26 Ocak 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 24

26 Ocak 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

R A D Y O Bir plâk Radyosunun tek Ankara Ankara En kolay radyoculuk Ankara Radyosunun spıkerlerının artık bir dil pelesengi var: "Bir zamanların sevilen melodisi.." Her programda, bilhassa hafif batı mu- sikisine ayrılan her programda bu cümleyi duymamak imkânsız. İm- kânsız ama, aslına bakılırsa pek de tabii.. Zıra "Bir zamanların sevilen musikisi" denilip Amerikan bozuntu- su bir şiveyle İngilizce bir isim pa- ralandıktan sonra pikaba cızırtılı bir plâk konuyor. Çalan "Sevilen melo- di", artık talihinize gore yaon sene- hktır ya yirmi.. hafızanızda canlanıyor gençliğiniz veya çocuklu- ğunuz gözlerinizin Önüne geliyor. Ne kadar romantik değil mi? Ancak, radyonun sadece ve sadece bir "ha- tıra tazeleme" müessesesi olarak ça- lıştığı tek yer Türkiye, böyle çalışan tek radyo da Ankara Radyosudur. Ankara Radyosunun dinleyicileri bir müddetten beri Ankara Radyo- sunda hafif musiki, hafif program Seçilmiş Şiirler Dergisi Aylık Sanat Dergisi P.K. 595 Ankara Bayiinizden isteyiniz 24 sermayesi olarak ne veriliyorsa bunların plâk- tan ibaret kaklığım müşahede ediyor- ar. Bir de İstanbul Radyosundan a- partılmış "On beş günde bir" prog- ramı var. İstanbul Radyosu uğraşıyor, didiniyor, kafa yoruyor, iyi veya fe- na kendi başına birşeyler yapıp orta- ya çıkarıyor. Zaman zaman bu prog- ramda zevkli skeçler, güzel sesler, hoş hikâyeler ve hepsinden mühimi oldukça cazip bir takdim dinleniyor. Buna mukabil Ankaramn yaptığı ne- dir? Aynı gayreti gösterip,biraz fi- kir mi sarf etmek ? Biraz gayrete ge- lip birşeyler mi yapmaya çalışmak.? Bir de Ankarada mı program hazır- lamak? Hayır! İstanbul Radyosunun hatırladığı bandı getırtmek ve radyo- da çalmak! Doğrusu bu işin yapılma- sı için yüz binlerce lira sarf etmek yal— nız günah değil, ayrıca ayıp Sanki Ankara Radyosu bir "eski plâk müzesi"dir. Bunların, yaşları icabı cızırdamaları bir kenara hiç ye- nilenmemeleri de ayrı hususiyettir. Dünya radyolarında ne çalınırsa ça- lınsın. Günün moda şarkıları ne o- lursa olsun. Lokallerde ne söylenirse söylensin. Ankara Radyosunda hafif batı musikisi denilince ya Star Dust başlar, ya da Contimental!. Bazan Fransız şarkıları çalınır. Hep aynı şeyler pikabın üstüne yerleşir. Çoğu Edith Piaf'ın ilk şöhretini yapan par- çalardır. O günden bu yana Fransa - da başka şarkı bestelenmediğini sa- narsınız. Ama Fransız radyolarını dinlemek, kabahatin Fransız besteci- lerinde olmadığım ispat eder. Orada her hafta bir yem farkı piyasaya çık- . Maamafih, üzülmeye ma- hal yoktur; beş on sene sonra Anka- ra radyosu onları da harıl harıl çal- maya başlıyacaktır. İmkânsızlık! Ankara Radyosunun idarecilerinin ağzından bundan baş- ka lâf çıkmaz. İddialarına göre plak getirtilememektedir. İddialarına göre hususi program tertiplemek için ele- man bulunamamaktadır. Eğer devle- tin radyosu plak getirtemiyorsa, bu radyoyu niçin kapamazlar? — Radyo- nun başındaki zevat, bu lüzumu alâ- kalılara böylece söylemişler, imkân- sızlık içinde kıvranan bir müessesede çalışamıyacaklarını — bildirmişler mi- dir? Bizim öğrendiğimiz, kadar, ha- yır! Hususi programa gelince, eleman olmadığı tamamiyle doğrudur. Ele- man, radyonun başında yoktur. Rad- yonun — başındakiler radyoculuktan anlamazlar. Hepsi bir başka meslek- ten gelmiştir.. Öğretmenden radyocu yapılırsa o radyodan modern radyo- culuğun icapları beklenebilir mi? A- ma kabahat adamda mıdır? Nereden bilsin talihsiz? İşi değil, mesleği de- ğgil, ıhtısası değil.. Yanındaki komıte- lerde ise öyle azalar vardır ki bam zurna ça ardı deyip kendılerını bu komitelere "selâhiyetli aza" tirtmişlerdir. Onların zevkleri, rın bilgileri, onların telakkılerıyle çe- kilip çevrilen bir müesseseden ha iyi iş çıkması beklenemez. Ankara radyosunun kendisine mah- pus hafif programı yok mudur? Var- dır, ama evlere şenlik.. Bu program- ların bir takdimini duyup da soğuk- luktan buz kesilmemek imkânsızdır. O “"efendim" spikerler inşam çile- den çıkarır, insanın içine radyoyu paralamak hissi verirler. Program- larda ne bir zekâ pırıltısı, ne bir ye- nilik, ne bir cevvaliyet, ne bir hoşluk vardır Kör değneğini bellemiştir. Ni- çin İstanbuldan misafir sanatkâr ge- tirilemez niçin radyonun idaresinden mesul olanlar beyinlerinin içindeki gri hücreleri birazıcık olsun çalıştır- mazlar? Dinleyici istekleri bir âlem- dir, sabah çalınan "hafif musiki" bir felâkettir, öğle programları bir keş- mekeştir. O plâğı kaldır, bu plâğı koy! İşte Ankara Radyosundakı tek iş bundan ibarettir. Allah rızası için, bari yeni plâklar çalınız! AKİS, 26 OCAK1957

Bu sayıdan diğer sayfalar: