4 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

4 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Ağustos 1937 kürek çekiyor veya kr lar) Şu İngilizlerle Amerikalıları kan- e Büldürmek kadar kolay ok Bir gün annemle beraber İngiltereye, e misafir gittik. Bizi bir pasta- pi © davet etti. Oturduk. Biraz sonra bt gibi açıldı, içeriye bir ço- dl Sirdi... Ama çocuk mıydı? Başın- y Siyah ipekli şapka, boynunda be- . Jevrik yaka, siyah kıravat vardı. yap eeket, gümüşü pantalon giyi- Ordu. Sanki kırk yıldır beni tanıyor- &ibi sokuldu: «Hello!» dedi. Son- beni fısladı: «Gösteri istemez, burada öpme» masaya oturdu, hücum etti: — Haydi kahvaltı edelim. Za düşünüyordum: «Ne yaman bir di İngilterede böyle bir çocuk iâ yoktur.u yapımı çevirdim. Bütün masalarda teyzemin oğluna benziyen ço- oturuyordu. Hepsi de ayni bi- Dille ayni renk elbise giyiyorlardı. nede oturmuyorladı, pastaneyi Pu etmişlerdi. Pastane Adeta müs- leke olmuştu. Zaman geçti. Teyzemin oğlu büyü- > ihtiyarladı. Geçenlerde ona misa- in. Beni oğluna tanıtmak için tüm n Oturduğum pastaneye gö- lü. Gene kırk sene evvel gördüğüm e uklar, ayni biçim ve ayni kıyafet- ları oturmuşlar pasta yiyor- İtalyada, Alman; iyada, Amerikada Şocuklar evyelâ genç, ondan sonra *an, Amerikan, İtalyan olurlar, İn- Şaerede çocuk evvelâ İngiliz oluyor aa sonra... İngiliz olmakta de- *diyor, mn İngiliz, daha çocuk yaşta baba- cim g özemeği, babası gibi hareket Vazife bilir, dukla; Rayatta, İngilizler topa vur- büt, Zilan ayni yaşta olurlar ve ln İngilizler, ömürlerinin sonuna topa vurur. be Tinsiz kadını oğlunu «riyaziyeden Yeti ve yak da eşi eş Mendis olacak diye metheder. >“ kadını ise söze şöyle başları melun boyu altı. ayak dört par. İngiliz hayatı, karakteri, mizahı Bir Ingiliz mektebinde fena talebe yoktur. Bir talebe iyi iket oynıyorsa tenbel sayılmaz Ki Bir İngiliz kollejinde yoklama — Otuz yedi yaşındadır, karısı gü-, zeldir, otuz dört yaşındadır. On bir yaşında bir olğulları var, Jâkabi Top- dur. — Şişman mıdır? — Hayır. Kolonelin yaveri ile emir- beri yemeklerden sonra topla oynar gibi çocukla oynarlar. Biri çocuğu bi- rinci katın balkonundan atar, öteki aşağıdan tutar, — Feci şeyl. Annesi ne der? — Asabı kuvvetleniyor der, Bir ço- cuk böyle adam olurmuş. Ama ikinci kattan attıkları zaman pek memnun İzmir (Akşam) — DK Kazasının Çandarlı nahiyesinde Çok güzel plâj disinden bahsetmek fırsatını verir. Bu da çok can çıkıcı bir şeydir. Bir centilmen başkalarile meşgul olmaz, meğer ki biri yardım istesin, bir cen- tilmen de kimseden yardım istemez. Çentilmen hissiyatını saklar. Bir cen- tilmen başkalarına itimad eder. Bir Fransız evvelâ karşısındakine itimad- sızlık gösterir, fakat bu hissiyatını an- latmasına mâni teşkil etmez. Bir İn- gilizse tanımadığı birine itimad gös- terir fakat hissiyatından hiç bir şey belli etmez. İhgiliz yemek yerken yediğini dü- şünür. Çay içerken çay içtiğini düşü- nür, tenis oynarkon tenis oynadığını düşünür. Bir şey yapmayıp pipo içti- ği zaman da bir şey yapmayıp pipo içtiğini düşünür. Halbuki biz yemek yerken yapacağımız işi düşünürüz. Bir gün bir arkadaşım bir İngilizle görüşüyordu. Ertesi gün sordum: — Nasıl adamdır? — Bilmem, dedi, İngiliz. Bir gün de eski İngiliz dostlarım- dan birini resim yüparken gördüm, — Bugüne kadar söylemediniz. — Siz de bugüne kadar sormadınız ki.. İşte bu bütün İngilteredir, Hallicot anlattı; — Bundan altı sene evvel bir gene- Tale Kartumdaydım. General yılana şerbetli Musayı duymuş, çağırtmıştı. Beraber otomobile bindik, yılan ara- mağa çıktık. Hayli yol gittik, Taşlık, çalılık bir vadide indik. Musa önden gidiyor, üçümüz de onu takib ediyor- duk, — Üçünüz de kim? — General, ben, davet ettiğim gü- zel kadınla kocası. — Şu halde dört kişi idiniz, — Evet ama güzel kadının kocası- ni hesaba katan yoktu. SİS. MARASNASABAAEEAEEREAEDAKASARAMABAE NES EAEUEUAABAKEBANAEAEEA BAB ABANAANAAEAEEUEAN BE SANANE vardır. Kilometrelerce uzunlukta olan bu güzel plâjı, tanıtmak ve ondan hal- kın istifadesini temin etmek için İzmir valisi B. Fazlı Güleç tedbirler almıştır. Plâjda bir çok soyunma yaptırılmış ve bir de küçük gazino inşa barakaları ettiriimiştir. Pilfın üçılmâ #hdrasimi, İzmirden otobüslerle gidecek davetlile- rin önünde vali B, Fazlı Güleç tarafından yapılacaktır. Yukarıdaki resim, Çandarlı plâjını ve plâj önündeki Çandarlı kalesini gösteriyor. Tefrika No. 163, “İttihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Yazan: Mustafa Ragı5 ES-atİ! emmesi Talât paşa: “Mesul olanlar buradadır, biziz, hususile ben...,, dedi — Balkan herbinden sonra devle- | tin bakası için münferiden yaşama- | nın ve beynelmilel siyaset âleminde tek başına hareket etmemizin imkânı yoktu. Avrupa ve hattâ dünya siyase- tâine hâklın iki manzumei düveliye- den birine iltihak etmeği arzu eltik; bu, pek zaruri idi. Fakat yaptığımız teşebbüslere rağmen hiç bir taraf, bizi kendi zümresine kabul elmek istemi- yofdu. Hattâ Balkan harbinden son- Ta Yunanistanla anlaşmak istedik, fakat Yunanistan dahi bizimle bir it- tifaka yanaşmak istemedi! Biz vilâ- yatı şarkiyede ıslahat yapmak için İsveçli mütehassıs Hofmanı getirmiş- tik. İşte bu sırada Rusya bize vilâyatı şarkiyenin ıslahı ve bu arada burada bir Ermenistan teşkil etmekliğimizi teklif eden şiddetli bir nota verdi. Yal- nız Rusyanın müttefikleri olan İngil- tere ve Fransa deği, Almanya ve müttefikleri de Rus notasını teyiden müştereken şifahi nota verdiler. Biz, bütün Avrupa düveli muazzamasının Rusyaya bu suretle müzaheret etme- lerinden çok müteessir olmuş, mille- tin yaşıyabilmesi ve devletin kurtarıl- ması için nasıl bir yol tutmak husu- sunda çok müşkül mevkle gelmiştik. Fakat ertesi gün Alman sefiri Babiâ- iye geldi ve bize vilâyatı şarkiyede kendi elimizle ve dilediğimiz şekilde yapacağımız idari ıslahata zahir ola- cağını ve ancak Rusyanın notasını müdafaa etmek için bir gün evvel di- ğer devletlerle müştereken yaptığı teşebbüste - zevahiri kurtarmak mak- sadile - heyeti düveliyeden &yrılama- dığını söyledi. Alman sefirinin bu sözleri, Bal- kan harbinden sonra, bilhassa bu müşkül zamanda bize Almanyanın gösterdiği ilk dostane temayüldü. Bu- nun üzerine biz, bir geniş nefes aldık. Anlıyorduk ki Ermenistan teşkili ta- lebi maksedile Rusyanın - giriştiği bu musırrane siyasetinde - bütün Av- rapayı sürkliyemiyecekti. Nitekim bu mahud nota münasebetile Rusya ve diğer devletlerle yaptığımız müzake- rede Almanyanın bazı müzaheretle- rini temin ediyorduk. Maamafih bu müzaheret bundan ibaret kaldı. Al manlarla aramızdaki münasebet o zaman daha fazla inkişaf etmedi. Biz, son asırlarda devletin başına gelen felâketlerin hep Rusyadan, İstanbu- Yu almak, Türkiyeyi parçalamak isti- yen Çarların ihtirasından ileri geldi- gini göz önüne aldık, Şu halde kendi- mizi toplayabilmek için, devleti kur- tarabilmek için her şeyden evvel Rusya ile anlaşmağı zaturi gördük. İşte bu emelledir ki harbi umumiden bir kaç ay evvel, Yaltadaki sayfiyesi- ne gelen Rus Çarına - ötedenberi Ba- blâlice ittihaz edilen bri usulden is- tifade ederek - şimdi sadrazam olan İzzet paşa ile bizzat Yaltaya gittim; Çarla gizli bir mülâkat yaptım, mak- sadım Rusya ile devleti aliye arasın- da birittifak, mümkün olmazsa sıkı bir dostluk tesis etmekti. Çar, benim sözlerimi büyük bir alâka ile dinledi ve bana Türk - Rus lr etrafında teminat verdi. Bu teminat üzerine artık Rusyanın bir Ermenistan meselesini de kurcalamı- yacağını sanarak İstanbula memnu- nen döndüm. Fakat efendiler, Rus dipolomatları, Çarın bu teminatına rağmen, eski ananeri Siyasetlerinde devam ettiler, İstiklâlimize, inkişafı- mıza şiddetle mâni olacak çok ağır tekliflerde bulundular, Vilâyatı şar- kiyede behemehel bir Ermenistan te- #is ettirmek için çalışıyorlardı. Ara- dan çok zaman geçmeden Bosnasa- Tay vakası zuhura geldi. «Karadeniz hâdisesinden benim de, Enverin de haberimiz yoktu!» Harbi umuminin ilk alâmetleri gö- rülünce Alman sefiri Vangenhaym Almanya ile bambaşka ittifak teklif etti. Biz de kabul ettik, Bu itti- riçte kalacuk, harbi umumi ateşinde faki kabul etmemek kabil değildi. Ha- tek başına kalacaktık. Vaziyetimiz iti- barile tek başımızız idamei hayat e&lemiyeceklik. İttifakı yapınca, Ak manya harbe; girmekliğimizi teklif etti. Biz tereddüd ediyorduk, iki ge- misini bize verdi: «İttifakımız vardır, imzanıza sahip, olun, riayet edin!» dedi. Biz harbe gireceğiz amma, Bul- garistandan emin değildik. Bunun üze rine ben Bulgaristana gittim, Ra- doslavofla görüştüm. Bulgar Başve- kili bize teminat verdi. Bize karşı has- mâne vaziyet almıyacaklarını, hattâ bir müddet sonra Almanya ve bizim- le beraber ittifak edebileceklerini açıkça söyledi. Fakat Romanyadan emin olmadığını da ilâve etti. Bunun üzerine Romanyaya da gittim. Ru- menler bana biteraf kalmağa karar verdiklerini, ancök Bulgaristanın te- câvüzünden korktuklarını söylediler. Ben, Romanyaya şifahi teminat ver- dim. Fakat Rumenler, Romanyanın galip tarafa iltihak edeceğini, maa- mafih Ruslara düşman olmadıkları- nı, fakat Avusturyadan daha çok çe- kindiklerini söylediler. Arkadaşlar, biliyorsunuz ki az bir zaman sonra Karadenizde Göben va- kasi zuhura geldi. Alman amirali Şuşon Rus limanlarını bombardıman etmek suretile harbi umumiy: meğe mecbur olduk. Fak: ederim ki bu vukanın vukuundan evvel bundan benim haberim yoktu, Ben, şahsan son dakikaya kadar har- be girmemekliğimiz için çok çalıştım. Bu vakadan yalnız ben değil, sizi te- min ederim ki Enver paşa da haber- dar değildi!. Talât paşa, bu teminatına mula- taplarını inandırmak için yemin etti, Artık Türkiyedeki müşterek siyasl ha- yatları nihayete erdiği bu günde es- ki mesuliyet ve siyaset arkadaşı, fakat ayni zamanda rakibide olan sabık Başkumandan vekilini de har bin başlıca mesulü olmak töhmetin- den kurtarmak istiyordu! e gir temin Talât paşa: «Başlıca mesul benim!» diyor. Talât paşa bundan sonra kederi- ni, iztırabını gizlemiyerek, dört se- nelik kanlı boğüşmanın muhayyile sinde canlandığı hissedilen bir te- essürle içini çektikten sonra sözüne devam etti: Artık bütün teşebbüsler suya düşmüştü. Harbe zaruri olarak girdik ve bütün millet silâha sarıldı, Bura- da size harbin safahatını tafsil et- mek istemem. Bir çok cephelerde şe- refi milli ve askerimizi muhafaza et- tik, düşmana karşı zafer de temin et- tik. Fakat neticede maatteessüf mağ- lâp olduk!,. Müttefiklerimizdeki inhi- lâl hareketleri karsısında mukave- metimiz azaldı ve bugünkü vaziyeti kabul etmeğe mecbur olduk. Biendiler harp. salâhiyettar er- kânı askeriyenin tahminine rağmen, çok uzadı. Harp temadi ettikçe le vazım ve nakliyat hidematında, umu» ru dcariye ve İaşede envaı sulisti- malâ: zuhur ediyordu. Bu gyri mün- kirdir. Müestahukkı ceza olanları te- dip etmek, hükümetin vazifesi idi. Fakat bu vazife tamamile ifa edile- medi. Bu bapta mesul olanlar bura- dadır, bizler hususile ben. bunun mesuliyetini kabul etmeğe hazırız. İğmazı mucip Olan şu idi ki sulislimalât her tarafı istilâ etmişti. Bunların mürtekipleri arasında fır. 'kamıza, cemiyetimize mensup bazı ileri gelen arkadaşlarımızın da isim- leri halk arasında dolaşıyordu! Bun- dan başka töhmet altında bulunan memurin, zâbilan ve tüccaranın gde di hadden efzün Idi. Bunları hep ce zaya çarpmak lâzimgelse, harp esnâ» sında muhtaç olduğumuz pek çok ki- şiden kendimizi mahrum edecektik, Siyasetimiz mağlüp oldu; binnena- leyh her hangi bir şekilde biz de ar- tık mevkii iktidarda 'kalamazdık, çe- kildik!> (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: