10 Kasım 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

10 Kasım 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİN E M A Filmler "Papatya" rich von Stroheim'in "Paprika" adlı bir romanı vardır. Dilimize "Çingene Aşkı" diye çevrilen bu e- serde Stroheim Macar çingenelerinin hayatlarını şiir dolu bir üslüpla, bir sane havası içinde anlatır. Paprika- ya çergisindeki bütün erkekler aşık- da aralarından bir kemancıyla alakalanır fakat bunu bir türlü açığa vurmaz. Kemancı zamanla yükselir, prenses'in sevgilisi olur; Paprika ise Budapeşte yollarında hemen hemen her rastladığı erkek tarafından elde edilir. Ama o da zamanla asillerin hay ranlığını kazanır. Kemancıyla tekrar karşılaşırlar. Paprika esrarengiz bir inatla sevgisini açığa vurmaktan, ke- mancının olmaktan ölünceye kadar kaçınır. Erich volt-Stroheim, sinema tarihine ilk gerçekçi filmleri yarat- makla geçmiştir. Kadın kaprisleri fîlmlerınde çok sık dokundugu mev- zulardır. ika" roman olarak Orta Avrupa ülkelerinin bütün şiirini taşır. Sinemaya çok müsait hareketli mevzuuna rağmen, ancak Orta Avru- palı bir rejisörün elinde canlanabilir- di. Senarist - rejisör - dekoratör Müm- taz Yener bu romana benzer bir hi- kâye hazırlamış ve şimdiye kadar ya- pılan en kötü, en maksatsız Türk film lerinden bırırıı meydana getirmiş. Stroheim Tomanı hayranlığının iyi film çevirmeye kâfi gelmiyeceğini aklına getirmiyen Mümtaz Yener sev- diği eserin bütün havasını kaybedip şimdiye kadar kullanıla kullanıla po san, çıkmış kalıpların yardımına sı- ğınmış. Herşeyden önce şunu hatırda tutmak gerekirdi: Türkiyedeki çinge- nelerin arasından bir Carmen, Singo- alla yahut Paprika yetişmemiştir. Bu bakımdan Papatya bir özenti olmak- tan ileri geçemıyecektır Nitekim çok zayıf bir hikâye, neticede can sıkıcı, rahatsız edici olmaktan kurtulama- mıştır. Mümtaz Yener, "Papatya"nın Tür- kiyede çevrildiğini belirtmek için ge- reken hafiflikleri yapmaktan kaçın- mıyor, anlattığı hikâyenin dişe doku- nur en ufak bir tarafı yok. Papatya'- ya aşık olan delikanlının yakasına papatya takması, Papatya'nın papat- ya tarlasında papatya falı açması gibi tuhaflıklar, hayal fakirlikleri bırbırı— ni kovalıyor Usanç veren peri masa- lı gene tekrarlanıyor. Zengin aşıkla fakir kızın aşk maceraları bu gibi u- cuz tezadlardan bıkan seyircinin önü- ne bir kere daha sürülüyor. Filmin hiçbir esasa dayanmayan — hikâyesi yanında anlatılıştaki mantıksızlıklar, komiklikler seyircinin sabrını başa- rıyla taşırıyor "Papatya"nın sinematik hataları, mevzuuna uymaktadır. Kaybolan kü- çük Ayşe'nin dere kıyısında sandalda bulunan patiğinin tekinden öbür teki- AKİS, 10 KASIM 1956 ne geçiş ve Ayşenin açıklanışı başa- rılı bir geçme olmakla birlikte, bu çe- t geçmelerin devamlı olarak kul- lanılması rejisör'ün kendi kendini zorladığını, buluşlarındakı yeknasak- lığı ortaya koyuyor. Yerli yersiz ya- pılan kamera hareketlerı daha doğ- rusu kamera sarsıntıları, gelişi güzel bir monta] Mümta z eperin Öğren- mesi gereken çok şey olduğunu; ispat ediyor. Kendi hallerıne bırakılan o- yuncular boy göstermekten başka bir marifet göstermezler. Filmin ne fikri ne de teknik hiçbir değeri olmaması yanında ticari bakımdan da başarı kazanması beklenemez. Karakterlerin hiçbiri orta seviyede bir Türk seyir- cisinin sevebılecegı tipte değildir. bir seviyededir. Bu seviye Avrupa sinemacılığının hakin değerini tem- sil etmemekle birlikte, Türk seyirci- sinin kendi hayatına daha yakın olan Avrupa filmleri hakkında yanlış fi- kirler edinmesine sebeb olmaktadır. Böyle bir tutumun garabetine şaş- mamak imkânsızdır. "Yaylalar Baki- resi" yahut "Bir Gecenin Kadını" gi- bi İtalyan filmlerini görenler bu mil- letin dünya sinemacılığında nasıl söz sahibi olduklarına pekala hayret ede- ilirler. arina lady'nin oynadı- ğı "Yaylalar Bakiresi - Musoduro"- nun, meselâ bir "Papatya"ya, - renkli olmaktan başka ustunlugu yok- "Bir Gecenin Kadım vak- tını çoktan doldurmuş _olan Marıo Camerini'nin fılmıydı İtalyan si- nemasının bugünkü temsilcileri Fe- derico Felleni ile Michelangelo An- tonioni'nin eserlerini görmek fırsa- "Papatya"dan bir sahne "Ah, şu çingeneler...” Türk halkının küçümsediği çingene- lerden kahraman yaratmak, içinde yaşadığımız cemiyetin psikolojisini hiçe saymaktır. Filmin tek ticari metar olabilecek OÖzcan — Tekgül'- den de gereği gibi istifade edile- memiştir. Şen şakrak dansözü, ma- sum bir taze olarak atnıtmak, po- püler şahsiyetinden faydalanmamak produktorlerın aleyhine olacaktır Seyirci iyi filmden vaegeçi Öz- can Tekgül'den fettanlıklar, malar beklerken onu da Böylece zavallı "Papatya" tesirli olabilecek bu son silâhını da kaybetmektedir. Avrupa filmleri evsimin başından bu yana göste- rilen Avrupa filmleri Amerikan filmi taraftarlarını haklı çıkaracak tı henüz bulunamamıştır. Neo-rea- lizm'in ilk temsılcılerı Vıttorıo De Si- ca, Roberto Rosse ve Luchino Visconti'nin filmleri da Türkiyeye ha- len gelmemiştir. Film ithalcilerinin iyi İtalyan filmlerine düşmanlıkları devam ediyor. Halbuki bir Fellini ya- hut bir Antonioni Türk hayatında da rastlanan olayları kuvvetle işliyor- lar. Üstelik bilhassa Antonioni'nin filmleri aşk hıkayesı çevresinde işle- dikleri mevzular ve tanınmış genç yıldızlarıyla ticari başarı da kaz ana- bilir iun Amore - Bir Aşk Hikâyesi", "La Sıgnora senza cameli- nti - O- ğullarımız e Am h Arkadaş— Yeni mevsimin tek Alman filmi sessiz sedasız Pangaltı inci sinema- sında gösterildi. "Coşkun Kaptan - 29

Bu sayıdan diğer sayfalar: