29 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

29 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 öz AKŞAM PAZARTESİ KONUŞMALARI Felsefe bize ne verir ? —Fazıl Ahmed Aykaç'a:— 'Amavuda sormuşlar: — Cehenneme gider misin? Cevap vermiş — Maaş kaç?... Felsefe bize no verir? diye soruldu- ğu zaman da aklıma ücrel, maaş ve kazanç gelenler herhalde az olmiya- caktır, Çünkü ödebiyatın karın doyur- madığını söyliyecek kadar şikemper- yer, yüksek ilim müesseselerinde pro- #esörlerimiz bile var. Felsefe, insana doğrudan doğruya ve ilk ağızda bun- Jarı bize teminle kendini mükellef bil- memekle beraber paranın bile çok ker- reler satın alamadığı ruh muvazenesi verir ki içinde buhranlar duymuş ©- lanlar bunun ne kıymete bir kazanç olduğunu kolayca takdir ederler, Hem bu yolda fazla endişeye ne ha cet; Musa evlâdından Spinoza, Meyer- son, Bergson gibi büyük dehâlar fel- gefenin kârlı bir fikir işl olduğunu gör- meselerdi bu güç mesleği kendilerine Tüyst meşgalesi yaparlar mıydı? Bi- zi bürada yapmak istediğimiz, şah- San da zararını değil, faydasını gördü- gümüz felsefenin, sadece insan zekâ- sma neler verdiğini söyliyerek, bugün- Kü gençliğin dikkatini bir iki fikir me- $elesi üzerine çekmiştir. Her şeyden önce bakar körlükten kurtulmak için gözlere, baktığı şeyleri görebilmek ka- biliyetini vermek lâzımdır, Maddeyi, hayatı ve cemiyeti, esasen kendi var- ığımızda birer parçasi bulunan bu Tealiteleri, yalnız bir fotoğraf objek- fi gibi parça parça zaptedip dimağı- muza yerleştirecek olürsak elde edece- Eimiz netice, basit bir zekâ kopyacılı- Eından başka ne olabilir? Üstüste yı- gılmış bu plâkların çekmecesi halin- deki bir kafanın verimi, o da hafıza- sının yardımı ile, icabında bu plâklar- dan birini veya bir kaçını dışarı çıkar- mak, yanyana dizmek ve bununla dü- şündüğünü zannelmeklen ibaret ka- hır. Böyle bir kafa, evvelâ pasif bir ka» fadır.. Hakikate yeni bir şey vermiş değildir Ve veremez. Aldığını, belki as- Imdaki asaletini de bozarak dışarı ver- mektir. Bu bir, hazım değli, hazmolu- namamış fikir maddelerini iade etme, yani dimaği bir kusmağdır. Bu fikir bo- zukluğundan kurtulmak için ilk yapı- lacak iş; madde, hayat ve cemiyet hakkinda edinilen bilgileri kafada hal- Jü hamur etmek olmalıdır. Ayrı ayrı mevzülari ülâkalandıran bu fikir kars gaşilığını, o fikirleri biribirile bârıştı- Tıp bağdaştırarak bertaraf etmek lâ- amdır. Tekâmül etmiş bir dimağ, me- deni bir şehir manzarasını gösterme- lidir, Büyük caddeler küçüklerine, kü- çük caddeler, daha ufak sokaklara ay- rılır; evler bu cadde ve sokakların üs- tüne açılarak her türlü medeni ihti. yaçları temin edebilecek bir plâna gö- Ye yerleştirilir. Şehrin en uzak iki noks “tası'bile tramvay, otobüs ve başka na- “Kil'vasıtalarile biribirine “ bağlanmış- “tir.“Dimağ da böyle... Newton'un ca- 'Yib€ kanunile kazanç vergisi kanunu; yerli yerine konmuş; icabında, birin- den, lüzumunda öbüründen istifade 'kabil olabilmelidir. İşte bu kafa inti- zâmıni verecek; dimağı, fişleri güzel tertip edilmiş bir kütüphane haline sokacak, biraz önec tasvir ettiğimiz medeni bir şehrin durmadan - işleyen ahengini bize bahşedecek olan bilgi mürettip ve mühendisi, felsefedir. Kitaptan, mektepten ve hayattan aldığımız bu intibaları yerli yerine koyduktan sonra onları kullanmak, onlardan istifade etmek vazifesi baş- lar. Bunu yapabilmek için (terkip) işine zihnimizi alıştırmak mecburiye- tindeyiz. Bunu şöyle bir temsil ile an- Jatabliriz: Bir ressamın kutusunda mahdut tüpler içerisinde, sayılı renkte boyalar vardır, Eğer her hangi bir portre veyâ manzarayı bu renklere esir olarak yapmak lâzımgelse ressamın gördü- günü tuval üzerinde göstermesine im- kân olamaz. Onu bu esirlikten kurta- Tan, gördüğü rengi ifade etmek için üç beş boyayı bir araya getirerek yep- yeni bir renk elde edebilmesidir, Res- samın, bu yolda elde ettiği boyalaria yaptığı bir tablo, terkip dediğimiz ameliyenin güzel bir nümunesi ve ©- nun eseridir. Dimağ için de böyle... İlimden ve hayattan öğrendiğimiz bilgiler mah- duttur. Sırf onlarla kalacak olursak yeni bir fikir tablosu yapmamız kabil olamaz. Bunları başka başka nisbet- lerde birleştirip yeni fikirler elde et- meğe çalışmalıyız. Buişidebize en geniş ölçüde felsefe öğretir. Çünkü felsefe, hayat ve kâinat önünde beşer zekâsının yarattığı en büyük terkip- lerdir ki, bunlara (felsefi sistemler) adı verilir. Kant'ın, Comet'un, Ja- mes'in felsefi sistemi dediğimiz zaman bu filozofların yaptıkları büyük fikir terkiplerini söylemiş oluruz, Felsefe bize zihin ve fikir âleminde büyük mimarlık kudretini verdiği gi- bi ameli hayat içerisinde kendimizi uyduracağımız hareket düsturlarını da kazandırır. Ağlıyarak ve bağırarak başlıyan, ağlatarak ve susarak biten hayatımız için dayanacak bir ruh des- teği, varılacak bir ideal bulmadıkça bu iki nokta arasında cansız bir bilye gibi seyretmekten başka ne yapmış oluruz? İnsanların pek çoğunu taklit yolu ile bağlıyan bir takım itikatlar dışına çıktığımız zaman, bu taklit de- rekesinden kurtulup bin bir (acaba)- lardan sonra kuracağımız iman mua- delesi, hayat denilen sayısız meçhul- leri halletmek tesellisini olsun bize vermez mi? Bu iman muadelesini ce- birden değil, belki felsefenin dimağı- ymzı alıştıracağı hürriyetten öğrene- biliriz. «Artık saadet istemiyorum, hayat saadetten daha asildir.» diyen Bernar Şov ,veya «Saadet de saatler gibidir; en basitleri enaz bozulur.» diyen Khamfort, bu düsturları söktürüp çı karabilmek için üstü karlı dağlara dö- nen başlarını birer felsefi tefekkür makinesi olarak işletmişlerdir. Felsefe'bize daha çok şeyler verebi- Jir. Burada, verdiklerinin bir kısmını söylemiş oluyorum; Eğer bunlara ina- nılmıyorsa, inantiyanların inandık- larını söylemeleri lâzımdır, Aristonun dediği gibi felsefe yapmamak için bile felsefe yapmak gerek... Hasan Âli YÜCEL Iki defa Okyanu- su geçtiler Fakat bir daha sahilden uzaklaşmâmağa yemin ettiler B. Bramson ve zevcesi Bramson adında bir İngilizle genç karısı, hiç akıllarından geçirmedikle- ri halde iki defa Atlantik Okyanusu- nu geçmişlerdir. Hâdise şöyle olmuş- tur: Bu sene İngilterede kış çok sert ve devamlı olmuştur. Günlerce kar yer- den kalkmamış, güneş yüzünü - gös- termemiştir. Geçen ay bir iki gün na- #ılsa hava açmış, ortalık bir parça ısınmıştır. Glaskovda oturan B. Bram- son ile genç karısı bundan istifade ederek bir gezinti yapmağa karar ver- mişler, sandalla denize açılmışlardır. Fakat çok geçmeden hava değiş- miş (fırtına başlamıştır. Karı koca, bütün kuyvetlerile kürekiere asıldık- mienedememişlerdir. “Nihayet akşama, doğru kara büsbütün gözden kaybol- muştur. Karı koca, dalgalâr arasında ceviz kabuğu gibi sallanan sandalm devri- Terek boğulmalarını beklerken uzak- tan geçen bir vapur kendile- rini görmüş, bir sandal indi- rerek ikisini de kurtarmıştır. Bindikleri oOvapur cenubi Ame rikada Buenos Ayrese gitmekte olan bir şilepti. Başka hiç bir yere uğramı- yacağı için karı koca bu şileple tâ ce- nubi Amerikaya kadar gitmeğe mec- bur olmuşlar, orada başka bir vapura aktarma ederek Amerikaya dönmüş- lerdir. Bu macera üzerine karı koca, yaz ortasında bile sahilden çok uzaklaş- mamağa yemin etmişlerdir. Bulgaristanda masonluk yüzün- den bir ihtilâf İhtiyat zabitleri birliği ile Sofya merkezi anlaşamıyor Sofya 21 — Son zamanlarda mâ sonluk meselesinden dolayı umum Bulgar ihtiyat zabitleri birliğile Sofya Bulgar ihtiyat zabitleri cemiyeti ara- sında ihtilâf çıkmıştır, Sofya ihtiyat zabitleri cemiyeti mason olan 60 ka- dar azasıni öemiyetten çıkarmıştır. İhraç edilenlerin arasında birliğin ida- re heyeti “#zâsından bülunanlar dâ vardır. Birlik idare heyeti ise masonluk Bulgaristanda hükümet tarafından resmen tanınmış bir teşekkül oldu- ğundan ihtiyat zabitlerinin her iki ce- m ğe —ğ—ğ— e de Wa olam ia e İzmir (Akşam) — Toprak bayramı fmirde Bornovada vali bay Fazlı Gü- lecin önünde bir çok köylülerin dö işli'akile tesld edilmiştir. Ziraat mektebi bahçesinde toprak bayramı münasebetile bir de çay ziyafeti tertib edilmişti. Köylü kızlar, milli kıyafetlerile zeybek oyunu oynamışlar ve çok alkışlanmış- Jardır. a A LE. “otebin-taraçasında bir köylü kız görünitor.. “© mektedir. Bu yüzden hararetli müna- kaşalar olmuştur. Umum ihtiyat zabitleri birliğinin idare heyetinin geçen akşamki toplan» tısında Sofya ihtiyat zabitleri cemiye- tinin idüre heyetinin tanınmaması ka- rarlaştırılmıştır. Bundan başka birlik, neşrettiği bir beyannamesinde, birli- ğin idare heyeti azalığında bulunan azalarını tardetmesi gayri kanuni ol- duğunu ve tardetmek işi yalnız kon- gre kararile olabileceğini bildirmiştir. İhtiyat zabitleri birliği, muvakka- ten idare olunabilmesi için üç kişilik bir komisyon seçmesi hakkında Sof- ya ihtiyat zabitleri cemiyetine 7 gün- lük bir mühlet vermiştir. Sofya ihti- yat zabitleri cemiyeti bir toplantı ya- parak bu meseleleri tedkik edecektir. “Umum birlik ile Sofya ihtiyat zabitle- ri cemiyeti merkezi idare heyetleri “en aylardanberi hiç bir itlâf hasıl olamamıştır, Ve aralarında bir e m ları hâlde sandalı açıklara gitmekten | 29 Mart 1937 <0. Raspotin in gibi? Selânikte kadın avcısı bir papaz yakalandı Genç kızları yalnız baştan çıkarmakla kalmamış, paralarını da sızdırmış Selânik (Hususi muhabirimizden) — Şehrimizde mahud Raspotini andıran kadın avcısı genç bir papaz yakalar mıştır. Nikolo Rengu adında olan bü papaz, burada gizli bir tarikat kur- muştu, Bu tarikatin müridleri safdil genç kızlar ve kadınlardan terekküp ediyordu. Papaz Rengu, Ayadim katrin kiliselerinde vâaz ver başlamıştır. Sesi o kadar cazip ve tat- lı idi ki, az bir zaman zarfında bil hassa kadınlar arasında büyük bir Şöhret kazanmıştır, Bu kiliselerde vâ- ca verdiği günler etrafını bilhassa genç kız ve kadınlardan mürekkep ke- $if bir cemaat kütlesi sarıyordu. Genç papazın bü ateşli müridleri, kiliseler haricinde toplantılar yapmağa başla” mışlardır. Katerin, Mari ve Kleoniki Dimu namında üç hemşire, İkinci Kordon boyunda kâin mükellef apar- tımanlarını genç papazın kadın mü- ridlerile birlikte tertip ettiği bu top- Jantılara tahsis etmişlerdir. Her gece apartımanda, toplantılar tertip ediliyor.Kurnaz papaz, genç ve güzel müridierile beraber adam aâkık Jı kafayı tütsüledikten sonra onları, kendisini kucaklamağ, dizlerinde ©- turmeğa davet ediyor, ve bu hareket- lerini muhik göstermek için diyordu ki: — Ruh memnun kaldığı zaman ya pılan dualar, huzuru İlâhiye varır, Fa- kat ruhun memnun kalması için vü- cüdün de memnun olması ve tatmin edilmesi lâzımdır. Dört huvari, bunu söylüyor.» Kurnaz papazın bu süzlerini bir his- sl ilâhi gibi kabul eden kızlar ve ka” dımlar mürşidlerini memnun etmek için onun dediklerini yapmakta te- reddüd etmiyorlardı. Geçen martın 13 üncü günü papa» zın isim gününe raslıyordu. Müridle- Tİ papazı memnun etmek için Dimu hemşirelerin evinde, büyük bir eğlen- ce tertip ettiler. Bu eğlenceye ketumi- yetlerinden emin bulunan en ateşli kızlar devet edilmişlerdi, Papaz, ziya- fetinden sonra gözüne kestirdiği gü- zel bayan Teofilunun parmağına kır- mızı taşlı bir yüzük taktı ve bu yüzü- ğü takarken: — Bu dakikadan itibaren benim ni- şanlımsın. Artık bana «peder» değil, «sevgilim; diye hitap edeceksin. Dü- günümüz dört gün sonra yapılacak- tar... dedi. > Yunanlı Raspotinin bayan Teofilu- ya gösterdiği bu hususi teveccüh ve alâka, diğer genç müridlerinde derin bir kıskançlık uyandırmıştı, Aradan üç gün geçtikten sonra pa- paz, nişanlısını mürldlerinden bayan 'Teklanın evinde cereyan edecek bir «mum söndü; eğlencesine davet ot- miştir, Papaz, türlü türlü yemekleri, şarapları midesine indirdikten sonra bir koltuğa oturmuş ve ev sahibesini ayaklarını yıkamağa davet etmiştir. Kıskançlık yüzünden meseleyi polise haber veren bayan Teofilu Bayan Tekla.diğer genç iki kızın da yardımile papazın kirli ayaklarını yır kadılar, üzerine levantalar, esanslar serptiler, Herkes papazın geceyi, genç nişanlısı ile geçireceğini zannederken, o, eğlenceye iştirak eden diğer iki genç mürideyi intihap etti ve geceyi onların kucağında geçirdi. Papazın bu sadakatsizliği, nişanlısını çileden çıkardı, kıskançlık damarlarım kam- çıladı. Genç kadın, kendisinden inti- kam almağa karar verdi ve şefak sö- ker sökmez, zabıtaya baş vurarak 0©- Yap bitenleri anlattı. Zabıta, eğlence- nin cereyan ettiği eve giderek papazı, iki genç kızın kucağında, mışıl mışıl uyurken yakaladı. Papaz Rengu, genç kadın ve kizla- rı baştan çıkarmakla kalmamış, ayni zamanda onları dolandırmıştır. Zabi- tanın tahkikatına göre papaz bayan Katerin Yanakopulo namında bir mü- ridinden 25,000 drahmi sızdırmalır. Selânik kız lisesine devam eden bayan Partenopi kendisini besliyor, diğer üç evli kadın da kendisine cep harçlığı veriyordu. Bu rezaletin meydana çi- karılması ve bunda Selâiniğin en ta nınmış ailelerine mensup birçok genç kadın ve kızın medhaldar bulunması, birçok dedikodulara sebebiyet vermiş- lr. Zabıta papazı tevkif etmiştir. Bu sene fazla tütün ekiliyor İzmir (Akşam) — Bütün müstah- siller, bu sene fazla tütün ekmek için hazırlıklar yapmaktadır. Tarlalar ha- sırlanmıştır. Akhisar havalisinde ilk tütün mahsulünü bay Ramazan Yaka ekmiştir. Ödemiş, Tire, Bayındır “ve Kuşandası kazalarında da ilk parti tütün eken müstahsiller vardıt, Bu se ne ve gelecek sene tütünlerin İyi fiat- lerle satılacağı şimdiden anlaşılmak- tadır. Onun için müstahsil olmıyanlar dan da bu işe teşebbüs edenler çok- tur. Bu seneki tütün rekoltesinin yük- sek olacağı şimdiden tehmin ediliyor. İzmir (Akşam) — Öğretmenler için İzmir Dumlupınar fik okulunda fran- szca ve almanca dil kursları açılmıştır. Kurslara öğrelmenler arasında bü» gt e akal er Ber, b devam eden. İzmir emar KTM EA

Bu sayıdan diğer sayfalar: