4 Eylül 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

4 Eylül 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* he hapse mahküm olan Abdullah ile Gnarşi içinde bulunan Çinlilerin we | l | “diğer bir suçlu yatıyorlardı. Hâdise 4 Eyldi 1037 SİYASI İCMAL: Çin - Japon harbi Çin topraklarında muhtelif muahe- delerin icabı olarak bulunan Japon garnizon kuvvetleri ile Çinli ağkeri Kuvvetler arasında çıkan ve şiddelle devam ederek genişliyen muharebeler bütün. dünyayı alâkadar etmektedir. Bu muharebelerin asıl menşei Japon- ya ile Sovyetler birliği arasındaki zd- diyet ve husumeltir. Japonya ergeç Soöyetler ile harbe gireceğini iyi bil. diğinden bir devlet ve milet olmaktan #iyade eski bir medeniyetin camlası bulunan ve yirmi beş senedenberi Dunların başında müstakil birer şef ve âdeta hükümdar bulunan gene- Tallerin yandan ve arkadan tfaarruz etmelerinden emin ölmek için ştmali Çinde ve orta Çinin yegâne mahreci | Şanghayda muhafız kuvvetler bulun- durmakta idi. Son hâdiseler üzerine Japonya şi- mali Çini tamamile kontrol alima al Mağ: ve mavi nehrin ağımda daima hâkim bulunmağı tamim etmiştir. Ja- Ponya şimali Çinde şimdiden mevki- ini sağlamlaştırmış olduğundan ger- be doğru muhtelif koldan hareket eder Orduları Şarki Türkistana doğru iler- lemektedir. Yağmur mevsimi geçer- geçmez Japon orduları şimdii Çin ile orta Çini bağlıyan iki demiryolu do- vunda cenuba sarkarek Nankin hü Kümetini şimalden tazyik edecektir, Şanghay ve civarındaki Japon kuv- Vetleri buradaki siper hatlarını zaptet- Tevkihaneden kaçan Ahdullah ile Tevfikin muhakemeleri tikten sonra Nankint şarktan stkıştı racaklardır. Japonyanın. müttefiki Almanya te Asyanın şimali Sovyetlerin ve cenubi ve Hind Okyanusu İngilizlerin elinde bulunduğundan Asyanın serit ve bel: kemiği üzerinden bir hava muvasala yolu tesis ederek Japonyaya büyük bir hizmette bulundu. İki Alman tay- yaresi biribirini müleakip Rodos - Bağdad, Tahran - Kâbil yolu ile iler- leyip Himalayayı geçmişler ve Şarki Türkistan üzerinden Altaylara ve Ja- pon ordusunun ilerlemekte olduğu Kansu'ya varmışlardır. Bu yolun en mühim sahası Şarki Türkistan olmuş- tur, Şarki Türkistan diğer bir mesele | dolayısile de ehemmiyet kesbetti. Çin ile Sovyeller birliği arasında akdolu- nan ademi tecavüz misakt ile harici Moğolistan ile Şarki Türkistanın hu» kuki vaziyetini tayin etmek icap eb miştir. Zahirde Çinin hukuku hüküm- ranist altında bulunan bu memleket- lerden evvelkisi kâmilen ve ikincisinin merkezi Urumçi'de bulunan şima | kısmı Sovyetlerin askeri ve siyasi ve iktisadi nüfuz ve hâkimiyeti altında buluntıyorlar. Âdemi tecavüz tie telifi mümkün olmıyan bu karışık vaziyete bir nihayet vermek için Nankin hü- kümelinin her ikt memleketi birer Sop- yet cumhuriyeti tanıyacağı telgraflar- da büdirilmektedir. Foyzullah Kazan Mevkuf gardiyan İsmail Hakkı kendisinin hiçbir kabahati olmadığını söylüyor Gâlata postanesi Kasalarını soymak | maksadile postane veznedarı Hüseyin Hüsnüyü Maslak yolunda öldürerek ağır ceza mahkemselnde yirmi beş s8- Antakyada amcasını öldürüp İstanbu- la kaçan ve burada yakalanıp tevkif edilen Tevfik adında bir arkadaşı bir- kaç ay evvel bir gece İstanbul tevkif- hanesinden kaçmışlar ve Adanada Akne İstanbula getirilmişler- ei üçüncü ceza mahkemesinde Abdullah ile Tevfiğin tevkifhaneden kaçmak Suçundan dolayı ve ihmal ve terahi neticesinde bunların kaçmala- rına sebebiyet vermek suçundan da tevkifhane gardiyanlarından İsmail Hakkının mevkufen muhakemelerine bakılmıştır. Tevfikle Abdullah gayet temiz giyinmiş ve itinalı tuvalet yap- Muşlardı. İkisi de evvelce yazıldığı $6- kilde kapılara anahtar uydurmak su- retil * koğuştan çıkarak tevkifhane avlusunda yeni yapılan hastane bina- $ınm penceresinden atlayıp kaçtıkla- ruw anlattılar. Bundan sonra reis, süç- Vu gardiyan İsmail Hakkıya sordu! | — Sen ve jandarma Hurşid ihmal Ve terahi neticesinde Abdullah ile Tev- fiğin tevkifhaneden firarlatına sebe- biyet vermişsiniz. Ne diyeceksin?., , İsmail Hakkı çetrefil bir şive ile hâ- diseyi şöyle anlattı: — Bu firar hâdisesinde benim hiç bir kabahatım yoktur. Abdullah tev- | kifhanede meydancı olmuştu. Tevkif. hane koğuşlarının içerisi altışar kısım dan müteşekkildir. Bir koğuşta Ab- dullah, Tevfik ve Kürt Musa adında Becesi sabaha karşı saat dört sırala- Tında ben nöbet almiştım. Çöpçülerin Ortalığı süpürerek biriktirdikleri çöp- leri atmak ve mevkufları gözden ge- Çirmek üzere cebimdeki anahtarla ko- Buşun dış kapısını açarak içeriye gir- Koğuşların içindeki kısımların “kapıları esâsen açıktır. Ben, yandaki dolaşırken dışarıda jandarma Hurşid de uyuyormuş. Bu suretle ko- e boş kalmış. Benim koridorda bü- 'unmadığım bu esnada Abdullah AM KANSIZLIK İ üzerinde bir elbise asılı dutuyor ve İço- İ lamadık. Zaten daha evvel koğuş ka- “Tevfik fırsattan istifade ederek kısım- larından çıkmışlar ve Abdullahın ev- velee meydancılığı zamanında tedarik etmiş olduğu anahtarla koğuşun ka- pısını açıp koridora geçmişler. Jandar- ma da uykuda bulunduğu için kim- seye görünmeden avluya çıkıp yeni yapılan hastane binasına girmişler ve oranın penceresinden atlamışlar, Ben koğuşları dolaşıp dışarıya çıktığım “zaman Abdullah ile Tevfiğin koğuş arkadaşları mevkuf Kürt Musayı ko- ridorda gördüm. Buraya nasl! çıktığı- nı sorduğum zaman; kapısı açıktı, oradan çıktım; dedi. Kendisini tekrar koğuşa soktum ve bir ©vrak muamelesi için meydancı Abdullahı aradım. Hamamda olduğunu söyledi- ler, Hamama gittiğim zaman kapının ride de birisi yıkanıyordu. İçeride yı- kananın Abdu! duğuna hükme- derek ayrıldım ve evrak muamelesini başka bir tneydancıya yaptırdım. Tekrar koğuşlara dönerken gene hamama uğradım, bu defa hamam boştu. Koğuşa gelip Abdullah: aradı- ğım zaman hem Abdulahın, hem de Tevtiğin ortadan kaybolduklarını gör- düm, Derhal diğer gardiyan arkadaş- lara haber verdim. Tevkifhanenin içi- ni alt üst ettik, Tevfikle Abdullahı bu: pısının açılmış olmasından şüphelen- diğim için Abdullah ile Tevtiğin-kaç- tıklarını anladım. Hemen âmirlerimi- ze hâdiseyi bildirdik. İşte bu hususta benim bildiklerim bundan ibarettir. Firar hâdisesinde benim hiç bir ka- bahatım yoktur. Onlar bu işi daha ev- velden hazırlamışlar ve Abdullah anah- tar temin etmiş, Tabii bundan benim haberim olamazdı... Gardiyanın isticyabından sonra reis, buna karşı bir diyecekleri olup olma- dığını Tevfikle Abdullahtan sordu, ikisi de İsmail Hakkıyı tasdik ederek onum anlattığı şekilde kaçtıklarını söy- lediler. Mahkeme, tedkik edilmek üze- re evrakın iddia makamına tevdiine karar vererek muhakemeyi başka gü- ne bıraktı, iy, zafiyet ve Chlorose Erme le Sl en a SIROP DESCHLENS, PARIS a3 ME» el aş 0 Bakal e | > AKŞAM Kanun Bilgileri Ev satıldı, çık dışarı! Ehven flâtle iki sene müddetle kiraladığı köşkü ey sahibi satmış, yeni alan da dostuma: «Haydi çık ben oturacağım», diye haber gün- , dermiş, Elinde kontrat bana gel- di. «Daha bir sene müddetim var, niçin çıkacağım,, diye dert yandı. Kendisine kanun maddesini açıp okudum. Kanun icara verilen bir yerin mülkiyeti başkasına geçerse ancak yeni sahibi muvafakat etti- gi takdirde kiracının o yerde kal- makta devam edebileceğini yazı- yor. Demek ki köşkü yeni alan ken- dişine kanuni müddet zarfında ihbarda bulunarak çıkması lâzım- geldiğini bildirmiş. Arkadaşıma tahliyeden başka çare olmadığını anlattım. Olsa olsa eski ev sahibi aleyhine tazminat davası açabilir- di. «Peki, dedi, bu gibi hâdiselere maruz kalmamak için kanunen bir şekil -yok inu Allahını sever- sön?u «Var», dedim, bir dahâ bir yeri tutup ta kira mukavelesi yaptığın zaman bu kira akdinin Tapu si- gilline şerhi verilmesini mukavele- ye yazarsınız ve kira mukavelesini tasdikden Sonra Tapu idaresine götürür ve ö evin kaydı yanına işaret ettirirsiniz, ondan sonra ev satılsa.da yeni ev sahibi sizi ev- den çıkaramaz, mukavele müdde- tince rahat rahat oturursunuz. «Bir daha öyle yapayım». diye söylene söylene çıktı, yarım saat onra kamyoncularla o pazarlık ederken gördüm. Avukat Emcet Ağış İKTİSADİ MESELELER Gin Japon harbinin deri piyasamızda tesiri (Günün > iftisadi o haalaelerini, siyasi meselelerin piyasaya tesir- lerini, hükümet tarafından çıka- rılan iktisadi kanun ve karara» meleri izah için haftanın muay- yen günlerinde bu başlık altında yazılar heşredeceğiz.. Bunlardan birincisini aşağıda okuyacaksınız.) Akdenizde meçhul denizaltı gemi- leri tarafından vapurların torpillen- mesi, sigorta nakliye tarifelerinin artmasına sebebiyet vermiştir. Çin - Japon muharebeleri de hiç ümit edilmediği halde, Türkiye piya- sasına tesir etmiştir. Memelketimizdeki deri fabrikaları, evvelce kalın derileri -Habeşistandan satın alırlardı. Fakat İtalyanın Ha- beşistanı istilâsı üzerine buna imkin kalmamıştır. Son zamanlarda Çin- den kalın deri ithal ediliyordu. Çinin bilhassa manda derileri, deri fabrikaları tarafından tereih edilk yordu. * Çin - Japon muharebleri yüzün- den, Çin ile aramızdaki, ticeret mü- hasebatı kesilmiştir. Bir çok sipariş ler geri kaldığı gibi, getirilen Çin derilerinin de flati art- mıştır. Çin - Japon muharebeleri, yalnız Türkiyede değil, bütün dün yada deri fiatlerinin artmasına sebe- biyet vermiştir. Bittabi ham deriler- deki fiat artışı, deriden mamul bü- tün eşyaya sirayet etmektedir. Esasen her tarafta askeri hazır lıkların neticesi olarak deriye olan talepler gün geçtikçe artıyor. Silâh Yarışı ve harp hazırlıkları yüzünden, deri fiatleri umumiyet itibarile ge- çen seneye nisbetle yüzde 30 artmıştır. Son haftalar içinde, ortaya çıkan Çin - Japon muharebeleri yü- zünden, bu nisbetin daha ziyade ar- tacağına şüphe yoktur. Fakat fiati artan deriler, kösele ve Ayakkabı imalinde, saraç İşlerinde kullanılan kalın derilerdir. Yani umu- miyet itibarile askeri hizmetlerde kullanılan dertlerdir.., Eldivenlik, kadın İskarpini için işe yarıyan ince derilerin flatinde deği- şiklik yoktur. Bu nevi deriler, oğ- lak, kuzu derileridir. ve Türkiyeden ihraç edilmektedir. — H. 4. evvelce buraya Eski Büyükada Şemsi Molla: “Bana bak Kazoğlu! dedi, ben senin baban değilim,, Büyükadadan güzel bir manzara Yazan: Ereümend Ekrem Talu Adalara, biç kimsede eşini sezme- diğim, perestişe yakın bir aşk ile bağ- lanarak, «Ada şalrls unvanını haya- tanın en büyük mübahat medarı diye taşıdıktan sonra, genç yaşında ölen (Mehmed Celâl) merhum, sevgilisinin bilhassa sonbaharına hayrandı. Celâl bu hususta, bence de haklıdır. Gerçek, ada, sonbaharda her vakit- kinden çok daha güzeldir. Tablatle başbaşa kalmayı. Monden hayatın sahte hâzlarına tercih edenler için, Büyükadada ve Heybelide oturulacak aylar: Eylül, teşrinlevvel ve teşrinisa- nidir. Bu aylarda, ekseriya çok güzel gün- ler olur. Yağmurlarla yıkanmış ve ye- niden can bulmuş çamların ferah ve- rici kokusuna doyum olmaz. Kocaye- miş çalıları meyva vermeğe başlayın» i ca, kıpkıml noktalarla bezenir, Kalabalık seyrelmiş, yollarda gürül türazalmıştır, Adalar, insanların hay ve huyundan, denizin ortasında inzi- vaya çekilmiş romantik dilberleri an- dırırlar, Her kuytu çam öbeğinde, sa- de hayaller ve hatıralar yaşar. Epey gezmiş, tozmuş bir adamım. Gezdiğim yerlerin hiç birinde, tabia- tin bu kadar tatlı bir sükün, bu türlü şairane bir incelik arzettiğini görme- dim. i Sonbaharda ada, hayalperest, olgun bir kadını hatırlatır... Âşıkın tedricen ezdi, & ebedi rabıtalarla lu; © bağlıyan ... Büyükadanın başlıca iki mühim semti vardır; Nizam ve Maden, Maden şimal rüzgürlarına açık olduğu için, havası serttir. Her bünyeye gelmez. Fakat buna mukabil, manzarası daha lâtiftir. Hele mehtabı!, Nizama gelince, buranın havası mutedildir. O kadar ki, bu tarafın bahçelerinde palmiye, portakal, ve hattâ muz ağaçları yetişir. Adaların hususiyetlerinden olan #ri çiçekli ve seri kokulu yaseminler, kibar ve na- zik bir koku neşreden mimoza (amber çiçekleri) de Nizam bahçelerinin kıy- metli mahsulleridir. Birde, - hilâ var mı? Bilmem - Büyükadanın bağlarında miskokulu bir çilek üzümü olurdu. Bu üzümden, Ayayorgi o manastırındaki münzevi papazlar, zavallı şair Celâli çileden çıkaran enfes bir şarap yaparlardı. Hattâ bir gün” Celâl, okka okka ge- tirtip te içtiği bu şarabın eşsiz lezze- tinden bahsederken; — Ayayorginin o ilâhi nezareti ile bu şarabi ömrümün sonuna kadar bulacağımı bilsem, ben de papaz olur- dum! demişti. ... Büyükadanın her tarafı bahçe, her köşesi mesiredir. Herhangi bir çam al- tına gitmek için, azami on dakika yü- rürsünüz. Bununla beraber, mukan- nen ve maruf mesirelerde, toplu ha- yat bulmak, insan yüzü görmek imkâ- nı olduğu cihetle, buralara devam edenler daha çoktur. Eskiden, bu sayılı yerlerden her bi- rinin, halkı cezbeden bir hususiyeti vardı: Küçük ve büyük tur yollarının telâki noktası olan Diyaskelosdaki çift gazinolara piliç iskarası yemeğe gidilirdi. Bir akşam “üzeri, üstadım Ahmed Rasimle burada hem demleniyor, hem de doğacak mehtabı bekliyorduk. Ni zam cihetinden eşeklerle gelen kadın- lı erkekli genç bir kafile, gazinodan İçeriye girip, yanıbaşımızdaki masala- ra dağıldılar, ve garsona; yüksek s08- le piliç ısmarladılar, Biraz sonra, piliçler gelmiş, iştiha- ları da neşeleri gibi ziyade olan genç- ler, güle oynıya bunları yemeğe giriş- mişlerdi. Üstad, başını öne doğru iğerek, göz- lüklerinin üzerinden, piliç kemiren genç ve güzel kızlara mütehayyir bir nazar fırlattıktan sonra bana döndü ve bilihtiyar safiyetlendirilmiş bir şive ile: — Bak ne tuhaf! dedi herkes bura- ya gam dağıtmağa gelir... Bu yavru- cuklar kendi kendilerini yiyorlar! Ve bü zarifane telmihe, ikimiz de bir hayli gülmüştük. Batmış gazinosunun - ki şimdi ka- palı duruyor - mehtaba karşı akşam- cılık âlemleri meşhurdu; Yörükali ve Hıristosun da sabah safaları. Burala- ra arabalarla, yahut ki eşeklerle gidi- lir, öğleye kadar oturulurdu. Keyif ehli olanlar, eve döneceklerine yakın sıcak ve kuru çiroz mezesi, ve bazan da yeşil zeytin tanesile bir, iki masti- ka - Sakizlı Takı - içmeyi ihmal etmez- lerdi, Benim adayı tanıdığım ve geçen mek- tubumda bahsettiğim tarihte; Büyük- sahibi de, kendisini sevdirmiş, terbiye- 1! ve galiba da gün görmüş bir adam olduğu için, «beyler» Tanrının günü burada toplanırlardı. Buranın adını, Sami paşa zade Baki bey (Fikara kalivesi. koymuştu. Zira burada ne içerseniz 20 paraya idi. Yaz mevsiminden'gayri zamanlarda, Fıka- ra kahvesindein cin top oynardı. Adanın yerlileri sayılan bizlerden gay- ri müdavimi yoktu. Beyler, akşamcılıklarını burada eden lerdi. Hafta içinde, zamanın kibar meddahları olan Muhsin, Kurban Üsep te İstanbuldan misafir gelirler, meclisi şenlendirirlerdi. Muhsin malümatlı, terbiyeli, nük- teleri Allah için zarif, bir «efendi» idi, Öteki ise çok zeki olmakla berâber sa- dece bir mukalliddi. Lâkin, her ilef de zevkle dinlenir, ve hiç biri bu kibar meclisinde asla falso etmezlerdi. Bu toplantıları, vazifeten takib ve tarassuda memur kaza kaymakamı Affan bey, davet üzerine orada hazır bulunur ve mabeyini hümayuna tak- dim edeceği raporu babama okuttu- rup, tashih ettirirdi. uzun günler ve geceler de vakit geçir- meyi kolaylaştırmak üzere bezik de- nilen kâğıt oyununu arkadaşları ara» sında tamim etmişti. (Devamı 11 inci sahifede) , Ercümend Ekrem Talu

Bu sayıdan diğer sayfalar: