22 Aralık 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

22 Aralık 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

POLİTİKA İngiltere Fransanın bağlanmak teklifini nazikâne reddetti Bu ayın on dokuzunda İngiliz ve Fransız parlâmentolarında İngiltere ile Fransa arasındaki münasebetler hakkında iki tarafın devlet adamları dikkate şayan beyanatta bulundular, Fransa Hariciye Nazırı Bonnet dedi ki; «Fransız hükümeti namina tekrar ederim ki İngiltere, kendisi tahrik ederek sebebiyet vermeksizin bir hücuma uğrayacak olursa, Fransanın ordusu, donanmasi ve hava kuy- vetleri derhal seferber edilerek Büylik Britanyanın müdafaası hizmetine me- mur edilecektir. «İngiliz Başvekili Chamberlain vaktile dediği gibi iki komşu devlet ara- sıhdaki münasebat mevcut muahedelerin fevkinde samimi ve sıkı olduğun- dan yukarıda söylediğimiz veçhile Fransanm bütün kuvvetile İngilterenin müdafaasına koşmağa hazır bulunması kendiliğinden anlaşılıyor.» Bu söz ile Chamberlaine hitap eden Bonnet de evvelki Fransız Hari- ciye Nazırı Delbos da Edene hitâben buna yakın birçok defalar ve gayet sarih olarak taahhüt etmiş oluyor demektir. İngiliz Başvekili de Fransa ile İngilterenin arası daima mükemmel bu- Tunduğunu söyledikten somra vaktile bir Fransız Hariciye Nazırının kendisi tahrik etmeksizin bir tecavüze uğradığı zaman İngiltereye Fransanm bü- tün kuvvetile yardım edeceğine dair yapmış olduğu beyanatın şimdiki Fransız Iariciye Nazırı tarafından tekrar edilmesi İmzalı bir muahededen daha kıymettar olduğunu ehemmiyetle kaydetmiştir. İngiliz Başvekili Fransanın arzettiği fevkalâde hizmetten mütehassis olduğunu cemilekârane sözlerle kaydetmiş İse de İngilterenin de Fransa kendisi tahrik etmeksizin bir tecavüze uğradığı zaman bütün donanması ve ordusu ile yardım edeceğini bilmukabele söylememiştir. İngiltere mevcut omuahedelerdeki .vecailinin haricinde yani Al manya tarafından bir laarruz yapılıp da Fransanın şimali istilâya uğra- dığı ve İngilterenin emniyeti münselip olduğu zaman Fransaya yardım ede- ceğine ait sarih tanhhüdünden fazla bir söz vermeğe yanaşmamış demektir. Fransa, gerek Almanya, gerek İtalya, gerek Japonya tarafmdan hücu- ma uğrayacak clursa İngilterenin kayıtsız, şartsız kendisinin yardımına koşmasını istiyor. İngiltere ise böyle bir umumi taahhütle bağlanmak is- tememiştir. İngiltere daha ziyade uzlaşma ve anlaşma siyaseti ile sulhu kurtarma- ğa karar vermiş olduğundan serbestisini eski ittifaklar gibi kayıtlar ile bağlamaktan uzak duruyor. Bunun içindir ki İngiliz Başvekili Romaya se- yahat için verdiği kararda sebat ediyor, Fransızlar Münihte olduğu gibi Romada dn Fransanın menfaatleri peşkeş çekilmesinden korkuyorlar. Bu- nun için de İngiltereyi bağlamak istemişlerdir. Lâkin İngiltere nazikâne AKŞAM Yeni yeni icadlar Muhteri ve mucidler senelerce ka- fa patlatıyorlar, yeni birşey icad edi- yorlar. Bunlardan birçoğu faydalı olu- yor, rağbet görüyor, birçoğu da revaç bulmuyor. Bunu nazarı dikkate alan Amerika matbuatı her sene kariler arasında bir anket açıyor ve efkârı umumiyeye $0- Tuyor: — Nasıl birşey icad edilsin istiyorsu- nuz? Gelen cevaplar neşrediliyor ve çok rey alan istek üzerinde mucidler ça- Uşmağa başlıyor. Bu sene yapılan anketin neticesi neş- redildi. İstekler şunlardır: 1 — Bir paspas icad edilsin, öyle bir paspas ki, üzerine basılınca ayakkabı- lar dezenfekte edilmiş olsun. Bu su- retle ayakkabılar evlere mikrop nakle- demesin, 7 — At yarışlarına iştirak eden at- lara konacak üzengiler otomatik açi- labilsin. Yarış esnasında düşen coke- yin ayağı üzengiye takıp yerde sü- rüklenmesin. 3 — Kibritlerin boyları değişmeli. dir. Bir sigara yakmak için bugünkü kibrit boyları fazladır. Buna mukabil pipo yakmak için kısadır. Sigara için daha kısa, pipo için daha uzun kib. ritler yapılsın, 4 — Traş için buğu tutmıyan ayna- lar icad edilmelidir. Şimdi muhteri ve mücidler bu istek. leri yerine getirmeğe çalışacaklar. Çelik ev Londrada «İdeal ev» sergisinde teş- hir edilen çelik evin üstünde herkesin gözü kaldı; Bu çelik ev kolayca sökülüp, kolay- ca monte edilebiliyor. Evde elektrik, su, kâlorifer, asansör gibi her türlü konfordan buşka, bu- güne kadar görülmemiş makineler vardır: Çamaşır, bulaşık ve çocukları yıkamağa mahsus makineler... Yağ yapmağa mahsus büyük bir tekne. Bü- tün bu makineler düğme ile işliyor. Sabahleyin uyanıyorsunuz, bir düğme, ye basıyorsunuz. Tereyağınız kendi kendine hazırlanıyor, südünüz kay- rıyor, yumurtalarınız pişiyor ve bun- ların her biri hazır olunca bir düdük ötüyor. Yerinizden kalkıyorsunuz, kahvaltınızı ediyorsunuz. Sonra bu- Jaşıkları makinesine koyup gene bir düğmeğe basiyorsunuz. Yıkanıyorlar” ve otomatik olarak dolaplara yerleşi- yorlar, Eğer bu evler harciâlem olursa, hizi metçilere iş kalmıyacaktır. Ayıların şerrinden kurtulmak için Kaliforniyada oYosemitede vahşi hayvanların serbesçe yaşamalarına mahsus büyük bir milli park vardır. " Son zamanlarda buradaki ayılar sık sık korkulukları parçalayıp civar köylere akın etmişler ve bir hayli za- rar ve ziyan yapınağa başlamışlardır. Ayıların tarlalara ve ağaçlara yap- fikları tahribatın önünü almak için müracaat edilen tedbirlerin hiç biri kör etmemiştir. Nihayet parktaki vah- şi hayvanatın hayatlarını yakından takib etmekte olan mütehassıs, bir tedbir düşünmüştür. Parkın etrafına bir de orta irtifada ve diğeri yer s€- viyesine yakın iki tel çekmiştir. Tel. Tere 2 volt kuvvetinde elektrik cere- yanı verilmektedir. Yere yakın olan telin civarına bal, şeker ve sucuk gibi ayının sevdiği şeyler konmuştur. Ayılar bu tatlı şey- lerin kokularını alıp yanaştıkları 2a- man burunlarını tele dokundurmak»- tadır. Bu temas ile elektrik sadmesi- ne uğrar uğramaz ne olduğunu şaşı- ran hayvan fena halde korkup kaç- maktadır. Ayının biri korkusundan bir büyük ağacın tepesine #trmanmış ve tam yirmi dört saat burulan in- memiştir. Bu tedbir sayesinde ayılar hayva- nat parkının korkulukları yanına uğ- ramaz olmuşlardır. Bu sayede civar köylerin ahalisi de ayıların şerrinden kurtulmuşlardar, vu e eğ Şe Viyanalı bir profesör vitamin azlığı hakkındaki endişeleri izale ediyor Son (o senelerde ortaya bir vitamin meselesi çıktı, Yal- nız gıdanın kâfi olmadığı, vitamin- Hi şeyler de yemek, yahud içmek Jâ- zım geldiği söyle- niyor. Vitamin en ziyade sebze ve meyvalarda vardır. Kışın sebze de, meyva da az olduğundan kış gelince aldığımız vitamin azalır, Buna karşı çocuklar hiç olmazsa bol balıkyağı vermekten, büyükler için şu veya bu tedbire baş vurmaktan bahsedilir, Viyanalı bir profesör bu düşünce- leri hiç doğru bulmamaktadır. Pro- fesör diyor ki; «Bazı kimseler vitamin almak için limon ve portakal peşinde koşarlar, bazıları ise ham maddeleri yedikleri için vitamin aramağa hiç ihtiyaçları olmadığını zannederler Ağızdan ağr 3 dolaşan lüllarda elmaların kânu- nueyvel nihayetinden sonra vitamini kalmadığı söylenip durur. Majeste vitaminin dünyada hü- küm sürmeğe başladığı devri hepimiz hatırlarız. Bir terzi atelyesinde çalı- şan bir dikişçi kızın birdenbire sine- ma yıldızı olarak umumi efkârı işgal etmeğe baslaması gibi vitaminler âni surette halkı işgal eden bir gıda yıl- dızı oluverdiler. Vitaminin çektiği san cağın önünde herkes iğilerek hürmet selâmını vermeğe mecbur tutuldu. Vitamin herkese efendilik etmeğe başladı. Bu efendi de bir takım tâ- li efendilere İnkısam etti. Bunlar da ayrı ayrı hürmet beklemeğe baş- ladılar. A vitamini önünde üç defa diz çökülmesini, B vitamini huzurun- da elpençe divan durulmasını, C vi- Iktisadi meseleler Ucuz kömür nasıl yapılır? Ankarada toplanacak olan ziraat kongresi münasebetile Ziraat Vekâle- ti tarafından anketler açılmıştır. Bu ânketlerde soruluyor. Ziraat kongresi ve köy kalkınması için neler düşünü. yorsunuz? Bu mevzu etrafında çok şeyler ya- alabilir, nitekim yazanlar da çoktur. Köyde filim göstermeli, köyde büro açmalı, köyde banka kurmalı ve sal- re... Bütün bunlar başlıbaşına mevzu- lardır. Biz de, bu anket vesilesile köy endüstrisini alâkadar edem bir mevzu hakkında birkaç satır yâzı yazacağız. Köy denildiği zaman. hatırımıza tek bir tip köy gelmemelidir. Köyleri is- tihsal şartlarına göre tasnif etmek lâ- zımdır. Öyle köyler vardır ki, bir kâ- rış toprak ekmezler. Fakat şehre odun ve kömür satarlar. Bütün işleri budur. Bazı dağ köyleri de, ziraate elverişli olmadığı için dokumacılıkla uğraşır, hasılı köyleri meşgul oldukları işlere ve hususiyetlere göre yekdiğerinden ayırd etmek lâzım... Mesele şudur; Bu köylerin çıkardığı kömür, şehre pahalı satılıyor, halbuki Bulgar kömürü, gümrük resmi de ver. diği halde, gene yerli kömür fiatine satılmaktadır. Bu bir muamma değil dir. Çünkü kömürün yapıldığı köy- lerde, ağaç kömürü istihsalâtına para yatıran sermâyedarlar vardır. Ve ya- hud köylüler bir araya gelerek, koope- ratif halinde birleşmişlerdir. Bu su- retle kurdukları tesisat sayesinde, da- ha ucuz kömür yapmaktadırlar. Biz- de ise, kömür işi, fakir köylülerin işi. dir, kolayca ağaç bulmak, kömürü yap- mak, kömürü nakletmek zor ve pa- halıya mal olan işlerdir. Ağaç kömürü ekser halkın kullan» dığı yakacak maddesidir, Bünu ucuz- atmak için kömür yapan köylerde ne- ler yapmalıyız? Bu, Ziraat kongresi. nin uğraşacağı en basit ve yapılması kolay meselelerden biri olabilir... Hüseyin Avni Viyanalı profesöre göre yediğimiz bir çok şeylerde vitamin vardır. Ve vitaminlerin çoğu, zan ve tahminin hilâfına olarak, ateşde kolay kolay ölmezler tamini önünde eğilerek selâm veril- mesini, D vitamini ise önünden gö çerken şapkamuzın çıkarılmasını İs- tedi, Fakat onları gören yoktu, vita» minler esrarengiz bir perde arkasın- da saltanat sürüyorlardı. Biz onları bir prenses gibi narin ve nazik sani- yorduk. «Aman eteşte çok pişirmeyi- niz mahvoluruz, aman bizi kızartma» yınız, yalnız kaynatınız, ıskarada pis şiriniz, yoksa ölürüz» deyip duruyor- Jardı. Şükrolunür ki bütün bu endişeler mübalâğalı düşüncelerden ibarettir, Vitaminlerin pişiri yüzünden mahvolmaları mevzuubahis olamaz. Bir sebze konserve kutusunu açarken içinden çıkacak maddenin vitaminsiz olduğuğunu düşünmeğe hiç hacet yoktur. Bilâkis konserve fabrikaların- daki majeste vitaminler de diğerleri gibi sıhhat ve afiyette olarak kutula- ra girerler ve o halde kalırlar. Mut- fağımızdaki emekdar tencere hiç bir zaman vitaminin mezarı sayılamaz, buğuda pişirilen sebze nasıl vitamin- H ise kızdırılan tereyağ da öylece vi- taminlidir. Düşününüz ki eski devir. lerde milyonlarca İnsan vitamin al- mak için limon suyu içmeğe ve por- takal yemeğe mecbur olup uzun s6 neler yaşamıştır. Dört vitamin grupudan A, B,D vitaminleri üniversite lâboratuvarla- rında yapılan uzun tecrübelerin ver- diği neticelere gö- re pişirilmeğe mü- tehammildir, Bun- lar ne evde pişiri- lirken, ne de fab- rikalarda Konser- ve yapılırken bo- zulmazlar. A, B, D vitaminlerini ihtiva eden sebze et gibi maddeler hiç olmazsa 200 derece hararette yarım saat kız- dırılmalıdır Ki vitaminler kaybolsun- lar. Halbuki sulu bir maddeyi! kayna- tan bir tencerenin içindeki hararetin hiç bir zaman 100 dereceyi aşmadığı- nı mekteb derslerinden biliriz. 200 de- reco hararet istihsal etmek için tenco- renin buhar çıkmıyacak surette sım- sıkı kapatılmış olması lâzımdır, Yalnız C vitamini pişirilmeğe daha az dayanır. Bu vitaminin pişerken bozulması hararetten ziyade harare- tin hava ile imtizaç etmesinden ileri gelir, Kompostolar C vitamininin an- cak yarısını kaybederler, sebzeler ise buğulandırı'mayıp iyiden iyiye kay- natıldıkları takdirde aynı fkibete uğ- rarlar, Patates ister buğulandırılsın, isler kaynatılsın, isterse Kizartılsın, C vitamininin yarısını mutlaka mu- hafaza eder. Bu hesaba hazaran «Kış geldi, gi- dalarımızda vitamin eksilecek, buna karşı ne yapalım?» diye düşünmeğe mahal yoktur, Çünkü kışın yenilen gıdalarda vitamin bulunmadığı artık mevzuubahis değildir. Konserveleri yerken de «Vitaminsizdir» diye endi- şeye düşmemek icab eder, Büyük an- nülerimizin kaynattıkları tencerelerin İçinde zan ve tahmin ettiğimizden fazla vitamin varmış. Arada sırada patates yemek eksik gelen vitamini tamamlamağa kâfidir.» GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Trablusgarb E unus'u almak istiyen İtalyanla- rn bu müstemlekeye bitişik olan Trablusyarb'dan harekete geçecekle- ri Fransızlarca evvelinden tahmin edilmiş; istihkâmlar yapılmıştır. Fa- kat gene de hududlarda talışidat ya- pıldığı bildiriliyor. Bu sütunlarda Tu- nus'u evvelce yazmıştık; bugün de Trablusgarbın hususiyetlerini hülâ- sa edeceğiz. İtalyanların Libya dedikleri bü müstemleke, Osmanlı saltanatının bir vilâyetiydi. 1912 senesinde 18 teş- | rinievvelde Ouchy muahedesile İtal- yaya geçti. Trablus, cihan harbine işlirâk ettiği için İtalyaya Fransız müstemlekelerinden terkedilen bazı vahalarda 1919 da genişletilmiş ke- za, 1935 de cenubdan ilâvelere maz- har olmuş, neticede 1014000 kilomet- re bir mesahal sathiyelik bir toprak | hâline gelmiştir. Fakat bilhassa dahi| tarafları kum ve taş çölleridir. Taş | çölü, kum çölünden de tehlikeli bir yerdir; hiç su bulunmaz! Bunun ar- kasındaki Fizan'ı eskiden Oşmanlı devleti menfa olarak kullanırdı. 'Trablusgarbin 550,000 nüfusu var- dır. Bu yekünun üçte biri arab, mü- tebakisi Be:tert ve yahudidir, 18 bin İtalyan, 2 bin diğer ecnebi vardır, Cenup halkı ekseriyetle göçebedirler, Dahildeki «şehirler», vahalarda te- şekkül etmiştir. Bunların en mühim- imi 10,000 nüfuslu Gat'tır. Müstemlekede muhtelif iklimler hâkimdir. Ekser yerlerde sahra ikli- mi hâkimdir: Çok soğuk gecelerden soura kuvvetli sıcaklar bastırır, Ak- deniz kıyıları, havası en müsaid yer. lerdir. Yazlar kurak geçerse de kışın poyrazlarda ortalık serinler, Kışın sıtır Üstü on dereceden aşağı olmaz. Trablusgarb ziraate elverişli ol- madığını muhtelif tecrübeler neticesi isbat etmiştir. En büyük varidatı, ithalât üzerine gümrüktür ki, İtal yanlar burasını malları için bir maj- reç diye kullanıyorlar, 'Trablusta hububat kârlı olamıyor. Kahve gibi sıcak memleket mahsul leri için sulama lâzımdır; bu da pa- halıya geliyor. Ancak muvaffakiyet» le zeytincilik, portakalcılık yapılmak» tadır. Hurma ve arpa da çıkıyor. 1918 den bir çok İtalyan muhacirleri gelmiş, çiflikler kurmağa oçalımışlardır. Mi moza, Okaliptüs ve demirhindi ör- manları hasıl edilmeğe çalışılmıştır. Sahillerde süngercilik ve balıkçılık da vardır. İtalyanlar, Trablusgarbde Zuar* ya kadar 120 kiolmterelik bir demir- yolu yapmışlardır. Şarka doğru da keza bir mikdar demiryolu inşa etti- ler. Üçüncü bir hat da dahile doğru uzanacaklır, Mısıra kadar giden oto- mebil yolu vardır. Cenup İstikame- tindeki eski kervan yolları, cenup otomobili geçşmeğe elverişli bir hale getirilmektedir. Beypazarı cislcümhurun yeni seyahatinde Beypazarına gideceğini öğreni- yoruz. Beypazarı Ankaradan 70 kilometre kadar ölede ve eski Ankara - İstanbul yolu üzerindedir. 6,600 nüfuslu olan bu kasabanın en yakın istasyonu Sarıköydür. Çarşısı, emsali kasabalara nazaran muntazamdır, Belli başlı ihraç mahsulü tiftik ve pirinçtir. Afyon ve taze armud da ye- tiştirir. Beypazarlılar arasında iyi tüccarlar vardır. itibaren Trablusgarbe

Bu sayıdan diğer sayfalar: