15 Ağustos 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

15 Ağustos 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nikâh AKŞA dairelerine bir bakış.. Nikâh merasimi çok kalabalık oluyor... Nikâh daireleri bazen evlenecek çiftlerin davetlilerini alamıyor.. Geçenlerde uzaktan tanıdığım bir Şiftin nikâh merasimine davet edil. dim. Beyoğlu belediye: dairesinin önüne geldiğim zaman gözüme çar- Pan ilk şey büyük bir otomobil kala- balığı oldu. Yanımdaki belediye me- Muruna sordum; — Her zaman nikâh günleri beledi- Ye dairesi bu kadar kalabalık oluyor mu? Memur: — Sormayınız... dedi, son senelerde mikâh merasimlerinin ne derece kala” bâlık öluklarını size anlatamam. İçeri girdim. Hakikaten tam mâna- #ile bir âna baba günü... Eski nikâh- Yarı hatırladım. Şimdiki şu kalabalığa baktım. Şaşırdım. Son senelerde ha- Kikâten . nikâh merasiminin fevka- lâde kalabalık olduğunu gözlerimle gördüm. Yalnız bekleme salonu değil, kor!» dorlar bile hıncahınç dolmuştu. Nİ kâhı kıyılacak altı çiftin akrabaları, tanıdıkları biribirine karışmıştı. Akhma İstanbuldaki öteki nikâh daireleri geldi. Eminönü, Fatih nikâh daireleri ve bunların küçük salonla- Tinın da merasim günlerinde Tunca- hinç dolduklarını hatırladım. Sonra dünya güzeli Keriman Ece- nİR nikâh gününü düşündüm. O gü- - nü de bu salon böyle tıklım tıklım dolmuştu. Hattâ nikâh memurları kalabalığa rica ediyorlardı: — Aman davetlilerin bir kısmı ko- Yidorlarda dursunlar, Zira salonun bu kadar ağırlığa tahammülü yoktur. “Halbuki şimdi hemen her nikâh gü- ünde evlenme daireleri Keriman Ece- nin düğünündeki gibi kalabalık olu- yor. Halk günden güne nikâh mera- simine ehemmiyet vermeğe başlı yor, Bugünkü halde İstanbuldaki nikâh dâireleri ve bunların bekleme salon- İarı kalabalık için çok dar geliyor. İs- tanbül için bir kaç tane şık, asri ve Geniş nikâh dairesine lüzum vardır. “ya evine İlk adımını atan çiftle. rin daha ferah, daha geniş ve süslü Yerlerde çöplerinin oçatılması lâzım. dir. Çünkü evliliğin ilk tesiri nikâh Salonunda başlar ve bu tesirin de çok Büzel olması lâzımdır. Bunları düşünerek kalabalık ara- Sinda güç halle ilerilemeğe başladık. Arkamızdan bir ses vebir İtişme koptu; — Açılın açılın... Çiçekler geliyor... Kalabalık yanıldı. Üç büyük çiçek demeti el üstünde yarımızdan geçti, Bene ilerilemeğe başladık. Arkamızdan gene bir ses? — Açılın... Açılın... “Şekerler geli- Yer... Gene açıldık. Büyük iki tepsi için- de Şık şık şeker kutuları... Bunlar da #âlona, girdi. Bekleme salonunun bir köşesine büzüldük. Evlenecek çiftle. akrabaları, tanıdıkları burada Erup grup oturmuşlar... Dikkat ettim, Gelenlerin hepsi bi- Yibirini tedkik etmekle meşgul. Her &elenin gözleri ötekilerinde... Kiz anneleri, heyecan içinde bulu- hah müstakbel gelinlere daima ihtar *diyorlar: — Kızım... Saçların biraz öne kay- Miş... Kaldırsana yavrum... Yanımdaki etli canlı, sarışın bir ge- wn, sıcaktan mı? Heyecandan mı? Bilmiyorum. Üst dudağı mülemadi- Yen terliyor. Yanındaki annesi daima? — Dur kızım... Dudağın terlemiş... Diye ipekli bir mendille ve kendi *lile Kızının üst dudağını siliyor. Bazı Sineler de evlenecek kızlarından zi- Yade heyecanlı... Bunlardan biri heye- ağlıyor. Kızı onu teskine çalı Myor; — Anneciğim... Neden ağlıyorsun?.. mügün ağlaman değil, sevinmen lâ- Evlenecek akrabalarını bekliyen davetlilerden bir grup, nikâh dairesinde bir evlenme merasimi — Öyle... Öyle kızım... Fakat heye» | can... Ne yaparsın?... Arasıra kapıdan kerli derli, yaşlı bir Adam, yahud şişman sert bakışlı #hti- yar bir kadın girince hemen sıralarını bekiiyen gelinler, güveylerden bir çift telâşla yerlerinden fırlıyor... Belli ki gelen kerli ferli zat, yahut şişman, sert bakışlı ihtiyar bayan yâ güveyin, ya damadın nüfuzlu akrabalarından bis Tİ... Damada, gelin hemen nüfuzlu ak- rabanın elini şapir şupur öpüyorlar. Gelen zata ve yahut bayana derhal bir yer veriliyor. Nikâhı kıyılan bir çift, mesud te bessümlerle masa başından kalkıyor- lar. Şişman bir gelin... Akrabadan bü- tün kadınlar kendisine sarılıp sarılıp öpüyorlar.. yeni gelin kanter içinde... Bir kız annesi müstakbel mi karşısına almiş, kalabalık bir aile gru- pu arasında: İşte evlâdım... diyor, kendi kızım olduğu “için söylemiyorum. Fakat ben onu güller gibi yetiştirdim. Bundan sonra kızım sana emânet... Onu ne kadar iyi tutarsan, Allah da senden o derece razı olur. Evlâdım Hite İzi hetmiyorum ama... Kızım bulu bir rl Ev işi, ev kadınlığı onda... Güzel ahlâk onda... Biçki, di- kiş onda... Fakat kalabalık arasında meraklı- lar son derece fazla... Herkes biribirine soruyor: — Şu güzel taze kim? Gelinin küçük kardeşi... - Maşallah... Ay parçası gibi kız doğrusu... — Şu köşede oturan damadın an- nesi mi -— Hayır gelinin teyzesi... Sıcak pek fazla olduğu için davet- lere dondurmaların biri gidiyor, biri geliyor. Bu esnada dondurma, nikâh şekerinden fazla makbule göçiyor. Kız anneleri heyecandan dudakları kuruyan müstakbel gelinlere: — Kızım bir dondurma ye... Biraz için serinlenir... diye rica ediyorlar. Çöplerinin çatılmasını heyecan içinde bekliyen genç kızlar veya genç kgdınlar cevap veriyorlar: — Canım İstemiyor anneciğim.. ha- raretim yok... | Çiftlerin göğleri kendilerini biran evvel dünya evine sokacak olan evlen- İ me masasının önündeki iki büyük | koltukta... Nikâh memurları yüksek sesle evlenecekleri çağırdığı zaman ortalıkta büyük bir telâş kopuyor. Evlenecek genç kız ayağa kalkıyor. Delikanlı onun yanında... Müstakbel damad, müstakbel gelini önüne geçir- mek istiyor: — Siz önden buyrunuz... Genç kız utangac bir ta — Hayır siz önden geçin.. Küçük bir münakaşa... Nihayet daima kadınlar veya kızlar önden yü- rüyorlar ve ilk defa onlar sandalyelere oturuyorlar.. Muhakkak ki bizim halkta evlenme merasimine karşı büyük bir alâka ve rağbet başlamış. Hikmet Feridun Es İki küçük yaramazın marifeti Mecidiyeköyünde ikinci taş ocağı ci- varında 11 numarada oturan likör fab- rikası amelesi Avninin 10 yaşındaki oğ- Ju Necdet ile tanzifat onbaşısı Osma- nn oğlu 10 yaşlarında Sadeddin evle- rinin bahçesinde oynarlarken topladık- ları kâğıdları tutuşturmuşlardır. Çok geçmeden ateş otlara sirayet et-! miş ve evi de tehdid etmiye başlamış- tır, Yangın vaktinde görüldüğünden eve sirayetine meşdan vermeden rön- dürülebilmiştir. 3 AYLIK 1 AYLIK Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3800, alti aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Aâres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Cemaziyelâhir 18 — Ruzuhısır 162 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E 80 958 809 889 1200 142 Va. 317 5081219 1609 1909 2051 İdarehane: Babığli civarı Acımustuk #okuk No. 13 ae « | Hapishane binası yıkıl malımı, yıkılmamalı mı? Belediye imar müdürü B. mimari bir kiymet yoktur. yıkılmalıdır,, diyor Ziya: “Binada maddi ve Umumi hapishanenin damında biten büyük otlar Sultanahmeddeki hapishanenin yık- tınlıp yıktırılmaması günün en mü- him meselesi oldu. Bu mevzuun lehin- de, aleyhinde birçok mütalâalar ile- riye sürüldü: Tarihçi, mimar, mühen- | dis, idare adamı gibi birçok güzide- ler fikirlerini söylediler, Hapishane binasının vaziyeti etra- fında kati bir karar vermek üzere mi- marlardan mürekkep bir heyet te- şekkül etti, Bu heyette Belediye İmar şubesi müdürü mimar ve mühendis B. Ziya Kocainan da vardır, Belediye İmar müdürü, mesleğindeki kudret | ve liyakatini isbat etmiş, ayni zaman- da Istanbul plânını tanzime memur olan Fransız şehircilik mütehassısı B. | Prosun en yakın mesal arkadaşıdır. Bu bakımdan bu mesele hakkında B. Ziyanm mütalâası dikkate değer ol- duğunu bildiğimiz için, kendisine müracaat ederek, bu meseleye dair düşüncesini sorduk, B. Ziya hapisha- ne binası hakkında diyor ki: — Bir bina hakkında hüküm ver- mek için sadece eski eserdir, deyip geçmemeli, Eski eser, iki noktal na- zardan mütalâa edilir: Birincisi, ar- keolojik cihetidir, Arkeolojik eserler, tarihin en eski zamanlarında yapılan eserlerdir. Yani tarihin ilk çağların- da ve tarihten evvelki zamanlarda ya- pılan sanat eserleridir. İkincisi de eski eserlerdir: İstanbulda mevcud bulu- nan eski Türk eserler. Bittab! bu eserler arkeolojik değildir. Her iki ne- vi eserler hakkında yapılacak Youa- mele, ilim bakımından ayrı ayrıdır. Arkeolojik eserler hakkında yapılan muameleler nelerdir? Biraz bunu izah edeyim: Bu gibi mimari eserlerde bir yıkık duvarın, bir Jörk taşın her bir izinde büyük bir değer mevcuddur. Çünkü bu izler, tarihin karanlık de- virlerini aydınlatmak ve öğretmek ba- kımından büyük bir hakikati ihtiva etmektedir. İkinci nevi eserler - ki biz bunlara yeni zaman eserleri diyoruz - yani İs- tanbulda bulunan bu eserler, fetihten sonra vücüde getirilen binalardır ki 15 inci, 16 ncı ve 17 nel asırlara ald- dir. Bu eserlerde bir kırık taş parça- sinin, yıkık bir düvarin tarihi bir hakikati gösterecek bir değeri olamaz. Bunların yalnız milli bakımdan de- gerleri büyüktür, Yani bu asırlarda «Türkler bu eserleri de yapmışlardır» diye iftihar edebiliriz. Bu suretle me- deni ve milli mevcudiyetimizi göster- meleri bakımından, bu eserlerin kıy- meti çok büyüktür. Fiihakika Türk dehâsı bu asırda Süleymaniye ve müş- temilâtı gibi dünyada eşi olmıyan bir camiyaı vücude getirmiştir. Bir eserin mimari değeri dört cihet- ten tedkik edilir 1 — Yerine uyarak âhenk teşkil etmek, 2 — Plân, hacim ve hülâsa kompo- etrafile bir zisyon itibârile değerli olmak, 3 — İnşaat ve malzeme bakımından değerli olmak, 4 — Tezyini ve renk bakımından değerli olmak. Bu dört bakımdan da değerli eser, en yüksek bir sanat eseridir. Meselâ Süleymaniye bütün bu evsafı cemet- tiği için en yüksek mimari eserdir, Eseri yapan mimar, yerini öyle isa belli surette intihap etmiş, etrafını öyle kudretle tanzim etmiştir ki, bu eser, bütün mimari, şehircilik ve este- tik kaidelerini nefsinde. cemetmiştir. Mimax Sinan, bu eserinde plân, ha- cim, kompozisyon bakımından da 21 man ibtiyaçlarıa en uygun bir şekil tatbik etmiş, en vazih ve açık bir ni- zamla eserin heyeti umumiyesini ter- tip etmiştir. (oOİnşaat (bakim dan, duvarların eri mülena şekil de kesme taşla yapmış, inşai teşek- küle dahil mermer, porfir, granit di- rekler, mermer sütun başlıklairile tez yin etmiş ve ayrıca da icab eden yer lerini en güzel çinilerle, müzeyyen âl- çı pencerelerle minber, mihrap gibi en mutna işçilikle Süleymaniyeyi £üslemiştir. Bu mevzuu fazla taf sil etmeğe lüzum görmüyorum, bunu bir misal olarak söyledim. Yıkılıp yıkılmaması mevzuubah olan hapishane binasına gelince: Hapishane binası ile müştemilâbın. da bu söylediğim dört cihetten an cak plân ve hacim itibarile bir diğer varsa da diğer vasıfları üzerinde dur- mak lâzımdır. Hapishane ve müşte milğlı, üç binadan müteşekkildir. E rinci bina, klâsik kervansaray tipti Yalnız bu binanın yanına keme büyücek bir salon ilâve edilm ger iki lı eksik gen kervansaray tipidir. Arşiv dairesi it- haz ediler ikinci binada bir tek mer mer sütun ve başlık vardır. Elbise ambarın üstündeki İbrahimpaşa s8- rayı bakiyesi olan üçüncü bir bina da vardır ki bu binada çıplak, büyük bir salon varıdır. Bu salon dört, hattâ üç duvardan mürekkeptir, Çünkü & lonun yan duvarları kâmilen değ; rilmiş, cephe duvarı da kismen değiş- tirilmiştir. İnşai bakımdan da duvarların kıs- mı âzamı moloz ve yumuşak taştır Halbuki kıymetli binalar, yontma ve sert taşla yapılır. Duvarlar bir taş, üç sıra tuğla şeklinde yapılm Tezyini bakımdan da her üç binada da hiçbir şey yoktur. Binanın bulunduğu mahalle uy- mak, etrafile bir âhenk teşkil etmek cihetine gelince: Önü 15 asırlık ipod- rom meydanı, karşısı Sultanalımed camisi, duvarları ve meydâarın ucu ge- ne 15 asırlık ipodromun 15-20 duvm- Yi üzerine müesses “taras --ki “Ticaret ta mektebinin bulunduğu sed -. şimali Ayasofya Böyle bir meydanın garbinde fâbidevi bir teşekkül gerekti. Demek | ki hapishane binası ile müştemilâtı da yerine uymüuyorlar. İşte Prost plânı İstanbulda Cüm- huriyet ve inkılâp âbidesinin bu âbi- deler meydanında hepsinden yüksek yapılmasını ve meydanın cenup Gili- nın da monümantal cepbeli devlet bi- nalarile tahdid edilmesini istiyor, Demek ki mimari değer derecesi, yukarıda izah ettiğim kadar mevcud olan bu binalarda tarihi vukuat cere- yan etmiş dahi olsa, zaten asıl yapılış şekli kalmamış olan bu binaların mü- kömmel relevleri, fotoğrafları yapılır, neşredilir, tarihe kaydolunur, kilapis- ra geçer. Mimari, milli şerefe bir şey ilâve etmiyen bu binalarda maddi v? mimai bir kıymet olmadığına göre bunların yıkılıp yerine, tasavvur edi- len şekilde yüksek değerli ve tarihi manalı büyük meydanın bir çemberi- ni teşkil edecek monümantal cepheli modem bina yapılması muvafıktır, Şu mücmel izahatımdaki sebep- Yerden dolayı hapishane binası İle müşlemilâtının muhafazasında mi- mari bakımından hiçbir sebep görmü- yorum

Bu sayıdan diğer sayfalar: