7 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

7 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 Maziran 1937 Her Akşam Bir Hikâye Nadir: — Size en feci maceramuı anlata- yım da dinleyiniz.. hem öyle laze bir macera ki henüz dumanı üstünde.. Yerhundeyi nasıl daha İlk görüşte sever gibi olduğumu hepiniz bilirsi- siniz. Bazılar ilk görüşte sevmeğe pek İnanmâzlar. Fakat ben inanırım. Ferhundeden nihayet bir randevu koparmıştım. O İstanbul tarafında | oturduğu için saat dörtte tam Beys- mdda buluşacak, beraber Adaya gi- decek, son vapurla da dönecektik. O günü Beyazıda ne kadar heyc- can içinde geldiğimi tasavvur ede- j Sevgiliyi öeklerkan İ | | İ | sonra uzün uzun birbirilerini süzü yorlardı. Zıvanadan çıkmak birşey değil... Ne yapsam acaba? . Kahvenin garsonunu gönderip Ferhündeyi bu hiç bir kadın olmıyan erkek kalabalı- ğının içine çağırtmak bir tuhaf ola- caktı.. sonra çağırtsam bile ona böyle ucu delinmiş çorabımla, iskarpinsiz nasıl görünürdüm. Ne derdim? «İs- karpinimi boyacı ile tamire gönder- dim..> diyemem ya... Ne olursa olsun İ o boyacı olacak herifi beklemeğe ka- | mezsiniz. Dörtte buluşacağımız hal- | de üç buçukta Beyazıdda idim. Fer- hunde beni tramvay durağında bek- Nyormuş gibi bekliyecekti. Daha vakit olduğunu görünce Be- yazıddaki kahvelerden birine otur- mağa karar verdim. Bir kundura boyacısı yanıma yak- Taştı. Bu kahvelerdeki kundura boya- cılarının çokluğunu bilirsiniz. Boyacı: Ayna gibi olmazsa para yok... diye etrafımda fır dönmeğe başladı. Baktım hakikaten kunduralarımı bo- yatsam hiç fena olmıyacaktı. — Boya., dedim. Lâkin ayağımı böyâ kutusunun üzerine basar bas- maz boyacı; — Bayım, dedi, topuklarınız âşın- mış.. Şunları şu karşıdaki kunduracı- da beş dakikada yaptırlıvereyim... Şöyle topuğuma baktım, Eyvahlar olsun, evden çıkarken nasıl farket- memişim? Topuklarım adamı akıllı aşınmıştı. Bu topukla Ferhundeye rezil olacaktım. Kundura boyacısı mütemadiyen: — Ağabey. beş dakika yaplırıvere- yim şunları... Taş çatlasa beş dakikâ- dan fazla sürmez.. Saat daah üç buçuk.. Ferhundenin gelmesine daha yarım saat var. Nİ- hayet kararımı verdim: “ Beş dakikadan vazgeçtim, amma katiyen 10 dakikayı geçmesin.. — Ne münasebet bayım.. 10 dakika sürer mi hiç. Ben kahvenin ta dibinde bir masâ- ya oturdum. İskarpinlerimi verdim. boyası aldı, götürdü. Ben de beklemeğe başladım. Beş dakika geçti, boyacı yok, on dakika geçli yok, on beşdakilka geçti yok, yirmi dakika geçti yok.. Aman, eyvahlar olsun, Ferhunde nin gelmesine on dakika kaldı Sabırsizlıktan çıldiracağım. Beş dakika daha geçti, yine ortalıkta kim- seler yok.. 'Tam yarım saat oldu. Ne gelen var, ne giden. kahveden bir de baktım: Ferhunde belirdi. Çıldırmak işten bile değli... Fer- hunde beni orada bulamayınca ceni Sıkılmış gibi bir hal aldı. Saate bakiyorum. Boyacı gideli tam otuz beş dakika olmuş. Dakikalar geçtikçe Ferhunde sâbır- sızlığını âdeta uzaktan belli etmeğe başlamıştı. Bu sırada Ferhundeden biraz ileride yine birisini bekler gibi sabırsızlanan bir genç adam dikkati. me çarptı. Ferhunde İle ikisi zaman zaman bir kolarındaki saate bakıyor- lar, bir etraflarına göz gezdiriyorlar, Keşan (Akşam) — Keşan Kazasına tabi köy muhtarlarına ve kâtiplerinin vazifelerine ald bilgilerini artırmak için burada açılan kurs mesaisini bitir miştir. Yukarıkı klişemiz, kursu takib etmiş olan Keşan kazası muhtarlarını mahalli hükümet erkânile bir arada gösteriyor, rar verdim Fakat elli dakika geçtiği h meydanda yoktu... Şimdi beklediği insanın gelmediği- ni gören genç adam Ferhundenin et- rafında fır dönmeğe başladı. Ferhunde yirmi dakika bekleme- nin siniri içinde... Kimbilir bana şu dakikada ne Kadar kıziyordu. Çünkü bana randevuyu verirken; — Katiyen beklemekten hoşlan- mam... Beni iki dakika bekletirseniz fena halde sinirlenirim.. diye daha peşinen ültimatomu vermişti. Nihayet Ferhundenin etrafındaki genç adam onun yanına yaklaştı. Kendisine bir geyler söylüyordu. Fe: hünde evvelâ cevap vermedi. İlerledi.. Galiba benden ümidini kesmemişti. Fakat genç adam bir türlü onun etrafında dolaşmaktan vazgeçmiyor- du, Tekrar Ferbundenin yanıma yak“ Taştı, Bu sefer uzaktan bektim. Genç &- dam söz söylerken Ferhunde gülmü- yor mu? Tepem attı. Çıkıp o herifi tepeliye- ceğim.. Tepeliyeceğim mma gelgele- Jim hani iskarpin?. Yerimde kafese kapatılmış, zincirlere buğlanmış hid- detli bi raslan gibi içimden köpürü- yor fakat bir halt da edemiyordum. Nihayet genç adam Ferhundenin önünden geçen bir taksiye işaret etti. Ootomobil durdu, Genç adamla Fer- hünde bindiler, uzaklaştılar.. Onların otomobili giderken bir de baktım, boyacı kan ter içinde koşu- yor, geldi: — Ah, dedi, kusura bakmayınız... Kunduracının ustası çarşıya gitmiş... Çırak vardı, Ustayı bekledim. Onun için bu kadar geç kaldım.. Ne dersin?.. Herifin gırtlağına sarı- ıp boğamam ya. Ertesi günü, daha ertesi günü yine Ferhundeyi ayni gençle gördüm. de hâlâ Iş bulmak Için Uzun uzun düşünecek yerde AKŞAM gazetesine bir KUÇUK ILAN koydurunuz. 3 dejası 100 kuruş 7 Haziran 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif Plâk neşriyatı. 14 son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Afrika avı ha- tıraları: Sald Selâheddin Cihanoğlu tarafından, 20; Rifat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafın- dan arapça söylev, 20,45: Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musiki- si vehalk şarkıları, (Saat âyan), 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve bor- sa haberleri ve ertesi günün progra- mı, 22,30: Plâkla sollar, opera ve ©- peret parçaları, 23: San, Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Viyana (Saat 18,00) - 506,8 - Schu- bertin eserlerinden, Viyana (Saat'19, 25) - 506,8 - Alman ve Fransız musi- kisi, British . National (Saat 20,20) » 1500 - Schubert - Lasone - Borodin, Viyana (Saat 20,40) - 506,8 - Dini mu- siki konseri, Leipzig (Saat 21,15) -382- Mozartın eserlerinden, Münih (Saat 22,20) - 405 - Mozart - Haydn - Veber konseri, Frankfurt (Saat 24,00) - 251- Mozartın eserlerinden, Dans musikisi Brüksel (Saat 22,10) - 484 - Tow- louse (Saat 23,00) - 385 - Lüks€m- burg (Saat 23,00) - 1293 - Rudepeşte (Saat 23,05) - 556 - 3 ve 23,13) - 369 - $ Haziran 1937 Sah İstanbul — Öğle neşriyatı: 12.30: Pl&kia Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son, Akşam neşriyatı: 18,30 Konferans, Beyoğlu Halkevinden naklen İhsan Arif (Cumhuriyeteilik ve Milliyetei- lik.), 19,80 Konferans Eminönü Halk- evi neşriyat kolu namıns Bey Nusret Sefa, 20,00 Belma ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve Halk şar- kıları, 20.30 Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musiki- siye Hajk şarkıları (Saat ayarı), 21,15 Radyofonlk dram (HAMLET), 2215 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23,00 sön. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Mer- kez, Taksim: İstiklâl“ caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekkaldırımda Ve- nikopulo, Galata: Topçular ccdde- sinde Merkez, Kasımpasa: Mücy” ved, Hasköy: Nesim Aseo, Emin- önü: Agop Minasyan, Heybeliada: Haik, Büyükada: Halk, Fatih: Vez- necilerde Üniversile, Karagüm- rük: Ahmed Suad, Bakırköy: İste- pan, Sarıyer: Asaf, Tarabya, Ye- niköy, Emirgân, Rumelihisarında- Ki eczaneler, Aksaray: Etem Per- te, Beşiktaş: Vidin, Kadıköy: Pa- Züryolunda Rifat Muhtar, Moda- da Alâeddin, Üsküdar: Merkez, Fener: Defterdarda ârif, Beyazıd: Kumkapida Belkis, Küçükpazar Hasan Hulüsi, Samatya: Yediku- lede Teofilos, Alemdar: Ali Riza, Şehremini: Topkapıda Nazım. lâno (Saat 17,15; gelini ie SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş SAYLIK o(750 » 1450 ; SAYLIK 400 > 800 » ecnebi memleketler: Seneliği 600, altı aylığı 1900, iç aylığı 1000 kuruştur, Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır Rebiulevvel 27 — Ruru Hızır 33 & İmsik Güneş Öğle İkindi Akşaca Yalı KE 633 850 434 B34 1200 201 Va 211 4291212 1613 1038 21,0 İdarehane: Babiâli civarı Acimusluk So, No. 13 KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli > Sahife 9 No. 73 O devirde Koralıların Pekinde istiklâl fikrini gütmeleri, Kafdağında Billür saray kurmak hülyasına kapılmak demekti! — Ben Cin-Kinin çok tedbirli ve ihtiyatkâr bir kumandan olduğunu sanıyorum. Yollardan geçerken ken- disini muhafızlarının koruyacağına ve bu suretle bir pusuya düşmeden Pekine varacağına İnanıyorum — Görüştüğümüze ve tanıştığını za çok memnun oldum. O halde bu inciler - Cin-Kin gelinciye kadar - se- nin dükkânında külsm. Cin-Kin gel- dikten sonra bir daha görüşür ve va- ziyeti yakından anlıyarak, gitmek icab ederse, hemen gelip alırım. 'Tekinboğa tüccara pey akçesi ola- rak bir miktar para vererek dükkân- dan ayrıldı. ... 'Tekinboğa ayni günün akşamı s0- kakta rasladığı bir Çinli kadınla ko- nuşuyordu: — Neden ve kime bağırıyorsun, ha- tun? Bir derdin mi var?,.. Çocuğunu mu kaybettin?... Evine hırsız mi gir- di?.. — Hayır... Bunların hiç birisi ol- madı, Fakat, muztaribim.. derdiiyim.. Ve gözlerini açarak bağırdı: — Ben deliyim. deli. Çekil benim Yanımdan. 'Tekinboğa hayretle kadının gözle- rinin içine baktı: — Sen benden çok akıllısın demiş sana deli diye?... — EHerkes böyle söylüyor.. ben de- M imişim. Varsınlar böyle desinler. Ben gözlerime inanıyorum. Aldanmâ- dim., o hâlâ yaşıyor.. mezarından hort- lamış.. aramıza karışmış. —— Kimden bahsediyorsun, a hatun? Hortliyan kimdir? — Sen görmedin mi onu öldükten gönra?... Yüksek sesle gözlerini açarak ba- dardı: — 'Tiyen-Foyu gördüm ben. Tiyen- Fo aramızda yaşıyor. Tekinboğa başını sallıyarak güldü ve birkaç adım geriye çekildi. — Zavallı kadıncağız. sahiden çıl- dırmış. Tiyen-Fonun kemikleri bile toprak oldu. Genç kadın gözlerini açarak hay- kırdı: —bDün kiyafetini değiştirmişti. yanımdan geçti. önü gözlerinden ta- mıdım. Korkak adımlarla rüzgâr gibi yürüdü.. sokağa saptı. — Benzetmişsindir belki!... — Hayır. Bu sabah gene gördüm.. koşuyordu. Arkasından Tiyen-Fo di- ye seslendim. Komşular sesimi işitti. ler.. bang deli diyorlar.. yanıma ko- cam bile sokulmuyor şimdi.. "Tekinboğa Tiyen-Fonun kesik ba- şını, saray kapısında idam edildiği gün gözile görmeseydi, kadının söz- leri onu şüpheye'düşürebilirdi. Fakat, O sabık kraliçenin idamını uzaktan seyrediyordu. Tekinboğa, Tiyen-Fo- nun idamına mahkemede rey verme- diği İçin, onun ölümüne ciddi bir alâ- ka göstermiş, başı gövdesinden ayrı- lıncaya kadar kraliçeyi takip etmişti. O halde, #okakta kendi kendine Kim /. haykırarak uzaklaşan bu kadın ha- kikaten deli miydi?, “'Tekinboğa o akşam saraya dönün- ce, Kubilâya Pekin . sokaklarında ve çarşıda “duyduklarını ve gördüklefini anlattı: — Pekindeki Köoralılar Kora pren- sinin muvaffakiyetine dun ediyorlar. Sokakta bir deli kadınsa rasladım. 'Tiyen-Fonün yaşadığını iddiâ ediyor ve iki kere yanından geçtiğini.söylü- yor. Çinlilerin bir kısmı da Cin-Kin'in bir kazaya uğramadan Pekine gelehi- leceğini zannetmiyorlar.. dedi. Kubilây Tekinboğaya hiddetlendi. — Sen Cin-Kini korkak mı sanıyor- sun? O Japonyada fırkaslle fillerin Üzerine atıldı. Koraya en sarp yolla- ri aşarak gitti. Pekine gelirken kim- den ve niçin korksun?. 'Tekinboğa temas ettiği adamların söylediklerini birer birer anlattıktan sonra: — Korahlar yollarda pusu kurmuş- lar, hakanım! dedi. Cin-Kin için mu- hakkak bir tellike vardır. Keşki onu buraya çağırtmasaydınız!. ı — Kora ahvaline dair kendisile gö- rüşmeğe mecbürum. Mademki yolda pusular kurmuşlar. Onu karşılamak için nişancı bölüklerini hemen yola çıkaralım, Onlar döğüşçü erlerdir, Cin-Kini yolda korurlar. Ve başını sallıyarak ilâve etti: — Fakat, ben oğlumun bu kadar ihtiyatsızca yola çıkacağını ummuyo- rum. Yollarda bir tehlike varsa, o bus nu bizden evvel sezmiştir. ; Bu bahsi kapamışlardı. , Kubilây şimdi Pekindeki Koralıla- rn vaziyetini ve besledikleri istikiği fikirlerine karşı ne gibi tedbirler alın- ması lâzım geldiğini ünüyordu. Kubilây bu işin de çaresini bulmak- ta gecikmedi. Moğol devletini daima en müşkül zamanlarda felâketten kurtarmak suretile dehâsını gösteren Kubilây han o gün şöyle bir buyruğ ilârına karar vermişti; «Pekinde bulunan Koralila- rr uzun zamandanberi istik- lâl peşinde koştuklarmı duyu- yorüm. Kora prensi de escsen bize karşı baş kaldırmış oldu- öundan, Pekinde bulunan Ko- raliların derhal şehri terkede- rek kendi memleketlerine gil meleri gerektir. Korallar an- cak aşağıdaki şartlara riayet etmek suretile Pekinde kalabi- iirler. 1 — Kora ile tamamen ald- kalarını kesmek; 2 --'Koraya manen ve mad- deten hiç bir yardımda bulun- mamak, Bu şarllara riayet edenler, Moğolların malik olduğu bü- tün müsaade ve imtiyazlardan istifade edeceklerdir. Aksi sü- bit olduğu takdirde bütün mal- ları ve mülkleri hükümetçe mü- sadere edilerek Moğol'sınırları haricine sürüleceği ve halkı Koralılara yardıma teşvik eden- lerin idam edileceği ilân olu- nur» Hakan buyruğu şehrin dört köşe- sinde ilân ediliyordu. Köralılar bu ilân karşısında hayret ten hayrete düşmüşler ve derin bir şaşkınlık içinde bocalamağa başla mışlardı. , Pekinde bulunan Koralıların Kora isyanında büyük rolleri “vardı, Kora ya maddi ve manevi.yardımların en büyüğü Pekindeki Korallar tarafın- dan yapılıyordu. Hakan buyruğu yıldırım gibi bütün Koralıların beynini de işleri kadar alt üst etmişti. i Kubilây çok iyi biliyordu ki, Pekin- de bulunan Koralıların hiç birisi iş- lerini ve kâşanelerini bırakıp Koraya gidemezlerdi. 1 Koralıların Pekinde istiklâl fikrini gütmeleri, Kafdağı tepesinde. billür- dan saray kurmak bülyasını carlan- dırmağa benzerdi. Pekinde kurduğu ticaret evini ve sile yuvasını bozup da Koraya gide- cek bir tek Koralı bile tasavvur edile- mezdi, ” Öyle de oldu..hakan buyruğu kar- şısında titremeğe başlıyan Korfalıla rın bilhassa . ileri gelenleri derhal adamlarına öğüd vermeğe başladılar; — Körâya yardım etmek fikrinde israr edenler meydana çıksın, Onları hakana elimizle teslim edeceğiz. Biz Moğül yasasına boynunu eğmiş ve Ko- radan ebediyeh ilişiğini kesmiş insan- lariz. Korayı seven, Koraya gitsin. ... Tekinboğanın Şi-Yama ile kavgasi — Şansiye iftira ediyorsun, Şi-Ya- mal O, sarayda hakana en çok, hattâ hepimizden fazla hem de candan bağ- li bir adâmdır. Biz onun Kadar feda- kâr olamayız. Şansi, hakan uğrunda çok defa hayatını tehlikeye atmış, fes rTagatı nefs sahibi bir memurdur, Onu neden hakanın gözünden düşünneğe çalışıyorsun?. , (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: