10 Eylül 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

10 Eylül 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİYASİ ICMAL: Amerikanın Ingiltereye teklifi Japonya Çin ile olan ihtilâfın: silâh evetile halletmeğe azmetmiştir. Bu- Run için her iki tarafın sulke riayet €ylemesi için Amerika Horiciye Naz gerim. yaptığı müracaat Tokyoda ter- iÇ edilmediği gibi Şanrghaydaki bey- Nelmilet mıntakanın harp sahnesi Ra- Yicinde bırakılması hakkında İngilte- yenin yaptığı müracaat da Japonya ümeti tarafından kabul edilme- miştir. Bu vaziyet karşısında ilerisi için nasıl hareket edileceği hakkında Anglo-Sakson . derleitleri o bulunan Amerika ie İngiltere arasında bazı te- Mas ve istişareler yapılmıştır. Lâkin iki tarafın ileri sürdüğü fi hakkında bir türlü ittifak hasıl Namıştır. Amerika büyük Okyanu- İngüterenin altı sajfı harb zırhkat Döndermesini ve bu suretle bu Okya- Busta Anglo-Saksor devletleri donan- Kısmet ağacı Evvel zamanda kolcular vardı; ama Bümrük koleuları değir, izdivaç kolcu- lârı. Kolcular kadındı. işleri güçleri taridık tanımadık ailelerin çocukları Ma kismet ak, imi Hölstaynda da kolculuk eden bir ağacı var. Bu ağaç asırlık bir » Sinardır. Dallarının gövdeye birleşti- Bi noktası oyuktur. Evlenmek istiyen- Ver bu kovuğa mektup atıyorlar. Me- Bid yazıyorlar: 23 yaşındayım, güz&- Mim, Issız bir köyde oturduğum için kimseyi tanımıyorum. Kismetimi bu arıyorum. Tuhaf değil mi?, Dahada tuhafı var, Bazı kimseler zarfın üstüne Holstayn- dA kismet ağaca diye adres yazıyor- lâr, müvezzi her sabah bu ağaca tar- Matıyor ve oyuğa mektupları atıyor. Kismet ağacı vasıtasile evlenenler de Yok değildir. Bu yeni evliler kismet Ağacının altında resimlerini çektiri- Yorlarmış! Dük de Vindsor gençleşti İy Expres gazetesinin yazdığına Süre, bugünden itibaren Dük dö Vind- Sörun bal ayı nihayete ermiştir. Ayni N Vasserlenburg şatosu icar Müddetleri bittiği için Dük ve Düşes üz, barksızdırlar, Şimdilik Ma- Saristanda Borsodivankaya davetldir- ler. Ondan sonra ne yapacakları belli “eğilair, Dük dö Vindsor geçen senekinden büsbütün başka bir adamdır; Artık O halleri, alnını buruşturması, o Mklğan nazarları yok olmuştur. Bu Sene geçen senekinden beş sene daha Benç görünüyor. Yazı şapkasız geçir- İĞ için saçları daha sarıdır. Her şey- den ziyade kendinden memnun mesud bir Eence benzemektedir. maları saffe harp aarhllarınin. med muu Japon saffı.karp gemilerine kar- gı tefervuku temin eylemesini bildir. miştir. İngillere Akdenizde vaziyetin tir, Con Bül, Maryan, Mişel Con Bül demek İngiliz demektir; Müâryan demek Fransız demektir; Mi- şel demek Alman demektir. Bu isimler bu milletlere alem olmuştur. Nasıl! 1712 de «Con Bül tarihi» adile İs- koçyalı muharrir John Arbuthant bir kitap yazdı. O tarihten sonra Con Bül ismi İngiliz milletine alöm oldu. Maryan adı 1848 den sonra doğdu. Gizli bir cemiyet Kuruldu, bu cemiye- tin parolası Maryandı. Ondan sonra Maryan ismi Fransa cumhuriyetine alem oldu. Almanların Mişeli 17 nci asırdan kalmadır. Otuz sene Harbinde İsveçli askerlere kumanda eden general Mi şel Aluntran askerlere kendini o ka- dar çok sevdirmişti ki bir araya top- landıkları zaman: «Alman Mişelin şe- refine!» diye haykırırlardı. Kral Faruk nişanlısına 65,000 lira hediye etti Kahireden bildirildiğine göre Misir kralı Faruk nişanlısı Feride Zülfikara, ân sltıncı yıldönümü münasebetile on bin İngiliz Hralık (65,000 lira) bir çek göndermiştir. Kahve olan buğdaylar Kahvenin lezzeti kokusundan mu ibarettir?.. Bu sefer Amerikalı değil, bir İngiliz mucit öyle bir alet icad etmiş ki, buğ- dayı kahve yapıyor. Bu alet iki taraflı bir silindirdir. Bir tarafından kahve kızarıyor bir tüb vasıtasile diğer târaflaki buğdaylara kokusunu geçiriyor. Kahve kokusu si- nen buğdaylar kavrulup, öğütülüp pi- girilince suyu aynen kahve tadını ve. , İyi ama neye yarar? Mecitiyg TE tramvayı Arabaların köye kadar si temin edilecek Atılması için Nafıa vekâletinin tram- YAY Şirketile temas etmesi lâzım gel Mesafe olduğundan hattın çabuk “Ye kadar uzatılması kabil olacaklır, a, ğer taraftan seferlerin arttarılman yin de ayrıca bir tedbir almazak- > için şimdi Şişli ile Sirke- Mec İz işleyen arabaların Sirkeci - Yeköyü arasında işletilmesi dü- #ünülüyor, Sarhoşun hiddeti isminde biri sarhoş olduğu Evinde pencerede oturmakta Sünnet düğününde Bir. gazino yıkıldı, içinde- kiler denize döküldüler, nufüsca zayiat yoktur Yenikapı sahillerinde (Bizim gazi- no)da bir sünnet düğünü tertip edil nası denize uzanan bir çıkıntı üzerine yapılmıştı. Düğünün en hararetli bir zamanında akşam üzeri bina birden- bire çökmüş ve içindeki insanlarla de- nize yuvarlanımışlır. Apansız olan bu kazanın büyük bir faciaya dönmesi iklimall varken sahilin çok sığ olması ve gazi enkazının parçalanarak dö- külmesi üzerine denize düşenler ken- dilerini kolaylıkla sahile atmağa mu- vaffak olmuşlardır. Eminönü Halkevi temsil kolu Bursaya gidiyor Eminönü Halkevi temsil koluna men-i sup amatörler, festival dolayısile bazı temsiller vermek üzere Bursa belediye. si tarafından devet edilmişlerdir. On sekiz kişiden ibaret olân'temsil kolu | iptida Mudanya ve Uludağdü açık ha- yada, sonra Bursada Kapalı tiyatroda temsiller verecektir. Grup bugün Mu- danya yolu ile hareket ediyor. halkla görüşürken, parasız yatı mektebe alınmasını btiyen bir ço- cuğu dinlerken, Beyoğlu birinci noterinin muhakemesi Dün mudafaa yapıldı, ka- rar başka gün b bildirilecek! Müsinele evrakına yapıştırılan ha» sineye aid pul bedellerini zinsmetine geçirmekten suçlür Beyoğlu | birinci noleri Salâhaddinin muhakemesin? dün ağır ceza mahkemesinde devam edilmiştir. Dünkü celsede iddia maka- mi iddiasını yaparak noterin suçu sa” bit oldüğundün ihtilâs suçundan ce- zalandınimasını istemiştir. Bundan sonra suçlu vekili müdafas- sını yapmıştır. Müdafaada miiekkili- nin işinde ihtilâs suçu mevzuu bahis olamıyacağını, ancak noler kanunu mucibince elli lira ile iki yüz lira ara» Surlda para cezası ile cozalandırılabile- ceğimi, ihtilâs suçunun o mevcudiyeti kabul eğilmek lâzım getirse bu suçun 927 senesinden 938 senesine kadar de- vam. ettiği iddin edildiğine nazaran bundan, noterlerin muamelâtımı tef- işle mükellef makam ve müfettişlerin. de mesul olmaları icap ettiğini söyli- yerek: — Her sene noterlerin muamelâtı- nin teftiş edilmesi lâzımdır. Böyle se- nelerce devam ettiği iddin edilen bu Suç acaba niçin. vaktile meydana çıka rılarak önüne geçilmemiştir?.. Demiştir. Buna karşı iddi maku- az — Alâkadar makamlar lâzımgelen teftişi yapmışlar ve bu teftiş neticesin- de noter de suçlu sandalyesine getiril. miştir, Cevabını vermiştir. Mahkeme, kara- rını bildirmek üzere muhakemeyi baş- ka, güne bırakmıştır. Şibinkarahisarda esnaf cemiyeti kuruluyor Ş. Karahisar 9 (A.A) — Bugün sar at 14 de demirci ve kunduracı esnafi Halkevinde toplanarak esnaf cemiye- ti teşkiline karar vermişlerdir. Doku» macı esnafının yaplağı gibi bunlar da bir kooperatif vücude getirmek için ilk toplantılarını yapmış ve nizamına» melerini incelemişlerdir. Eski Mısır hastaneleri ve hekimleri Kanuni Süllan Süleyman zamanı. | Diyandan Mısır beylerbeyisine bir hü- küm yazıldı: «Misir beylerbeyisine hüküm ki Hâ- Myâ mahrusel Mısır da olan tabipler- den Seriüddin ve Ahmed nam kimes- neler ilmi tipta meharetleri ve her veçhile fenlerinde hazakatleri istima | olunmağın buyurdum ki vüsul bul | dukta ehli kimesnelerden tetebbü ve tecessüs edüp göresin her kangisi i- mi tıpta hazık ve mahir olup süddel saadette hizmete kadir ise atebei ulya- ma gönderesin (kethüdalarına veril di) fi Selhi Safer 976 (1568) Saray için Mısırdan neler getirilmi- yordu Saray kadınları için zümrüd- ler, ava çıkmak için zağnoslar ve ba” Jabanlar, hattâ Kirkçeşme suları İs- vekkeli, o zamanlar, Türkler Misira Ümmü Dünya dememişler. Fakat Mi- sırın darüşşifaları ve Hekimleri hep- sinden meşhurdu. Mısırda dört bimar- hane vardı: Makamı Musa bimarha- nesi, Camii Ezher bimarhanesi, Sultan Müeyyed bimarhanesi, Sultan Kalâ- vun darüşşifası .. Fakat daha evvelle- ri Misırda tamam yüz kırk timarhane ve hastane varmış. Bünların evkafı miriye geçtiği için hepsi muattal kal, miş. Halbuki kalanların da evkafı yoktu. Meselâ Camii Ezher timarha- nesi bile Camii Ezher evkafından de- gili. Buralara hayır sahibi olanlar yiyecek ve içecek gönderirler, adak adarlar, bazı fakir kimseler de oralar- da barınarak boğaz tokluğuna hizmet ederlerdi. Misırda bir çok kimseler mallarının zekâtı hastanelere gön- derirlerdi. Misir hastanelerine girmek için ma» halle ahalisi evvelâ paşaya arzederler, hastalarını paşanın buyrultusu ile hastanelere koyabilirlerdi. Çünkü bir hastanmı gündelik masrafi bir kuruş yani 180 akçe tutardı. Paşadan buy- rultu almadan has'e'eye girmenin imkânı yoktu. On yedinci asırda Kü- lâvun timârhanesindeki hastaların mevcüdü üç yüz altı kişi idi. Kalâvun bimarhanesi gayet munta- zamdı. Kalâvun camisinin bir köşesi- ne inşa edilmiş, büyük bir bina idi. Her tarafı mermer döşeli idi, Haremi- nin ortasında bir havuz, bir de fıskiye vardı. Havuzun üzerine on iki sütun- Ju ve nakışlı bir tavan inşa edilmişti, Haremin dört tarafında. birer büyük kaa vardı. İki tarafına sofalar yapıl- mıştı. Sofaların tavanları da nakışlı idi. Kaaların nihayetinde iki adam boyunda selsebiller vardı. Suları sofa- ların ortasından akarak haremin or- tasındaki havuza dökülürdü. Hastalar, solalarda, temiz esvapla- rile ipek yorganlar içinde yatarlardı. iyiliğe yüz tutan hastalar selsebillerin kenarına oturup ruhlarını dinlendi- rirler, hizmetçiler pervane gibi hasta- ların etraflarında dolaşırlardı. Fakat bazı hastalar vardı ki, elleri kolları Zincirler içinde, höcrelerinde avaz avaz bağırırlar, bazıları da boyunları bü- kük ofururlardı. Hastanenin yemeği imaretten çıkar- dı: Yemek çıkacağı zaman, on iki etib- ba tilmizi her hastanım tabiatine gö- Te yemekler ve ilâçlar verirlerdi. Bura- ya gelen hastaların çoğu pek çabuk ifakat bulurdu; Ebıbbanın: gardiyan- Yarı cellâd gibi adamlardı. Uslu dur- mıyan deli kardeşlere bazan kızılcık değneği hoşafı da yedirirlördi. hastanesinin tabipleri ga- yet hazik hekimlerdi. Hastalara can ve gönülden bakarlardı. Verilen ilâç- ların çoğu nebati idi. Mısırda Said, Elvahat; Habeş, Poncistan ve Cebelül- kamerde, Hindistanda bile bulunm yan otiar ve nebatlar vardı. İlâçları bunlardan yaparlardı. Fakat bu Kalâvun hastanesinde ya- pılan en meşhur ilâç Tiryakı Faruk, yılan maslükası ve bir de Faruku Er- baa idi. Tiryakı Faruk için çalışan kırk kişi vardı, Vazifeleri Sultan Kalâvun evka- fından verilirdi. Bunlar Cize nahiyesin- 'de Habir oğlunun kurralarında oturan bir ocaktı. Yılda bir kere, temmuzda “Tiryaki Faruk yılanı aylarlardı, Ye lanları gvlamak için kalın keçeden es- vaplar giyerler, gözlerinden başka her yerlerini örterlerdi. Uzun sırıklara ke- çe parçaları bağlıyarak Behnisa, Fay- yum ve Cebeli Ahzar taraflarında yı lan avına çıkarlardı. Kalâvun bimarhanesinin ayrıca bir Farukhanesi vardı. Yılanlar burada hekimbaşıya teslim edilirlerdi. Hekim başının maiyetinde on Kadar halifesi, düacısı, on iki avcısı; pişiricisi ve ka- sabi vardı. Farukhaneye bunlardan başka kimse giremezdi. Burada evvelâ düa okunur, tekbir getirilir, fatiha da okunduktan son- Ta, yılanlar satırlarla doğranmıya baş- Ianardı, Yılanlar doğrundıktan sonra, derileri soyulur, temizce yıkanır ve tuzlanır. Sırçalı küplere doldurularak şiddetli ateş üstünde kaynatılırdı. Yı lanlar kaynatılırken hekimbaşı saat tutardı. Yılanlar tamam üç sanat küp- ler içinde kayanatılırdı. İşte o zaman küplerin üstü sarı bir yağ bağlardı. Hekimbaşı kepçe ile yağları alır, şişelex re doldururdu. Sonra, beş kıye yılan yağına beş kıye de zeytinyağı kurıştı- rır; şişelerin ağanı kapatırd. Yılan yağı mis gibi kokardı. Bu yağın uyuz ve hafakan illetlerine pek büyük fay- dası vardı. Hastaya kırk gün birer dir. hem verilse yap olurdu. Dahua sonra, bütün yılan eti dolu küpler ateşten indirilirdi. İçindeki yıs Yanlar' bakır sinilere doldurulur, s0 Zusun diye birakıtırdı. Bu yılan etleri- ni ele geçirebilmek için Misırin âyan ve eşrafı, daha biray evvelden, tavsi- yelerle adamlarmı gönderirlerdi. Et ler, Mısır âyanınm gönderdikleri kâse- lere, ibriklere ve bakraçlara dolduru- Tar, herkesin adı yazılarak evlerine gönderilirdi. Fakat bu etlerin üzerine başka ilâçlar da ilâve edilirdi. Bu, âdeta bir yılan çorbası olurdu. Kala- nını da hademeler sahanlara goldu- rurlar, üzerine ekmek doğrayıp yerler- di. Yilan çorbası gayet mukavvi bir taamdı. Gözlerin kuvvetini arttırdığı gibi, basur illetine de deva idi. Yılanların derilerini, barsaklarını, ciğerlerini ve yumurtalarinı da tuzlar. lar, küpler içinde salamura yaparlar- dı. Bünları da frenk balyozlarına sa- tarlardı. Kalâvun bimarhanesinin bir tara- fında da kadınlara mahsus bir bimar- hene vardi. Bu da gayet büyük, mü- kellef ve müzeyyen bir bina idi. Hade- meleri kâmilen kadınlardı. Bu bimar- haneye tabiplerden başka hiç bir er- kek giremezdi. Onlar, istedikleri za- man, bimarhaneye girip çıkarlardı. Evliya Çelebi 1083 senesinde Mısır- da bulunduğu zaman, bu hastanelerin hepsini ziyaret etmiş. Hattâ Tiryakı Faruk yaparlarken de bulunmuş. Ken- disine yılan çorbası da takdim etmiş» ler. Evvelâ içmek istememiş. Sonra: «Emir Allatun deyüp var kuvveti bazu- ya getirip et ile gelen düğün bayram- dir, Anlar içtiler. Ben dahi içerim de- yüp cüret ederek gözüm yumup dişle- rim sıkup bismillâh niyetüşşifa diye- rek filcandan nuş ettim. Ama bir misk Tayihası istişmam ettim.» Evliya Çelebi, kadın hastanesini an- Jatırken, safdilâne şu sözleri söylemek» ten de kendini alamıyor: «Ama bu hikmettirkim bam havanini MATİZA Sanat hareketleri Kıymetli sanatkir Keman! Necsti Tük- yayın sanat bayatınm on sekizinci yıl dö- nümü münasebetile evvelki akşam Taksim bahçesinde ir Jübile yapılmışlır. $ehrimizin bötün değerli sanatkârleri- Yan kıymetli yardımları ite bezenen'bu g0 ce çok parlak olmuş ve üstad Necati Tok» yay tarafındân çalınan parçalar derin tale dirlere mazhar olmuştur. İçlerinde: bayan: Safiye ve bayan Mu- galler gibi eşsiz arlistlerimizin bulunduğu musiki heyeti tarafmdan çalınan ve söy- lenen parçalar büyük bir zevk Se dinlenmiş uzaflerin ve bilhassa. bayan hi klâsik Türk müsikisine aid kıymetli parçaları orada bulunanlara heyecanlı ve zevkli dakikalar yaşatmıştır. Gösterdikleri o müvaffakiyeğe lerden dolayı cümlesini tebrik ederiz. #

Bu sayıdan diğer sayfalar: