21 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

21 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ve iş |İBİLGİLERİ ATİNA AKROPOLÜ Akropolün binaları İsa doğmadan önce 5 ci asırda yapılmıştı. Orta çağlarda ekropol yıkılmağa paşladı Evvelâ Bizanslılar, Franklar, e yuncak, çok & sonra Türkler ve Cenevizliler s- rasile mabedleri kale, mağaza, saray, kilise veya cami haline soktular. Pro- püeler1864 yağıda hasara uğra- dı; 1687 muhasarasında bir barut de- posu infilâk etti, Parfenon yıkıldı, 1816 da lord Elgin heykellerin birço- gunu Londraya taşıdı. Bütün bunla- râ rağmen, yüz yirmi senedir Akropol- de mevcud kalanların aynen mühafa- zasına çalışılıyor. Atina akropolü yalçın bir kayadır. Ancak sarp bir yam&çtan çıkılır. Bu- gün Akropole Böle kapısından “gilir, Bü kapının dört köşe iki kulesi vardır. Kapıdan girilince çıkılan Merdiven müazzanı bir âbidedir.* Fakat gerek kapının, gerek merdivenin büyük bir mimari kıymeti yoktur. Roma impa- ratorluğu devrinde yapılmıştır. Eski Yunanlılar devrinde Akrbpole, kayalıklar arasında açılmış keygan bir patikadan çıkılırdı. SALINCAK Salıncak çok eski ozamanlar- da bile vardı. Bügün bizi eğ- lendiren bu o- ten doğdu: Lakonya kralı Öbabüs, Baküsten bağ| yetiştirmeği öğrenmişti. Üzümden bol bol şarab yapıyor, şarabı bol bol köylü- dere içiriyordu. Bir gün, şarapla çok sarhoş olan köy- Tüler, dumanlı kafa ile zehirlendik rü- yasına kapıldılar, kralın oğlu İkariyü- sü öldürğüler, Cinayeti haber alan katillerin karı- ları hiddetlen kudurmuşa döndüler, Falcıya baş vurdular. Falcı, kocaları- nın günahlarını affettirmek için İkari- yüsün ruhuna bayram ve şenlik yapıl- masını tavsiye etti, Kadınlar bir dal- dan bir dala İp gerdiler ve sallanarak şarkı söylemeğe başladılar; Salıncak bu suretle bulunmuş oldu. Bu oyun Yunanislandan İtalyaya geçti. Lâtinler bağ şenliklerinde Ba- küsün şerefine çamlara salmcak ku- rup sallanırlardı. Salıncak hoş bir eğlencedir. Amma üç şartla: 1 - Çok hızlı sallanmamak, çok yukarılara uçmamak 2 » Artık dur, sallama diyen bir arkadaşı sallamakta inad etmemek, 3 - Yemek üstüne sal- lanmamak şartlarile. AKŞAM 2 mart 1987 Amerikada tayyareler şimendifere rekabet etmeğe başladılar Tayyareler 1936 senesi zarfında - 1,140,000 yolcu taşıdılar Tayyarelerde konfor mükemmeldir, genç ve güzel bir kız ev sahibesi vaziyetinde yolcunun istirahatini temine çalışır Amerikada tayyare seferleri, şimen- difer, otobüs seferleri gibi çoklaşmış» tır. Nevyork tayyare meydanına her beş dakikada bir, seferlerden dönmeke te olan dört yolcu tayyaresi inmek- tedir. Her dakikada birçok yolcu tayyareleri, muhtelif yerlere yolcu ta- şımak için havalanıyorlar. Amerikada sivil tayyareciliğin müt- hiş bir surette inkişaf ve taammüm et- tiğini göstermek için şu rakamlara bir göz atmak kafidir: 1936 senesi zarfın» da Amerikadaki 22 tayyare kunipan- yaşına mensub tayyareler 1,140,000 yolcu tâşmışlardır. Halbuki âyni kumpanyalar 1935 senesinde 860,761 ve 1994 yılında da 537,637 yolcu nakletmişlerdi. 1935 senesi temmuzunda bu tayyare kumpanyaları 97,453 yolcu taşımışlar iken 1936 yılının ayni ayında 110,690 yolcu nakletmişlerdir. 2,500 DEFA DÜNYAYI DOLAŞMA 1938 yılımda 119 hat üzerinde işle- Miekte olan yolcu tayyareleri, 100 mil- yon kilometreden fazla mesafe katet- mişlerdir. Bu ise, hattı üstüvayı taki- ben dünyayı 2,500 defa dolaşmağa muadildir. 500 tayyare bir sene zarfın- da 90,000 sefer yapmışlardır. Tayare- lerde ve tayyare meydanlarında (670 pilot, 340 yardınıcı pilot ve 2700 maki- nis çalışmaktadır. 150 milyon litre benzin ve 4,5 milyon litre yağ harcan- muştur. Növyorktan gece, gündüz 28 tayya- | Te karşılıklı olarak Vaşingtona gidip | geliyor ve iki şehir arasındaki 320 ki- 1ometrelik mesafeyi-1 saat 20 dakika, | da alıyorlar, Üç büyük tayyare kum- panyası biribirinden 4300 kilometre uzakta olan Atlas denizile Bahrımuhi- tikebir arasında muntazam hava pos- taları işletiyorlar, TAYYARELERİN DEMİRYOLU İLE | a MÜCADELESİ Tayyare şirketleri meclisi idareleri- nin emniyet ve itimadını haiz olan 33 - 40 yaşındaki cesur pilotlar ve maki- nistler bu seferleri idare etmektedir. ler. Amerikalılar, vaktin nakid demek olduğunu bildikleri cihetle, seyahatle- rinde tayyareleri, trenlere tercih edi- yorlar, Bir tayyare, Bahrımuhiti Atlasiden 14 veyahut 16 saat zarfında Bahrımu- hitikebir sahiline varmaktadır. Halbu- Amerikada bir yolcu tayya'esinde briç partisi ki trenler bu iki deniz arasındaki me- Bafeyi 4 gece ve 3 gün içinde katedebi- Miyorlar, Amerika tayyare kumpanyalarından birinin direktörü, kendisile görüşen gazetecilere demiştir ki; — Tecrübe kabilinden olmak üzere bir yük tayyaresi ısmarladık, Bu tay- yare ile yükleri Bahrımuhiti Atlasi sa- hilinden Bahırımuhitikebir sahillerine | şimendifer navlun tarifesile 18 saatte | Dakledeceğiz. Tayyare, şimendiferle müthiş bir mücadele halindedir. Bu mücadelelerden muhakkak tayyareci- lik galib çıkacaktır. 'Tayyare kumpanyaları, postaların nakli için akdedilen on senelik kon- trat müstesna olmak üzere, hükümet- ten hiçbir yardım tahsisatı aimazlar. Tayyare kumpanyalarmın gelirleri posta tahsisatından, yolculardan ve bagajlardan alınan ücretlerden iba- rettir. Buna rağmen, tayyare kum- panyaları kâr ediyorlar, : BAHRIMUHİTİKEBİR İLE FİLİPİN ADALARI ARASINDA SEFERLER Amerika toprakları haricindeki ha- va seferlerile Panameriken hava şir- keti uğraşıyor. Bu kumpanyanın tay- yareleri, o Bahrımuhitikebirden beş merhalede Filipin adalarına gidiyor- lar. Bu hat 27 marttan itibaren Çine kadar temdid edilecektir. YOLCULARA GÖSTERİLEN NEZAKET Amerika tayyare kumpanyaları, yolcularına âzami kolaylık ve nezaketi gösteriyorlar. Her tayyarenin kapısın- da, son derecede güzel ve genç bir kız durmakta, yolcuları bir ev sahibesinin nezaketile karşılamakta, seferler esna- sında koltuklara kurulmuş olan yol- culara tatlı bir tebessümle bir reve- rans yaparak: — Yitfen bir sigara ahır misiniz? Diye nefis kokulu Şark tütünlerinden yapılmış sigaralar ikram etmektedir- ler. Güneş ufuklara batarken tayyare deki garson kız, elektrik Jâmbalarını yakarak birer birer yolculardan çay, kahve gibi içecek bir şey veya koltuk- larının vaziyetini değiştirmek isteyip istemediklerini, tayyare içindeki ha- garetin kâfi olup olmadığını sormak- tadır. Genç kız, şayet oyun kâğıdı oyna- mak istiyorsanız, oyun kâğıdı, mektup yazacaksanız kâğıt, zarf veriyor, Oku- mak istiyorsanız kitap ve gazete geti- riyor. Briç oynamak için yalnız üç ki- şi-iseniz derhal masanızın bir kenarı- ne oturarak dördüncü oluyor. Bu gâr- son kız sayesinde siz artık bir tayyare- de değil, fakat bir salon içinde seyahat eder gibi oluyorsunuz. © KADIN KÖŞESİ Kurdeleden şapka Li 'Enli siyah saten kurdeleden şapka, Vualeti siyahtır. Kuş elbisenin yaka- sındaki gamitürün rengi ile eştir. Zaralılar temiz suya kavuşuyor Kazanın kültür faaliyeti yerindedir Sivas (Akşam) — Zara Sivasa bağlı güzl bir ilçedir. 62 bin nüfuslu olup merkezde 813 hane ve 6000 nüfusu var- dır. İlçeye bağlı 270 parça köy mev- cuttur. Kültür işleri İlçede'yıldan yıla artmaktadır. İlçede çevresi. ile birlikte 12 okul vardır. Bu okulların, köylerle birlikte 1412 talebesi vardır. 8 öğret- men merkezde 12 öğretmen köylerde hümmalı bir şekilde çalışmaktadır. Şimdiye kadar Zara halkı içme su ihtiyacını Kızılırmak ile bir iki çeşme temin ediyordu, Temiz olmadığı için belediye ilçeye bir buçuk saat mesafe- de bulunan <Uyumluz çam suyunu getirmek teşebbüsüne girişinişlir. Bu suyun 938 senesine doğru ilçeye ge- tirilmesine çalışılacaktır. Bayram tatilini geçirmek üzere 'Tur- hal, Tokad ve bölgesi muallimleri ile birlikte Samsuna giden Sivas muallim- leri Samsundan iyi intibalarla aynla- Tak dönmüşlerdir. Muallimlerimiz Sam- sun kültür arkadaşlarını da Sivasa ça Bırmışlardır. 23 nisan bayramında on- ların da Sivasa gelecekleri söylenmek- tedir, Ku saçlarından yakalıyarak dışarıya çekmiş : Baba adında bir genç Beyoğlunda Abanoz sokağında bir evin pencere- sinden dışarıya başını uzatan Ayşe adında bir kadını saçlarından yakalı- yarak çekmek suretile yaralamaktan Beyoğlu cürmümeşhut mahkemesin- de muhakeme edilmiştir. Babanın suçu sabit olduğundan bir ay hapse mahküm olmuştur. Tefrika: No. 55 — Bu seferkinin milliyeti nedir? — Türki — Yal — Canım «#Kırmızi Gül barının meşhur dansözü Meziyet, Mecmua- lar durmadan resmini basiyor, haya- tanı yazıyor, dansını methediyorlar. — Anladım, anladım. Fakat Mezi- yet dediğin kız dansöz değil şantöz- dür. — Evet şantör. —Şantöz mü, dansöz mü? Kararı nı versene! — Ne bileyim ben, doğrusunu söy- Jemek lâzım gelirse sanatiyle pek alâ- kadar değilim, güzelliği gözlerimi ka- maştırıyor. — Nasıl tariştın? — Bir gece bâra yalnız başıma git- miştim, o da meşhur kürk tüccarı Ca- vitle oturuyordu. Uzaktan işaret, et- meğe başladı, Gidip bir dansa kaldır. dim. » Bây Cavid kızmadı m? — Yok canım, öyle saf, iyi kabil bir adam ki; üstellk o gece yiyip iç- ae e MA ve KIRILAN BEBEKLER Nakleden :. Zeyneb İdil — Aman sus Selim gözümden dü- şersin. — Bunda gözden düşecek ne var? Bay Cavid iki senedenberi Meziyetin kendisini aldatmasına iyice alışmış. Nasıl oisa mal sahibi olduğu için biz misafirlere portföy açmamıza izin vermiyor, — Öyle ise epeyce bir para biriktir- mişsindir. — Alay mi ediyorsun? Her ne ka- dar barda para sarfetmiyorsam da Meziyetin evine elimi, kolumu sallıya sallıya gidemem ya!., — Demek? —Mali vaziyetim pek yolunda de- Son «cümlesini - anlamamazlıktan geldin, fakat aceleci Selim düşünme- | me vakit bırakmadan: — Süziciğim kaç zamandır hâsta yattığın için para cihetinden epeyce | yüklü olduğunu tahmin ettim. Bana bir kaç lira ödünç verir misin? Kardeşim bunları söylerken öyle | tatlı bir hal almış öyle güzel gözlerle yüzüme bakıyordu ki.bu anda canı- mi İstese verirdim, Tuvaletimin ikinci gözünü aç, sol- da duran çekmecenin. içinde, elbette Yolunu unutmamışsınızdır, Selimin yolu unutmadığı aşina bir jestle çekmeceyi çekmesinden belliydi. Cebime liraları yerleştirdikten sonra mahzun mahzun: — Süzlelğim ihtiyacın varsa çekin- me söyle, bu ay başına kadar bekle- rim, dedi, — Beni düşünme Selim. Bugüne karlar fazla konuşmam, faz- Ja yorulmam doktor Süleyman tara» fından şiddetle menedildiği için, neza- ket icabı hastalığımı yoklamağa gelen- lerin kimler olduğunu henüz öğrene- medim, Fakat bu sabah gözlerimi aç- tığım zaman, neden bilmem, beni yok- yanların kimler olduğunu öğren- mek için içimde kabaran arzuya mu- kavemet edemedim. Babam beni ku- cağına alarak pencerenin önündeki koltuğa oturttu. Hava çok fena, ge- cedenberi durmadan yağan yağmur insana kışın geri geldiği hissini veri- yor, Can sıkıntısından bunalıyorum. Biraz eğlenebilmek, avunmak için beyhude yere zihnimi altüst ediyorum. Şuşut dizlerimin dibine olurmuş re simli mecmuaları karıştırıyor. Mace- ramdanberi mavi ceylânım şimdiye kadar gelmiş gelecek bütün şairlere karşı büyük bir kin beslediği için şim- tuğun kenarına asabiyetle parmak- Jarımı vüruşum önu biran için meğ mlarından sıyırıyor, kızatarak: — Biraz okumamı ister misiniz? diye soruyor, — Şiir parçaları mi? Teşekkür ede- rim Şuşut, onlar yıpranmış, modasi geçmiş tuzaklardan başka bir şey de- gi. : Şuşut içini çekiyor. — Bana kâseyi uzat, diyorum. Kâse dediğim şey, üzeri işlemeli, kırmızı bakırdan bir çanak, İçerisine “beş haftadanberi beni sormağa ge Jenlerin kartlarını biriktirmişler. Aşa- ği yukarı dörtte üçü bu beyaz kâğıt parçaları ile dolmuş. Büyük bir hırsla elimi daldırıyo- rum; — Meğer Şuşut ben ne kadar çok seviliyormuşum! — Elbette. Bütün bü isimleri okumak koşuma gidiyor, eğleniyorum. Kimisinde giz- Yi bir samimiyet, kimisinde alelâde bir arkadaşlık, bir ahbaplık buluyo- rum, Leylâ ile Hale on iki defa gele- rek rekor kırrsişlar, Sait paşanın ka“ rısının yazdığı mektuptaki eser satır- Yarna gülü run. Bunlardan sonra birer evimizde toplanan tüccarları, paya hokkabazlarının isimleri gözüme çarpıyor. “dl yanın gözeteeilerie altkadar; Kok: İ “O'ühdâ tari tuhaf bir İNE geldi; gülerek Şuşuta: — Şayet ölseydim görülmemiş bir kalabalık tabutumün arkasından ge Jecekmiş, dedim, Fakat kâsenin dibinde elime geçir- diğim zeri incecik bir yazı ile yazık miş beyaz kâğıt parçası birdenbire neşemi altüst eti, Derhal Şuşuta uzatarak; — Yüksek sesle oku! dedim. — Bayan ve bay Necdet, | — Buna ne dersin mavi ceylân? Büyük bir nezaket, büyük bir incelik değil mi? Şuşut bir kaplan gibi yeriidem, fırlıyarak: — Ben sizin gibi düşünmüyorum... 'Hissiz insanlar! Utanmaz insanları diye söylenmeğe başladı. Yavaş yavaş «Normal hayat» de dikleri bayata giriyorum. Etrafımda yine eskisi gibi arkadaşlarım toplant- yor, arasıra çaylar tertip ediyoruz, yalnız hislerimi uyuşturan, başımı dinlendiren mevzuları konuşuyoruz. Necdeti düşünmüyorum, daha doğru- su mümkün olduğu kadar az düşünü- yorum. Yegâne zevkim, şimdi ciğerle- rim zayıf olduğu için büsbütün me- nettikleri sigaranın yerine, elime ge- çen şekerlemeleri ağzıma atmak. Se lim her iki günde bir Tokatliyan ve- ya Löbondan bir kutu getiriyor. Bor- cunu galiba bu şekilde ödeyecek. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: