31 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10

31 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© Sahife 10 Feriha kendisine otelde verilen ihte- yatkârlık tavsiyelerine aldırmamıştıt Kış eğlenceleri için daima buraya ge © Jen yolcular dağın tehlikeli olduğunu © “kendisine söylemişlerdi. « O, gülerek omuzlarını silkmişti. Kocası, dostu, babası yahut ağebeyi olsaydı elbette © bu çılgınlığına mâni olurlardı. Fakat yalnızdı, duldu, hesap verecek kim- o sesi yoktu. © © Koltuğunun altına kayaklarını ala- rak öğleden sonra geç vakıt yola düştü. Karlı dağdan iniş evvelâ pek kolay ol- du, Fakat gitgide yorulmağa başladı. Hava soğuktu, sema maviydi. Saatle Tin geçmesini farketmeden şimşek gibi kayıyordu. Bu baş döndürücü dağlarda sevinç içindeydi. Fakat birdenbire yolunu kaybeder gibi olduğunu farketti, Ev- velce bildiği sahalardan uzaklaşmıştı. Aksam bastırıyordu. Genç kadın endişe etmeğe başldı. Ah bir an evvel insanların bulun- duğu yere varbilse... Yahut ta geo singeri dönse. Tam o sırada, top patlar gibi bir şey duydu. Üç yüz metre ilerisine muaz- zam bir çığın düştüğünü dehşetle gör- dü ve mahvolduğunu sandı. Fakat et- rafa gene sükün ârız olmuştu. Birkaç adım daha attı. ik Şimdi artık şiddetli bir rüzgâr es , © meğe başlamıştı. Kar parçaları yüzü- ne çarpıyor, demin ayakları altına se | rilen o bembeyaz, harikulâde manzâ- ; raları görmesine mani oluyordu. İ © Koşmak istedi; tekerlendi. : Kalktığı zaman, etrafında sanki her şeyin döndüğünü hissetti, Kayak- larını çıkarıp attı, Artık onları da ta- « şımağa mecali yoktu. Bitab, âdetâ — © sürüklenerek tekezleniyordu. i Uzakta bir ışık göründü. y Feriha, oraya yaklaşmak için, bala 5 çıka bir çeyrek daha sürüklendi. « Bir er... Daha doğrusu büyük bir kâgir bina ., Hayretini mucib oldu: « Bunu buraya kim yapmış? ... Zenç kadın telâşla kapıyı vurdu. Büyük bir süküt.. e Tekrar vurdu. Gene süküt! Feriha vurmakta ısrar, etti. Niha- yet ürkek bir kadın Sesi: “ — Kim 0? - dedi — Açın... — Ne istiyorsunuz? Genç kadın kızdı: j — Ne istiyeceğim?... Soğuktan, ti- iğ ölmemek istiyorum... Açın... e bir süküt oldu ve az sonra, kapı gıcırdıyarak aralandı. Feriha, kendisine şüpheli nazarlar- la bakan ellilik bir hizmetçi kadınla karşılaştı, Ve helecanla anlattı: « o Dağda kayboldum... Sonra çığ düştü... Hem de dondum.. — Buyurun... Birlikte içeri girince dikkatine ilk çarpan, büyük bir mutfakta alev alev yanan odunlar oldu. Hemen başlığını çıkardı; silkti. Dur- duğu yerin etrafı bir su dairesi teşkil e f k i İ AKŞAM 31 Temmuz 1938 AŞK VE MACERA NUVELİ pek yakışilklı iki delikanlıydı bun- lar... Bu çifte hayal karşısında Feriha- nın nefesi tıkandı, Erkekler, hürmet- le eğilerek kendilerini prezani etti- ler: — Ömer Tuğlubeyzade. — Osman Tuğlubeyzade. Birincisi 5öze başladı: — Evimize safa geldiniz efendim... Diğeri ilâve etti: — Rahatsız olacksınız... Noksan- Jarımızı affediniz! Feriha, gülerek, başına gelenleri anlağtı, Zekiydi, haşsohbetti, Tehlike de geçtiği için, Feleği alaya alıyordu. Muhataplarının gülümsemeden ken- disini dinlediğini görünce şaşırarak sustu. Tuğlubyzadeler, kendisine, bu yap- tıklarının büyük ihtiyatsızlık olduğu- nu nezaketle ihtar ettiler. — Dâğım bu tarafları bilhassa çok tehlikelidir! - demeleri üzerine Fe- riha, onların niçin burada olurduk- larını hayretle düşündü. Delikanlılar türlü fürlü mevzulara girişerek genç kadımı oyaladılar, Bel. liydi ki, küçüktenberi tahsil terbiye görmüş, iyi bir ailenin çocuklarıydı, Her mevzu hakkında bahsedebiliyor- lardı: Edebiyat, resim, felsefe... Akşam sofraya oturdukları zaman Feriha yemeklerin de enfes olduğuna dikkat etti. Kahveden osnra delikanlı- larda nbiri piyano başına geçip Avru- pa kompozitörlerinin klâsik parçala- rını büyük bir meharetle çalmağa başladı. Misafirlerinin yorgun olduğunu s€© zen iki genç, bu musiki faslından son- ra kalkarak, kendisinden müsaade “© Bu garip hizmetçinin peşine takıla- “Yak, Feriha, büyük bir odadan içeri “girdi. Burası mükemmel mefruş, © geniş bir salondu. İngiliz usulü bir koltuğa oturdu. © Bililik kadın, gene gitmişti. © “Feriha, merakla etrafına bakıyordu. - Böyle dağ başında bu kadar gusto ile İle-Zöngince döşenmiş bir evin bülun- © © rası, doğrusu hayretini mucib olü- “ — yordu, Köşede büyük bir kuyruklu pi- © vano da duruyordu. Böyle hayran hayran dört bir ya- ha lcmieker Meyer REJak april alâka gösterdiklerini de hissetmeğe başlamıştı. Bilhassa Ömerin birinci derecede yakınlık duymasından mem- nundu. Zira onun düşünceli ve ciddi hali genç kadın üzerinde derin bir te- sir bırakmıştı, Hürdü, zengindi... Kimseye hesap vermek mecburiyetinde değildi. Sev- mek zevkine kendini memnuniyetle rahat rahat bırakabilirdi. Maamafih buradaki bütün konfora rağmen ortalıkta bir gariplik hissedi- “yordu, Gayri tabii bir hali vard < ilini Barlar me İki kardeş bir an bile biribirlerin- den ayrılmıyorlardı. Beraber giriyor- lar, beraber çıkıyorlar, beraber oOtu- ruyorlar, beraber yatmağa gidiyor- lar. Feriha bu hali birazda ikiz- liklerine atfediyordu. Öyle ya: Ay- . ni karında birlikte büyümüş çocuk- lard ekseriya bu hal vardır. Bir türlü ayrlamayıp yekdiğerlerinin peşinde dolaşırlar, Dördüncü günü sabahı Feriha sa- londa piyanoda bir şey çalmak üze- Ye oturmuşken bir ses yavaşça: . — Buradan artık gidin! - dedi, Genç kadın irkildi. Basını çevirince, karşısında ihtiyar hizmetçinin durdu- ğunu gördü. , Peyker kalfa asabiyetle devam etti: — Evet, gidin... Hem de derhal... Feriha, öfkeyle yerinden fırladı, m kadın mazeret beyan ©cdo- — Affedersiniz, küçük hanım... Fa- kat gidin... Başımıza büyük bir teli ket gelmeden evvel bu evden çıkın... Ben her ikisini de çok severim... Yalvarırcasına ilâve etti: — Yiyecek getiren kızak arabası bu sabah geliyor. Ona binin... Şehre inersiniz... Orada otel var... Sonra dağdaki otelinize dönmek isterseniz gene sizl çıkarırlar... Feriha, cevap vermeden odadan çıktı. Biraz sonra Ömeri görünce, lâ- kayd bir eda ile: — Gidiyorum artık... Biliyor mu- sunuz? - dedi. — Nereye? — Erzak kızağına binip dönece- — Niçin? boğuk bir sesle: — Vay... Bu küstahlığa cesaret etti demek? Yüzünün ifadesinde öfke belirmiş- ti. Sonra birdenbire gene sakinleşerek meyus bir eda İle başını salladı, Bu hali gören Feriha, delikanlıya yak- laşlı ve okşar gibi: — Ömer bey... - dedi. — Hayır, hayır... Peyker doğru ha- reket etti... Benim hakkım yok... Gi- diniz, daha iyi... Ve beni affedin! Sonra tekrar etti: — Hakkım yok, hakkım yok! Büyük bir muhabbetle genç kadı- na bakıyordu. Birdenbire yerinden fırladı, çıkıp gitti, Akabinde Osman göründü. Feriha- ya yaklaşarak yavaş sesle: — Şimdi kardeşime rasladım. Pek perişan bir hali vardı. Aranızda ne ol- du? Mutlak bilmeliyim... Böyle istintak edilmek hiç te hoşu- na gitmediği için sustu, Fakat Osına- nın kendisine çugın bir aşk nazarile inen mizi # ki ii nı önüne eğdi. Delikanlı bunu farket- miş olacak ki bir an gözlerini kapadı ve kendini yenerek munis bir sesle: — Bana emniyet edin... Her şeyi Söyleyin... Çok mühimdir çünkü... Çok mühim... Feriha aksi aksi; — Pekâlâ... Dinleyin öyleyse... beni kovdu... Biraderiniz de bu hale hak verdi... O da gitmem için ısrar ediyor, Osman bu sözleri işitir işitmez, âde- tâ şiddetli bir darbe yemiş gibi sen- deledi. Müthiş bir ıztırap, yüzünün çizgilerini altüst etti. gözleri şaşkın bir hal aldı. Sonra kendini toplıyarak uzun uzun Ferihaya baktı ve ahenksiz bir sesle: — Evet, gidiniz! - dedi. Genç kadın da hayretleonu sü- züyordu. Osman adetâ kendi kendi- sile konurşurcasına tekrarladı: — Gidin... Bir fenalık zuhur etme- den gidin ! Heyecanını zaptetmek için müt- hiş bir irade kuvveti sarfederek ken- dini yendiği belliydi. Feriha sinirli sinirli : — Peki amma, bama da izahat ver- meğe mecbursunuz... Nedir bu hali- niz? - dedi. Osman düşündü, biran tereddüd etti ve sonra kadını elinden tutarak şöminenin (karşısındaki (koltuğa oturttu, Kendi de ötekine geçerek an- latmağa başladı: - Rengi son derece uçmuştu. — Müthiş bir sır... Malümatınız olması lâzım... Anlatacaım... Zaten sizin de rahatınız ve selâmetiniz bu Adi bir delilik değil... Esasen kendi- sini tanıyorsunuz... Ne kadar tahsilli, terbiygli olduğunu gördünüz... Me- âlesef bir fikri sabiti var... Müthiş bir delilik... Feriha korkarak: — Deli ha?... - diye mırıldandı, - Peki nasıl? — Feci bir hikâye... Çok sevdiği bir karısı vardı... Kadın onu aldattı... Ömer biran çıldırdı... Ve aklını kay- bettiği sırada kendisine ihanet eden xadını öldürdüm sandı. Feriha, boğuk bir sesle: — Öldürmemiş miydi? - — Hayır... Fakat uzun müddet, bu cinayeti yaptığını zannetti. Katil ol- madığma dair kendisini kandırmağa muvaffak olduk, Fakat arasıra krizi tuttuğu zaman... — Vay... Krizde mi tutuyor ? -— Nadiren... Amma, pek tehlikeli oluyor... O zaman, senelerin geçtiğini ve her şeyi unutuyor... Kendini facia arında sanıyor... Ve karşısındaki köşk ranlar, her yeni aşkın başlangıcında tekrarlamaktadır. Feriha muztarip nazarlarla muha- tabına bakarak: — Demek sevdiği kadını öldürmek — Evet, onu ihanet eden karısiyle Şimdiye kadar iki kere böyle buhran- lara kapıldı... İki kadın az kalsın Sustu, Elektriğine tahammül edil- miyen kuvvetli nazarlarla kadını süz- dü, — ... İşte onun için, bizi büyüten — sadık Peyker dadı ile bu tenha yere kaçıp geldik... Dağ havası iyidir dın görmeye görmeye kardeşimin Si- nirleri yatışır diye umdular... Burada 20 e Feriha şimdi Ömerin: « — Hakkım yok! Hakkım yok!» diye bağırmasın. hatırlıyordu. Demek biçare, halini bildiği için genç kadını kendisinden uzaklaştır- Yarabbi! Bu ne feci şeydi! Güzel aşkı böyle mi bileckti? Artık kendini tutamıyarak çocuklar gibi ağlamağı başladı. Osman, münis bir sesle sordu: — Onu seviyordunuz, değil mi? Kadın, başiyle cevet!» işareti yap- tı. Bu sefer delikanlı titremeğe baş- ladı. Müthiş bir halecan vücudunu sarsıyordu. Bağırırcasına: — Gidin... Çabuk gidin... Vakıt kaybetmeğe gelmez... Hissediyorum... Tecrübem var ...Biliyorum... Bir kriz bastıracak... Kaçın Friha... Çabuk Ve ümidsiz bir ısrarla tekrarladı: — Kaçın... Allah rizasıyçin kaçın.., Genç kadın yerinden kalktı. Bütün vücudu buz kesilmişti, Titrek bir 305- le sordu: — Kızak kaçta gelecek? — On birde, — Peki... O saate kadar hazır olu- rum, — Teşekkür ederim, Hürmetle kadını selâmlıyarak odâ- dan dışarı çıktı. Feriha perişan bir haldeydi. Meyüs meyüs etrafına bakırdı. O, neler kur- muş, neler ummuştu!... Daha hayat bulmadan, aşkı kökünden kırılmış, sarsılmıştı. Odadan çıkmak üzereydi ki kapı tekrar açılarak müthiş helecanlı bir halde Osman yeniden içeri girdi. taptaze bir vaka cereyan ettiğini har linden sezerek genç kâdın sordu” — Ne oldu?... Ne var? ' Delikanlı, kanadı örttü ve yavaş i sesle: — Beni endişeye düşüren birşey Sizinki ise yanyana... Ayak sesimi işi“ tirse şüphelenir... Halbuki siz o ke ridora girseniz aklına bile gelmeZ. mez... — Ne yapmamı İstiyorsunuz? Osmanın güzleri (o memnuni, parladı. — Bana yardım mi edeceksiniz? (Devamı 11'inci sahifede) *

Bu sayıdan diğer sayfalar: