7 Eylül 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

7 Eylül 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N | N ? Tefrika No. 27 Sevgilisi Barneyle ne kadar mesut günler geçire- ceklerdi. Ne kadar eğleneceklerdi. bir netice olacaktı, Sonra sonra ya hürriyetini verdiği Mis Barney kim bilir onu ne kadar daha kuv- vetle sevecekti. Yavaş yavaş ka- baran denizin köpüren dalgalarına daldı. Londra ne küçücük köy. Bu sakin yerde sevgilisi Barneyle ne kadar mesut günler geçirecek- lerdi. Ne kadar eğleneceklerdi. Ve ayağına gelen bu fırsat bir fali hayırdı. Kıvrıla kıvrıla yörüyen Barneye gözleri takıldı ve tayyareye bin- dirilirken çok gizli yerinde acı duydu. Bu artık pastırmalaşan insanın ruhunda bile kadın yep yeni bir sinir, yep yeni bir his doğurmuştu. Kaptan az daha bir çocuk gibi hüngür hüngür ağla- yacaktı. Işte Barney gidiyor ve mechul bir sergüzeşte doğru.. Hopkinsin tayyaresi havalanınca yalnız kaptanın seçebildiği küçük bir hadise oldu. Tim -tomun tayyaresinde bir karışıklık görüldü bir adam kama- raya nakledildi ve tayyare deniz dalgalarını köpürterek, parçalıyarak biraz uzaklaştı ve havalandı. Kaptan, havada dik bir süratle bulutlar arasına yükselirken tay- yareyi gözleri ile bir müddet takip etti. Ve ellerini oğuşturarak süva- rinin yanına indi. Süvari gülmeyor- du. Kaşları çatılmış, sanki birden- bire ihtiyarlamıştı. kaptan, süvarinin çenesine mini mini bir fiske vurdu: — Ne dersin bu işe? Süvari kafasını (kaldırmadan cevap verdi : — Yaman herif bul Onu belki diri diri yakar ve parçalardık. Kuvvetime güvenirim. Fakat sanki gözleri birer mitralyöz gibi insanı korkutuyor, Bütün gemi müstah- demleri ile hücum edilse hepimiz kurşundan geçecekmişiz gibi ge- liyor. Yaman adam yaman! — Bırak onu süvari! Barney- den ayrılmak çok fıraklı olacak. — Hattâ bir müddet taham- mül etmek bile güç! — Alısılır canım, farzet ki mini mini bir sergüzeşttir ve sonra dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur derler. Süvari dişlerini | gıcırdattı. O, kaptanın bu ince istihzasını kav- ramamış değildi, fakat masla- hat icabı susmak gerekti. Yürümek istedi kaptan çene- sinden tutarak mühim bir şey söyleyecek gibi dudaklarını ısırdı. — Artık Cim bir isyan falan çıkaramaz değil mi? Onu bırakmak gerektir. Bu kadar azaba hakkı- mız yok. Hürriyetini beğışlamalıyız. Süvari çok sinirli idi: — Bırak domuzu- ona birinci mevki Daha ne istiyor? — Olmaz, yanlış düşünüyorsun. Mis Barney gittikten Oosonra Cimi kazanmak lâzımdır. — Peki neye hapsettik, neden hürriyete kavuşturuyoruz? — Sorarsa cevap veririz. — Süvarı mutlaka öğrenmek istiyordur: — Ayrı ayrı söylememek ben de bilmeliyim. Ne deriz? Kaptan, kenardaki kanapeler- den birine oturdu ve piposunu tıklım tıklım doldurarak ateşledi.. kömürlük kamaradır. için AŞK DİLENCİLERİ Nakleden: ISKENDER FAHRETTİN — Düşündüm ben. Deriz ki, senin gemide bir isyana hazırlık yaptığını bize Mis Barney söyle- mişti. Ve hadiseyi hikâye ettikten sonra da giderken “bunun uydur- ma olduğunu ve kendisinden kurtulmak, rahat rahat istediğini yapmak için ortaya atılmış bir hileden başka bir şey olmadığını", söylediğini bildiririz. Mesele de kalmaz. Süvari de pirosunu ateşlerken cevap verdi. — Mutabıkız | Torino, iki tayyare semanın kesifleşen (o bulutları (o arkasında kaybolunca hareket etti. (Hiç kimse bir tek kelime bile konuş- mıyordu. Makinenin hafif ıslıkla- rından ve güverteyi odöğmeye başlayan rüzgârın / hışırtışından başka şey yoktu. Hava gittikçe bozuyordu. Hattâ bir aralık bir çatırdı koptu ve hava ağızlıkla- rından biri denize yuvarlandı. Kaptanla süvari birer kelime konuştular: — Deniz bügün ne kadar tatsız! — Kara gözümde tütüyor kap- tan | Halbuki onların sinirlerini bozan Mis Barneysizlikti. Fakat ne o ona,ne o ona söy- liyemezdi. Kararmış bulutlar yalnız kaptanı ürkütüyordu. — Ne dersin? Yağmur ibtimali var mı? — Belki kaptan | — Çok fena olur. Acaba ulaş- tılar mı? Süvari dümeni bırakarak boy- nunu büktü ve çok garip bir tavırla kaptana baktı: — Hopkinsin hayatından mı telâş ediyorsun ? Kaptan bozuldu. — Hayır, Mis Barney rahatsız olur. — Ne çıkar kaptan? Benim namıma söyliyorsan artık bu ka- dını unutmak lâzım geldiğini idrak edecek kadar kafam yerinde: Haydi gemi tam fayraptır. Ço- cuklardan biri idare eder. Biz (Cim) e inelim. Bu maceradan maceraya başlı- yan iki eski dost ilk defa biri birinin koluna girmeden beraberce verdikleri bir kararı tatbike git- tiler. — Mister Cim! Mister Ciml Çı- kınız biraz. ( Arkası var) EMLÂK SAHIPLERİ! Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor | Kiracılarla münakaşa we pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene ahval dolayı- sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan kurtulmak Isterseniz EMLÂKiNİZiN iDARESİNİ Bahçekapı Taşhan No. 20-21 -22de mukim UMUM EMLÂK AGENTESiNE TEVDİ EDİNİZ! TELEFON 20307 Kıskançlık Iki rakip kadın arasında duello Bıçakla birbirlerini ağır surette yaraladılar Italyada Milano şehrinde iki kadın arasında, şahitsiz müthiş bir duello vukubulmuştur. o Molinari namında otuz yaşında genç bir kadın, âşıkının cebinde Adelaide namında tanıdığı diğer bir genç kadının fotoğrafını bulmuş ve dehşetli bir kıskançlığa kapılarak rakibesini öldürmeğe karar ver- miştir. Bu karar üzerine Molinari koca- man bir bıçağı bileterek koynuna sokmuş ve rakibesinin evine git- miştir. Adelaide, Molinarinin elinde kocaman bir bıçak taşıdığını görünce, o da ekmek bıçağını kapmış ve ev içinde iki genç kadın arasında merhametsiz ve şahitsiz müthiş bir düello başla- mıştır. Iki rakip kadın, ellerindeki keskin bıçakları birbirinin vücut- larına müteaddit defalar sapla- mışlar ve kanlar içinde yerlere serilmişlerdir. Neden sonra iki yaralı kadının iniltilerini duyan komşular, eve girerek bunları hastaneye kaldırmışlardır. Ikisinin de yaraları çok ağır ve tehlikelidir. Bir serseri imiş! Pariste öldürülen sahte prensin hüviyeti anlaşıldı Geçenlerde müteveffa Avustur- ya-Macaristan imparatorunun gayri meşru evlâdı ve Burbon haneda- nına mensup bir prens olduğunu iddia eden Edgar namında bir serserinin Pariste Halles mahallesi civarında bir otelde İspanyol metresi tarafından ustura ile ensesinden kesilmek suretile öldü- rüldüğünü yazmıştık. Bu adamın hakiki hüviyetinin tespitine, Paris zabıtası çok ehem- miyet vermiş ve bütün Avrupa polis idarelerine müracaatta bu- lunulmuş, eşkâli ve parmak izleri de gönderilmişti. Italya zabıtası, maktulun par- mak izleri üzerinde yaptığı tetki- kat neticesinde, bunun Carol La- ridi namında sabıkalı bir Italyan olduğunu tesbit ederek Paris po- lis müdiriyetine keyfiyeti bildir- miştir. Bahtiyar dostlar! 150 bin ingiliz liralık mirasa kondular Ingiliz bahriye nezareti yüksek memurlarından Harry namında bir zat; ahiren vefat o etmiştir. M. Harry bekâr olduğu cihetle, 250,000 sterlinden ibaret olan serve- tinden yüz bin sterlinini bir yeğe- nine bırakmış mütebaki 150,000 sterlinin de (dostlarından fakir olanlar arasında Omuayyen ve nisbet dairesinde tevzi ve taksi- mini vasiyet eylemiştir. . Bu zat, vasiyetnamesinde fakir dostlarına terk ve teberru ettiği 150,000 sterlinden evvelâ dostları- nın borçları ödendikten sonra mütebakisinin aralarında * taksim edilmesini şart koşuyor ve miras- tan hisselerine isabet (edecek mikdara ihtiyaçları yok ise daba ziyade muhtaç olanlara vermele- rini bu bahtiyar dostlarından rica ediyor. Amerikada 200,000 çocuk melcesiz New-York 5 ( A.A) — Mesai nezareti tarafından neşrolunan istatistiklere nazaran halihazırda Amerikada memleket dahilinde serseriyane dolaşmakta olan aile ocağından mahrum 200,000 çocuk vardır. Cavidan hanım, güzel ve şık otomobilini garaja (koyduktan sonra evine girdi. Kocası henüz gelmemişti. Oda- sına girdi. Şapkasını çıkarmak üzereydi ki, telefon çaldı. Cavidan hanım, telefonu açtı. — Allo... O.. merhabal... Sen misin, Âtıfet?... Fakat ne 07... sesin heyecanlı gibi geliyor?... Nen var? — Ah, sorma, sorma, cavidan... Sana öyle ihtiyacım var ki... He- men evden çık karşınızdaki pas- taçıya gir, otur... Ben evden te- lefon etmiyorum... Sokaktayım... Seni, evinin haricinde görmek istiyorum. Cavidan, merak etmişti. — Peki.. Peki.. Şimdi geli- yorum. Beş dakika sonra, pastacıda, karşı darşıyalar... Atıfetin başı ve kolu bağlı... Anlatıyor: — Kazaya uğradım... Behçetle, âşığımla beraber, Maslak yoluna gitmiştik... Ağaca çarptık... Bu hale geldik... Fakat, şimdi, kocama ne diyeceğim?... O, beni seninle beraber biliyor... Çünkü, ne zaman Behçet'e gittimse, sana gittiğimi söyledim... Aman , kuzum Cavidan... Beni yalancı çıkarma... Senin otomobilinde kazaya uğ- radığımı söyliyeceğim... Kocanı da idare et... Cavidan'ın kadınlık tesanüdü damarı kabarmıştı. Elbette, arka- daşına böyle sıkışık ozamanda yardım edecekti. Aksi taktirde dostluğun ehem- miyet ve manası mı olurdu? — Peki, peki.. - dedi. - Kocama da işi anlatırım. Gayet geniş düşünüşlü bir erkektir. Tam ma- nasile arkadaşımdır. Her halde işi gayet tabii bulur.. Iki kadın ayrıldılar. gittiler. Evlerine Hadise, iki erkeğin üzerinde de kadınların ummadığı tarzda bir aksülamel meydana getirdi. Atıfet'in kocası Alâaddin, karı- sını yara bere içinde kolu başı sarılı görünce ve vakanın uydurma şekilde izahatını ondan dinleyince: — Oh efendim, oh.. - dedi. - Seni demek Cavidan bu hale | koydu.. Acemi ise, niçin otomo- bil kullanıyor?.. Zaten bu karıdan dünyada hoşlanmazdım.. Tevekke- limi, Oöteden beri okadınların otomobil (kullanmasına aleyhta- rım.. Bir de sen benden oto- mobil almamı isteyorsun.. Tövbe, tövbe.. Kadına otomobil teslim etmek mi?.. Allah vermesin, Allah vermesin.. Hem, biliyor musun?,. Ben bu Cavidan hanımı, seni bu hale soktuğu için dava etmeği bile düşünüyorum. Atıfet, içinden: “Işi ammada büyütüyor ha... ,, diye düşündü. Yüksek sesle de : — Rica ederim, bağırma... - dedi. - Uyumak istiyorum. Yor- gunum. Alâeddin: — Ob, âlâ vallâhi... Âlâ vallahi... Olur iş değil... - diye söyleniyor- du. Cavidanla kocası Nusret, evlen- dikleri tarihten itibaren asla çatış- mamışlardı. Aralarından su sızma- mıştı. Birinin söylediğine ö bürü itiraz etmemişti İlk defa olarak bugün, Nusret Cavidana itiraz ediyordu. — Nasıl oldu da böyle bir yalan söylemeğe kail oldun? Val- lahi böyle bir hareketi senden Demek ki, bir kadının kocasını aldatmasını tabii buluyorsun? Oh, Maşallah.. Fahişe zihniyetini pek sempatik buldun?. — Nusret,. Nusret.. Bu nasıl söz böyle. Arkadaşımın teklifini reddedebilir midim? — Edebilirdin, Doğrudan doğ- ruya, fuhuşla alâkan olmadığını söyleyebilirdin. Seni, doğrusu ya, şimdiye kadar anlıyamamışım... — Ah, Nusret... — Demek ki, bundan sonra, her yerde, otomobil kullanmasını bilmediğini itiraf mecburiyetinde kalacaksın : Bir sporcu kadın için, hiç te koltukları kabartıcı bir itiraf değil! Cavidan : — Doğrul - diye mırıldandı. - Ben ki, şimdiye kadar otomobilimle hiç bir usulsüz hareket bile yap- mamıştım. — Kazanın hakikaten doğru olduğunu âleme isbat için, ara- banın bir yerini kırmalıyım, değil mi? Nusretin hiddeti, gittikçe artı- yordu. Zira, ertesi günden itiba- ren, telefon başladı: — Cavidan nasıl? lik önce anlıyamadı. — Gayet iyi... Ne olmuş? — Kazayı duyduk ta... — Ne kazası?... Ha... ehemmiyetsiz bir kaza... — Lâkin, Atifet hanım için ehmiyetsiz olmamış... Bu nevi on muhavereyi mütea- kip, adamcağız deliye döndü. Öteden beriden telgraflar, kartpostallar, eve kadar yokla- mağa gelenler... “ Size birşey olmamış amma, vah vah vah... Biçare Atıfeti ne hale sokmuşsınız, kızım!...,, Nusret, şimdi, artık alaycı : — Senin otomobil kazası dalla- nıp budaklanıyor! diyordu. - Atı- fet de, efkârı umumiye muvace- hesinde senin kurbanın bir betbaht gibi hal aldı! Cavidan somurtuyor : — Rezalet... Alçak, nankör kadın... Vallahi doğruyu söylesem de yeridir, £ çünkü (haketti. Artık onun yüzüne bile bakmıya- cağım billâhi |. Sahi... Kocası : — Bak, bunda iyi edersin! - dedi. Cavidan, o tarihten itibaren sahiden de Atıfetin yüzüne bak- madı. Fakat, Atıfet, onun arka- sından, her yerde : — Ob, maşaallah!.. - diye söylendi. - Hem insanı öldürmek derecelerine getir, hem de surat et... Beni öldüremediği için mi surat asıyor, benimle konuşmu- yor ?... Nakili: (Hatice Süreyya) Almanya ve Sovyet Rusya ticareti Berlin 4 (A. A.) — Havas ajansı bildiriyor : Rusyaya gönderilecek maden- lerin mübayaası hakkında Sovyet ticaret mümessilleri ile Alman müesseseleri arasında müzakerat başlamıştır. Sovyet mümessilleri kısa vadeli krediler istemekte ise de müba- yaatı kısmen peşin olarak yap- mağa âmâde bulunmaktadır. Iskoçya, viskisiz kaldı Elgin (Iskoçya), 4 —(A.A.) — Viski rüsumunun pek fazla olma- sına binaen taktirciler cemiyeti memleketin 91 taktirhanesinden 78 ini kontrol ettikten sonra bir sene müddetle istihsalâtı durdur- mağa karar vermiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: