7 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

7 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

" Yugoslavyada bir meyvacılık konferansı toplandı Balkanlarda meyvacılık en mühim İstihsal vasıtalarından biri olmuştur. Avrupa meyva piyasasına hâkim ol- Mak için esaslı tedbirler alınmakta- dir. Bu maksadla bütün Yugoslavya meyva müstahsilleri ve tacirleri alâ- kadar devlet memurlarının iştiraki ile Koviljaça kaplıcasında bir kon- ,ferans akdetmişlerdir. Konferansta Memleketin meyva mahsulü vaziye- $ini ve harice yapılacak ihracat üze- rinde görüşülmüştür. Bu müzakere- lerden anlaşıldığına göre, erik müs- esna olarak diğer meyvaların bu se- İİ Bahusus üzüm bu &ene çok nefis olmuştur. Elma da böyledir. Bu sene Yugoslavyanın üç milyon beş yüz bin kilo elma ihraç edeceği anlaşılmıştır. Kongrede memleketin ceviz ihracı azaldığı halde ceviz ağacı ihracı fev- kalâde çoğalmıştır. "Tüfek dipçiği ceviz ağacından ya- pıldığından silâhlanmakta yarış ha- linde bulunan büyük ve küçük Av- rupa devletleri ceviz kerestesine son derecede rağbet göstermiştir. Ceviz küttüklerinin ihracı bugünkü şekil- de deram ettiği takdirde memlekette ceviz ağacı kalmıyacağından ceviz ağaçlarının kesilmesi tahdid edilmesi hükümet memurlarının da muvafa- katı ile kararlaştırılmıştar. Almanya Yugaslaryaya iki milyon kiloya yakın erik ve bir buçuk milyon kilo taze üzüm idhsline müsaade ver- miş olduğundan Yugoslavya bereketli olan meyva mahsulüne şimdiden kâ- 4i derecede piyasa temin etmiştir. Yılan cenaze törenini altüst etti Yukarı Mısırda Hamadi köyünde bir köylü öğle üstü işinden eve dö- Münce üç aylık çocuğuna kocaman bir yılanın sarıldığını gördü. Hemen koştu, elindeki kazmayı yılanın ka- fasıria indirdi; fakat yılan kaçtı. Ço- cuğu ayıltmak kabil olamadı, yavru- cuk öldü. Ertesi günü cenaze merasiminde | *ve toplanan halkın karşısına yılan | İranda telsizcilik Asyada ilk hususi telsiz mektebi | eden İran olmuştur. Mektep 23 Ağustosta Tahranda açılmıştır. Bu- Tayan. yüksek tahsil gören gençler alın- Maktadır. İki senelik olan bu mek- İepte talebenin okuması, yemesi ve Yatması mesarifi kâmilen hükümete ald olduktan başka her ay 300 riyal gene çıktı. Herkes korktu ve tabuta bırakıp kaçtı. Batal bir itikadin eve yılan şeklinde bir şeytan musallat olduğuna inanmışlardı. Zabıtaya ha- ber gönderdiler. Vali bizzat geldi. Yılan avludaydı. Bir kurşunla hay- vanı gebertüler. Bu üç metre uzunluğunda büyük bir kobra idi, mektebi açıldı maaş alacaklardır. Mektebi bitiren- ler beş sene hükümetin göstereceği yerlerde çalışmağa mecburdur. İran hükümetinin telsize bu kadar ehem- miyet vermesinin sebebi memleketin çok geniş, duğlık ve çöllük olmasın. dan dolayı en uygun muhabere vasi- tasının telsiz olmasıdır. Harpte yaralanan ingiliz atları İngiltere hükümeti, Fransa hükü- Metine baş vurdu, dedi ki: — 194 ten 1918 e kadar Fransız Cephesine sevkıyat yaplığımız zaman bir çok ta hayvan gönderdik. Bu hayvanlardan bir çoğu harbde öl dü, bir çoğu yaralandı, bir çoğu da S#ğ kaldı. Sağ kalanların yaralıları barbden sonra Fransız köylülerine salık. Şimdi burada bir komite te- Yel, yol, yol... Sakın yol derdi yalnız bizde var #anmayınız. Her memlekette yol der- di vardır. Boyuna yol yapılıyor. Ame- Tika da bu aradadır. Ancak Amerika Yol rekorunu kıracak. Amerikayı, Kanadadan geçip Alaskaya bağlıya- cak bir yolun projeleri yapılıyor. Bu yol 13 milyon dolara mal ola” Cak ve yer yüzünde bundan daha uzun otostrad bulunmuıyacak. kalan harb malülü hayvanların ge- ri getirilmesini rica ediyorlar, Fransa hükümeti bu talebi kabul etti, Harbde İngilizlerin getirdikleri hay- vanlar damgalı olduğu için ayırd edilmeleri kolay. Köy köy dolaşıp bu hayvanlar bulunacak, sonra da İn- gillereye iade edilecek. Yolcu tayyareleri Yer yüzünde 99,284 yolcu tayare- si vandır. En fazla yolcu tayyaresine Amerika sahiptir. 10.336 tane, Amerikadan sonra Fransa geliyor; 2,169 tane. Ancak Almanlar kaç tane yolcu tay- yareleri olduğunu söylemiyorlar ve buna dair istatistik neşretmiyorlar, Ve bu gidişle neşir de etmiyecekler, Manona dair 1939 da sinema artisti âli Pons Pransada bir filim çevirecek. Filim, Manon'dur.. Lili Pons, Ma- “| non rolünü oynıyacak, Bunun için Manon'un hayatına da- ir eserler okumak istiyor, Ve yazılmışsa geliriniz! demiş. ———ğ—ğş—ğ—ğ—ğ— ——————————————————— — | Fahreddin de karıstle geçinemiyerek İ ayrılmışlardır. Böylece ikisi de serbes Galata yolcu salonu Denizbank tarafından Galatada Yaptırılmakta olan modern yolcu salo- hunun inşaatı çok İlerilemiş, en mü- him noksanları tamanılanmışlar. Mis Galata yolcu salonu dört aya kadar tamamlanmış olacaktır. Resmi küşadı 1 kânunusanide yapılacak olan yeni salon o günden itibaren halka Açılacaktır, Salonda polis, gümrük mu hafaza ve liman memurları için daire- der syrilmış, gümrük kontrol ve mua- yenelerinin daha seri görülmesini 16 min edecek teşkilit vücude getirilmiş, tir. . Mumhane antreposu Denizbankın Galatada yeniden inşa ettiği Mumhane antreposunun küşad Yesmi yakında yapılacaktır. Bu antre- Po nümüne olarak inşa edilmiştir, Di- Ger antrepolar da Mumhane antrepo» Suns göre tadil edilecek ve yeni yapı- lacak antrepolarda gene bu anrepoya benzotilecektir. Biliyor musunuz, Manon'a dair kaç eser getirmişler? -273 tane... Acaba artist bi 273 eseri okuyacak taman bulacak m, dersiniz? Münon, Abbe Prevo'nun şaheser ! bir romanıdır, Kavun karpuz dolu sandal evrildi Salih isminde biri, meyva hâlinden sandalına yüklediği kavun karpuzu Çubukluya götürmek üzere yola koyul. muş, İstinye ile Yeniköy arasına gel- diği bir sırada, dalgaların tesirile san- dalı devrilmiş, Salih etraftan yetişen Erzurumda hafif zelzele Erzurum 6 (A.A.) — Dün sabaha kazşı 3,25 te şimsiden cenuba hafif bir yer sarsıntısı olmuştur, Zaylat yoktur, Erzurumda oparlör denemeleri Erzurum & (A A.) — İmer Birliği. nin getirdiği şehir oparlörleri dens- meleri iyi sonuç vermiş ve İhuvatfar kıyetle neşriyata başlanmıştır, Kahve tiryakisi ve düşmanı olan eski meşhur adamlar Talleyrand'ın «Kahve o Cehen- nem gibi sıcak, Şeylan gibi kara, melek gibi saf ve aşk gibi tatlı ol. malıdır; sözü bir zamanlar Paris sa- tonlarında dola- şıp durmuştu, Yal- nız Fransız devlet adamı değil, Sak- sonya kralı «Kuvvetli Ogüste dahi kahveyi öyle severdi. 1694 senesinde Lâypzig'de açılan ilk kahvehanede yeni moda olan kahveden içtiği za- man Ogtüst kahveyi o kadar beğendi ki kahvehane sahibine saray müte- ahhidi ünvanını verdi ve kahvehane kapısına asılmak üzere sltin yaldızlı bir lâvha hediye etti. Lâypzig'de açi- Jan bu ilk kahvehanenin en meraklı müdavimleri o devrin Alman şairle- riydi, Bestekâr Şuman da bunların arasında sık sık görülürdü. Esasen dimağ ile çalışan ne kadar meşhur adam varsa hep kehve tirya- kisiydi. Meselâ Jean Paul hakkında denilir ki: «O kahveyi ber sabalı kalk- tıktan on beş dakika sonra yalnız ba- şına odasındaki divanın üzerinde otu- rarak içmekten Toşlanırdı. Kahve iç- tiği zaman onun 'en zevkli zamanı idi» İngiliz edibi Pbpe demiştir ki: Si- yasi adamların aklını başına getirmek için mutlaka kahve Iğzmdır. Pope ekseriya gece yarısından Sonra uşa- ğını uyandırarak kahveyi pişirtip içer- di. O yalnız kahveyi içmekten zevk almâz, uzun müddet kahve koklamak- tan da hoşlanırdı. Kahve kokusu baş ağrısını gidermek için tâzımdır, derdi. Kahve tiryakilerinin çoğu kahvele- rini kendileri pişirirlerdi, Meselâ Best- hoven'in hususi bir kahve makinesi vardı. Her bir fincan kahve için alt- mış kahve çekirdeğini döğerek kah- vesini pişirirdi. Hiçbir iş görmiyen, ber türlü ihtiyaçlarını başkalarma Saksonya Kralı Ogüst, bestekâr Şuman, Bethoven müthiş kahve tiryakisi idiler. Prens Bismark ta hakiki kahveye bayılırdı, prenses Lizelot kahve içmek şöyle dursun kokusuna bile dayanamazdı, şair Göte de yemekten ve içmekten çok zevk aldığı halde hakikisini bulamadığı için kahveyi sevmezdi ni çok iyi bilirdi. Bu faaliyet, onun için âdetâ büyük bir ihtiyaç halini al- muştı. Balzac, yeni bir roman mevzuu hazırladıktan sonra bir tarafa çekilir ve mütemadiyen kahve ve sigara içe. rek o mevzuu kâğıtllarına dökerdi. İtalyan bestekâr Donizetti dahi ça- aşacağı zaman bir odaya kilitlenirdi. Bu odada kahve pişirmek için lâzım olan her türlü malzeme bulunurdu. Notaları yazmağa başlar başlamaz kahveyi de höplirdetmeğe koyulur ve hiç durmadan hem yazar, hem de kah» ve içerdi. Denilebilir ki Donizetti kah- ve sulistimali yüzünden âsabı bozul- muş ve sonraları artık çalışamaz bir hale gelmişti. Meşhur şikemperverlerden Brillat - Savarin'in her nefis yemeğe olduğu gibi, nefis kahveye de çok merakı var- dı. O, bir gün en iyi kahve çekirdekle- rinden bir miktar tedarik etti; yarısı- nı o zaman yeni çıkmış olan meşhur üğüttü, yarısını da di- bekte döğdürdü. Davet ettiği kahve tiryakilerinden mürekep bir cemiyet âzasına kahvelerin ikisinden de tat- tırarak hangi kahveyi daha Jezzetil bulduklarını sordu. Bütün tiryakiler dibek kahvesinin daha lezzetli oldu- ğunu müttefikan tasdik ettiler, Büyük Frederik te kendine göre kahve meraklısıydı, Fakat onun boğar zandan geçön yemekler ve içkilerin Hayrünnisayı öldürmek istiyen Fahreddinin muhakemesi Berber “Ben Hayrünnisayı öldürmek istemedim, onu karşımda görünce havaya kurşun sıktım, diyor Bir müddet beraber yaşayıp ayrıldığı Hayrünnisa adındaki kadını Kadıköy vapurunda görünce öldürmek maksa- dile kadına tabanca ile ateş ekmekten mazmun berber Falhreddinin muhake- mesine dün Ağirceza mahkemesinde başlandı. Tahkikat evrakına nazaran vaka şöyle olmuştur: Fahreddinle Hay- rünnisa ayni mahallede beraber büyü- müşler ve biribirlerini sevmişlerdir. Fakat bilâhare araya giren bazı mâ- niler yüzünden Hayrürinisa başka bir adamla evlenmiş, Fahreddin de diğer bir kadınla nikâhlanmıştır. Bu suretle iki sevgili birleşememişler, fakat bir- kaç sene sonra Hayrünnisa kocasile, kalınca eski aşk tazelenmiş ve sevda- lar tekrar birleşerek Beşiktaş civa- rında bir evde beraber yaşamağa baş- lamışlardır. Bu hayat da iki sene kadar devam etmiş, sonunda Hayrünnisa 'ile Fah- reddinin araları açilmiş ve bir gün Hayrünnisa âlılasını ziyarete gideceğin ni söyliyerek evden çikip bir daha dön; memiştir. Bundan fena halde sinirlenen Fah- reddin uzun müddet Hayrünnisayı aradığı halde bulamayınca kendini iç» ki ile avutmağa başlamış ve bir gün sabahleyin rakı içtikten sonra öteden- beri evinde sakladığı toplu tabancası- ni cebine koyarak Kadıköyüne gitmiş fir, Öğleye kadar Kadıköyünde dolaştık- tan sonra saat bir buçukta oradan köprüye hareket eden vapura binmiş ve vapur mp erimi isti yolcular arasında görmüştür. Bunun Üzerine Fahreddin cebindeki tabanca- yı çekerek üç el ateş etmiş, fakat kur- şunlar boşa gitmiştir. Haydarpaşa İs- kelesinde polisler tarafından yakala. han Fahreddin hakkında evrak tan- zim olunarak öldürmeğe teşebbüs su- çundan dolayı muhakeme edilmek ü- zere Ağırceza mahkemesine verilmiş. tir. Dün yapılan muhakemede maznun Fahreddin öldürmek maksadile silâh atmak suçunu inkâr ederek: — Ben o gün çok sarhoştum. Hava da sıcaktı. Kadıköyünden vapura bin- dim ve oturur oturmaz da düşünceye daldım' O kadar dalmışım ki, Hayrün. nisa karşımda oturduğu halde farkına varamamışım. Vapur Haydarpaşa is- kelesine yanaşırken sarsılınca birden- bire aklım başıma geldi ve karşımda Hayrünnisayi gördüm. Kendisini eski- denberi çok seviyordum. Beni terket- mesinden son derece müteessir olmuş- tum. Birdenbire onu karşımda, görün- ce şaşırdım ve tabancamı çekip hava- ya aleş ettim. Fakat Hayrünnisayi Yur. mak maksadile atmadım, deği. Bundan sonra şahid olarak dinle. nen Haydarpaşa merkezi polislerinden Ahmed şunları anlattı: .— Vapur Haydarpaşa iskelesine yak» Jaştığı sırada silâh sesleri duyuldu. 'Halk da vapurdan iskeleye kaçışmağa başladı. Ben vakayı anlamak üzere va, pura girmeğe çalışırken Fahreddin de elinde tabanca ile iskeleye çıkıyordu. Bilâh yan tarafa doğru çevirmişti, Derhal üzreline atılarak kendisini ya- “kaladım. O sırada elindeki tabanca da harb sahnelerinde yoğrulmuş olan labiatine uygun gelmesi icab etti- inden, Büyük Fre- derik kahveyi, içi- ne hardal katarak içerdi. fesörü Şmit te sütlü kahve meraklısı idi. Bir gün zarfında güğümler dolu- su sütlü kahve içerdi. Üniversite tale- besi, imtihanlar esnasında kendisine bazı şeyler sormak istedikleri zaman Şit, bunları: «Şimdi sütlü kahve içi- yorum, bir şey söyliyemem! > sözlerile atlatırdı. | On dördüncü Lul'nin akrabasından Palâlina prensesi Lizelot ise kahve iç- mek şöyle dursun, onun kokusundan bile hazzetmez ve her zaman derdi ki: «— Kahve, içkilerin en fenasıdır, acıdır, fena kokan bir nefes gibi ko- kusu vardır. Kahveyi ağzıma aldıkça derhal tükürüp çıkarıyorum!» Alman şairi Göthe dahi, yemekten, içmekten çok zevk aldığı halde, kah- veyi hiç sevmezdi. İhtimalki hakiki kahveyi içemediği için hoşlarmazdı. Hakiki kahve tedarik etmek çok zor olduğu için herkes arpa ve nohut gi- bi şeyleri kavurarak kahve yerine içerdi. Karışık kahve içmekten çok korkan Bismark, hakiki kahve içmek için kumazlık yapardı. Seyahatte bir kah- vehaneye veya otele İnmeğe mecbur oldukça, orada bulunabilecek ve kah- veye kalalabilecek bütün maddeleri görmek istediğini söylerdi Bunlar önüne getirildikten sonra: «Haydi ba- kalım, şimdi bana hakiki bir kahve pişiriniz!» derdi. Bismark bu suretle İspanyalıların kahve hakında kabul ettikleri bir düs- tura riayet ederdi. Bu düsturda deni- lir ki: «Hakiki bir kahve için kahve, kahve ve tekrar kahve lâzımdır.» Hava vaziyeti Yeşilköy Meteoroloji İstasyonundan aldığımız malümata göre, dün hava memleketimizin Trakya, Karadeniz kıyılarında bulutlu ve mevzii yağışlı, Orta Anadölü ve cenubun doğu kıs- İ munda kısmen bulutlu, diğer bölgele- rinde açık geçmiş; rüzgârlar cenup bölgelerinde garbi, diğer yerlerde şi- mali istikametten hafif, Trakyada or- ta kuvvette esmiştir. Istanbulda hava ekseriyetle açik geçmiş, rüzgür garpten saniyede iki metre hızla esmiştir. Sant 14 te hava tazyiki 756,55 milimetre, sühünet en yüksek güneşte 60,5, gölgede 29,1 ve en düşük te 192 santigrad olarak kaydedilmiştir. Otelcilik ve garsonluk il : Denizbank bir Otelcilik ve Garson- luk mektebi açmağı düşünmektedir. Gerek bu iş, gerek yeni vapurlar için tedkikat yapmakta olan Denizyolla- rı işletmesi müdürü B. Raufi şehrimi- se döndükten sonra mektebin açıl. ması hakkında bir karar verilecektir. B. Raufinin seyahati daha bir müddet uzayacaklır, Bir sarhoşun marifetleri Eminönü civarında ahaliye sarkın- tilık yapan sarhoş İbrahim yakalan- mış, mahkemeye verilmiştir. A EE EEE EE vapurla iskele arasındaki boşluktan denize düştü. Diğer şahid Mustafa vakayı şöyle anlattı: — Vapurun alt kat kamarasında otururken silâh sesi işittim, yukarıya çıktım. Orada Fahreddinle karşılaş- tım, Elinde tabanca ile duruyordu. Silâhtan korktuğum için kendisini ya kalamağa cesaret edemedim. Bu esna» da bir kadın da vapurun makine dal. resine doğru koşarak kaçıyordu. Fah reddin tabancasını kaldırıp tekrar 8” etti. Fakat silâh atarken havaya virdiği için kurşun boşa gitti, İsk/9 çıkarken de polisler kendisini ye”, dılar. Gelmiyen şahidlerin celbi içi hakeme başka güne | kildi,

Bu sayıdan diğer sayfalar: