12 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

12 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Behife 6 PAZARTESİ KONUŞMALARI: AKŞAM BÜYÜK ADAM Olduktan sonra herkesin hürmet eltiği bir ifade... Fakat oluncaya kadar geçen devrede ne acı, ne cesa- ret kırıcı karşılıklara uğryan bir emek!... Büyük adam olmak, büyük adam olmayı istemekle başlar. Büyüklü- | günden habersiz büyük adamı tarih görmedi ve biz tanımadık Büyük âdam olmak arzusu; halbu- | ki bune küstah, bu ne had bilmez, | bu'ne mütecaviz bir dilektir. Bu arzu ile doğanların ilk muarızları analar, babalar ve hocalarıdır. Ana, baba ve hoca; cemiyetin, fer- di kendi haline uydurmak için dök- Liğü tesviye - makineleridir. Çocukta #wri bir yer görünce derhal düzler ve au satıh haline, umumi seviyeye uy- gun dereceye gelirirle Çocukta sivri gördüğümüz şey, ek- #criya bir pörtük, ancak nadir ah- valde bir tomucuktur. Fakat tomur- | cuğu pörtük diye törpülerseniz (dehâ) | yemisini nereden bulursunu?? Çocuk ve genç Goethe, bir ukalâ di- ye tanınmıştı. Girdiği meclislerde is- tiskal gördü. Kaba muamelelere uğ- radı, Çünkü onlardan başka idi: ya- dırgandı, sevilmedi. Balzac, çocuklarını okuttuğu muh- terem ve sevgilisi madamın daimi istihza mevzuu olmuştu. Zira taşralı olmanın kabalığına bakmadan büyük bir edib olacağını söylerdi, Shelley'i üniversite rektörü tardet- ti, babası evine sokmadı, karısı ya- mndan kaçtı, devri ona (Çılgın) de- di. Çünkü kendinin fikirleri vardı ve onların âleminde yaşıyordu. ... Cemiyet, normal halde iken daima standardize adam ister. Seri malı adamla gıdasını alır, inkişafını yapar ve yaşar, Fakat başı sıkışınca, büyük davalar karşısında kalınca seriden ay- rıhmışları arar, O seriden ayrılmışlar ise bir zaman kendine kafa tutmuş ve böyle yaptığı için kafasını kesmek istediği insandır. Ruhu büyük çapta olup ta ya maddi olarak ölüme Mah. küm edilmiş, yahut manevi idam: iş- tenmiş olmıyan yok gibidir. Büyük adam, bile bile böyle hareket eden bir fedaidir. İman ve kanaatle- rinden aslâ fedakârlık etmediği için bir fedai... O, bize inddcı, hattâ va- ziyeti kavrıyacak zekâdan (o mahrum | görünür, Fakat hakikatte bu ısrar ve inad, sabit bir karakterin tezahür ve tecellisinden başka bir - şey değildir. Goethe, hemseviyesi olmıyan bir kızı evine hanım diye aldığı zaman, için- de bulunduğu aristokrat muhit; onu ne kadar ayıplamışlı, Aradan, ayni hal devam etmek üzere, on, on beş se- ne geçti. İnadcı şair, resmen bu kadı- ni nikâhladı. Herkes birçok şeyler söy- lediler. O, hiçbirini dinlemedi. Hayatı için bunu böyle yapması lâzım geli- yordu, Oda öyle yaplı. Nitesche, «Büyük adam, üst adam, tehlikeli ya- İ samayı göze alandır; diyor, Buradaki tehlike, şu veya bu tehlikeden | ziyade manevi tehlikelerdir, Nitekim | büyük bir fikir ve felsefe adamı oldu- ğunda hiç şüphemiz olmıyan Nitzsche, ömrünün sonunda geçirdiği sonon senede bu tehlikenin ne olduğunu bi- ze hayatile göstermiştir. Bu on senede ne yazabildi, ne söyliyebildi ve ne düşünebildi. Nefes alan bir ölüydü. Barut gibi, bomba gibi, yıl- dırım gibi fikirlerini bu son on sene- ye tekaddüm eden birkaç yılda ver- mişti, ... Büyük adam, ayni zamanda büyük savaşçıdır; en kuvvetli düşmanı ken- di olmak, kendi nefsi olmak üzere..: * Kendine hücum edebilmek, o ne güç $€y!... Kendi etimize, gene kendi eli- mizle bir küçük iğnenin bir miiimet- velik bir sivriliğini batırmaya teşeb- büs etsek bile bu güçlüğün derecesini derhal idrak ederiz, Hazır fikirlerle dolmuş bir maneviyet, bir ruh sâle- minde © fikirleri birer birer hadde- den geçirmek; âlemde kendisinden başka yokmuş gibi, doğrularını alıp eğrileri atmak ve sonra yalnız doğru bellediklerile yaşamaya kalkmak... Bu ne azametli, bu ne kanlı bir muhare- be!... Eskiler buna mücadele nefis derler, melhamel kübra (derlerdi. Hakları var, İtiyaddan daha lezzetli hiçbir uyuşturucu içki yoktur. Onu bırakmak; ondan vazgeçmek;bu ne yaman bir ruh ve irade kudretine muhtaçtır. İçimizde âdi ile âliyi; ko- layla zoru, yalanla doğruyu, bizden başka ve bize yabancı iki boksör, ha- yır, iki düşman gibi düello ettirmek... Sevdiklerinin, kendine uzak bağı olanların biribirlerile döğüşmelerine tahammül edemezken, zekâ varlığı- « mızı ikiye parçalayıp ta onları yekdi- gerine saldırtmak... Biri «Adam sen de! Aldırma.» diyecek, öbürü «Ne... Sen bu kadar alçalacak mı idin?» diye tekdir edecek, Onu diyen de sen, bu- nu diyen de... Her iki duygudan biri- ni seçmek... Vay başa gelenler... Kolay, rahat ve âdi, daha caziptir. Ona meyledeceksin, öbürünün sesi dinse iyi, O susar mı?-Söyliyecek, tek- rar edecek, duyuramamak korkuşile hattâ bağıracak, derhal karar vermek lâzım. Ya ona, yâ buna evet!... deme- Miyiz, ... Büyük adam, tezaddan kurtulmuş adanıdır. Bu iç savaş esnasında, dışta da mücadelesi vardır. Muharebeler, bitmiyen, tükenmiyen mücadeleler... Nihayet fikirler belli olacak ve büyük adam düşündüğü gibi yaşıyacak. Dr- şarıda nddiyetler olabilir. Fakat bü- yük adamın içinde yepyeni ve kanun- lari muayyen bir âlem doğmuştur, Bu âlemin her zerresi, onun kanunla- rına göre hareket edecek. Nasıl Arz, Müşteriye, nasıl Zühal Güneşe çarp- madan fezada yüzüyorlarsa, O iç kâ- inatında da bütün fikir ve iradeler ayni nizam ve tertip içinde biribirle- rini zedelemeden yürüyecek, Saadet, © hakiki bahtiyarlık, bu kemali bul- maktadır. Hariçten bakana bu, bir rüküdet hissi verebilir, Fakat ona €r- miş olan , ne derin, ne hat- tâ ne hareketli bir huzurdur. İşte en büyük mükâfat!,.. Kendisile âhenk- te olabilmek... Onun, bunun hayatı ve hâdisatile maneviyetini liyme liyme eden, dedikodular denizinde iftira le- şile beslenen azaplı insanların çehre- sini bir göz önüne getirin; bir de ken- dine yetmiş, kâmil insanın, nefsine itimadlı ve hayata hâkim ve tok ba- kışmı düşünün. İlk çehrenin şeytani çirkinliği sizi iğrendirir; ikincinin umman güzelliği, umman azamet, heybet ve ulviyeti, bu ulyiyetin yumu- Şak olgunluğu size de huzur ve saa- det verir. Kitaptan ve hayattan bu türlü insanları tanımalıyız. Kültür budur, terbiye budur, edeb budur, iü“ sanlık budur. Virjili okurken insanlı gın en asil ve necib tarafını görürüz. Onun manevi torunlarından birinin huzurunda bulunurken bu esalet ve necabeti bir koku halinde içimize ya- yılmış bulurüz. Bu türlü yüksek in- sânlarla bâğdaşmak istiyorsanız, ma- halle mahalle gezip insan çekiştiren- lerden kaçınız. Olgun ve kemalli adamlarla konuşina fırsatını bulamı yorsanız öylelerirlin kitaplarını okuya- rak onların manevi meclislerine gi- riniz. Onlarla beraber yükseidiğinizi, onlarla beraber büyüdüğünüzü, onlar» la beraber Tanrılaştığınızı hissede- ceksiniz, ... Büyük adam olmak arzusu, yaşa- mak gibi tabi! haklardandır. Fakat bayat hakkının sahipleri bazan bir. ve İki yaşında, hattâ doğmadan öle- bilirler. Büyük adam olmak arzusun- da bulunanlar da böyle... Büyük adam, sabretmesini, bekle- mesini iyi bilendir. Fakat bu bekie- Yiş ve bu sabrediş, hayvani bir tevek- kül değil, insani bir çalışma ile besle- nir, En verimli intizar, çalışmaktır, Büyük adamı, büyük millet; büyük milleti, büyük adam yaratır. Herkes büyük olamaz. Fakat herkes büyük- ten bir parça olabilir ve büyüğe ken» dinderi bir parça verebilir. Büyük adam, kendine nisbetle bir zaruret; başkalarma nisbetle bir te- sadüftür. Hayatı tesadüflerden örül- müş bir insan, büyükadam olamaz. Büyük adam, asil insandır. Daha doğ- rusu, insan odur. ... Büyük adam sevmek, başlı başına bir ibadettir, Bunda, şahid olmak üze- re, şimdilik Carlyl - Karlayl'ı ve onun kahramanlar kültürünü > zikredebili- rim. Hasan « Âli YÜCEL Balkan atletizm | müsabakaları Yugoslavya birinci, Yunanis- tan ikinci, Romanya üçüncü, | Türkiye dördüncü, Arnavud- luk da beşinci geldiler Belgrad 11 (A.A.) — Anadolu ajan- sının hususi muhabiri bildiriyor: Dokuzuncu Balkan oyunlarına bu- gün Beogradski stadında başlandı. Sahada beş altı bin kişi vârdı. Saat 15,30 a doğru hoparlörler at- letleri olimpiyat yeminine davet etti, Kısa bir sralıktari sonra saat 15,45 de stadın solundaki kapıdan atletler hu- rTufuheca sırasile içeri girdiler ve mun- tazam bir geçid resmi yaptılar. Sıra ile Arnavud, Bulgar, Yunan Türk ve Yugoslav atletleri sahanın ortasına dizildiler. Geçid resminde en fazla bizim ekib ve Yugoslav ekibi alkışlan- dı. Çalınan: mili marşları müteakib Yugoslavya beden terbiyesi nazını Püiç dokuzuncu Balkan oyunlarını açtı ve Yugoslavların 200 ve 400 ko- şucusu atletin. olimpiyat yemini ile merasim nihayetlendi. Belgtad 11 (4-4) — Belgrad spor Kiübünün sahasında, başlanmış olân Balkan atletizm müsabakalarının bi. rinci günü Yugoslarlar 40,5 puanla başta gitmektedirler. Yunanistan 26 puanla ikinci, Romanya 16 puanla üçüncü, Türkiye 7,5 puanla dördün. cü ve Arnavudluk 1 puanla beşinci gelmektedir. Belgrad 1! (A.A.) — Gazeteler, bu- gün başlıyan Balkan oyunlarına uzün sütunlar tahsis etmektedir. Balkan oyunlarına iştirak edecek muhtelif ekiplerin dün gece Belgrad sokaklarında yaptıkları geçidi halk coşkun tezahüratla karşılamış ve ak kışlamıştır. Ankaragücü GE 20 yendi Ankara 11 (Telefon) — Şehrimiz. de bulunan Vefa takımı ikinci maçı- ni bugün Ankaragücü ile yaptı. Sa- hade üç binden fazla seyirci vardı. Oyun 2-0 Aakeraseinin galibiye- tile bitti, Hicaz veliahdi; “Filistin Arap kalmalı,, diyor (Baş tarafı 1 inci sahifede) i Kudüs 11 — Silâhlı bir çete Basba polis karakçluna hücum ederek bir İngiliz polisini öldürmüş, (Filistinli dört polisi silâh ve mühimmat alıp götürmüştür. Çete, karakolu yakmış- tır. Binada hükümet daireleri de bu- Yunuyordu. Bina tamamile yanmış- tır. Başka bir çete Nezaret civarında bir köye hücüm etmiş köy eşrafından birini, oğlunu ve kızımı öldürmüştür. Yaftada ve Esdralon mıntakasinda hâdiseler olmuştur. Bombalar atıl mış, bir çok eşhas ölmüştür. Güringin nutku Prağj | hükümetine bir ihtarmış (Baş tarafı İ nci sahifede) Büyük kırmızı harflerle çıkan baş» lıklarında Voelkischer Beobachter ger zetesi, Görlüg'in şu sözlerini tekraf etmektedir: »Alman kardeşlerimize dokunulma" sına artık tahammül edemiyeceğiz.» Bu gazete, şunları ilâve eylemektes dir: «Göring'in bu beyanatı her nokta» dan ve yalnız muhtevası itibarile de- Zil, gerek Almanyada gerekse ecnebi memleketlerindeki psikolojik akisleri dolayısile pek.mühim siyasi bir hare- ket mahiyetindedir.» Berliner Boersen Zeitung gazetesi diyor ki: «Vaziyetin vehameti karşisında bâ- zı ecnebi mahfillerin, Çekoslovaky& işinde ittihaz ettikleri tarzı hareket dolayısile yüklendikleri mesuliyete pazarı dikkatlerini celbetmek lâzım- dır.» Benesin nutku için Berlin ne diyor? Berlin 11 (A.A.) — Siyasi Alman mahfilleri, Benes tarafından söylenen nutkun yeni bir şey ihtiva etmediği ve milliyetler meselesinin halline doğ- Tu bir adım bile atılmamış olduğu kanaatindedirler. Söylendiğine göre Reisicümhur, cereyan eden müzake-- Teler hakkında vatandaşlarını tenvir ederek onları vaziyetin yeni inkişaf- Yarma hazırlamak istemiştir. Bu nut- kun tamamile «Dahili» mahiyette ol duğu kaydedilmektedir. . Acı bir kayıp (Baş tarafı 1 inei sahifede) bus arkadaşlarille görüşmüş, kütüp” haneye çıkarak bir müddet meşgul olmuş ve saat 16,5 a doğru evine git- mek üzere Kamutariyadan ayrılmıştı B, Mustafa Şerefin vakitsiz ölümü, istisnasız bir teessür uyandırmıştır. Mustafa Şerefin -şahsında; Kamutay ihtisasından çok faydalandığı Alim bir iktisatçısını, gençlik, değerli bit profesörünü ve Türk milleti faziletli bir evlâdını kaybetmiştir, Yakınlarının Kamutayın ve men leketin acılarını paylaşırız, B. Mustafa Şeref Özkan, 1884 de Burdurda doğmuştur. İstanbul bu” kuk ve Paris hukuk fakültelerini bi- tirmiş, muhtelif devlet hizmetlerinde vazife görmüş, Lozan konferansında yi ir olarak bulunmuştu. 9 eylül 1932 ye kadar İktisad Vekil- liğini yapmış ve rahatsızlığı dolayı- | siyle çekilmiş, Bütçe encümeni Yeis Yüzü otobüs demirine çarparak yaralandı Bedia isminde bir kadın, Lülebür- gazdan otobüsle geldiği bir sırada Çenberlitaşta otobüsün âni bir fren yapmasile yüzü, otobüs içindeki bir demir direğe isabet etmiş ve yaralari- miştir, MEŞ'UM KADIN Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ - Nü) Bir gün Refika hanımefendi bahçe- de yalnız otururken Bedi ona bermü- tad dalkâvukluk etmek üzere gidip yanma çöktü. Reşid paşanın haremi- ni iyice tedkik etmiş, haleti ruhiyesi- ni anlamış, dalma nabzına göre şer» bet verirdi. Kadın da onünla kohuş- maktan zevk duyardı. Gene tatlı tatlı sohbete dalmışlardı ki uzaktan Cena nın geçtiğini gördüler; Kız cidden gü- zeldi. Biran içinde anne gururu gençlik iddiasını yenerek kabardı ve Refika ha. mum, gayri ihtiyari: — Hakikaten bu kız pek güzel!.. - de- di. - Büyüdü de... Yakında evlendirme. 1... Zâten isteyenler de var... Bediin bütün vücudünü soğuk bir İ ürperti kapladı. Kadın.devam etti: | — Bugüne kadar çıkan teliplerin hepsini teddetlim, Allahın kendisin. | den birşey esirgemediği evlâdımı öyle | gelişi güzel evlendiremem doğrusu... | Ancak çok yüksek bir mevkide ve onun 'Tefrika No. 3 talca bir izdivaç yapmasına Yazı ola- mam... Hele aşk evlenmeleri! Allah esirgesin... Dağlara taşlara... Varacağı adamı iyice tartacağım, anlıyacağım, dinleyeceğim... En büyük ömelim de onu bir hariciye memuruna vermektir. Ne güzel bir sefire ölür! Bedi, bu sözlerin karşısında afalla- mış, kalnıştı. Biraz sonra dalgın dalgın köşkün bahçesinde yürürken, Refika hanımın misafirlerinden iki kişinin bir kanape» de şöyle konuştuğunu işitti: — Bu Servetzade Bedi bey mahke- melerde çalışıyormuş... Halinden, tav- rından da belli: Her dakika bir mah- kümun idam kararım istiyecek sanki... — Bana kalırsa kafaya deği), şim- dilik bir desti izdivaca talip!.. — Kimin? — Farkında değil misin o ayol7.. Ce- nan hanımın! — Haydi sen de... Aklını mu oynaf- mış?.. Refika hanımefendi kızını org verir mi hiç?.. oğlanı ölümden kurtarmış... — O da teşekkür makamında kizı mi sevmiş? — Kimbilir?.. Sevmiş mi? Yoksa ser- vetine mi göz koymuş?.. Cenan hanımı âlmak, Türkiyenin en iyi bir erisin yapmak demektir... — O Bedi bey istediği kadar hayale kapılsın... Fakat imkânı yok, dünyada böyle bir izdivaç olmaz... Refika ha- nım hoppadır, çapkındır... Fakat kafa- li kadındır... Serveline rağmen son derecede haristir... Hem mevki ister, hem para... Katiyen kızını istikbali meşkük, orta halli bir adama vermez. — Fakat teyze?... Delikanlıyı sever gibi duruyor. Belki o tavassut eder. — Yok canım... Halide hanımefen- di de bütün nezaketine, sakinliğine rağmen son derece mağrurdur. Cenanı da Âdeta taparcasına seyer. Ona, en parlak izdivaçları az görür. Bana ka- lursa Refika hanım razı bile olsa asıl bu evlenmeye itiraz edecek teyzedir. — Demek sence oğlanın ümidleri böyle yarıda kalacak ha?.. — Buna emin ol... Hele kissiyatarır belli ederse evden içeri adım attırmaz- Jar... Bedi bu muhavereyi, taflanların ar. kasında gizlenerek dinlemişti. O kâ- dar hırslanmıştı Ki, birdenbire ortalı- ğa atilip kendisini hakir gören bü iri- e ai TL ğer 7 Fakat bir rezalet çıkarıp plârunı bu su- retle mahvetmek korkusile kendini zaptetti. Önlar uzaklaştıktan sonra, | dişleri arasından, öfkeyle homurdan- | di: «— Vay!.. Refika hanım kafalı bir kadınmış da kızını istikbali parlak, yüksek bir adama verirmiş!,. İhtiyar teyze beni damadlığa kabul etmezmiş, öyle mi... Görüşürüz!.. Cenan bir aya kadar benim karım olacaktır!.. Ortada Piç gibi kalacak ben değilim; asıl âpi- şacak Halide hanımla Refika kanım olacak... Hele maiyettekiler!.. ei O akşam Cenan erkenden odasına çekilmiş, gizlice eline sıkıştınlan mek- tubu tekrar tekrar okuyor, gözleri yaş- larla dolarak: — Seviyorum!.. Bedii seviyorum!.n diye söyleniyordu. Genç hukukçu Şu satırları yazmıştı: Cenan! Seni bu kalabalık ortasında gör- meğe artık tahammülüm kalmadı. Tettrap içinde yaşıyorum?! Başbaşa yalnız konuşmak ihtiyacındayım.. Hasta ruhumu ancak senin sesin, s€- nin sözlerin teselli edebilir, Aşkından, şüphe etmiyorum, sevgilim! Lâkin i$- fikalden Korkuyorum. Bu satırları da yazarken gözlerim yaşlarla dolu» yor, Kuzum yn sabah kiye ! Ev hal Ni Her zaman buluştuğumuz yerde 58 ni bekliyeceğim? Genç kız erkenden kalktı. Atını ha“ Zırlattı ve sessizce evden uzüklaşlı. Randevu yerine geldiği zaman, etrafi na baktı: Deniz kıyısındaki bu kaya” ık ve dalgaların oyduğu bu şairane mağara, âdeta tablatin kendilerine he diye ettiği bir aşk yuvasıydı. Altından yarda inmişti, Hayvanı yede” rek getiriyordu. Bediin orada bulunma” “masına hayret ediyordu. Fakat mağa- “Taya yaklaşınca, sevgilisinin kendisini orada beklediğini gördü ve sevinçle: — A... Benden evvel gelmedin diye korkmuştum! « dedi, Bediin gayet meyus bir hali vardı. Cenan'ona sokularak: — Nen var?.. Ne düşünüyorsun? — ölümü, Cenan! —- — Aşkıma itimadın olduğunu yaz yordun, Şimdi ne oldu? Delikanlı, meyus bir tebessümle bö” şını eğdi. Kız devamla: — Cevap vermiyorsun! Halbuki ben sâna her halimle muhebbetimi isbat etmişinidir. — Annen geldiğindenberi içimde bif korku var... O seni zengin, istikbali parlak bir adamla evlendirmek isti

Bu sayıdan diğer sayfalar: