15 Mayıs 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

15 Mayıs 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın İçinden Nehirler Ters Akıtılamazki... İ tilâl, kuvvetini bir defa daha gösterme lüzumuna hissetmiş (bulunuyor. İhtilâlin okuvveti konusunda hiç bir tereddüde sahip değilim. Bence İhtilâl, İhtilâl aleyhtarı kıpırdanışlar karşısında bizzat ihtilâlcilerin bildiklerinden de kudretlidir ve emniyet (altındadır. Memleketin sağlam kuvvetlerini yanında muhafaza et- tiği müddetçe İhtilâlin, çekinecek hiç bir tarafı yok- tur. Şu anda ise, memleketin sağlam kuvvetleri yüzde - yüz İhtilâlle beraberdir. Benim anlamadığım ve anla- tılırsa pek sevineceğim husus, İhtilâlin niçin ikide bir kılıcını kınından çıkarma ihtiyacını oduyduğudur. İh- tilâlin sayın başının bir tek jet göndermekle düşünüle - bilecek en geniş kıpırdanışı tarümar edebileceği teş- hisi, teşhislerin en isabetlisidir. Ama durum bu iken bizzat İhtilâlin sayın başının sert demeçler yayınlama- sı, ihtarlarda bulunması, kardeş kavgasına müsaade et- meyeceği ikazını yapması bir basit hâdiseye fazla önem atfetmek olmuyor mu? Bunun, bazen beklenile- nin tam aksi netice verdiği nasıl hatırdan çıkarılabilir ki?. Hep biliyoruz ve hep görüyoruz, bu memlekette iktidarların etrafında (mutlaka ve derbal bir "vehim tahrikçileri" çemberi kuruluyor. Vakalar o çember ta- rafından büyütülerek aksettiriliyor ve kudret sahiple- rinin her şeyden çok muhtaç bulundukları o serinkanlı- Ilık yok edilmek isteniliyor. Derin bir (O hoşgörürlüğün cemiyet hayatımıza hakim olması gereken şu devrede bu hoşgörürlüğü sözlerden ziyade (davranışlar ve tu- tumlarla gerçekleştirmek mutlak zarurettir. Bakınız, hâdiseler tutulan yolun hatasını ne kadar açık şekilde gözler önüne seriyor. Tevkifler ve salıver- meler birbirini takip etmeye başladığından bu yana hâdiseler de birbiri peşine doğuyor. Sabotaj, komplo ve nihayet hükümeti silâhla devirme teşebbüsü hep son günlerin modası laflardır. Ama bunun mukni bir misa- li şimdiye kadar ortaya çıkmış değildir. Değildir, çün- kü yoktur. Allahtan, yoktur. Olmaması da tabiidir, zi- ra memleketin şartları, kuvvetler muvazenesi a İmkân verecek şekilde değildir. Ama ne yapıyoruz? Zaman zaman, loşlukta karşımıza çıkan gölgelere kar- şı kılıcımızı hışımla çekiyoruz. Sonra farkediyoruz ki gölge ya bir kediye, ya bir tenekeye, ya bir tahtaper- deye aittir. Ali Fuat Başgil gürültüyle tevkif (o edildi. Daha o an tevkif edilme sebebinin sudanlığı kendini belli ediyordu. Adam, tabii bırakıldı. Bırakıldı ve mağ- duran prestijini bir zafer hâlesi gibi başının üstüne otu İzmirde (Yorgancıoğlu hakkındaki isnatları alay şahitler daha duruşmanın ilk celsesinde bo- calayınca mahkeme, sanığı salıvermeyi kendisine va- zife bildi. Yassıadanın üç avukatı nezaret altına alın- dılar. Hiç bir şey çıkmadı. Ankarada tevkif edilen meş- hur altmış kişiden isimleri bilinenler suçsuz oldukla- rını ertesi gün ispat ettiler. Mahkemeye verilenler ara- sında ise bir ciddi adamı mumla arasanız, bulamazsı- nız. İstanbuldaki sabotaj sanıklarının dâvasına ait du- ruşma safhalarını okuyanlar tüylerinin diken diken ol- masından çok başka hisler duyuyorlar. Son harekette nezarete alma mekanizması gene verimli işledi. İsim- leri görünce, dudakların bükülmemesi imkânsızdır. Zaman zaman bir polis hareketi yapmak lüzumu hasıl olmaz mı? Elbette ki olur. Bunlardan bir kısmı- AKİS,15 MAYIS 1961 Metin TOKER nın fos çıkma ihtimali ise, hele ihtilâl sonrası devrele- rinde göze alınması şart bir risktir. Jurnalcilik bazen polis harekâtını sakat istikamete götürecektir diye gerekli takibat yapılmazsa, çıkan çapanoğlu olabilir. İtirazım, bunların, inanılmaz şekilde şişirilerek duyu- rulması usülünedir. Devlet Başkanı milletine bir hadi- seyi haber verirse, onun mutlaka son derece önemli ol- ması şarttır. Böyle bir durum, kırk yılda bir belirir. Onun dışında, basit polis hareketleri, zabıta tedbirleri, aşırı bir emniyet omülâhazasının veya fazla vehimli kimselerin teşviklerinin neticesi oameliyeler Devletin sayın Başkanına kadar aksettirilirse ve onun ağzından duyurulursa herkes kendi kendine "Ne oluyoruz?" di- ye sormamazlık edemez. Lütfen, halk arasındaki akislere kulak veriniz. Fı- sıltı gazetesi çoktan faaliyete geçmiştir ve eline geçir- diği temayı harıl harıl işlemektedir. Hayalhanelerde kimler ve kimler, ne generaller, ne subaylar, ne politi- kacılar tevkif ettirilmiştir! Bu, madalyonun bir yüzü- dür. Alarmlardan sonra hiç bir şeyin çıkmaması, za- rarın ikincisidir. Bir gün, gerçekten önemli bir hâdise- nin duyurulması gerekirse, o nasıl duyurulacaktır, söy- lenir mi ? Bir tek defa kullanılması gereken usuller “umur-u âdiye" haline getirildi mi, tesirlerini ister is- temez kaybederler. Bunu önlemenin çâresi yoktur. Da- ha doğrusu vardır: O usülleri mamak. Bugün İhtilâlin, prestij diyemiyorum, ama kuvvet ve emniyet bakımından 27 Mayısı hemen takip eden günlere naza- ran daha zayıf olduğunu sanmak için pek vehimli ol- mak lâzımdır. İhtilâlin sayın başının sözlerinden, ken- disinin böyle bir vehme asla sahip olmadığı memnuni- yetle anlaşılıyor. Anlaşılmayan, bu kadar basit mese- lelerin üzerine niçin bizzat eğildiğidir. Eğer endişe memleketteki siyasi (o fikirlerin bazı arzulanmayan istikametlerde kanalize edilmesi ve ga- ye bunların arzulanan istikametlere aktarılması ise, bunun yolunun bu olmadığını hatırlatmak bir vazifedir. Çok partili bayatta siyasi faaliyet, hele böyle devre- lerde, mutlaka suları dalgalandıracak, hattâ Dolandı- racaktır. O konuda ilk hata, D.P. nin kapatıldığı gün işlenmiştir. Bu, bir kütleyi ortada bırakmaktan başka işe yaramamıştır. Açıkta kalan kütleyi opportünist politikacılar kendi taraflarına çekmek için bugün de, yarın da her şeyi yapacaklardır. Halbuki o kütle açık- ta bırakılmasaydı, kendi başına kendisi en uygun lider- leri bulup getirecek ve tabii ömrü ne kadarsa yaşayıp gidecekti. Hatanın üzerinde durmak, artık lüzumsuzdur. Bundan sonra yapılacak olanı iyi tesbit etmek ve ona göre davranmak şarttır. Bir o yana, bir bu yana atılan adımlar ortalığı daha fazla karıştırmaktan başka işe yaramamıştır. Demokrat vatandaşların bu memleketin siyaset hayatındaki yerlerini almalarım önlemek hem mânâsız, hem imkânsız bulunduğuna göre onları gönüllerinin arzuladığı istikamette daha serbest bırak- k en basiretli çâredir. Onların tutacakları istikamet, mutlaka bizim memlekette aratacağımız yeni şart- larla ve ancak o şartlarla alâkalı olacaktır. O halde, polis hareketleri yerine şartların üzerine eğilmek daha doğru bir davranış değil midir?

Bu sayıdan diğer sayfalar: