariciye nazırı B. Hsulin, bugün almıştır. | Nankin resmi mahfilleri mih- | verin bu tanımasını Nankin hü- kümetini siyasi bakımdan çok | tarsin edecek kıymetli bir âmil olarak karşılamışlardır. İspanyada komü- nizm aleyhtarlığı Madrid, 2 (a.a.) — Komünist | liğe karşı mücadele hususunda | bütün İspanya hevecan içinde - dir madrid'te bütün - talebenin yüzde yetmişi gönüllü kaydo- Tunmuştur. Zagrepte ekmek vesika- ya tâbi tutuldu Zagreb, 2 (a.a.) — Stefani: Dünden itibaren ekmek vesi - ka ile satılmaktadır. Adam ba-| şına günde 200 gram ekmek ve- rilecektir. Amele günde 400 gram ekmek alabilecektir. Bir Fransız vapuru yakalandı Nevyork, 2 (a.a.) — Stefani: “Oregan,, ismindeki Fransız yapuru cenubi Atlantikte bir İngiliz harp gemisi tarafından | yakalanmıştır. | millet ile parti arasındaki mü - nesebetleri tetkik eylemektedir. Makalenin ikinci kısmında Türk devletinin iktisadi teşeb - büs unsuru olarak gördüğü işi uzun uzadıva tahlil edilmekte- dir. Makalede deniliyor ki: Yeni Türkiye Devleti, Türki- yeyi iskisadi bakımdan feci bir ! vaziyette bulmuştur. Ecnebi ser- mayesinin iktisaden yutmak gay retlerine karşı mücadele etkem mecburiyetinde kalmıştır. Türk iktisadi meselesi ancak beş se - nelik plânla halledilmiştir. Bu plân Türkiyenin sanayileştiril- Mesini derniş ediyordu. İşte bu suretledir ki devletin murakabe- si altında şirketler kurulmuştur. Bu şirketler şimdi tam bir ve - rimle çalışmaktadır. “Altı Ok,, bu günkü Türk re - fahının esas temeli olmuştur. lerinin bariz vas larını çizerek ya karşı harp ede- - cekler mi ? Vichy, 2 (a.a.) — Başvekâlet umumi kâtipliği aşağıdaki teb- liği neşretmiştir: İşgal altındaki mıntakada ol- sun, serbest mıntakada olsun, Fransız gönüllüleri komünistli ğe karşı Avrupa mücadelesine iştirak arzusunu gösteriyorlar. | Hiçbir enternasyonal kaide buna | mani değildir. Bu gibi teşebbüs- | ler Fransız birliğini de ihlâl et-| mediğinden hükümetin buna hiç bir itirazı yoktur. Maamafih bu gibi tasav ' vur- ların ancak alâkadarlarla işgal makamatı arasında halledilmek lâzım geleceğini hatırlatırız. İngiliz - Finlandiya münasebatı Londra, 2 (a.a.) — Finlandi- ya ordusunun Alman kıtaları yanında filen harbe iştirak et -| mekte olduklarını harekât hak- | kındaki haberler gösteriyorsa da İngiliz - Finlandiya siyasi münasebetlerinde hiçbir değişik | lik olmamıştır. Bu gayri tabiilik şundan ileri gelmektedir: Rus ve Finlandiya Her —- Sabah Azmedelim, mu- hakkak ki başarırız ünakale Vekilimiz sayın Cevdet Kerim İncedayı gazetecilere beyanatta buluna - rak Almanyaya evvelce sipariş edilip bedelleri ödenmiş fakat harbin zuhuru üzerine getirile- memiş olan vapurlarımızın be- dellerinin ve faizlerinin tama - men tasfiye edilmiş olduğunu söyledi. Demek ki artık bu yeni gemilerin ticaret filomuza ilâ- vesi mevzuubahis değildir ve on- lara vedâ etmek icap etmektedir. ğin büyük bir rolü olmakla be- raber isimlerini işitip yüzlerini bile göremediğimiz yeni tekne- lerden ticaret filomuzu mah - rum bırakmakta müteveffa Di nizbankın iş bilmemezliği ve işi kırtasiyeciliğe döküp birçok kıy metli vaktin zıyaına sebebiyet vermiş olduğu da inkâr kabul etmez bir hakikattir. Daha (Etrusk) vapurunun si parişinde başlıyan acemilikler gemi sularımıza geldikten son- ra zuhur eden sayısız noksanlar yüzünden bir dedikodu şeklini almış ve müteakip siparişlerin de tezgâha konulmasına ve tesel lüm muamelesinin gecikmesine patlayıvermesi ticaret filomu - zun birkaç yeni tekneden mah- rumiyeti neticesini doğurmuş - tur. Beyhude teessüflere mahal yoktur. Bu bize bir ders teşkil etmelidir ve badema kendi ge- milerimizi öz Türk tezgâhların- da inşa etmek yolunu tutmalı- yız. Görülüyor ki akıtma su ile değirmen dönmüyor. Ne yapıp yapmalı kendi yağımızla kav - | rulmak çaresine baş vurmalı - yız. Bir zamanlar bu memlekette | kuruvetler zırhlı firkateynler bi- le inşa olunurdu. Son zamanlar- da ise badema Türk gemilerinin kendi tezgâhlarımızda vapılaca- ğına dair resmi ağızlardan vait- ler bile aldıktı. Küçükten başla- yıp pekâlâ büyüğüne doğru çık- mak kabildir. Şirketi Hayriye idaresi elindeki mahdut vesaitle iki üç vapur inşa edebildi. İz- mit tersanemizde de genç Türk deniz mühendislerinin harikalar başardıklarını işitiyoruz. Bir ke re azmedelim, muhakkak ki ba- şarırız. Ve nurlu sancağımızı tasıyacak yeni tekneleri muha- rebe ihtimallerinin, pazarlık bo- | zulma tehlikelerinin pençesin - den kurtarmış oluruz' A. C. SARAÇOĞLU EBu sene kavun diplomatları biri, Helsinkide di- ğeri de Moskovada yerlerini mu | hafaza elmektedir. Binaenaleyh | Moskova Finlandiya ile siyasi münasebetlerini kesmeğe lüzum görmedikçe Londranın böyle bir tedbire tevessül etmesi için hiç bir sebep yoktur. l karpuz bol olacak Son günlerde piyasaya kar- puz gelmeğe başlamıştır. Bu sene Trakyada ve sair istihsal mıntakalarında kavun ve ” kar- puzun bol olacağı anlaşılmakta- SABAH Denizcilik Bahisleri Bunda tesadüfün ve talisizli- -mez bir hakikattir. Lâkin son âmil olmuştu. Bu arada harbin dir. _L—.u_ı-ı T & Yazan: Ulunay Şurada —rahat rahat 0- turayım!, Fakat ev sahibi ola- cak hınzır herif yakamı birak- maz ki... Her ay kira diye dam- lar. Ben çalışmağa, gazeteyi ha- vadisçe zenginleştirmek - için düşünmeğe mecburum, Kira ile meşgul olabilir. miyim?.. Yok, amma hakk-al-insaf siz söyle- yiniz. İşi gücü bırakacağım ve ev kirasile uğraşacağım, İlk a- yı atlattım. İkinci ay yine te- peme cöktü. “Geliyor, gidiyor!,, dedik. Yutmadı amma ister is- temez o ay da bekledi. Ücün- Cü ay apartmana geldi. Kendi- sine meseleyi anlattım: “Kira için rica ederim beni mesgul etmeyiniz, rahatsız oluyorum!,, dedim. Bunu işitince gözlerini hayretle actı. Sonra söylediğim sözün inceliğini anladı, dayana- madı kahkahayı attı. Karşılıklı hayli tük. Sonra: “Hüsnü Bey! dedi, Mesele anlaşıldı, E- ğer apartman hisseli olmayıp yalnız benim malım olsa ehem- Miyeti yok. Sana düşen vergiyi ver, otur, Fakat öbür ortaklara ne diyeyim? Hepsinden iyisi ben kiralardan — vazgeçeyim, Sen de evden vazgeç.,, biribiri- mizden teessüfle ayrıldık. Fazıl, Hüsnünün birkaç ke- limede çizdiği karakteristik K mizahı sevdiği için Hüsnüyü söyletmek istedi, Nişantaşından niçin çıktığını sordu. Hüsnü: — Onu sormayınız, dedi. Ora- dan kendim kaçtım. Tevfik, avans endişesini u- nutmuş gülüyordu. Hüsnü de- vam etti: — Evet, kaçtım.. Hem de aşktan kaçtım. İri yarı sakallı bıyıklı bir ermeni dudusu olan ev sahibi üstümdeki katta otu- ruyordu. İlk zamanlar, biribiri- mize merdivende tesadüf ettik- çe karının beni didelemesi ho- şuma gitmedi. Sonra sonra ah of demeğe başladı. Nihayet be- ni gördükçe öyle pufluyor, her tarafından nefes salıveriyordu ki apartmanda herkes kurander den nezle oluyordu. Ay başı gel di. Ben bermutat kirayı atlat - mak için bir bahane bulmak ü- zere oturduğu kata çıktım. Ev- beni salonda bekletti. Oda- ya girdiği zaman tanıyamadım Sakaldan bıyıktan eser yok, si: nekkaydı berdah olmuş, yüzü parıl parıl parlıyordu. İşi an - lattık, Bir ah cekti; sıvalar dö- külüyor zannettim. “Ah! yav- rum!, Kira da neymiş, malım da senin, mülküm de senin bea de senin...,, diye üzerime saldı- rınca tatlı canımı kurtarmak ÖLE :— Tefrika No. 11 için kedi önüne düşmüş fındık sıçanı gibi kendimi masanın ö- bür tarafına attım. Kapıyı bu- lup sıvışıncıya kadar akla ka- rayı seçtim. Ertesi gün de ev- den çıktım. Tevfik, sessiz sadasız odaya gelip Hüsnünün sözünü kesme- mek için bir kenara sinmiş za- bıta muhbirini görünce: — Cevdet, dedi. İki mühim haber atlamışız. Cevdet: — Biliyorum, dedi. Fakat kabahat bende değil. Ben o ha- berleri Cemalle göndermiştim. Unutmuş olacak. — Sen neye getirmedin? Cevdet derin bir ic çekmesi- le cevap verdi. Matbaada her- kes Cevdetin vaziyetini biliyor du. Pek genç yaşında evlenmiş. Ve her sene bir çocuğu olmuş- tu. Bu irili ufaklı çocukların a- rasında anaç bir kulucka güru- ru hisseden kadının şimdi ye - dincisi kucağında, sekizincisi de karnında idi. Cevdet, ihtiyar annesi, köt rüm kız kardeşile tam bir zineye varan bu kalabalık aile- yi beslemek için geceyi gündüze katıyor fakat bir türlü iki ucu- nu bir araya getiremiyordu. Gazeteye zabıta havadislerini RUMEKR DONANMASI © (Karadenizdeki Rumen deniz kuvvet- 'leri, Karadenize hâkim Sovyet filola- rına karşı ne yapabilirler ? Yazan : A. C. Saraçoğlu Rumenler Karadenizde Sov- yetler Birliği ile hârp halinde bulunuyorlar. Karada ordular çarpışırken, gün gelecek belki de Rumen ve Sovyet deniz kuv- vetleri de kapışmak mecburi - yetinde kalacaklardır. Vakıa Karadenizde, donanma kudreti bakımından, Sovyetle - rin hâkimiyeti itiraz kabul et- harpte alışmadığımız hattâ tah min bile edemediğimiz öyle va- kıalarla karşılaştık ki elde mev cut bilgilere dayanarak kat'i hükümler vermenin doğru ola- mıywrağı kanaatindeyiz. Mihver yardımı Meselâ mihver devletleri sa- fında harp eden Rumanyaya gerek Almanlar, gerekse İtal - yanlar bir çok küçük denizaltı gemileri verebilirler. Runcen limanlarına — parça| halinde nakledilip o limanlar - da, —kurulduktan sonra Ka- radenize — kapıp koyverilecek | faraza altmış modern denizaltı | gemisi Karadenizdeki Rus hâ-, kimiyetini esaslı bir surette sarsabilir. Bu ihtimale seri hücumbot -| larını da katabiliriz. Rumen fi- losuna iltihak edecek üç düzine hücumbotu Karadenizdeki Sov- yet harp gemilerini limanlarına hapsetmese bile, büyük b'r ih-| tiyat ve teenni ile harekete sev-| kedebilir. Rumen bahrivesi Bu ihtimalleri kaydettikten sonra bugün Karadenizde Ru - men harp bandırasını taşıyan deniz kuvvetlerine bir geçit res- mi yaptırmadan evvel Ruman- ya bahriyesinin teskilâtına, büt çesine, programına seri bir göz gezdirelim: Teşkilât: 1936 yılında Rumanyada bir bahriye nezareti teşkil ediimiş-' ti. Bu nezarette deniz ve hava kuvvetleri bağlandı. Hattâ Ru- men sivil tayyareciliği askeri ve mesleki deniz servisleri, sey- , risefain ve liman umumi mü - dürlükleri bu nezarete tâbidir. Bütçe: ' Rumanyada mali yıl 1 Ni- sanda başlar ve ertesi yılın 31 Martında sona erer. Rumanya-| nın bahriye bütçesi 1929 yılın- da (1.109.000.000) levden iba- retti. Bu meblâğdan başka Ru- men bahriyesi mili müdafaa tahsisatı Mmeyanında munzam kredilerden de istifade eder. verdikten sonra mecmualara re- portajlar yazıyor, avrıca kitap- çılara da zabıta romanları ye - tiştiriyordu. Günlük — maişetile ©o kadar meşgul, o kadar peri- şandı ki bulduğu mevzuların i- çinden kendi de çıkamıyordu. Havadisin atlanmasının hiç ehemmiyeti yoktu. Tahrir mü- dürü bunun farkına varacak ol- sa bile eski istişare odası, yahut şürayı devlet hulefası gibi ifrat derecede nazik olduğu için bir ihtarda bulunmak icap ed'nce kıpkırmızı kesilecek ve nihayet: Bu hususta dikkat buyu- rulsa da bir daha tekerrürünün önü alınsa hem müessesenin menfaati düşünülmüş hem de bendenizin memnuniyetim temin edilmiş olurdu. Bu ufacık ihta- rımın aramızdaki muhabbet ve meveddete fena bir tes'r yapmı- yacağını ümit ederim! Diyecekti. Hüsnü, tahrir mü- dürü ne zaman böyle bir ihtar- da bulunursa ilâve ederdi: — Eğer tarihini söyleyip, bir de ismini ilâve etse sadaret da- iresinden — (buyrultu) — yahut (derkenar) yazılmış zannedi - lecek, sade bir havalesi eksik!. Fazıl meslek arkadaşlarının arasında bulunmağı çok sever - di. Gülmek eğlenmek, alay et - mek için binbir sebep icat eden bu gençler, onu biran için ha- yatın acı hakikatlerinden uzak- İaştırıyorlardı. Matbaanın her tarafında, du- varlara yaftalar - yapıştırılmış- Bugün Rumanya bahriyesin- de personel olarak 480 subay, 550 gedikli ve 4000 er hizmet görür. Mevcut gemiler Rumen deniz kuvvetleri zırh- h, kruvazör gibi büyük harp ge milerinden —mahrumdur. Ru- manya donanması daha ziyade *“ince filolar,, dan terekküp e- der: “R. Ferdinand,, ve “R. Ma- ria,, destroyerleri İngiliz plân- ları üzerine İtalyada insa ettiril miş 1800 tonilâto mai mahre- cinde iki büyük muhriptir. Be- şer tane 12 santimetrelik, bir ta ne hava dafi 7.5 santimetrelik top ve altışar tane torpido ko- vanile mücehhez bu güzel ge- miler ayni zamanda kırkar ta- ne mayn taşıyacak yani icabında mayn dökücü olarak kulanılmak tertibatını da haizdirler. Sür: leri 35 milden fazladır. Bu i'ci gemiden “R. Maria,, 1938 yılın- da Maltada tamir ve tecdit edil- miştir. Mürettebleri 212 subay ve erden ibarettir. “Mararti,, ve “Maraserti,, destroyerleri evvelkilerden da- ha yaşlıdırlar. Bu iki gemi 1914 Cihan Harbinden evvel Ruman- ya tarafından İtalyan tezgâhla- rına sipariş edilen fakat har- bin zuhuru üzerine İtalyanlar tarafından kullanılıp ancak iki tanesi Rumanyaya iade edilen muhriplerdir. Her ikisi de 1926 senesinde tamir ve tecdit edil- mişlerdir. Mai mahreç: 1400 - tonilâto, sürat 34 mil, esliha: besşer tane 12 santimetrelik, ikişer tane ha va dafii 7.5 santimetrelik top ve dörder tane torpito kovanı. Bu sınıf muhriplerin mürette- batı 139 subay ve erden ibaret- tir. Bu dört deströyerden maada Rumanyalıların Karadenizde üç tane torpitobotları vardır ki, beheri 260 ton mai mahrecinde olan bu üç kügük torpitobot sa- bık — Avusturya - Macaristan bahriyesine mensup olup bir nu maralı Cihan Harbinden sonra | Rumanyaya peşkeş çekilmiş es- | kigemilerdir. Süratleri saatte 24 milden ibarettir. Bunlardan iki- si ikişer bacalı, bir tanesi tek bacalıdır. Denizaltı gemileri Denizaltı gemisi bakımından da Rumanya bahriyesi zengin değildir ve “Delfinul,, isimli su üstünde 650 - tonilâto, zaman da 900 tonilâto mai mah inde, su üstünde saatte 14 irati seyre malik bir tek teknesi vardır. Vakıa 1938 yılında bir Fele- (Sonu: Sahife 6 Sütun 1 de) tı. Tahrir odasının kapısında bü yük harflerle: (Saat dörtten sonra ziyaret kabul edilmez) levhası vardı; bütün ziyaretçi- ler bilhassa dörtten sonra ge- lirlerdi. İstihbarat müdürünün başucunda (arkadaşların gü - rültü etmemeleri rica olunur) levhası sanki bu kocaman ço - cuklara “deliye taş anmak,, ka- bilindendi. Köşedeki fıkra mu- harririnin yanındaki duvarda asılı duran (burası dert dinle- mez) cümlesi bütün şikâyetçi- leri oraya topladığı için Hüsnü bu cümleye bir (den başka bir şey) ibaresi sıkıştırış, bu su- retle fıkra muharriri (dertten başka birşey dinlemez) olmuş- tu., Siyasi muharrir basını din- lemek için tuvaletin yanında ufak bir köşe bulmustu. Herkes tuvalete gitmek için ister iste- mez onun yanından geçmeğe mecbur oldukları cihetle dün - yanın siyasi ihtilâtlarını tetkik ile uğraşan üstat bu suretle is- temiye istemiye bütün matba- adakilerin sıhhatlerile de alâ - kadar oluyordu. — Üstadım, hürmetler! Devair muhabirinin selâmı ağzında kaldı. 'Tevfik birden parladı.: — Cemal! Senin yüzünden iki mühim haber atladık! Bal rengi kalın pardesüsünü çiviye asan genç birdenbire döndü: — Neden? — Dün Covdet havadisleri daldığı | Şimdilik Bukadar! Sular idaresi ve kırtasiyecilik B ir arkadaşım dün — ba- şından geçen şu şayanı dikkat hâdiseyi anlattı: “— Vâdesi gelen iki aylık su taksitini ödemek üzere dün saat 15 de Taksimdeki Sular İda resine gittim. Acele işim vardı. Parayı yatırmak işini beş, ni- hayet on dakikada bitireceğimi umuyordum., Fakat müdhiş bir kırtasiye muamelesiyle karşı- laştım. Ve parayı yatırmak için tam 45 dakika vakit kaybetmek mMecburiyetinde kaldım. 45 dakikanın hikây si vvelâ yanına yaklaştığım muamele memuru ihbar- nameyi aldı. Bunu bir evraka raptederek — odacı vasıtasiyle varidat servisine gönderdi ve bana: “On dakika bekliyeceksi- niz!,, dedi. Benim gibi para ya- tırmak için müracaat eden di- ger eshabı mesalihe de ayni mu- amele yapılıyordu. Ben on dakikayı ,bile çok bulurken evrak yukarıda tamam 40 dakika kaldı. Müteaddit de- falar memura on dakikanın çoktan — geçtiğini hatırlattım. Benim gibi işi ü olan diğer eshabı mesalih de sızlandılar. Fakat bu müracaatlar müsbet netice vermedi. 40 dakika sonra aşağı gelen evrak yeniden mua- meleye kondu. Vezneye para yatırıldı. Evrak yeniden tasdik için yukarı çıktı. Elhasıl ancak 45 dakika sonra hesabımı öde- yerek dışarı çıkabildim. Bu ka- dar basit bir iş için 45 dakika gi- bi uzun bir zaman harcanması doğru mudur? Bu uzun, girift kırtasiye muamelesi daha ziya - de basitleştirilemez mi?. ,, Hep ayni dert üphesiz edilebilir. Fakat her nedense bazı deva- irde bu kırtasiye muamelâtının şayanı hayret derecede cokluğu ve giriftliği işlerin bu şekilde u- zamasını intaç etmektedir. Bu- günkü günde 45 dakikanın çok büyük ehemmiyeti vardır. Bu hususta sular idaresinin saplan mış olduğu yanlış yolu terket- mesi kat'i bir zarurettir. Modern bir zihniyet taşıdığı şimdiye kadar vâkı icraatı ile sabit 0- lan sayın yali ve belediye reisi- mizin kırtasiyecilik derdile de esaslı surette meşgul — olmağa başlamasını isteriz. Modern bir belediyeye böyle kırtasiyecilik muamelelerine boğulmus bir su- lar idaresi hiç yakışmıyor. MURAD SERTOSLU BELEDİYEDE Tamir olunacak okullar Belediye, şehrimizde tamir 0- lunması kararlaştırılan ilk okul- n bir listesini Maarif Müdür ünden istemiştir. — Okullar tatil ayları esnasında sür'atle tamir olunacaklardır. Belediye bütçesinden bu iş için 10 bin lira tahsisat ayrılmıştır. ÖYT DU GART T EGR TATE — UCT FTT SA TT A D CPT göndermiş, Sen bana vermedin. — Pardon. Pardon. Ben dün akşam sana hepsini getirdim. Masanın üzerine koydum. Sen yazı yazıyordun. Cevdetin has- tası var, eve gidiyor. İşte ha - vadisler!, dedim. — Hiç hatırlamıyorum. — Hayret etmem. Çünkü yaz dığın yazıya göz attım. İdare müdürüne ilânı aşk mektubu idi. Şimdi önündeki (sumen)i acayım. Elimle koymuş gibi bu- lurum. Cemal, Tevfik'ın önündeki alt lığı açtı: — Nah, işte orada duruyor. Okumamışsın bile. Tevfik etli yüzünü sarkıtmış mırıldanıyordu: — Nasıl olmuş da görmemi- şim!.. Cemal, Fazıla: — Üstadım. Yeni Sadayı o- kudunuz mu? — Hayır. Bu akşam evde o- kuyacağım, Ondan sonra cevap yazacağım. Devair muhabiri, esmer çeh- resi, dalgalı kuzguni saçları kömür parlaklığını hatırlatan siyah gözlerile yakışıklı bir ço- cutu. Gayet çabuk yazdığı için hurufata kendine göre şekiller vermişti. Yazdığı havadisleri verdiği zaman istihbarat müdü. rü tashih ederken hüsmühat ho- casından yazı meskeden mek«ep çocuğu gibi başında durup ba- zı kelimeleri kendisi okumağa mecbur 6'“yordie fArkam vur)

Bu sayıdan diğer sayfalar: