5 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

5 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AY e ANY Yer AKŞAM ğ BELGRAD MEKTUPLARI Yugosla imei di ta ada orta ve sil teşkilâtı Dost memlekette üç tip lise vardır geçen sene üniversitelere 15,913 talebe yazıldı Belgrad (Akşam) — Harbı Umumi. “ den sonra Yugoslavya, orta tahsilni ıslah etmekte güçlük çekmiştir. Tah» sili, zamanımızın pedagoji esaslarına uydurmağa çalışırken, diğer yandan ana vatana ilhak edilen yeni yerlerde muhtelif orta tahsil mekteplerinin birleştirilmeleri için de epey uğraş- mıştır. Bu maksadla, Yugoslavyada orta tahsil veren mekteplerde bir Kaç defa ıslahat yapılmıştır. Fakat hakiki olarak orta tahsil mekteplerinin birleştirilmesi ve teşki. latlandırııması, 31 ağustos 1920 ta- rihli kanunla yapılmıştır. Bu kanun- Ja orta tahsil teşkilâtının 1898 sene- sindeki programı kabul edilmiştir. Bu programa göre, Yugoslavyada üç türlü orta tahsi) mektebi kabul edil. miştir: Klasik lise, Real lise ve Resk mektebi. 1929 yılı programına göre, lâtince ve fransızca lisanları klâsik lisede bi- rinci sınıftan itibaren okutulmakta- dır. Yunancanın okutulmasına ise üçüncü sınıftan başlanılmıştır. Real lisede fransızca birinci sınıftan, aj- manca üçüncü sınıflan ve lâtince be. şinei sınıftan, Real mektepte, fran- sızca . birinciden, almanca üçün “ <cü ve hendesei resmiye beşinci sinıf- tan okutuluyor. Klasik lisede lâtince hâftada 4-5 saat, Real lisede ise beşinci ve altincı sınıllarda dörder saat, yedinci ve se- kizinci sınıflarda İse Üçer saat okutu- luyor. Yeni lisanlar ve tarih haftada üçer saat; Real lisenin muhtelif sımf- larında riyaziye 3 veya 4 saat, klasik Tisede üçer saat ve Real meklepte ise riyazive haftada dörder saat tedris ediliyor. 5 Yugoslavyada en çok olan orta tah- sil mektepleri Real liselerdir. Yugos- Yavyada mevcud 170 orta tahsil mek- tebinden 153 ü Real ise, 16 sı Klasik lise ve 1 tanesi de Real meklentir. Klasik Wselerde lisan derslerime, Real liselerde İse tebii ilimlere ehem- miyet verilir. Yugoslav Yiselerinde sekiz sınıf var- dır. Liselerin 4 aşağı sınıtını havi lise- lere de tam olmıyan lise denir. Klasik ve Real Yiseleri bitirenler, Üniversiteye girmek hakkını haizdir, Real mektebi bitirenler ise yalnız Teknik fakültesine girebilirler. Yugoslavyada orta tahsil lerinden başka daha bir çok ticaret, sanat ve fen mektepleri daha vardır. Yugoslavyada üniversite talebesinin miktarı Geçen sene Yugoslav Üniversiteleri. ne 15,913 talebe kaydedilmiştir. Bu — Siz2.. Siz mi?.. Burada... şey... Leman, parmağını dudağına «sus!» mânasında götürerek fısıldadı: — Sss$... Benim... Sizi kurtarmağa geldim... Haydi yürüyün... Elinden tutarak, erkeği Me ge girdi. © Sofaya çıkan kapıyı açtı. © — Haydi, çabuk, bahçeye... Sönra, sanki hava almış ta dönüyormuşsu- nuz gibi, sallana sallana merdiven- lerden çikarsınız!.. — Leman hanım... Size ne kadar teşekkür etsem azdır... Hem onun Ömamına, hem kendi namıma... , Genç kız, küstah bir eda ile; — Adam, sende... Ehemmiyeti yok... Alacağım olsun... Sırasında bu hizmetlerime ayni suretle mukabele edersiniz... Sami Kemal, cevap vermeden ka- (ıp giti. Fakat Temanın içinde, bu hâdisenin sonunu görmek merakı doğ- Muştu. Sanki patırdıdan uykusu kaç- muş gibi yaparak, sofa kapısından &nnesinin odasına girdi. .MEŞ'UM KADIN Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ - Nü) Üniversite kız telebesinden mürekkep bir grup talebelerden 2,999 u köylü, 1,5811 tüccar, 689 u zabit, 838 i esnaf, 659 hususi memur, 2,812 si devlet memu- ru, 1,270 i profesör ve muallim, 825 i avukat ve 359 u ruhani ailelerine mensupturlar. Belgradda üniversitelilerin ucuzca barınabilmeleri için hususi yurdları ve lokantaları vardır. «Kraliçe Mari- yâ» sokağında bulunan kız üniversi- telilerin yurdunda 170 kız talebe otur- maktadır. Bunlardan tam pansiyon olanlardan 500 - 700 dinar (Türk pa- rası 20 lira kadar) alımmaktadır. Bu İ kiztalebelerinden 20 si Üniversite ha. ricindeki zamanlarında garsonluk yaparak geçinirler. Avrupa memleket. lerinde üniversiteliler için bu gibi i$- lerde çalışmak ayıp değildir. Diğer fakir talebe ise, zayıf olan lise talebe- lerine hususi dersler vermekle maişet lerini temin ederler. Yugoslavyanın merkezi Belgraddan başka Zağreb, Lüblâna, Üsküp gibi büyük şehirlerinde de Üniversite ve bir çok yüksek mektepler vardır. Türkiye - Yugoslavya üniversite talebesi dostluk ve çalışma birliği «Türkiye - Yugoslavya Üniversite talebesi dostluk ve çalışma birliği ce- miyetis adında Belgradda bir cemiyet vardır. Bu cemiyet, geçen ders yılın- da Belgrad Üniversitesinin hukuk fa- kültesi salonlarında üç yüzü müteca- viz kız ve erkek talebenin iştirakile kurulmuştur. Halen cemiyetin idare encümenine, Belgrad Üniversitesi hu- kuk fakültesi profesörlerinden Dr. İliya Pıjiç riyaset“etmektedir. Bu cemiyetin teşekkülünde Belgrad elçimiz B. Ali Haydar Aktayın da bü- Tefrika No, 28 | . Hasta son derece berbad bir hal deydi. Uyanınca saatin geç olmasına rağmen kocasını odasında bulmamak, kalb çarpıntısını büsbütün arttırmış. tı. Refika hanım, onu teselliye çalışı- yordu: — İsterseniz gideyim bakayım... Sami Kemal bey belki aşağıda bir yer- de uyuya kalmıştır. İşte bu sözleri söylerken Reşid pa- şanın haremi, kızını karşısında gördü ve irkildi. Leman, uyku sersemi bir insan rolünü ne de güzel oynuyordu. — Patırtılar duyup yatağımdan fır. | ladım... Hanımefendi rahatsızlanmış galiba... Sana yardım edeyim, annecis gim... Bir kahve şekerinin üzerine bit kaç damla eter akıtıp misafir kadına uzat- tı. Sonra birdenbire kulağını kabarta- rak: — A... - Dedi. - Biri merdivenden çıkiyor!.. Garip şey... Bu saatte kim olabilir? — Sahi... Acaba kim? il yük yardımı olmuştur. Cemiyet, Türkiye ile Yugoslav üni. versitelileri arasmda mütekabil tanış- ma ile siyasi, iktisadi, harsi ve içtima teşriki mesai ve mütekabil menafii koruma prensiplerini gütmektedir. Bu maksadla, Türk « Yugoslav üniver. sitelileri cemiyeti, bu yeni ders yılın. da Türkiye ile Yugoslavya arasında geziler tertib etmekle ve kültürel te- maslarda bulunmakla iki dost ve müt- tefik milletin ve geriçliğinin daha 3i- yade tanışmasına çalışacaktır. Balkan çocukları esirgeme kongresi şBelgradda 1 ve 8 teşrinievvel arasın- da toplanacak Balkan himayeietfal kongresi yanında bir de beynelmilel çocuk himaye sergisi açılacaktır. Bu sergi ve kongre için bütün hazırlık. lar tamamlanmıştır. Genç Yugoslav kralı ikinci Piyerin himayelerinde bu- lunacak olan Balkan himayeletfal kongresine Yugoslav kraliçesi Mariya riyaset edecektir. Kongrede başlıca Balkanlarda köylü çocuklarının hi- mayesi ve bunlara tibbi yardımlarda bulunulması görüşülecektir. Kongrede, Balkan memleketleri hi- mayeietfal cemiyetlerini temsil ede. cek heyetler, 120 konferans verecek. lerdir. Afyonda inşaat Afyon (Akşam) Şehrimizde altı aydanberi yapılmalarına devam cdilen büyük istasyon. belediye, buz- hane, fakir çocuklar pansiyonu, Ali Çetinkaya kız enstitüsü, Dumlupı- nar ilk okulu, Hse paviyonları, has- tane gibi muhtelif binalar inşaatı çok ilerlemiştir. İnşaat, kıştan evvel bitirilecektir. “Kapı arahktı; Sümi Kemal göründü. — Ne var efendim?.. Hâlâ yatma. Mmışsınız? a Şezlonga uzanmış karısını farkedip sanki şaşırarak: -— Sen burada mısın, Mediha? — Rahatsızlanmışlar, sizi aramış» Jar, odanızda yokmuşsunuz! » Deği, — Evet, pek sıcaktı. Biraz hava alayım diye büâhçeye inmiştim. — Hanımefendi de korkmuş, bana geldi. Kadın, kesik kesik: — Çok muztaribim... Affedersiniz, hepinizi de taciz ettim. — Estağfirullah, efendim. Sami Kemal, karısının yanına otur. du. Ellerini avuçları içine alarak ok- şamağa başladı. Leman, bu sahnenin aktörlerini bi- rer birer süzüyordu: Hepsi gayet sâ- kin ve sinirlerine hâkimdi. Refika ha- nım ve Kemali bey hastayı bin itina ile tedavi ediyorlar; onunla konuşur- ken sesleri titremiyordu bile... Genç kız, kendi kendine şöyle dü- şündü: «— Demek, insanın, güç bir mev- kiden kurtulmak için, soğuk kanllığı- ni muhafaza etmesi kâfi! Bu hassa ise bende gayet kuvvetii!... Öyleyse mükemmel!,. Bugün pratik olarak pek mühim ders aldım. İleride istifa da ederim!» e eg 5 Teşrinievvet 1938 Seyahat notları: 2 Beyrutta bir gece, Suriye gazetecilerile bir temas Beyrutta adım başında bir tatlıcı baklavacı m göze çarpıyor 'Transilyanya vapuru, Pireden , Beyruta otuz saatte vardı. Deniz çok sakin olduğu için, Pire - Beyrut s6- | Yahati, on bir günlük deniz gezinti- mizin en güzel kısmını teşkil eder. | Deniz, serilmiş bir çarşaf gibi, dal- gasız ve ruzgârsız idi. On iki adayı geçtikten sonra Anadolu sahillerini © ve Kibrıs adasını solumuzda bıraka rak gece saat onda Beyrutun önüne geldik. Şehir, uzaktan pri pıni yaniyor. Hele yüksek kısımları, âde- ta nurlu bir kemer manzarasını an- dırıyordu. Vapur klavuzun gelmesine intiza- ren limanın önünde bir saat kadar durdu ve mütemadiyen düdük çaldı, Nihayet klavuzun yedeğinde, Beys Tut yıhtımına yanaştık. Poliş heyeti, bir saat süren köntrolden sonra Bey- ruta çıkscaklardan başka bizim gi- bi transit olarak geçen yolcuların da O gece karaya çıkmasına müsaade etti. Ben nezleden rahatsız olduğum için geceyi vapurda geçirdim. Fakat arkadaşlar, bu fırsatı kaçırmadılar v ve eğlenmek için bir bara gittiler, Ertesi sabah vapura döndükleri 7- man bu bar eğlencesinin kendileri- ne pek tuzluya oturduğunu öğren- dim. Meğer, Reyrutta eğlenilecek yer- ler, afin pahasına imiş. Hele arka- daşların yabancı olduğunu anlayın- ca, âzami fiat listesini tatbikte te- reddüt etmemişler. Ertesi sabah, şehri gezmek için er- kenden kalktım. Vapur, rhtıma ya- naşmış olduğu halde karaya çıkmak için motöre binmek icap ediyordu. Rıhtım yanımızda ikon, karaya çık- mak için motöre binmek mecburi- yeti, Beyrut motörcülerine bir vari- dat temin etmek üzere alınmış bir tedbir olsa gerektir. Yoksa bu mec- buriyetin başka bir şekilde izahı ka- bil değildir. Vapurlardan karaya çıkmak İsti- yen yolcuları taşıyan deniz nakil va- sıtaları, sandallar değil, 15 - 20 yolcu alan büyücek motörlerdir. Motörle çıkış ve dönüş için alınan ücret te bizim paramızla elli ku- Tuştur. Beyrutta, son yirmi sene zarfında, görünüşe güre büyük bir değişiklik olmamış. Şehir, eski bir şark şehri halinde... Kahvehanesi bol. Hele tat- ıcı ve baklavacı dükkânlarının çok- Tuğu şaşılacak derecede. İki üç adım başında kocaman tabelğları üzerin- de Arapça «Hulviyat» kelimesi yazılı bir tatlıcı dükkânma raslanıyor. Dükkân sahibinin ismi başına da Mediha hanım, yavaş yavaş iyileşi- yordu. Odasına çekilmek istedi. Tek- Tar tekrar özürler diledikten sonra kocasının koluna girerek merdivenle» re doğru yürüdü, Leman da hiç bir şeyin farkında değilmiş gibi odasına | döndü. İ Ertesi sabah ancak öğle yemeğinde anne - kız karşılaştılar. Refika hanım evlâdının bâkışlarile karşılaşınca kis zardığını hissediyordu. Hele Lemanın koşup ta boynuna sarılması Üzerine kalbinin acı acı yandığını duydu. *Sami Kemal genç kızın kendisine yardımını anlatmış olacaktı. Fakat ne o, ne de Refika hanım, en ufak bir tel. | mihte bulunmadılar. Köşkte hayat | tıpkı eskisi gibi devam ediyordu. San- ki kız, annesinin macerasını bilmi- yormuş gibi... Maamafih, çocuğunu, tesadüfen olsun, kendisine cürüm ortağı yap- muş olmâk Reşid paşanm haremine pek acı geliyordu. İzzeti nefsini kırıl. miş hissediyordu. Filhakika o, bin bir kaprisini yapmış, çapkın, hovarda bir kadındı. Fakat daima her yerde zahi- ren mevkiini muhsfaza etmiş, kimse- ye karşı küçük düşmemiş, kendini hiç bir surette lekelememişti. Hele evlâd- ları yanında dalma hâkim ve kendini saydıran bir anne kalmıştı. Şimdiden sonra İse nasihat vrmeğe hakkı olmi. emen dl lb ali 2 di dak olak em Gk diki galiba mamulâtının nefasetine bir delil olmak için bir Elhac konulması ihmal edilmemşi. Şam gibi Beyrutun baklavası, içi badem veya ceviz ile doldurulmuş burma tel kadayıf tatlılar çok meş- hurdur. Kahvehaneler de tiklım tık- hım dolu. Her masanın başında uzün marpucu #linde, nargilelerini tokur- datan kırmızı fesli, beyaz kefiyeli ve entarlii müşteriler göze çarpıyor. Ans laşılıyor ki Beyrutta oturanların zev« kide nargile içmektir. N Genişçe caddelerin her köşesinde, ayakta birn içilen birahaneler de çok boldur. Beyrut halkı fes, kadınları uzun çarşaf giyiyorlar. Siyah uzun kirpikli mahmur badem gözleri açık kalmak şârtile, yüzlerini de burunla- rından itibaren beyaz bir peçe ile örtüyorlar. Beyrutta, giyilecek ve tuvalet eşya fintleri, pek az bir farkla İstanbul dakilerine uygundur. Yalnız ucuzlu- ğu gözüme çarpan bir meyva varsa o da muzdur. Müzun okkas, bizim paramızla 10 kuruştur. Anlaşılıyor ki, Beyrut civarında fazla muz yetiş- tiriliyor. Transilvanya vapurunda, Beyrut sosyetesi şerefine verilen çay ziyafe- tinde Beyrut gazetecilerile tanışmak fırsatını bulduk. Elittihad, Eddabur ve saire gibi, siyasi ve mizah gazete. lerinin muharrirlerile uzun uzadıya (Devamı 7 nci sahifede) yan bir kabahatli balindeydi. İşte, mukaddes tanıdığı aşkının, kızı tara- fından öğrenilmesi onu fena halde üzüyordu. Yaşı ilerilediği hâlde zamanımın geçtiğine bir türlü kali olamıyor, aşk ve macera hayatından çekilemiyordu. Hele bu sefer Sami Kemale Tasladığı zaman kalbinin büyük bir sevgile çarp- tığını hissetmişti. Ve düşünmeden, Âdela bir genç kız cöşkunluğile sergü- zeşte atılmıştı. Sami Kemal acaba onu Seviyor mıydı? Kendilerinden bâşka kimseye kiymet vermiyen bu tarz insanların muhabbetlerine aşk denebilirse, evet! Karısı hastalıklı olan, hattâ sıhhat- te bulunsa dahi, suratsızlığa, kıt âkla tahammülü olmiyan Kemal böyle gü- zelliği dillere destan bir kadın tara- fından sevilince gururu okşanmıştı. Bilhassa hoşuna giden taraf, bu mer- butiyel yüzünden beş para maddi bir ziyana girmediğiydi. Akrabalıklarını ileri sürerek karısına da Reşid paşa- Jarda misafir kalmağı kabul ettirmiş, ve bu sayede gerek İzmirin, gerek İs- tanbulun en parlak hayatını masraf. sizca sürüp durmağa başlamıştı. Sami Kemal, hissiyatını dinledik. “çe, kendi kendine: «— Evet, evet! Şüphe yok! Ben Res fika hanımefendiyi seviyorum!..u Dis yordu. (Arkası var) AML de mik eyi

Bu sayıdan diğer sayfalar: