10 Kasım 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

10 Kasım 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: SULEYMAN KÂNI “Bunun için Eyüp sabrı, Nuhun ömrü lâzım. Bunlar bende yok!, Abdülhamit Saffet * paşadam İomutsuzluğunu onu Paris sefa #etile İstanbuldan çıkarmak suro- İile göstermişti, > Saffet paşa Pariso kış esnasin- da gitmek mecburiyetinde kalmış, Şikâyet makamında şöyle bir şar- İş tertip ederek bazı ehilbasma göndermiş idir Sanma Paris bir ltaftir Yanal Gâyı enduha giklyettir. banal Bu &zimet bir sefalettir banal Son sefaret, son seyahattir banal © Hakikaten bu sefaret Saffet pa- $a için son seyahat oldu! İstanbula avdetinde Saffet pa şanın sıhhati muhtel olmuştu. Ve- fatımı intaç eden hastalığında ha- İcekti. Abdülhamit paşanın bu tas- miminden haberdar olunca ailesi. le eşyasının nakli içi Mithat paşayı götüren. bu İz- zeddin vapuruna binmek Saffet paşanın hoşuna gitmedi. Hareke- tini tacil ile Şirketihayriyeden bir vapur isticar ederek bununla Ada- ya nakletti, Abdülhamit te bu mu- ameleden şiddetlenen. iğbirarıni hiç hatır sormamakla gösterdi. Saffet paşa hastalığı ağırlaşın. ca Şehzadebaşındaki konağına naklolunduş orada vefat etti. Deli hangisi? . Mahrem dostlarından biri Saf- fet paşaya: — Sultan Murat bâlk deli mi- öi . Saffet paşa da: — Onu bilmem amma bu (yani Abdülhamit) delidir! Cevabını verir. « Bir malın alıcısı olmasa satıcısı da olmazl Âli paşa Paris konferansında “bulunduğu zaman görüştüğü Tu- puslu Hayreddin paşayı pek tak- dir etmişti. — Filere malik zattır. Tunustan naklimekân eylese vükelâliğa şa- yestedir. © Şeyh Zafir efendi fazliimeziye- Hini Abdülhamid tavsif eylemesi üzerine Hayreddin paşa İstanbula celbedildi. Vezaretle maliye vala- hat komisyonuna reis tayin olun du, Kuvvetli bir seciyeye malik olan , Hayreddin paşa müdaheneye yak: Jaşanlardan değildi. Saffet paşa sadaretinde bir gün bir meclisi mahsusa davet olunur; vükelâ idarenin muavveç ve mü- şevveş gidişinden uzun uzadıya bahsederler. Hayreddin paşa din. ler. Söze karışmaz. Nihayet paşanın bu hali dik kali celbeder; sebebi sorulur; o da şu cevabı verir: — Avrupada çok dolaştım. Dev. İetlerin idare şekillerini tetkik et- tim, Orada vükelâ ne yapsalar muhassenatını beyan ve izah ey. lemeleri âdettir. Vükelânın icraa- tını tenkit edenler ise muhali| dir. Şimdi bu mecliste işit sözler ise hükümeti sanki başka- ları idare ediyormuş gibi tenkit vadisindedir. Bu tavra hayret etti- 4» Terenme; iktibas bakla mahfuzdur « gim için susuyorum, Filrimce bu heyet eğri işleri doğru yola getire- miyorsa çekilmelidir. Vükelâ bu itiraz karşısında — Sahih! Avrupada öyledir! Derler; amma bozuk sazda ahenk arıyan Hayreddin paşanın tavsiyesine riayete lüzum gör mezler! Hayreddin paşa sadareti (9 zil. hicce 1295 - 9 şaban 1296) esna sında bir gün saraya davet ve hu- zura kabul olunur. Abdülhami — Bazıri lerle zihinleri işba ettikleri ihbar ediliyor. Isimleri de şunlardır... Birer hizmetle taşraya gönderil. eleri Der. Hayreddin paşa: — Efendimiz! Bir matarm alici: Sı olmasa, satıcısı da olmaz! İhba- rın sıtku kizbe ihtimali vardır. Muhakemesiz muamelede hicnet aşikârdır. Müsaadel hilâfetpena- hilerile evvelemirde tahkikat icra kılınması, hak ve adil muktezasi- nın gözetilmesi şanı şahanelerine daha lâyık olur, İbtarile bem padişahın hiddeti- ni tadil eder, hem yolsuz ve hak- siz bir muameleye meydan ver- mez, Hayreddin paşanın sadaretten infisali vükelânın mesuliyetine da- irtanzim ettiği bir lâyihayı Abdül- hamide takdim etmesi ve bunun vehme dokunması yüzünden ol- muştur, Sadaretten infisal edenler ekse- riya İstanbuldan uzak tutulurdu. Hayreddin paşa emsali gibi bir vi. İâyete veya sefarete gönder kabul etmiyerek Avrupaya çeki mesi ihtimali gözönüne getirildi. Bu düşünce Abdülhamidin vehmi- ne uygun gelmedi. Hayreddin paşanm sahilhane- sinde mürettep gözcülerin gizli ta- rassudu. altında ikamet eylemesi- ne bizzarure imaz olundu. Hayreddin paşa Babrülinin kır- tasiye muamelâtına vâkıf değildi. Abdülhamit taşrada muhasebeci. Hiklerde bulunmuş Hafız Sait efendiyi sadarete müsteşar tayin eylemişti. (1295) Muamelât karışıyordu. Nihayet Hayreddin paşa: — Ben acemi, müsteşar acemi! İşler yürümüyor! Diye şikâyete mecbur olur. Ha- fiz Sait efendi Zihni efendi - pa 1302). Sait paşa birinci defa başvekil olunca (3 zilkade 1296 - gurrei recep 1297) müsteşar Zihni efen- dinin kendi aleyhinde bulunduğu- nu ihbar ederler. O da Zihni efen- diye iyi muamele etmez. Nihayet Zihni efendi bıkar; bir gün Sait paşadan memuriyetinden — Sizi bu makama ben getir. medim ki istifanızı bana bildir yorsunuz. Si ise oraya arzediniz. Cevabını verir, Zihni efendi ye- rinde kalır ve müsteşarlığında daret makamında dokuz defa te- beddül vukuuna şahit olur. Hayreddin paşaya bir aralık SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ ÂKŞAM Tefrika No. 381 gene sadaret teklif olundu. Paketi © (padişah hizmeti mefhareti ba» fstir. Ancak dilhahı tacıdari ile be- pim meslekimde mukarenet kabil olamadığı takdirde yeni bir ihti lâf çıkar; buna mahal kalmamak üzere sadareti deruhte etmekteri çekinirim.). Diye itizar etti, Bundan sonra da sadaret tek- Jifleri tekerrür etmiş iken Hayred- din paşa her defasında sadaret- den çekilmesini icap ettiren vüke- lânın mesuliyeti ve sair maddeler hakkındaki maruzat ve eraitinin kabul edilmesini istemiş, Abdül. hamit ise bu tarafa yanaşamadı- Zından teklifler sakıt oluvermiştir. Bir defasında Abdülhamit can lüyor, bunalıyordu; sadareti"gene Hayreddin paşaya teklif etti. Hay- reddin paşa da bermutat şartları. nı tekrar etti, kabul ediyorum. Fa- kat tatbik için bana biraz vakit bırakınız! Temennisinde bulundu. Tok söz- lü Hayreddin paşa: — Bunun için Hazreti Eyübün sabrı ve Nuhun ömrü lâzım! Bun- lar da bende yok! Cevabını verdi; padişahın ge- Giştirme ve çürütme siyasetine alet kati surette Abdülhamit bundan sonra Hay- reddin paşaya bir daha sadaret teklifinde bulunmadı. Memduh paşanın «Esevatı Su- dur» da haber verdiğine göre, Hayreddin paşa içinde bulunduğu mühim meseleleri kayıt ile eyl dına yadigâr bıraktığını söyler- miş, Hayreddin paşanın bu yadigârı kimin elindedir acaba? Osmanlı tarihinin mühim bir lâkan yüksek vezirin eserinden tarihi mahrum etmemek zamanı hâlâ gelmemiş midir? CArkası var) | —————— Tarihf mühim bir eser İTTİHAT “TERAKKi TARIHINDE ESRAR PERDESİ Yakup Cemil niçin ve nasıl öldürüldü? MUSTAFA RAGIP HETİEAT ve TERAKKİ kol gizli ibtlüf ve. matem Bösteren tarihi yakalar Resimli, 638 büyük sahife 150 kuruş Yeni çıktı inin | rini Akşı n bi NİKÂ — Ne dedi; Kapıyı işaret edince kurander ak- İma geldi. Malümya O colmıya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibin şimdi anlat bakalım. — Yuvam yıkıldı, saadetim mah- yoldu, Tekiri alçaklık etti, Onun bir daha yüzünü görmiyeceğim. Ulvi bey omuz silktiş — Haydi canım, neler söylü- Bunu söylerken kızına baki” yor, yüzünü eleşitiyordu. Sumer, her an artan heyecanına hâkim olmak için asabımı geriyordu. Ne olurdu, babasının kollarına atıl: bilse, başını omuzuna dayayıp aj liyabilseydi. Fakat Ulvi bey kol- larını kavuşturmuştu. Teselli edi ci bir babadan ziyade, işin sonu- nu anlamak istiyen bir müteces- Başım sallıyordu. Karı koca kavgasının aile saadetinin tuzu biberi olduğunu söylüyordu, Bü- tün üş bu gibi buhranları li mundan fazla büyültmemekti. Yoksa. — Bu böyledir kızım, işi bü- yütmemek gerekir. Sen her şeyi iyorsun. Ateş üstünde ka- gibi kabarıyorsun, Anan kak... Hayatı olduğu gibi kabul et kızım... Söyle bakalım. Söyledi. Bütün öfkesini göz yaşlarından alarak anlattı, İşte bunun üzerine kalkıp geldim. Buradan başka hereye gidebilirdim?.. Çocuklarımla Tefimi alıp kaçtım. Aramıza maz bir uçurum koymak istiyo- Tum... Onunla aramızda her şey bitti artık. — Vay, vay, vay... Dur hele, bu kadar acele etme... Bir kere kocanla konuşmalıydın. Her hak. de çok daha hayırlı olurdu. Ulvi bey alnını kaşıyordu. — Konuşulacak ne var? Beni aldatıyor, yalan söylüyor, muka: desatını ayaklar altıma aliyor. H tıraları çiğniyor. Ben... Sustu, nefes aldı. Ulvi bey biraz yaklaş — Sinirlenme, istediğin nedir? — Burada oturmak istiyorum. Bana gene sen bak ve o adam- dan ayrılmam için bana yardım et. Ulvi bey kızının teklifini hiç te makul bulmuyordu. Böyle şey olur muydu? Ayrılmak! Dava, niza, avukat, hâkim, mü celp... — Bütün bunlar benim canımı sıkmaz, rahatımı kaçırmaz m sa- miyorsun?. Bütün bunlarda be- nim ne suçum var?.. İnsaf et: Bir gün bile sana nasihat vermiş in- san mıyım? Ben kimsenin işine karışmam. Bazı insanlar vardır, Başkalarına yol göstermeğe, akıl öğretmeğe kalkarlar... Ben o in- sanlardan nefret ederim... Her kes kendi işile meşgul olmalıdır. Herkes kendi köşesinde yaşama- dir... Adamcağızı yüzüstü bı rakmakla her şeyi altüst ettin... Buraya gelmekle beni damadıma karşı müşkül bir vaziyete soktun. Seni ben teşvik ettim sanacak, Halbuki beş dakika evvel aklım. dan bile geçmiyordunuz... Ben kahvemi düşünüyordum. Vildan bu kahve buz oldu, bana başka bir kahve pişir. Sumer sorduz si anlıyamadım. | 10 Teşrinisami 1934, ası No, 28 HSIZLAR Yazan ; Selâmi İzzet — Demek beni yanında ala- koymak istemiyorsun öyle mi ba. ba? — Ben mi7.. Hayır, böyle şey söylemedim... Sana acele ettin, bu yaptığın deliliktir. Evvelâ dü- şünmeliydin diyorum. insan kay nar su gibi kabarmaz... Ne bile yim, belki kocanın kabahati af Fedilmiyecek kadar büyük te de- dir... Ne bileyim ben. Sumer öfkesini yenemiyecek tığı şey meydanda. Gizli kapaklı tarafı yok. E, belki de kızı kaçıp gelmek- le iyi etmişti, Tekinin başına dank edecek ve yaptığına pişman ola cak, evini barkımı, çoluğunu, ço- cuğunu özleyip | gelecek, karısı. mi arıyacaktı elbette... Sumer gene babasının sözünü kesti. Bundan sonra kocasile ba- rışması mevzuu o bahsolamazdı Böyle bir ümit yoktu. O kız, evi. nin kapısına kadar gelip kocasını çalan kız gözlerinin Ve gülüşü, Zehranın zin. gülüşü kulaklarından gitmiyordu. Peki, pekil.. Sumer de çocuk değildi ya, Elbette yaptığım bi- irdi. Burası omun kendi eviydi — Her seyden vevel senin ba- banım. Yalnız çocuklarını alma- malıydın. Babalarına bıraksaydın. ne olurdu sanki? — Çocuklarımı yanımdan bir 'dakika ayırmam. Her halde onları benden mahkeme de ayırmaz sa- “Ayırmamasını temenni ede- lim... Neyse, çocuklar gene yara: maz mı? Çok gürültü ediyorlar mi? — Merak etme usul otururlar. — Oynasınlar, koşup eğlen- Malüm ya, Atillânin. ar. sinler, amma sessiz... gürül gürültüsü de göklere çil — Dadıları yanında. — Sahi bak, onu de getirmiş sin... Vildan yetişmez miydi? Bu- rada başka bir kız da var, O zamana kadar ağzını açma dan dinliyen Vildan: — Aman beyim, bu yaştan son- fa ben onlarla masıl başa çika- rım!.. dedi. Ulvi bey homurdandı, Onu ra- atsız etmesinler de ne yaparlar. sa yapsınlardı... Artık Vild muştu. Küçük hanım gibi e gelemem... miydı?, Doğrusu bumu Tekin be- ye hiç yakıştırmamıştı. Ulvi bey omuz silkiyor, Sumer can kulağile dinliyordu. Nihayet Ulvi bey kızdı: — Çeneni tut artık Vildan, ge- vezeliği bırak ta işine bak, Sana bir kahve daha yap dedim. Vildan çıktı. Kızile yalnız ka- bnca, onu gene yumuşatmağa ça işti, Damdan düşen bu üç kişi- yi kafasından atmak için, sırf bu maksatla, kızma dil döktü. Am- ma ne söylese nafile... Sumer ka- rarını vermişti, Yarın sabah bir avukatla görüşecek, ayrılık da vası açacaktı. — Çocukluk olur kızım, deli- bik olur bu. — O adam beni deli etti. İzze- ti nefsim kırıldı. — Kimsenin olup bitenden ha- beri yok. — Benim haberim var, kalbim kanıyor. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: