7 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

7 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

iyorkta güneşli bir pazar günü. male ve ik mesh Brandy , beşinci Avenue'den, kırk alel hai erken, haşin bir grup müzük ünye an tutuyor. Bir kısım da Pim ge ©n büyük binası olan Em- giriyorlar, vaz Çim doğru da bir akın Parlar, ü dünyanın en büyük va- Mary biri olan #meşhur Gucen Yü, acöntası ilk defa ularak sey- Very bu muazzam trans atlantikle ep Broklin'e kadar götürüp Baha Yücen Mary ile bu kısacık Yapmak için herkesten birer Miyorlar. Fakat acentenin dü- dar lan, SETİ girdik. Bu ilk defa yapı- ii Bezintinin naza İcin hay x Mary tapkı büyük bir sefer Mersin #diyormuş gibi bir takım Müazzaı, evyorktan kalkacaktı. Maraz öne vapura girince âdeta ba- İlk defa Nevyorka geldi- Yaman ye sina f bu kalabatık Brondway a onda biri kadar şa- YA iniş Önümüzde mütemadi- m Sıkan asamsörlerden hangi- Old, ir türlü kestiremi- Benin, Eereket versin ki bu esnada “my, e Kümarotlarından biri imda- & Yapay ti Bizi gezdirmeğe başla- kalkmak üzere olduğu için BEİ OBipimek ayi eeselseiptikeiie GAüE Vapur bir ilâve etti: di ucen Mary'de bir saat apurun bacalarından birinin içinden yan yana 3 Lokomotif geçebilir ! " Vapurun düdüğü 10 mil uzaktan işidilir . seferinde neler alır ? Gucen Mary Nevyork önünde Tun barı tiklem tiklim dolu idi, Ame- rikalilar, İspanyollar Çucen Mary bar- larında meşhur İskoç viskilerini çeki- Tiyor. AAnbarlara indik, Rehberim büyük bir zahire dairesine girerken cebinden bir hesap puslası çıkardı. Bir seyahatte neler alır? — İşte, dedi. Gueen Mary bir gidiş geliş seyahatinde sarfettiği zahirenin listesi... 20 Lon set, 3800 libre tereyağ, 3600 libre peynir, 6 ton taze balık, 60,009 tane yumurta, 50,090 libre patates, 12800 libre şeker, 850 Tbre çay, 1200 libfe kahve, 250 sandık por- takal, 280 varil un, 200 sandık elma, 5 ton sulam ve saire ve saire... İşin en garip tarafı şu idi. Büyük şık bir dairenin önünde durduk, Sordum: | — Burası neresi? — Zersnvat dairesi... | Gene şık bir kapının önünden geçi- yoruz: ğ — Ya burası, — Yumurta ve salam dairesi... Yüzme havuzları sanki hakikalen büyük bir sefere çikacıkmışız gibi duldurulmuştu. Geminin zeğitleri vak- tin eğlenceli geçmesini temin için yol- culara, genç kadınlara rica ediyorlar- ür — Havuzda yüzmez misiniz €fen- | dim... Su ılık ve kolonyalıdır... Fukat bu kısacık gezintiyi yüzme havuzunda geçirmek niyetinde olan- lar pek az. Mamafih bazdarı güze vücudlerini göslermek için bu fırsat tan istifade etmekten kendilerini ala- mıyorler, soyunup dökünüp, vapur ida, resinden aldıkları mayölaria bavuz- lara stılan genç kadınlar da vak, Beyaz eşya dairesi Vapurdaki beyaz esya dairesine gir- dik. Rehberim buradaki bembeyaz el- biseler giyinmiş kadına döndü. Sordu: yaz eşyanın listesini werir misiniz? Kamaret bu listeyi alırken ben de etrafıma bakıyorum. Tavanları kadar bir takım beyaz çarşaflar, örtüler... Rehberim: —İşbe dedi, en soh seferimizdeki be- yaz eşya listesi: 210,000 havlu, 30000 yatak çarşafı, 31000 tame peçe muhafaza için zari, 92,000 peçete, | 21,000 masa örtüsü. Yarım milyondan fazla yemiş tabağı ve ayni miktarda ü bıçak takımı. kia elektrik dairesine girdik. Rehberim elektrikçiyi çağır dı: — Bu dakikada vapurumuzda ne ks- dar elektrik lâmbası var? diye sordu. “Elektrikçi cevap verği: —'Tam 30,000 Tmba, dodi, sonra | — Saatte 10,000 kiloratlık elektrik sarfediyoruz. limandan çikarken vapurumuz U- zun uzun öltü, Kulaklarımız sağır olacaktı, Rehberim gülümsedi: — GÇusen Mary'nin en dikkati çe- ken şeylerinden biri de düdüğüdür, 10 deniz mili uzaktan işitilebilir. Aşağı katta, vapurla yer yüzünde- ki meşhur eserler arasında mukayeseli ; bir tablonun önünde durduk. Bu tab- | loda Gucen Mary uzunlamasına gö8- teriliyordu. Gueen Mary uzunlamasına durunca Parisin meşhur Eiffel kulesi- ni geçiyordu. Çünkü Eiffel kulesi 984 | ayaktır, Gusen Mary ise 1018 ayak. Hele Mısırın en büyük ehramı Çucen Mary'nin yarısına kadar gelemiyor... Çünkü Keops ehramı tâ tepesine ka- dar 461 ayaktır. Broklinin önünde şöyle bir dolaştık. Bu esnada güverte lokantasında açik havada herkes çay içiyordu. Vapurun esi fasliyetiş... Herkes harıl hari Gucen Mary damgalı kâğıdlara, zarflara yazılar yazıp ahbaplarına, akrabularına gönderiyor, Bu da işin ca- damgasını taşıyan mektuplar gönder- mek... Kütüphane dairesinde neler var? İhtiyarlar geminin e toplanmışlardı. Bu K tün İngiliz siyaset adamlarının âlim- lerinin, Bemar Şov gibi ediplerinin hediye ettikleri kitaplar var, Kütüp- hanenin bir hususiyeti de bu... Çün- kü bütün meşhurların el yanlarile he- diye edilmiş kitapları burada. ... Sabık İngiliz Hariciye Nazırı meshur bay Eden'in bile burada imsalı hediye edil- miş dört kitabı var... Herkes kütüpha- neye kitap okumak için değil, bu meş- hur adamların imzalarını, el yazıla- rını görmek İçin geliyor. Tekrar Nevyorka döndük. Vapuru- muz sahile yanaştığı zaman baktım. Gneen Mary Nevyork rihtımında beş sokağın yani 34, 35, 36, 37, 38 numa- ralı sokaların hızasıı kaplamıştı. Hikmet Feridun Es Afyonda Halkevi dersaheneleri Afyon (Akşam) — Az veya hiç olu- yup yazma bilmiyen yurddaşlar için Halkevi bir kurs açmıştır. 23 mayıs 938 de açılan bu kursa 7158 yurddaş dikkatle devam etmektedir. A,B,C adlarile üç kola ayrılan bu kurslarda iyi bir durumda derslere devam edil- mektedir, Muhitte çok derin ilgi ve se vinç uyandıran bu kursların bundan NANEMOLL İşe hemen başlamış olmak, ilk adım atılmış sayılmak için o gece Palabr- yık Hıranlın görülmesine karar veril- işti, Lânet ve geçimsiz herif ikide bir Güllü Agobla çekişir, başını alıp gider, sonra gene gelir... Hasta masta da olabilir, evinden çıkamaz.. Bakalım orada mı, değil mi?... “Orada ise, sabıklığı filân söylemeğe lüzum yok. Ona “denecek şu kadar; (Mabeyinci Eşref beyefendiden size | bir kucak selâm. Müstacel bir mesele | görüşmek istiyor. hakkında sizinle Bu gece, mümkün değilse yarın gles- sabah konağa buyursun diyor.) Bu, tayfurun tavsiyesiydi. Gedikpa- şaya gidecek, herifi bularak, gece ya- hud yarın getirecek olan 0... Reisle İ Tatavlalı evlerine dönecekler, güneş doğmadan orağa bulunacaklardı. Arab: — Eh şimdilik bizlere izin. Ölmez- sem bir saate kalmaz buradayım!.. | derken, Molla bey geceliğinin cebin- deki torbadan dokuz mecidiye çıkar- dı. — Ayak terinizi unutmıyalım.. Su, sabun parası!,. Lâtifesile beşini onun cebine sokuverdi. İkişer tanesini de öbürlerine verdi. Çıktılar evden... Köşeyi dönünce, Arab Tayfur: — Ulan çok enayiler gördüm, böy- İslerini görmedim. Şimdi sokak sokak, kahve kahve palabıyık, gaga burunu mu arıyacağım. Beklesin dursunlar; rakıları, mezeleri de kendilerinin ol- sun, Vakit daha erken, gelin Sandıik- burnunda bir kafa çekelim!.. diyordu. Selâmlık odasının yan pencereleri- nin birinde Nimeti molla, birinde de Pembelen Eşref... İkisinin de gözleri, kulakları sokakta... Bir saat, iki saat, üç saat, Ne araba gürültüsü, ne de ayak sesi... Saat beşi bulmuş, kısa haziran gecesinin yarısı olmuştu. Harem bülüğünün ara kapısında gayet hafiften ökçeli kadın terliği tı- kırtıları... 16 yaşında evlenen Molla beyin şe- ker illetli, dişleri dökülmüş, yetmişlik kocakarılara dönmüş olan ilk haremi, odasından çıkamaz, minderinden bile kalkamaz haldeydi. Yemeği önüne ge- tirilir, yatsı olmadan uyurdu. Selâmlık odasındaki iki kukumav- la kahve ocağındaki lenbihli uşak Ömer haric, bütün harem, selâmlık halkı uykuda, Bu tıkırtılar, konağın küçük ham- fendisi Melekper hanımın ayak sesle- riydi. Nimeti moliann beş altı sene evvel 300 altın sayarak esirciden oğa- lık olarak aldığı, sonra nikâhladığı bir çerkes dilberiydi. Şimdi 22, 23 yaşla rından fazla değildi, Geldiği gündenberi o da koca gör- memiş sayılırdı. Adam sabatileyin gö- zünü açar açmaz yallah selâmlıkta. | İşinden dönünce, gece yarılarına ka- dar gene orada. Anasi yerinde “olan bilyük anım, mecallice olduğu zamanlar yanına oturtur: — Sen nediyorsun kızım, derdi, on l beş yirmi gün odamız birdi. 30 sene- dir ben burada, o bahçe üstündekin- de. Havuncağız aşağı yukarı adam ev- | Yâdıydı. Babası da ilmiyeden ve vilâ- yetlerde gezen maiblerdendi. Gelin ge- irken getirdiği, kendisi gibi çökmüş, ihtiyarlamış İki çeyiz halâyığile de derdleşirdi: — İnanır mısınız? Bu tazeye acıyo- rum. Ne diye bunca lira sayıp aldı, ardından nikâhladı, sonra da bir kö- | şeye attı, "Her kadın, Naib efendinin kızı gibi eza cefaya razı olup derdlere uğrıya- rak, çürüyerek canmdan bezer mi?. İkinci hanım uyanık, sıhhatli, da- marlarmduki Ka'kasya kanı kaynı- yor... Masmafih bir iki sene taham- mül etmiş, yavaş yavaş çileden çık- mağa başlamıştı. Selâmlıkta içkiler, ahenkler azıştı- Tilâarak kocasının burnunu görmez hale geldiği zamanlar, - o saatler ge- ne harem, selâmlık halkı kaçıncı uy- kuda - usulcacık aşağı iner, mabeyin kapısını aralar, kelem kâtiblerinden genç genç hanende ve sazende beylere görünürdü. R İ bekliyorsunuz desem bu sastten son- ———— Eşref, konağa ayak atliktan, hele mabeyinci olup sırmalı elbiseler ve nişanlarla bizendikten sonra Melek- per hanımda hüşafın yağı büsbütün kesilmişti. Delikanlı arasıra gelip, gece de ka Mıp, dediğimiz gibi ortalık çingene çâ- lar, kürd oynar hale geldikten sonra, malüm'a © pek az içtiği için ayik; herkes sızmış... "Tomibul taze 0 zamanı bekler ve ka» Piyi arılardı. Saçları dökük; arkasın- da gecelik gömleği; göğsü, kolları, ba- cakları çıplak... İzan, hâyâ, hik huk gütmek no* gerer o cibilliyetsizde, alçakta... Kar şılıklı kırıştırmağa başlamışlardı. Gidiş çekiver kuyruğunu halini ak mıştı. İki taraf uyuşup başlarında kavak yelleri esmeğe başlayınca pus- la şaşırılır, tedbir “unutulur, etrafı göz görmez. Odadaki başkalarını bırakslım, Şiş- ko bazan ayılıp sızdığı yerden kâlkı- veriyordu. Ne dersiniz, sanki gözleri perdeli; daha 'da neşeli. Konakta yavaş yavaş işi herkes fars ketmişti. Biçare büyük hanımın ve onun iki çeyiz halayığının ağızları, dilleri yok. Ahashavi zade ve peder Hacleti Mol“ ladan kalma bir iki yaşlı kalfa ile ba- cı, dedikodulara başlayınca, Nimeti molla bunların ağızlarını tıkamak çaresini buluvermişti, Bir akşam yanlarında yabancı kim- se yokken, mabeyin kapısına gelip yu- karıya el çırpmıştı: — Hu, Melekper hanım!. Ve elinden tutup Eşrefin yanına sokmuştu: — Birader ve hemşire meyanında kaçgöç maharremattandır!.. O akşamdan sonra, uşaklara: — Mühimce bir misafir gelirse ha- ber verin, değilse burada yoklar diyip savın!. Emrini vermişti. Artık, odanın selâmlık tarafına açı- lan kapısı kilitleniyor, hep birlikte oturuyorlardı. Eşre! mabeyinciliğe veda: çektikten sonra oraya yerleşmişti. Dayibeysi: — Buna esila ran değilim. Şükren billâh iki beygirle bir arabacı ve bir ispiri besliyeceklerdeniz!. dedi- ği halde, bir kaç kere sokakta (geçti Bolunun pazarı) diye alay ettikleri için arabayı, atları satap savmışlı. Karı koca, gözünün içine bakmada, yarışta. Odasının ve yatağının top- lanmasına, çamaşırına, ütüsüne, elbi- İ selerinin süprülmesine nezaret eden, daha doğrusu bunlari kendi elile ya- pan konağın küçük hamfendisiydi. Kukumar pecereöeler. Ara kapının tokmağı yavaşça döndü... Ge len, Çerkes güzeli: i — Misafirler var diye usul usul gel- miştim, halbuki gitmişler; kimsecik- yi ler yok. Yazıklar olsun, bana bir kere i seslenmiyorsunuz bile!.. f 'İrfanın hikâyelerini biliyordu. Ya- : ni Pembetenle grasının kanlı biçaklı derecede açıklığını, Bulgurludaki sal- dırışını, Zaptiyeye tikılışmı, sürgüne sürülüşünü... 4 İstanbula geldiğinden de habegi” vardı, fakat üst tarafından yok... Şey- hislâm kapısındaki vakalarını, arada Ağız açıp göz yumuşlrını, Eşrefin ha- yalının tehlikede oluşunu ye tasarla- dıkları tertibatı ondan saklamışlardı. Sordu: mi — Kuzum ne uluyorsunuz, ne var?.. İkiniz de pencere önünde, gözleriniz dışarıda, “Zindan gibi sokak. Birini © ra kim gelir? Cevab vermediler. ” — Yoksa Eşref beyi bir şeye mi gü- cendirdin, bey?.. Yoo, dargınlık, küs- künlük istemem, Hadi barışın baka- , Kekelediler: İl — Ne münasebel!., — Kabili mi var? i — Ayol handise sabah oluyor. Uy- ku vaktiniz geçti; sonra büsbütün (| re etine baktı. ş Me ğibi: Kıyı geçiyme iliği — Sahi vakit gecikmiş; hemşirem | pek haklı, yatalım!. diyerek kalktı. i Genç kadın, merdivene lâmbayı | “tutmak için ilerilediği esnada geride | kiler fısıldaştılar; i (Arkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: