4 Aralık 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

4 Aralık 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tetrika No. 248 Serdarı ekrem Ömer paşa kimdi? Nasıl terfi etti ? Serdarı ekrem Ömer paşa hakkında Şimdiye kadar hayatına dair toplu bir tedkik yapılmamış olan Serdarı ek- | Tem Ömer paşanın nasıl meydan al- dığına, Giritteki ahvalihe, Eflâk, Bos- © na ve Hersek kumandanlıklarında ic- © raatile nasıl temayüz eylediğine, Kı- nm muharebesindeki hizmetlerine dair | verdiğimiz malümatı bu defa tevsi ve | ikmal eylemeği muvafık bulduk. Asıl ismi Mihael Latas olan bu İllir- yalı Hırvat gençlüğinde memleketini terketmeğe kendisini meebur eden askeri bir inzibat cezasını ömrünün | sonuna kadar unutaman , (0 (Bosna)ya ilticasından, islâmiyeti © kabul ile sünnet olduktan sonra talih onu Serasker Hüsrev paşanın yanına #evketmişli. Burada perde çavuşluğu “gibi bir hizmet ifa ederken bir gün ordu hizmetine girivermişti. | Hüsrev paşa kurşundan “askerlerle oynamaktan hoşlanır, bunlara mu- || barebe oyunları yaptırırdı. (2) Hizmetçisi bir defa bunları devir. © niş, paşayı kızdırmıştı. Ömer ağanın | bunları pek iyi bir surette tanzim edi- © vermesi paşanın hoşuna gitmiş, bu tertipte mehareti kendisini orduda hizmete lâyık göstermişti. Bu tahmin de isabet görüldü. Fakat Ömer paşa o günlerde sonradan nail olacağı mer- tebeyi rüyasında bile görmemişti. (3) O bir septik idi. Ahlâki vechesi tedkik edilirken onun bu zihniyeti göz önü- © ne getirilmelidir. Meşhur Humbaracı i Ahmed pava - Kont dö Bormeval - der- “diki: © o — Benim müslüman oluşumun se- © bebi hakkında Avrupada boş yere ka- | fa patlatırlar. Bu gayet basittir: Bü. | tün gün entari ve terlik ile vakit ge- — şirebilmek için! | © Ömer paşa böyle lâtifeler sarfetmek : için müslüman olmuş değildi. O Bon- * peval gibi bir kont olarak dünyaya gelmemişti. O İlliryanın gayri maruf ve fakir bir ailesinin çocuğu idi. Tah. sllini bile ikmale imkân bulamamış- . tı. Bu sebeple hayatta Fransız mühte- İ disini taklid edemezdi. O çok çalışa- | Tak, tesadüf edeceği müşkülâlı berta- raf ederek mesleğinde İlerlemek, ken- dine kendi gayretile mevki yapmak “ mecburiyetinde idi, Yaptığı askeri tahsil natemam dahi olsa Osmanlı ordusunun zabitleri aras sında ona bir tefavvuk bahşediyordu. Bununla berâber Ömer paşanın terak« kisi bati, müşkül oldu. 1842 de Ömer beyi Lübnanda ku- mandan görürüz. O ilk defa kendisini burada gerek Osmanlı hükümetine, gerek Avrupaya tanıttı ve takdir et. tirdi. Kendisine tevdi olunan vazife | güç idi. O bunu bazen insafsızlık ve İ zulüm derecesine varan bir metanet Je, fakat çok defa adilâne ifa etti. Hele Suriye hıristiyanları arasında pek zi- yade popüler oldu. Fakat o adaleti de, hükümetin emir. lerini de tabına hoş görünen şeklide icra ve infaz ederdi: Meselâ bir gün Suriye valisi en teh- Hikeli Dürzü şeyhlerinden birinin tev. kif edilmesini kendisine. bildirmişti. /'Tam bu tebliği aldığı sırada o şeyhin Kendisini ziyarete geldiği haber veril. di. Şeyhi kabul ile yarına oturttu; İn, hatır sualinden, biraz konuşul- | duktan sonra Ömer bey gördüğü ilti- | fatlardan pek memnun olar şeyhi bir kaç dakika için yalnız bırakmak mec. ende kaldı; avdetinde şeyhin siln: asim büsbütün değişmiş, kaşları ( çatılmış, düşünceli gördü; atfettiği bir (nazarla vaziyeti kavradı; tevkif emri. ni oturduğu yerde unutmuş idi! Şeyhi “de'yarı açık kalmış bu kâğıda mutla Uka göz atmaktan kendini: alamamış, | e geleceği anlamış, tabii heyeca» iha, endişeye kapılmıştı. | Kumandan Ömer bey hiç istifini bozmadı; şeyh ile gene güzel, güzel kos Unuşmakta devam elti. Sonra eline kâ- /ğad, kalem aldı; vali paşaya Dürzü ıyhinin salaba avdet eylemiş oldu- gunu, onu tevkif etmedikten başka kendisine mühim bir vazife dahi ve- receğini yazdı, “Bu ârizayı bitirince gösterişsizce di- üzerine bıraktı ve itizar ederek tekrar çıktı. Bir çeyrek saat sonra tekrar geldiği zaman şeyhin simasın- da eski neşeyi gördü. Kalben emniyet hasıl eden şeyh kumandanın davetini kabul ederek onunla birlikte yemek ye- di; konakta (4) yattı. Fakat ertesi günü yerine avdet et- mek üzere atına bineceği sırada tevkif edildi ve vali nezdine gönderildi. (5) Ömer Lütfi bey misafirini izâz et- mişti; amma kuşu da girdiği kafesten kaçırmak gafletinde bulunmağı yapa» mamıştı! Suriyedeki muvaffakıyelinden sonra Ömer paşada şan ve şöhret hırsınm uyandığı hissolunur. Suriyeden sonra Arnavutlukta, Kür. distanda tevali eden muyaffakıyetle- rile Ömer paşâ en büyük makamları işgal edenler nazarında metin, mahir, en güç işleri başarabilecek bir kuman- dan olarak telâkki edildi. Fakat bu şöhret onun rahatını selbetmekle kal. madı; hakkında husumetler, istirkap- lar da uyandırdı. Bir gün miralay Ömer bey Seras- ker Hüsrev paşanın huzuruna çıkar; başkaları terakki ettirildiği halde ken. disi bundan mahrum ve mensi bir hal de bırakıldığından acı, acı şikâyet eder. Hüsrev paşa mafevklerin madunlara bazen söylemekten çekinmeğe lüzum hissetmedikleri çirkin bir kelime ile cevap verir. Ömer bey de kızar; ken. dini tutamaz; apuletlerini koparıp pa- şaya doğru fırlatır. İş vahim idi. Dİ- vanı harbe sevki, belki idamı intaç edebilirdi. Ömer bey yaptığının ne aki: beti davet edebileceğini o anda idrak ederek ve hareketinin paşaya verdiği şaşkınlıktan istifade eyliyerek hemen çıkar, dostu Mehmed Ali beye - Da- mad Mehmed All paşa- giderek hal ve keyfiyeti anlatır. Sicili Osmaninin rivayetine göre: Mehmed Ali bey H. 1254 de Hafız paşa ordusunun teftişine gönderilmiş, 1255 de ordunun ricatında hazine İle Malatyaya gitmiş, oradan İstanbula dönmüş idi. (Les Confidences sur la 'Turgiue) eseri Mehmed Ali beyin bu vazifesini ve avdetini başka türlü an Tatıyor: (1833 de Mehmed Ali bey Osmanlı ordusu kumandanı Hafız ve Mısır or- dusu kumandanı Mısırlı İbrahim paşa- lara birer hattı hümayun tebliği için misyonla gönderilmişti. Kıbrıslı Meh- med ve Ömer beyler de kendisine terfik edilmişlerdi. Mehmed Ali beyin yanında yalniz hattı hümayun yoktu. 60000 altın ile o kıymette hediyeler dahi vardı. Yolda | (Nezip) muharebesi kaçaklarına ras geldiler. Mehmed Ali bey artık uhtesi. ne tevdi olunan hizmeti ifaya, yoluna devama mahal görmedi. Kaçakları toplamak bir müdafaa ordusu teşkil eylemek daha muvafık olacağını dü- şündü ve buna teşebbüs etti. Fakat yanındaki servete göz diken Kürt eşkiyasının ve asker kaçaklarının birkaç defa taarruzuna uğradı; mu- kavemet etti. Nihayet Kütahyada epey- ce bir kuvvet toplamağa muvaffak ol- du. (Arkası var) (1) L4ş Cönfidences sur la Turgule esefi Ömer paşanın zabitini bir düelloda Öl- dürdüğünü ve idam cezasından kurtul. mak için kaçtığını yazıyor, ancak bu ma- Tümatı nereden aldığını bildirmiyor. Baş- ka bir yerde de bu düclledan bahsedildi- ğini görmedim. Mihaei Lâtas Avusturya ordusunda küçük zabitti; bir küçük za- bitin bir zabit ile düello etmesi bize ola- cak şey görünmüyor, (Sicili Osmani) Ömer paşanın Avus- turyadan kaçınen Şinikli İbrahim paşa dairesine girip müslüman ve Hafiz Meh- med paşaya damad olduğunu, Mehmed paşa kızından bir oğlu dünyaya geldiğini bildiriyor. (2) Hüsrev paşanın yazı ile de uğraştı- gı hakkında hiç bir kayıd ve malhmata te- sadüf etmemiştim. Muhterem sayiav bay alli Etemin Çubukludaki yalısında bu sadrâzam ve seraskerin dikkate şayan bit yam lâvhasını gördüm. (3) Mismet Sourenirs du mondea mu- sulman. (4) Şair Lamartin Deyrülkamerde olan bu konakta meşhur emir Başiri ziyaret ot- mişti, (5) Eugöne Poujade: Omer pacha et Yarmds Turgus, ” ağa: 1 — Yeni bir bankamız. e — Bir kadın ism! - Akciğer. - Tehlike . Sonuna eÇ> gelirse baş kılı olur. 4 — Büyük çadır - Muhtevi. 5 — Dilencilik eden - Sonuna eR» ge- lirsa bir aded olur. - Emmekten emir - Deniz mesafe » Eski bir Türk milleği 10 — Tembel Geçen bulmacamızın * halli Soldan safa : 1 — Tavanarası, 2 — Esir, Melâl,3 — Vadi, Eda, 4 — Eba, İl, Ka, 5 — Milimetre, 6 Yara, ML,” Tanla, 19 — İsim, Taat, Yukarıdan aşağı: 1 — 'Tevem, Ki, 2 — Asabiyet,3 — Vi- dala, Adi, 4 — Ari, İrak, 5 — imalât, 6 — Amele, Erat, 7 — Red, Tuvana, B — Ala, Ta, 9 — Sa, Komalât, 10 — Ha, İsa, Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskürgazi caddesinde Halk, önü: Agob Minasyan, Fatih; Vee: eilerde — Üniversite, Mehmed Arif, * Osman, taş: Vidin, Fener: Vitali, Kumkapı: Lâlelide Haydar, Küçükpazar: Necati, Samatya: Yedikulede Teofilos, Alem- dar: Ali Rıza, Şehremini: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Al! da Merkez, Modada Nejad Sezer, Üsküdar: İmra- hor, Heybeliada: Halk, Büyükada: Posta Ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3000, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. İdarehane: BabsAl clyarı Acımusluk sokak No, 13 Bayındırda ölümle netice- lenen bir kaza vebir cinayet oldu İzmir (Akşam) — Bayındır kaza- sında bir cinayet ve bir kaza olmuş- tur. Ahmed oğlu 11 yaşlarında Re- ceb, ayni yerde Mustafa oğlu 13 ya- şında Mehmed Aktaşla kavga etmiş, evinden aldığı bir bıçakla Mehmed Aktaşı iki yerinden yaralıyarak öl dürmüştür. Katil çocuk tutulmuş, adliyeye verilmiştir. Bayındırın Orta mahallesinde Ali Yamalının 11 yaşındaki oğlu Tevfik Ak, evinin taraçasına çıkmış, dayan- dığı parmaklık çürük olduğu için kı- yılmış, çocuk, altı metre yüksekten yere düşerek başından yaralanıp öl müştür, Ye, Alev, As, 3 — Takaza, | DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yaran: İskender FP. Sertelli Tetrika No. 191 Melik bin Nasiri Bizans sarayında çırçıplak soyunca, herşey anlaşıldı. Bu sırada Andigoni yeni uyanmıştı. O gece sarayda, loş bir odada, ba- Şını iki yastığın arasına sokup ağir yan hırçın, kıskanç bir kadın vardı: Elvira... 'Tomikis'in güzel karısı, o gece An- digoninin saraya geldiğini ve niha- yet imparatorun koynuna girdiğini duyunca, hiddetinden saçını başını yolmağa başlamıştı. * Periklis, Petronun omuzlarını tel kamçı ile okşıy — Nerelisin sen? Diye sordu. Petronun sırtı böyle kamçılara alışıktı.. omuzlarını silkerek: - Şiyo'da ğa büyüdüm. — Burada ne işin var? Kefalonyada — Yelkenlimle Bizansa mal getir. | miştim. Kapılar kapandı. Burada kaldım, — Yelkenlin nerede? — Haliçte kaldı. — Bizi aldatmıyorsun, değil mi? — Hayır. Periklis, imparatorun ahırında çö- Mışan adalılardan beş on kişiyi oda- sına çağırttı. Saray nazını, adalhlara . Pelroyu göstererek - sordu: — Bu adamı tanıyor musunuz? Adalılar dikkatle baktılar; — Hayır, tanımıyoruz. Ve içlerinden birisi ilâve elti: — Bizim adalarda böyle karaya- ğız adam çıkmaz. © Petro: — Bunların arasında Kefalonyalı hiç kimse yok, diye bağırdı, ben yir- mi yıldanberi korsan adalarında do- Jaşıyorum. Bu damlar beni tanıya- mazlar. Periklisin şüpheleri gittikçe arti- yordu. Ahırdan gelen adamlar arasında Kefalonyalılar da vardı. Bunların hiç birisi Petroyu tanımamışlardı. Adalılar gittikten sonra, Perikliş, sabaha kadar Petronun sırtını kam. çı ile okşadı. Fakat, ağzından bir şey almağa muvaffak olamadı. * İmparator gözlerini açlığı zaman güneş çoktan doğmuştu. Andigoni baygın bir halde hâlâ yatıyordu. Sekizinci Mihailin koynunda çok- tanberi hiç bir kadın gecelememişti, İmparator, eski gözdesini tekrar yanında alıkoymak fikrinde idi. Çar- çabuk kalktı, giyindi. — Hele şu adamı getirsinler ba- kalım Dedi. Başka bir salona geçti. Petro azgın. kuvvetli bir adamdı. Vahşi bir canavar gibi, kollarına ve bacaklarına zincir vurmuşlardı. Bu vaziyette salona çıkardıkları zaman, imparator bile ondan ürkmüştü. — Su aygırına benziyen bu adam nereli imiş? Diye sordu. Periklis; — Bu gece beni sabaha kadar uğ- raştırdı. Ağzından bir şey öğreneme- dim, haşmetmeab! dedi. Petronun gözleri dönmüştü. Bu kadar kolay tuzağa düşeceğini urm- madığı için, bu sillenin nereden gel- diğini anlamak istiyordu. İmparator, korsana hançerini gös- terdi: — Bunu nereden buldun? İşte bu hançer, petronun muva. zenesini kaybelmeğe kâfi gelmişti, Birdenbire gözlerini açarak: — O benim hançerim değil... Diye haykırdı. Fakat, bu haykırış, inkârdan ziyade bir hakikatin ifa- desiydi. Gözü hançere takılıp kak mşıtı. O, Petronun hançeriydi. Fa- kat, İmparatorun eline nereden geç- mişti? Petro hançerini kaybetmişti... Lâ- kin, nerede ve ne zaman kaybettiği- hi bilmiyordu. Andigoninin kendisi- ne bir fenalık yapacağını hiç bir za- man düşünmemişti. Petro Rum dil berinin kalbine girdiğinden, onu ta» mamile elde ettiğinden emindi. Ona çocuğunu bulup getirmeyi vadetmiş ve kendisinden tatlılıkla ayrılmıştı. İmparator bu muammanın dü- gümlerini çabuk çözmek istedi. Ya- tak odasının kapısını açarak, yatak» ta yatan Andigoniyi Xorsana gös terdi: — Bu kadını tanıyor musun; Petro birdenbire şaşırdı. Gözlerini kırpıştırarak, yavaş yavaş yatağın yarina sokuldu: —, Andigoni... dın İmparator düşünü Andigöni gözlerini oğuşturarak uyandı. Kollarında ve bacaklarında sanlı zincirlerle çok korkunç ve hey» betli görünen bu adamı gördü. Ken- disile gözgöze gelince: — Çocuğumu kurtardın mı? Diye sordu. Petro başını salladı: — Hayır... — Beni niçin aldattın? — Aldatmağa mecburdum. Perikiis birdenbire gözlerini aça- rak, imparatorun yüzüne baktı: - Bu, insan kılığında yaratılraış bir canavardır, haşmetmeab! Ondan uzak durunuz! Sekizinci Mihall bir iki adım geri çekildi. Petronun etrafını kargılı as- kerler sarmıştı. İmparator şimdi ne yapacaktı? Eski soğukkanlılığından eser kak mamıştı. Bu adamın hüviyetini anlamak lâ- zumdı. Periklis, Andigoninin yattığı oda- nın kapısını kapattı. — Bu muammayı şimdi çözüyo- rum, haşmetmeab! Diyerek, Petroyu salonun bir kö- şesine çekti, Nöbetçilerden birine şu emri verdi: — Bu haydudu soy bakalım... Bu, Petronun hüviyetini meydana çıkaracak son tedbirdi. Korsanm o dakikaya kadar titremiyen dizlerinin bağı çözülüvermişti, Petronun kollarını yukarı kaldır. dılar. Vücudünü çırçıplak soydular. Periklis, gerçek, bu korkunç mu- ammayı bir anda çözmeğe muvaffak olmuştu. Saray nazırı neşeli gırdı: — Bu, bir casustur, haşmetmeabi Hem de bir Arab casusu. Sekizinci Mihail, Petronun yama yaklaştı: — Evet, bir müslüman... Dişi kor- sanın hafiyelerinden biri. Periklis, Arab hafiyesini yakalattı, Ve bir kamçı İle yere devirdi: Şimdi ondan her şeyi öğrene- biliriz, haşmetmeab! Düşman, ây&- giyle elinize düştü, Bizans İmparatoru: — Arahların relsini elime geçirsey- dim, bu kadar sevinmezdim... Diye söyleniyordu. Periklis: — Şimdi hakikati söyle bakalım, dedi, ne zaman girdin şehre? İmparator da ilâve etti; — Kim yardım etti sana? Melik bin Nasir, her şeyin bir anda mahvolduğunu ve talihin Kendisine yardım etmediğini görünce hakikati söylemeklen çekinmedi: — Bir haftadanberi şehrinizdeyim. İçeriye girerken, talihimden ve tesa- düflerden başka bir kimseden yardım görmedim. — Kim gönderdi seni buraya? — Hacer... — Dişi korsan mı? — Evet, Sokakta ağlıyan ka. bir sesle bâ- (Arkası var) YAKINDA TURAKINA Tarihi roman

Bu sayıdan diğer sayfalar: