26 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

26 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 Mayıs 1997 İsmet İnönü İstanbulda bir şey yapılmıyor, İs- tanbul değişmiyor diyoruz, sonra ko- ca İstanbulu semt semt dolaşacak olursak, Amerikalı gyahlar gibi, bir çok eserler görüp şaşakalıyoruz. Florya plâjı, Yürükali plâjı, Büyük- dere meyva f“--“” o Beykoz nü- mune fidanlığı bol ağaçlı Üsküdar, mezbaha hal binası ve nihayet Fin- dıklıdaki İsmet İnönü ilk okulu, ya- bancılar kadar bizi de şaşırtan mü- esseselerdir. Bir kaç ay evvel şehrimize gelen Fransanın Cemiyeti Akvamdaki ka- dın murahhası, Perapalasta kendisi- Je görüştüğüm rada bana uzun uzun Fındıklıdaki İsmet İnönü ilk okulundan bahsettiydi. Bu münev- ver, diplomat Fransız kadını samimi bir hamle ile itiraf ettiydi: — Sizi temin ederim, Fransada bu Hik okulunuz kadar muntazam, güzel bir mektep yoktur, Yalnız gâzeteci ve yalnız İstanbul umumi meclis âzası sıfatile değil, ya- Pılan güzel eserleri görmek istiyen bir vatandaş arzusile geçen gün mek- tebe gittim ve 1934 denberi gid'p gör- mediğime bir kat daha üzüldüm. Ar- kadaşımız Adalı Avninin biraz hakkı Yar. İsmet İnönü ilk okulu için: — Büyük bir servettir, fakat Em- niyet sandığına yatırılmış gibidir, görünmez! diyor. Fındıklı sırtlarındaki bu mektep #ilvaki göze pek görünmüyor, fakat muhteşem, heybetli yapısının çalısı altında mütevazı gayretile, büyük bir muhite irfan ve kültür aşılı yor. Bugünkü mesainin semereleri pek yakında verimini yurdun dört bucağına yayacak ve elbetteki o gü- zel mektep, İstanbul plânının tatbiki #ıralarında bütün ihtişamlle gözler önüne serilecek. ... Mektebin umumi görünüşünde £i- tiz bir itina, göz kamaştıran bir te- Mmizlik var, Tertemiz, gül gibi bir av- hu, ayni itina ile bezenilmiş bir peron, geniş, yüksek pencereler, yevki selim He yapılmış bir anıt; Atatürkün genç- Miğe hitabesi, İçeri giriyorsunuz, gene tertemiz koridorlar. Tertemiz sıvalı duvarlar, tertemiz boyalı kapılar, Si- Mıfların okoridorlarında düvarlara Eerdöroplar çivilenmiş ve önleri briz briz şeklinde perdelerle kapatılmış. Perdelerde yırtık yok, Silkeliyorum, | &ox yok. Malümya, bizde usuldendir, büyükler bile bazan İskarpinlerinin tozlarını perdelere eilerler... Koridor pencerele- rinden tertemiz gi- yinmiş, siyah ön- Tüklü, beyaz yakalı çocuklarımız görünüyor. Kahve ren- gi cllâlanmış masalarda da kesik yok... Gözlerimin önüne ki çocuklu evler geldi. İtiraf edelim ki o evlerin duvarları 530 Talebeli bu mektebin duvarları gibi çizgisiz değildir. Mek- tebin değerli başöğretmeni B. Rüştü, mektepte 2 tane birinci, 2 tane ikin- ci, 2 tane üçüncü, 3 tane dördüncü, 2 tane beşinci sınıf olduğunu söyle- di. Sonra gütüphaneyi, atölyeyi, mü- zik ve konferans salonunu gezdirdi. Kütüphanenin bir yanında öğretmen- lerin, diğer yanında çocukların kitap- ları var. Çocuk neşriyatı her tarafta görünen titiz itina ile kaplanmış, üzerlerine isimleri yazılmış; atölyede marangoz takımları, yün tezgâhları var. Çocukların yaptıkları resimiş faaliyeti, hem elişi hem güzel sanat duygularnı — besliyecek (o mahiyette, Mektebin talebelerinden müteşekkil 50 kişilik bir korosu var. Çarşamba günleri öğleden sonra sinema gösteri- liyor. Alt katta, gene zevki selim ile yapılmış, iyi düşünülmüş banyo daf- resi var. Burada evlerinde yıkanamı- yan çocuklar haftada bir gün yıkanı- yorlar ... ... Yarımda öğle paydosu çaldı. Tale- be güle oynıya, fakat yaygarasız, si- mflardan çıktılar, bahçeye indiler. Bahçenin üst kısım peronunda iki büyük levha var, Biri rasat cetveli, © günkü havayı, dereceyi gösteriyor, diğeri de büyük bir Türkiye haritası, Her vilâyet isminin yanında bir çen- gel ve o çengelde, o günkü gazeteler. de, o vilâyetlere dair çocukları alâka- dar edecek havadislerin kupürleri âsi- lı. Çocuklar okuyorlar ve biribirleri- ne anlatıyorlar. Biraz sonra yemek zili vurdu. Tale- be yemekhaneye girdi. Masalarda, beyaz önlüklü, başlarında bönelerle kız çocuklar hizmet ediyor, Başöğret- men Rüştü anlattı: ni İlkokulunda... Yağlıboya kapılarında, sıvalı dıvarlarında tek kalem çizgisi olmıyan bir mektep tasavvur eder misiniz ?.. İnönü İlkokulu Cumhuriyet maarifinin en güzel örnek- i lerinden biridir, bütün ilk mekteplerimize nümune olacak seviyededir EİN Tefrika No. 106, Hakkın var: Enverle Cemal kabinede, işin başında bulundukça biz birşey İ yapamayız. Cemal ne ise amma, En- verin hiç elâstikiyeti yok.. İlk evvel nasıl ve ne suretle düşünmüşse, hep Öyle devam etmek istiyor. Fakat bili- yor musun iş benim istifa etmekli- ğimle olmaz. Padişaha güvensem bile, vaziyet kendisine müsaid (olmadığı için, bu itimad, benim şahsıma değil, yalnız «İttihad ve Terakki, hesabına olabilir. Ben, resmen çekilmeğe kal- kışsam, padişah benim bu hareketimi ciddiye alır da Enveri sadrazam yap- mağa kalkarsa. Bu dediğim, hiç de imkânsız değil dir. Öyle görüyorum ki, Enverin da- mad olması, benden fazla hürmetli davranmasından dolayı son günlerde padişahın fazlaca teveccühünü ka- — Bu gördüğünüz yirmi masalı ye- mekhane, içtimai muavenetle meyda- na geldi. Muhitimizdeki vatandaş- lardan, geçimleri yolunda olan talebe velilerinden topladığımız para ile bu- rada 240 talebe sicak yemek yiyor. Bu 240 kişinin 130 kişisi parasız ye mek yiyenlerdir. Her gün, münavebe ile bir sınıfın kız talebeleri, yemekte arkadaşlarına servis yaparlar... Ofise geldik. Bulaşığın ilk yağları- nı bir hademe yıkıyor, diğer bir hade- me çalkıyor, ondan sonra bulaşık ta- lebenin eline geliyor, onlardan biri tabak ve çatalla kaşıkları bir su da- ha çalkıyorlar, diğer bir talebe kuru- luyor, diğer birine veriyor, o da ye- rine koyuyor. Duvarda haftalık yemek listesi ile hergünün yemeğinin fiat cetveli var. Yenilen ıspanağın kilosu kaç para dır, şeker kaç kuruştan alınmıştır, ekmek kaça mal olmuştur yazılı. Ta- lebe beni yediği yemeğin kaça mal olduğunu biliyor, hem de hesap vazi- fesini yaparken, herhangi bir yiyece- ğe tahmini bir fiat koymuyor, bu cet- vele bakıp meselesini öyle hallediyor Duvarlarda, yemek yiyen çocuk sayısını gösteren güzel grafikler ya- pılmış. Bu grefiklerden anlaşıldığına göre evvelâ 50 kişi yemek yiyormuş, bugün 240 kişi yemek yiyor. 2 kap yemek ekmeği ve suyu ile 7 kuruşa mal oluyor, İçilen su da terkoz, yani İstanbul şehir suyudur, Öğretmenle re ayda bir buçuk liraya ekmeksiz ye- mek veriliyor. Fındıklıdaki İsmet İnönö ilk okü- Iunu gezdikten sonra bugünkü ço- cuklara ve yarının gençlerine imren- memek imkânsızdır. İstanbul vilâye- ti bu güzel eserle ne kadar oğünse azdır. Biz de idaresinden dolayı baş- öğretmen Rüştü ile talim « heyetini tebrik ederiz, S.İ.S. gandı. Biliyorsun ki, hünkâr, daha şehza inden beri bizim hiç birimi- si sevmez, o, hem aramıza tefrika sok- mak, hem de kendi mevkiini ordu na- zarında kuvetlendirip aleyhinde ter- tip edilecek tehlikenin vehminden kurtulmak için, herhalde Enveri ben- den çok tutacaktır. Fakat emin ol ki, padişahın Enveri tutması da muvak- kat olacaktır. Allah saklasın, harbi kaybedersek; Harbiye nazırı da kal 8a, sadrazam da olsa -hepimizden €v- vel- iik düşecek Enver olacaktır! Fa- kat harbin sonunu kazanırsak, o Za» man sulh ile ahval değişecek, ordu terhis edildiği için memlekette yeni bir vaziyet başlıyacak. o zaman da ne Enver bana, ne ben Envere çekil demeğe lüzüm görmiyeceğiz. Kimbilir o zaman ne olur?. Onun için ben diyorum ki benim istifam ile senin dediğini yapamayız. Ancak benim hatırıma başka bir şey geliyor. Son zamanlarda Fethi (o st ralarda İstanbul mebusu idi, şimdi Londra sefiri) mecliste bize karşı bir blok yapmağa çalışıyor. Ve arkadaş- larile ilk fırsatta bize hücum etmek çaresini arıyor, Şayed el altından bunları tahrik edersek, Envere hücum ederler. Ancak Fethinin Cemale çata- Cağını tahmin etmem. Çünkü o, he- pimizden ziyade Cemalin yakın dos- tudur. Fakat bu hücumların bilhas- sa Envere müteveccih olarak devamlı olması lâzımdır. Ben o zaman bunu bir sebeb olarak gösterir, istifa ede- rim. Padişah da mecliste bu kadar muhalefete uğrıyan Enveri himaye edemez, Elverir ki Fethi bunu yapa- bilmeğe muvaffak olsun, Hele sen be- nim dediğimi yap, şimdilik bu duşün- düğüm tertbi kabul et! Göreceksin ki zamanla her şeyi düzelteceğiz. Talât paşa, Canbulatla Kara Kemali barıştırmıştı Talât paşanın bu izahatı, Canbu- lat bey üzerinde icab eden tesiri yap- mıştı. Ö, Talât paşayı daha fazla gü- cendirmek istemedi ve ilk taleb ve iddialarından vazgeçer gibi bir tavır takındı. Artik dahiliye hezaretini ka- bul etmeğe mecbur olmuştu. Ancak Canbulat bey, şehireminliğinden is- tifa ettiği gündenberi, aralarında geçen hadiselerden dolayı, Kara Ke- xpal beyle dargındı. Bunu bilen sadra- zam, hususi bir ziyafet yapmış, bu zi- yafete kabinedeki arkadaşlarını ve kabineye yeni girecek doktor Na- sım, Kara Kemal ve Canbulat beyle- ri de davet etmişti. Bu ziyafet, Kara Kemalle Canbulatın <barışmalarına bir zemin teşkil etmişti. Diğer taraftan Talât paşa, Canbu- lat beyi kandırdıktan sonra kendisi- ne çok yakın bu yeni-üç nazırla En- ver paşaya karşı bir kat daha kuv- vetli olacağını hissediyordu. Sadrğ- zam, bu kuvveti yalnız meclisi yüke lâda değil, bu yeni arkadaşlarile müş- tereken alacağı tedbirlerle meclis dı- şında da tesis edeceğini ümid ediyor- du. Talât paşa, Enver paşaya karşı bu suretle yeni bir mücadele kapısı açmak için halk arasında yeni bir propaganda yaptırmak lüzumuna kanaat getirdi. Bu propaganda, har- bi vesile tutan Harbiye Nezaretinin günden güne idarei örfiyenin tazyi- kini arttırdığından kendisinin hiç de memnun olmadığını, buna mukabil “Ittihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar bârb haline Tağmen halka bazı ser. | yordu. Sahife 7 Yazan: Mustafa Ragıb Es-atlı Talâtpaşa mecliste muhalefet cereyanı vücud bulması için çalışmağa başladı! besti vermeğe çalıştığını söyletmek suretile yapılacaktı. Diğer . taraftan (teşkil edildcek iaşe nezâreti de levâzım reisi İsmail Hakkı paşanın iaşe işlerindeki nüfuz ve hâkimiyetine nihayet verecekti. Hattâ Talât paşa, bir kolayını bulur da Harbiye nazırını kandırırsa, iaşe nezareti yalnız sivil halkın değil, or- dunun da lâşesini eline alacak, bu suretle İsmali Hakkı paşanın çok ge- niş mikyasta sölâhiyetleri baltalana- caktı, Yeni Dahiliye nazırı ne yapabilirdi? Canbulatın dahiliye nezaretine ge- trlimesile Talât paşa, idarei örfiye selâhiyetleri etrafında Enver paşa ile yeniden yapacğı mücadeleyi yeni dahiliye nazırı vasıtasle temin etmek istiyordu. Sadrâzam, evvelce yazdığım gibi, buna bir kere daha teşebbüs et- miş, fakat Enver paşanın âyan mec- lisinde gösterdiği tesir üzerine bu te- şebbüste müvaffak olamamıştı. Şimdi yeniden bir fırsat bularak doğrudan doğruya kendisi ortaya atılmak iste- miyordu. Canbulat mesleğinde ve işinde inadcı ve fikrini israrla kabul etürmek istyen br karakterde oldu- ğu, bilhassa emniyeti umumiye mü- dürlüğünde uzun müddet bulunması yüzünden zabıta işlerine yakından vakıf bulunduğu için asayiş ve inzi- bat meselelerinde Harbiye Nezareti ile mücadele edecek en münasib şah- siyetti. Maamafih bütün bu tedbirler, Enver paşanın kabine haricindeki nüfuz ve mevkiini zayıflatmak için müessir bir çare değildi. Talât paşa, meclisi mebusandan istifade edecekti Vakıa Talât paşa, yeniden yaptır- mağı faydalı gördüğü Enver paşa aleyhindeki propagandayı genişlete- rek Enver paşayı halk nazarında büs- bütün küçük düşürebilirdi. Bu, çok müeesir olürdu. Fakat harb içinde bulunulduğu için bu propaganda yal nız Enver paşayı değil, bütün «jtti- had ve Terakkis nin şahsiyeti mans- viyesine tesir eder, harbin mukad- deratını da büsbütün fena bir istika- mete sevkederdi. Bu, her şeyden ev- vel memleket için muzır olurdu. Ta- lât paşa, memlekette menfi bir cere- yan tevlid etmemek üzere Enver pa- şa aleyhindeki propagandayı bu şek- le sokmağı doğru bulmadı. Lâkin Canbulat beyle görüştüğü gibi artık Enver paşanın hükümete tabi unsurlar tarafından da tutul- madığını kendisine telkin etmek lâ- zımdı. Talât paşa, bunun için meclisi mebusandan istifade etmeği düşündü: Meclisi mebusan - âyanda Ahmed Ri- za beyin yaptığı hücum ve muhale- fetlere rağmen - seferberliğin ilk gü- nündenberi güyei skin ve uysal bir vaziyette bulunuyordu. Mebuslardan hepsi, hükümetin siyaset ve icraatı aleyhinde en küçük bir tenkid ve iti- rTazdan çekinmişlerdi. Halbuki mem- lekette o kadar büyük yolsuzluklar, hatalar yapılmıştı ki bunlar, günler- ce bir meclisi işgal edecek ehemmiyet, ve mahiyette idi. Fakat 333 (1917) senesi sonların- *da Sofya sefirliğini bırakarak İstan- bul mebusu olan B. Fethi (şimdi Lon- dra sefiri) meclise iştirak ettiği gün- denberi, etrafında toplanan bazı ar- kadaşlarile beraber, hükümetin siya» setini tenkid etmek, memleketin sü- Tüklendiği feci âkibeti ortaya koya- Tâk hükümetin uluorta hareket et- mesine meydan vermemek üzere bir muhalefet cereyanı ihdas eylemek yolunu ve fırsatını arıyordu. B. Fethi büsbütün ayrı bir zihniyette idi B. Fethi, «İttihad ve Terakki; nin siyasi hareket ve faaliyetlerinde büs yük roller öynamış, bir aralık cemi- yetin (kâtibi umumiliği) ni yapmış olduğu halde siyasi düşünce ve xih- niyetle «İttihad ve Terakki» nin ko» mitecilik hareketlerine iştirak etmi» (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: