29 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

29 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hareketli bir filim: Capriccio Paul Kemp, Lilian , Filimden bir kaç sahne: Solda 3 ar! Son zamanlarda Berlinde Ufa stüd- yolarında, (Capricelo) adında birfi- İim çevrilmiştir. Çok hareketli olan bu filimde Lilian Harvey, Paul Kemp, Viktor Stan), Ursula Delnert gibi t8- hınmış artistler rol almışlardır. yük min mevzuu şudur: İhtiyar general Estroux torunu Madelon adındaki genç kızı bir erkek göbi büyütmüştür. Düşüncesi şudur: Madelon kimsesiz bir kızdır. Bir gün büyük babası da gözlerini kapora hayatla yapayalnız kalacaktır. Bu- haya in her şeye mukavemet etme- Harvey Ileri yapıyorlar kadaş otel odasında ve bir dans sahnesi, sağda Lilisn Harvey iki muhtelif sahnede iiyor. Cesaire genç kızı © civarda bir kaza kaymakamı olan Barberousse adında şişman ve geçikince bir adam- la erlenâitmek İstiyor. Bu suretle mi- rastan mühim bir hisse almağı ümid ediyor. Madelon iptida evlenme fikrine is- yan ediyor, manastıra kaçıyor. Fakat kendisine gösterilen fotoğrafı görün- ce evlenmeğe razi oluyor. Bu fotoğ- raf, kaymakamın akrabasından genç ve çok yakışıklı bir adamındır. Düğün günü Madelon kocası olar cak adamı görünce nikâhtan evvel tekrar manastıra kaçıyor. Güveğiye gelince, o da gelini pek zayıf, çiroz gibi buluyor. Esasen dalma sarhoş olduğundan bir aralık nikâhtan vaz- geçmek istiyor. Sonra gelecek para- ları düşünerek nikâha razı oluyor. Fakat gelini arıyorlar, bulamıyorlar. Barberousse sarhoşlt 3 ında ni kâhlandığını zannediyor. Manastıra kaçan Madelon elbise- sini değiştiriyor ve erkek kıyafetine giriyor. Yolda giderken iki delikanli- ya raslıyor. Bunlardan biri, Fernand adındaki, kendisinin gördi rafın sahibidir, Üç genç ahbap oluyorlar, birlikte yollarına devam ediyorlar. Madelon delikanlıyı çok sevimli buluyor. Fer- nand da bu genci nerede gördüğünü düşünüp duruyor. Kaza kaymakamı olan amcasının nikâhında bir kaç da» kika gördüğü gelinin bu delikanlı olacağını bir türlü aklına getiremi- yor. ç genç bir çok maceralar geçiri- yorlar, Bir gün bir kavgada Fernand, arkadaşlarının erkek değil kız oldu- ğunu anlıyor, İki genç sevişiyor. Ka- za kaymakamı parayı kaçırmamak için bunların evlenmesine mâni ol- mak istiyor, Madelonun kendisinin karısı olduğunu iddia ediyor, Fakat nikâhın yapılmadığı anlaşılıyor. Ne“ ticede iki genç evleniyor. Kâza kay- makamı da Şarlof adında şişman bir kadınla evleniyor, her şey tatlıya beğlanıyor, | çok severim. Yazan: Sermed Muhtar Alus ANEMOL Tefrika No, 133 İrfan, o bir çift gözü gördükten son- ra artık gerisine bakmıyor. Ağzın mi- ni minicikliğini, ellerin ayakların kü- çücüklüğünü, vücudün tenasüblülü- ğünü görmüyor. z Hacet te yok, O gözler onda olduk- tan sonra geri tarafına lüzum mu var? Kadri bey bir elinde kahve filcanı, öbürünün iki parmağı arasında cıga- ra, gayet neşeli ve keyifli, tutturdu: — Kuzguna yavrusu güzel gelir derler ama Allah için söyleyin, benim« kisi öyle mi?.. Kızım meydanda, Ha- leb orada ise arşın burada (1). Mehlika utancından kızarıp boza- rırken, doktor işi azıtmağa başlamıştı: — Guğurigo, seni şimdi imtihana çekeceğim; misafir beylerde işitecek... Sen boyuna münşilerin, eğdiblerin, şairlerin kitablarını elinden düşür- mezsin, gece gündüz okuyup durur- sun. En ziyade kimleri, hangi eserleri seversin, söyle bakayım!., Kızcağız o derece sıkılmada ki ter- Jer döküyor... Babası ısrarda: — Hadi bakalım, bekliyoruz!.. Mehlika ezile büzüle cevab veriyor- du: — Ne diyeyim, ne söyleyim beyba- bacığım? Çok zor şeyler soruyorsunuz bana! — Okuduklarını söyle, tarif et.. Fu- yuli mi, Baki mi, Nef'i mi?.. Yoksa, Sü- leyman paşanın (Mebaniyülinşa) sını getirmedim miydi sana? Kızcağız kekeliyordu: — Saydıklarınız çok eski kimseler. Ben o kadar arabi, farisi bilemedi- ğim için onları okudum, anlıyamâ- dım... Onun için... Kadri bey: — Hanı sen şair, şuara delisiydin... Bu ne mene cevab?.. derken Mehlika mahcub mahcub söylüyordu: — Namık Kemal beyi, Recaizade Ekrem beyi, Abdülhak Hâmid beyi Onların eserlerinin, şi- okudum; hem de yorum ve oku- irlerinin hepsini — Beybabacığım, diyordu, bunları kolayen sayıvermek mümkün mü?, Güzellikleri itibarile ayırabilmek ka- bil mi? Heusi biribirinden üstün, hep ayrı ayrı yüksek... İrfan bakakalmıştı... Doktor kızını göklere çıkarmakta çok haklı, Zaten ilk fikri de öyle değil miydi? Dürüst, doğru özlü, doğru sözlü bir adam olduğu muhakkak... Az bile söy- Jemşi. Taze, onun dediklerinden çok dâ- ha üstün Veli bey: — Çocuğu sıkıyorsun be birader, diyordu, Şuraya şimdi geldik; ayağı- mızın tozları, estağfirullah çamurları daha üstünde. Selâmünaleyküm diyip oturduk... Başka taraflardan aç, dere- den tepeden, havadan mavadan!.. O gün akşama kadar hep bir arada oturdular... Kadri bey: — Köroğlu başını ört, yeldinmeni giy, sen de gel içeri, Aramızda ayrı gayrı kimse yok. Veli beyimiz benim de, senin de dünya ahret biraderimiz- dir; İrfan bey de oğlumuz!.. diyerek karısını da yanlarına sokmuştu. Hatun yabancı erkek krşısna hiç çıkmamış, çok sıkılıyor, bahane bulup bulup kendini dışarı atıyordu. Mutfağa girdi. Kızıda yardımda geri kalmadı. Akşam yemeğine terbi- yeli çorba, maydanozlu sahan köfte- si, Jâhana dolması, puf böreği, lalan- ga yaptılar, Hatun sofrayı üç kişilik hazırlamış- ken doktor gene eteklerini kavradı: — Siz de oturun aramıza: Yemeği hep beraber yediler. Misafirler otele gitmeğe kalkışmıştı. O nasil şey, mümkün mü? 'Tanrı mi- safiri bırakılır mı?., Allaha şükür ey- lerinde iki takım yatakları bulunur... Gece yarısına kadar oturdular. Ya- taklar karşıki odaya yapılmıştı. İçin- de yanmamış kömür ve marsık a- ması İçin ateş iyice yoklandıktan sonra mangal da konmuştu Yatma vakti Kadri bey misafirleri- ni odalarına götürürken, İrfan geri- Yedi... Bir şey söylemek istiyor. — Bey amca!.. derken, doktor ağ- | zinı kapattı, LA İrfan fazla bir şey diyemedi. Bini göğsünün iç cebine soktu. Karşısın daki (ne oluyor, delikanlı ne yapa cak) diye bakıyor... Delikanlı: — Beybaba, dedi, biraz param var; sizde kalsın, Masraf filân icab ediyor. Kendime yetecek kadarını Bunu daha yolda gelirken düşün- müş, Eytam sandığından aldığı pe- ranın 350 Jlrasını ayırmış, başka bir cebine koymuştu. Onu veriyordu Kadri bey duraladı. Elini uzatac ken geri çekildi: — Beni mahcub etme be evlâd!.. diyip biraz yürüdükten sonra döndü. Damadı kırmakta mâna yok, — Yarına k K diyip İrfanı yatacakları odaya soktu. “ Karısına meseley ee anlattı. Kö tun: — İnsan evlâdı olduğu he den belli, Kızımızı bundan iyii vereceğiz ?.. diyordu. Mehlikarın olan bitenden hâlâ ha- beri yok.. Kadri bey, misafirleri daha uykuda iken, erkenden sokağı boylamıştı, Selânik, nice seneler ömür geçirdi. ği yer. Orada bilmediği, tanımadığı yok. Ahbablariie görüşecek, danışacak. Kızını evlendiriyor. Nikâhı yapmak, düğünü de aradan çıkarmak, imam muhtar, düğün ahçısı, falan festekiz gibi şeyleri de tedarik etmele için yar- dımlarını istiyecekti Üçüncü orduya mensup Selânikte Aramsaz Saf piyade dördüncü kumandanı miralay Hüseyin bey €s- ki ahbaplardandı. Birkaç xuz babası ve damad sahibiydi... Böyle everme, evlendirme işlerinden o anlıyanlar- dan... Sonra vilâyet defterdarı Rifat efen- diyle vilâyet mektupçusu Emin efen- di de yakından tanıdığı, teklif, teke!- Jüfsüz konuştuğu zatlardı. Oular da kız gelin etmişlerden.. Doktor o sabah üçüne de gitti, üç alay nü buldu. Kucaklaştılar. Mesele açıldı. Ahbap beyler: cü — Amma da yaptın ha, doktorcuğum, diyorlardı, kızımız gelin olacak yaşa geldi mi?... Daha dün parmak kadar bir masumcuktu... Aman Allah, kü- çükler ne çabük büyüyor? Seneler ne çabuk geçiyor?... Hepsi de syni fikirde; — Çok isabet etmişsin birader.. ya- pıver nikâhı; biraz da hazırlık, öte- beri tedariki, sıyır yakayı. kız tara fına düştüğü için hafif tertip ve eh- vence taralından bir yatak odası... İki ahçı getirdin mi, çorba, et, pilâv, zerde, yani dört türlü yemek te te mam... Böyle zamanda kına, mına ge- cesine hacet yok... Damadı güvey koy, çık işin içinden... Halini de biliyorlar: — Vaziyetin malümumuz.. hiçbir zaman para tutamamış, tutamaz ve daha da tulamıyacak bir adamsın... Kendi yağınla kavrul!;.. Ve diyorlardı ki Hepsini kırk lira ile kıvırırsın be birader. Sen de, damadın da aşağı yukarı cümlemiz de seferi haldeyiz Yarın öbür gün başımıza bir harp daha çıkacağı muhakkak... Torba doluları paran da olsa böylebir 72 manda dökülüp saçılmanın lüzumü var mı? Kadri bey, evine dönerken öğleye pi» şecek nevaleyi, eti, zerzevalı ve saire yi de alıp bir küfeci çocuğa yüklet- mişti, - Aklında hep İrfanın geceki sözleri: — Bey baba, biraz param var, sizde kalsın, masraf filân icab ediyorl... Bu parayı almak doğru mu, değil mi? Kabullenme tarafını bir türlü nefsine yediremiyor... Ayıp, rezalet... — Gugurigol... (Arkası var) 1) Bu tabir hâlâ da çok kullanılır, da- dillerdedir. Nereden kalma olduğunu relim Sare, mübaligacı, pireyi deve dam daima kendini mothedeğ- rün bulunduğu mecliste adım air lama oyunundan açilm Öteki beriki, (ben gençliğimde bir hamlede on beş adım 1. Bi en on sekisi aşardım!.. Beni geçerdim!) yip âürür- 11 öden Hslepte bir atila“ ve (haydi, de- mişler, Halep orada ise arşın buradal.)

Bu sayıdan diğer sayfalar: