3 Ağustos 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

3 Ağustos 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MUSİKİ pozisyonları yahut — “fouett6"lerin, “entrechat” larıh nasıl yapılacağını öğrenmek gibi meseleler yoktu. Cazla kıyaslama folklorunun bu gerçek, musikisinin bu ri | balesı iyi bir koz olabilirdi. Bugünün cazını meydana getiren birçok unsgu- run iptidai biçimi Afrikada henüz ya- şamaktaydı. Caza ayırıcı vasfını ve- ren ritm çokluğu tam-tam ritmlerir.- de de vardı. Tempo bakımından, Av- rupa musikisinin “zayıf zaman” de- diği ikinci ve dördüncü vuruşların kuv- vetliliği hem cazda hem de Afrika mu- sikisinde aynıydı. Bir caz icrasının di- ğer bir ayvırıcı vasfı, tenıponun Rlel- lığını ve hayatını anlatan “swing” de- nen şey, Fodeba trupu tam-tamcıları- nın icrasında zenginliğiyle mevcut- tu. Caza has bazı biçim ve tekniklere de Afrika folklorunda rastlanıyordu. Trupun Lancıne'nin çalşı- smdmı Wî"tılı ve tıtrcl. Sses, vtazda -bilhinssa trompette- uygu- lan&ıı growl tekniğinden başka birşey değildi. Zaten caz da Duke Ellington sında. bi erin geniş ölçü- de kullanıldığı uslüba “style jungle' den Fodeba'nın gerek culgıcılaruım, gerek dansçılarının cümleleme rzı, caz cümlelemesine büyük yakınlıklar gösteriyordu. Bun- dan baska cazdakı “riff”” biçimine cçok benziyen bir şarkı sövleyiş tarzı, tem- sildeki numaralardan birinde, dıkkat- li dinleyicilerin gözünden kaçmadı. Riff, bir ritmik-melodik motifin ostı- nato halınde tekrar edilmesi manası- na gelen bir terimdir. Söz konusu numarada, şarkıcı kızlardan biri bir melodi gaöylerken arkadaki “koro” nun durmadan bir motif tekrarlamasının, riff'leriyle meşhur Count Basie or- kestrasında meselâ trompet solo ya- parken arkada orkestranın bir riff çalmasını akla getirmemesi elde de- ildi. Cazın yalnız Afrika musikisi ol- madığı, Avrupadan da çok şey aldığı, çeşitli musikilerin bir halitası olduğu bilinir. Cazın, uygunsuz bir karışma olmayıp, bu unsurların tam bir sente- zi olması dolayısiyle Afrikaya ait şeylerin cazda tereddiye uğramış ol- duğu söylenemez. Bununla beraber son yıllarda, bu : musikideki Afrika unsurlarını kuvvetlendirmeye doğru bir temayül de gözden kaçmamakta- dıir. Bu hareketin daha şuurlu bir ha- le gelmesi, cazın Avrupaya değil kay- nağına doğru gitmesi, buglin ileriya doğru giden bir yol bulma bakımın- dan buhranlar içinde çabalayan ca- zı aydınlığa çıkarabilir. Fodeba Ba- lasi bunu da düşündürdü Dansçı nazır I_lnvc*m umum müÜdürü Geita Fode- ba'nın Glhiana Devleti İçişleri Ba- kanı olduğu dalıa aylar ünce gazete- lerde bildirilmişti. Danseden bir dev- let adamı görme merakı, bu temsiller için alâka çeken başka bir husustu. Fakat dansçı bakan, devlet işlerinin çokluğu dolayısıyla bu turneye katı- lamamıştı. Bununla beraber program- da, Keita Fodeba'nın hazırladığı "Pa- zar Yeri” adlı bir dans vardı. Bu p çada, Afrıkada yagmurlar başlaym- ca halkın azar yi e, yağmuru kutlama dansma başlaması anlatılı- yordu. Afrikada herşey, dansetmek için bir vesileydi. Kelta Fodeba trupunu, Paris'e Afrika Balesi temsillerinden bir şahne Unutulamayanak Fodeba balesinden bir dansöz Muhalli kıyafet!. tahsil etmek için gelen Afrikalılardan meydana getirmişti. Bu öğreneiler, Afrikanın çeşitli Senegal, Sudan., Fildişi Sahili, mey gibi birçok bölgenin folkloru temsil edilmiş oluyordu. Trup. baştan başa bütün Avrupada temsiller ver- miş, heryerde muazzâm bir başarı kazanmış, sonra Afrikaya dönmü;, programını yeni baştan hazırlamış ve tekrardan bu tuürneye cıkmıştı. Trupun. gercek Afrika folklorunu ta- nıttığına güvenilebilirdi. Ctinkü Fode- ba, maksadının. seyirciyi doğrudan doğruya bir Afrika köyünün ortasına götürmek, orada ne görebileceks2 sahnede onu sunmak olduğunu, folk- loru değiştirmeden sn.hneye nakletti- ğini, ancak gerçek h. ile sahne arasında gbrüşe muteallık farklar ol- duğu için “hafif bir adaptasyon ge- rektiğini söylüyordu Temsılın baştan sona hiç bir ak- sama, ikme olmadan, teşkilâta müteallik hıchır falso verilmeden, se- yircinin alâkasının bir an bile dağıl- masına yol açmadan cereyan etmesi, vahşi Afrika'nın kendini medent sa- nan bircok memleketten daha mede- ni olabileceğini düşündürdü. Falsolar bize aitti: Sinema nerdesinin kaldırıl- mamış olması; bazı sevircilerin, sahne. de komiklik yapıldığını sanıp kahka- halarla gülmeleri; sivesi bozuk birinin oparlörde, gülünç bir azınlık Türk- çesiyle dansları iz etmiye kalk- ması; elektrıklen'n zamanında yanıp odeba temsilleri her ba- kımdan gösterdi ki “karanlık kıt'9” dünyaya, alışmadığımız bir ışık vere- bilir. AKİS, S AĞUSTOŞ 1907

Bu sayıdan diğer sayfalar: