15 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

15 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© Flistine müracaatlrimden SEBA MELİKESİ BELEIS Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Süleyman kendi zabitleri arasında bir hassa kumandanı seçmek istedi. Fakat, biri genç ve çapkın, diğeri şişman ve beceriksizdi... Belkıs ile Süleyman'ın izdivaç | hazırlıkları (Belkıs ), Jerüzalemin meşhur büyücüsü Tamarayi saraya almağa muvaffak olduktan sonra, her şeyin yolunda gittiğine kanidi. Seba melikesinin Ooçok işine yarayan Roditin bir daha saraya dönmesi ihtimali -zaman geçtikçe- zayıflıyordu. Zaten son günlerde Sur kralın- üştü. Büyücü Tamara bir gün hükümdara : — Bu gece rüyamda Firaunla Melikeyi bir arada gördüm. Her ikisi de çok neşeliydiler. Demişti. Süleyman Tamaranın bu sözünden şüphelendi : — Gizli işittiğin bir şey varsa açıkça söyle, dedi, Melike Mısıra gitmek istiyor mu ? Tamaranın bir şeyden haberi yoktu. Büyücü karı bu sözü hü- dan gelen bir elçi, Roditin, meç- | kümdarın (kıskançlığını (o tahrik bul bir şahıs tarafından kaçırıldı- | maksadile söylemişti. ğını haber vermişti. Tamaranın sözleri Süleymanı Rodit'i günlerce aradıkları halde günlerce düşündürdü. Belkıs, oFiraunun davetinden I. i > aş Tamara pek haberdar değildi. Süleyman, Seba Melikesinden âlâ görüyor.. Hattâ daha fazla muvaffak oluyordu. Süleyman, bu meşhur büyücüye karşı evvelâ soğuk muamele eder- ken, Belkısın ondan çok bhoşlan- dığını görerek, yavaş yavaş, oda iltifat etmeğe başlamıştı. Firaun'un kızı öldükten sonra, Süleyman, maruf bir kadınla ev- lenmeğe mecburdu.' Tamara, iki hükümdar arasında bu zemini hazırlamağa muvaffak olmuş addedilebilirdi. Beni İsrail hükümdarı, Seba melikesile izdivaç ederse, Belkıs, her şeyi gizliyordu. Belkıs, günün birinde : — “ Ben Mısıra gideceğim. , Diyecek olursa, Süleyman ne cevap verecekti. Seba melikesine: — “Gitme!, Diyemezdi. Henüz evlenmemişlerâr. — “ Gidebilirsiniz ! ,, Diye cevap verse, Belkıs gibi zeki ve cesur bir kadını elinden kaçırmiş olacaktı. Belkıs Mısıra giderse, Firaunun elinden zor kurtulurdu. Filistin'de uzun müddet kala- Üçüncü Fıraun gayet müstebit, bilecek miydi ? mağrur ve icabında gaddar bir «Süleyman bu izdivaca esas | hükümdardı. itibarile taraftardı. Hattâ Be/kıs'ı seviyordu bile.. Fakat, Belkıs, izdivaçtan bir müddet sonra Seba'ya gitmek isterse, Süleyman, zevcesinin bu Belkıse: —“Seninle evlenmek istiyorum!,, Deyince, ona cevaben: — “Pekii. Hemen evlenelim..,, Demekten başka çare yoktu. arzusuna muhalefet edebilecek Fraun hiç bir kimseden - her miydi? hangi bir iş için - menfi cevap Seba, keşke Filistinle hem | almağa tahammül edemezdi. dudut olsaydı. O vakit Süleyman her iki milletin de hükümdarı olur, bu suretle Filistinde büyük ve kuvvetli bir hükümet teşkil ederdi. Halbuki Seba, Flistine okadar çok uzaktı ki.. Flistinde Sebanın nerde olduğunu bilmeyenler bile vardı. Maamafih Belkısın ecdadı Ye- men den Mısra kadar büyük bir ordu ile gelerek bütün Arzı Ke- nanı istilâ ettiği için, Mısrda Belkıs hakkında daha fazla dedi kodular cereyan ediyordu. Hattâ Firavun bile: “Mümkün olsaydı, Belkısı ziyaret etmek için Flistine kadar giderdim... , De- mişti. Firavun, bu arzusunu bir defa Süleymanada bildirmişti. Mısırda Belkisi görmek isteyen- lerin adedi gittikçe çoğalıyordu. Firavun Süleymana gönderdiği bir mektupta Belkisten bahseder- ken şu satırları yazmıştı: “... Bütün erkekleri teshir eden bu garip mahluku görmek için gelmeğe vaziyetim mü- sait değildir, Sebulilere karşı halkın nihayetsiz bir husumeti vardır. Belkısın ecdadının mem- leketimizde yaptığı tahribat çok büyüktür. Fakat, bütün bunlara rağmen onun kıllı vücudunu ya- kından görmek ve uzun kirpikli gözlerindeki sihir ve füsüne biz- zat şahit olmak istiyorum. Me- likeyi Mısıra gelmeğe teşvik et- meniz mümkünse, onu istikbal için şimdiden hazırlığa başlamak oisterim.,., ui Süleyman, Firaunun tevali eden i endişeye düş- Belkis Mısıra giderse, Firaunun teşrifatçıları - Her misafire olduğu gibi - Melikeye de bundan bah- sedeceklerdi. Belkıs Mısırdaki ihtişam ve debdebeye derhal kapılacak ve Firauna hiç şüphe yok ki: — Evlenmemizde bir mahzur yok.. Diyecekti. İşte, o vakit, Süleymanın tahtı tehlikeye düşecek ve Mısırlıların dostluğunu kaybedecekti. Üçüncü Firavun çok şeytan ve kindar bir adamdı. Kızının jerü- zalemde nasıl öldüğünü, Süley- manın yüzlerce cariye arasında nasıl vakit geçirdiğini Belkısten öğrenecekti. Süleyman bunları düşündükçe, Belkısle biran evvel evlenmekten başka çare kalmadığını anlıyor ve Tamaraya fazla bahşişler vere- rek ağzından lâf almağa çalışı- yordu. kaç * .. Süleyman o gece hassa zabit- lerini topladı. Bunların arasından kendisine bir muhafız seçecekti. Hassa kumandanlığı uzun müddet ve bilâsebep münhal kalamazdı. Mademki Sam meydanda yoktu. Hükümdardan mezuniyet almadan Sur kralının sarayına girmek cin- netini gösteren bir adam, avdet etse de, sarayda artık, hassa ku- mandanı olarak kalamazdı. Herkes Samın arkasından : — Bir kadın için, şeref ve haysiyetini yerlere düşürdü. Maa- mafih, Seba dağlarından gelmiş bir dağ yavrusundan başka ne beklenirdi ?1 (Arkası var) “Hitler evleniyor Düğün pek yakında yapılacak — Hitler ve alacağı kadın Almanyanın mukadderatına hâ- kim olacağı beklenilen M. Hitle- rin evleneceği haberleri teeyyüt etmiştir. Aalacağı kadın meşhur bestekâr Wagnerin gelini madam Winifred o Wagnerdir. (İzdivaç merasimi dünyanın musiki raerkezi ve Wagner tiyatrosunun bulunduğu Bayrenth de yakında yapılacaktır. Son aylarda Hitler bir çok defa Bayrenthi ziyaret etmiştir. Bidayette bu sık ziyaretler Hit- lerin Oomusikiye (omuhabbeti ve madam Wagnerin siyasiyata inci- zabı ile tevil edilmiştir. Madam Wagner'in ilk zevci 1930 da vefat etmiştir. Herr Hitler an asıl Avusturya- lıdır. Şimdi kırk üç yaşında bu- lunuyor. Pederi gümrük memuru idi. Hitler 13 yaşında iken pederi vefat etmiş ve altı sene sonra valdesi vefat etmişti. Şimdiye kadar Hitler bekârların pirlerinden addolunduğundan ev- leneceği hiç beklenmiyordu. Londra bsrsasında Londra 10 (A.A.) — Lausanne itilâfının akti haberi üzerine faa- liyeti artan esham borsasında bilhassa ecnebi (o eshamlarında tereffü kaydedilmiştir. £o Alman rantlarında epey bir tereffü var- dır. İngiliz lirası dünkü fiatinde kalamamış ve 911/4 frank ve 3,57 7/8 dolar olarak kapanmıştır. M. Makdonaldın sıhhi vaziyeti Londra, 13 (A.A.) — Şiddetli bir baş ağrısına tutulmuş olan M. Makdonald, doktorunun tavsi- yesi üzerine yataktan kalkma- mıştır. Izmir 9 ( Hususi mubabirimiz- den) — Bu sene şehrimizdeki dikiş, nakış ve biçki yurtları, memlekete bir çok sanatkâr ver- diler. Yurtlar; tedrisatın hitamı mü- nasebetile birer sergi hazırlamış- şarak büyük bir zevk ve gurur duydu. Dün kafes arkasında ve peçe altında hayata gözlerini yuman lardı. Halkımız, bu sergileri dola- İri yarı bir adam... Bir biraha- nede oturmuş, boş kadehine ve sandoviç'inin okırıntılarına hazin hazir bakıyor. Parası yok ki daha ısmarlasın da yesin içsin.. Halbuki yedikleri dişinin kovuğuna bile gitmedi. Ötede, bir kalabalık grup otur- muş ha bire ısmarlıyorlar, ismar- lıyorlar... Yiyorlar, yiyorlar efen- dim, içiyorlar içiyorlar.. Boğazlarında kalsın! Bizim iri yarı adamın sinirine bu grupun içinde biri dokunuyor. Gene iri yarı ve altın dişli bir adam... Bu altın dişli sanki onunla, onun sefaletile alay ediyor... Bakıyor... Bu gene kendisine bakıyor... Hatta, ötekilerinede onu gösteriyor... Işin su götürür ciheti yok! Belli: Alay ediyor. Biçarenin sefaletini tefe koy- muşlar. — Ne bakıyorsun, ulan? - diye bizimkisi ayağa kalktı. — Bakmak yasak mı? — Yasak!? Ne olacakmış... Derken, işi azıttı. Bizim iri yarı adam, altın dişliye öyle bir yumruk aşketti ki, herif, öne arkaya sendeledi. Yere cismi camit gibi yığıldı. Cansız bir ceset halinde... Gruptakilar bağırdılar : — Tutun! Tutun!.. Koyver- meyin... Bir iki kişi, yakasına yapıştı. Fakat, iri yarı adam, can havlile silkinip onları iki yana, iskambil kâğıdı gibi saçtı. Tabana kuvvet | Kaçtı... Dönemeçleri döndü. Evini boy- ladı. Kilit kilit östüne. Odasına kapandı. Etrafı dinledi. Oh, yarabbi şükür... Gelen giden yok... Demek ki, yakayı kurtarmıştı... Onu katil diye yakalamıyacak- lardı... türk kadını, bugün, türk inkilâbı sayesinde seri hamlelerle haklarını elde ediyor, sanat hayatında da muvaffakiyetler (© yaratıyor. Bu harımların, iktisadi, içtimai ve ailevi hususlarda âtiyen oynıya- cakları roller hakikaten çok mü- him olacaktır. Tilkilikte Zehra Hasan ve Mah- zure Nuri hanımların idaresindeki yurtları gezdim, iyi intibalarla ayrıldım. Sergide, yerli omallar Yumruğunu öpeyim... Evet... o Yumruğunu ii iği adamı öldürdüğüne emindi.. Zira, elinin pek ağır “olduğunu öteden- beri bilirdi de, kimseyi dövmeğe falan kalkışmazdı. Amma, bu çok olmuştu hani... İnsanin en parasız, en muztarip gününde karşısına geçip de zevklenmek olur mu?... Fakat şimdi ne yapacak? Evde, bir gün oturulur, iki gün oturulur. Açlık bir taraftan, vicdan azabi öte taraftan, bizim iri yarı adamı evden dışarı uğrattı. “ — Amansen del. Neolursa olsun! Karakola gidip ( teslim olurum. Bu cinayeti zaten taam- müden yapmadığım malüm. Hiç olmazsa hapishanede bir iş ver'-- ler, imalâthanede çalışırım, karnım doyar..., - diye düşündü. Karakola gidip teslim oldu: — İşte geçen gün birahanede altın dişli adama yumruğu atan benim.. Geldim... — Tamam... Biz de seni arr yorduk. Biçarede hoşafın yağı kesildi. Demek ki, tahmini doğruymuş : Yumruğu vurduğu adam ölmüş?!.. Fakat, yumruğu vurduğu altın dişli adam, tam o esnada kara- kolun kapısından girmesin mi? Bizim iri yarıyı görünce, sevinçle boynuna sarıldı. Onu iki yanağın- dan şapır şupur öptü: — Yarabbi şükür... Sana ka- vuştum... Ah, öyle mesudumki... Ver şu yumruğunu, öpeyim... Ver şu yumruğunu... Bu adama ne oluyordu? Yoksa yumruğu yeyince aklını mı oynat- mıştı? Mesele anlaşıldı. Meğerse, altın dişli, boksör yetiştiren meşhur menacerlerdenmiş.. Zaten biraha- nede onu görünce “bu adamdan iyi boksör çıkar!,, diye arkadaşla- larına gösterirmiş. Yumruğu yiyince de kiymetini bizzat anlamış... Polislere teşekkür... — Gel, azizim, gel... Seni bir yetiştireyim! Milyoner olacağız... -diye şaşkın bir haldeki adamı karakoldan sürükledi. Naki (Hatice Süreyya) Mahzure Nurl hanımın yurdu ve talebesi pek çok.. Kızlarımızın büyük bir itina ve ince bir vukufla verdik- leri eserler, insana hakikaten haz veriyor. Halk meyanında bu sergileri ziyaret eden ecnebi kadınlar, türk kızlarının (o muvaffakıyetine hayran kalmışlardır. Erkek elbi- sesi imalinde de büyük bir terakki görülüyor. Muallimleri ve kızlarımızı tebrik ederim. gü” SIROP DESE ne

Bu sayıdan diğer sayfalar: