19 Ocak 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

19 Ocak 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ir J Japon adalar yayılmak manzarası güzelliği kırmızı topraklar la dolu sında, «dahili âde de- derece ince vardır rı adalar, sı ağaçsız, ba- biçimli kaya baz garib lıklar, Sahilde, sakin bir körfeze sokul- muş küçük bir balıkçı köyü nazarı okşamaktadır Bundan yirmi beş asır evvel, güzel bir yaz sabahında Uraşima Taro düm- düz, dümensiz bir tahta parçasından yapılmış sandalına bindi. Kendisi, muntazam çizgili, parlak gözlü, bi- çimli bir delikanlıdır. O sabah, uzun müddet uğraşma- sınâ rağmen hiç bir balık tutama- mıştı. Birdenbire oltasının ağırlaştı- ğını hissetti, Çekti, yakaladığı, küçü- cük bir deniz kaplumbağası ii. Japonlar kaplumbağaların on bin sene yaşadıklarını sanırlar ve bilhas- sa bu hayvanları deniz ilâhma men- sub sayarlar, Bu yü dir ki, bir kaplumbağa öldürmeği doğru telâk- ki etmezler. Uraşima ananeye hürmet eden bir delikanlı olduğu için, iğneyi ihtimam- la hayvandan çıkarttı ve bir çocuk okşar gibi kaplumbağaya hitapla de- di ki: — Seni ihtiyatsız küçücük yavru seni! Ya fena bir adamın eline di seydin halin ne olacaktı? Öldürür, pişirir, yerdi. Yazık o muydı sa- na?... Kaç asırlık ömrün böyle bir- denbire mahvolacaktı. Haydi, seni mensup olduğun deniz ilâhına iade edeyim. Bu vesile ilede kendisine hürmetlerimi sun. Hürriyetine kav pek memnun olan hayvı suya attı Ş artık, balık tutmaktan da geçmişti. Hayal içinde yaşıyordu, dalgındı. Arkasıüstü sandalına yattı ve beyaz bulutlarla dolu m. emâ- Yura is- Sahilde benziyen bin bir Bahçe içinde küçük tahta evler. yakın olan Şin- to mabedi... Ve ecdadının ebedi İsti- rahatgâhı olan kabristan Çotukluktanberi kendisini nazla büyüten ve hâlâ bile biran onu şef- katlerinden mahrum bırakmıyan an- nesile babasını düşünüyor. Öğle vakti olmuştu. Ortalık daha ziyade ısınmışlı. Ne havada, ne de- nizde ufak bir ses işitilmiyor. Bu sü- küt ve sıcaklık içinde sandal, kendi keyfine kayıp gidiyordu. Uraşima uyudu. kendi sandalma sandal mevcud Eline dokunan tatlı bir okşayış onu uyandırdı. Gözlerini açtı. Karşı- sında alla mavi giymiş harikülâde | güzel bir kız duruyor, Arkasına dökü- | len siyah saçları topuklarına kadar iniyor. (O zaman moda öyleydi.) O, dalgaların üzerinden kayarak gelmiş, delikanlıyı uyandırmış, tatlı bir müziğe benziyen sesile — Şaşırmayınız. - demişti. - Ben, deniz ilâhının kızıyım, Küçük kap- Yumbağayı serbes bıraktığınızdan do- layı babam size teşekkür ediyor, Kal- binizin güzelliğini beğendi. Mükâfat- lanmanızı İstiyor. Benimle beraber sarayımıza geliniz. Orası ebedi y ve ebedi saadet yeridir. Arzu ederse niz sizinle evleni Daimi olarak seyretti. Bu kadar g hayatında asla rasl zarda onu sevmekten taşlarla süslenmi: kadın hizmetçi şanlısını kar rt asır yaşıyan balıkçı ş—— —— —— Tercüme eden: (Vâ - Nü) ve anber kokulu dehlizlerden geçerek hükümdarın bulunduğu yaldızlı oda- ya girdiler Deniz ilâlı pırlanta bir tahtın üs- tünde oturuyordu. İki gencin izdiva- cını münasib bularak onları evlen- dirdi, Prensesle Uraşima, elele vererek, duvarları gümüş, eşyaları opal (1) odalarına girdiler, İşte onlar hep bu- rada ömür sürecekler,.. Nihayeti hiç gelmiyecek olan mesvd bir hayat ... Deniz ilâhının sarayında Uraşima fevkalbeşer bir ömür yaşıyor. Lâkin bu bahtiyarlık bütün mânasile tam değil. Ara sıra beşeri bir hüzün du- yuyor. Biraz da vledan azabı, Kendi kendine şu sözleri söylüyor: Annemle babam kim bilir ne kadar ıztırap çekiyorlar; sevgüli oğul- ları ne oldu diye, üzülüyorlardır. Bu- rada yaşadığım hayatı bilseler şüp- hesiz ne memnun olurlardı. İşte saa- detimi bozan ye- güne şey budur. Acaba kaç zaman- danberi deniz ilâ- hının o sarayında- yım?... İki üç se- ne mi?.. Burada değişik mevsimler yok ki hesabını yapabileyim. İki üç sene ise, endi- şeleri içinde kim bilir ne uzun gel- miştir. Bu düşün- ce beni çok üzü- yor. Artık taham- mül edemiyece- ğim. Serimli zev- ceme yalvaraca- gım. Müsaade et- sin. Bir kaç gün ebeveynimi Ziya ret edeyim. Ken- dilerine vaziyeti- mi anlatır anlat- maz tekrar döner, gelirim. Kansna arzu- sunu söyledi Hayatında defa olarak, genç kadın, acınm ne olduğunu öğrendi, Sevgilisinden ay- rlmak < ihtimali onu ağlattı, Sessi, ice, uzun müddet göz yaşı döktü. Uraşima onu teselliye çalışıyordu. l — Yanınıza çabucak döneceğimi vadediyorum. Benim gibi mesud olan| bir insan bahtiyarlığına bir an evvel dönmek için telâş etmez mi? Nihayet prenses: — Mademki gitmek gidebilirsiniz! -dedi - Vazife telâk- ki ettiğiniz bir şeyden sizi menede- mem. Fakat korkuyurum, çok kor- kuyorum, Bir daha biribirimizi göre- miyeceğiz diye ürküyorum. Bununla beraber galiba ebediyen biribirimiz- den ayrılmamamız için bir çare var, Yenıma tekrar dönmeği gelmeniz için size bir şey vereceğim Ipek bir kordonla bağlı, cilâlı kü- tı. (Kanagava ma- ruhanileri halâ bu kutu- ita kayışı ile birlik- tedirler.) ilk istiyorsunuz, — Bunu alın kaybetmeyin, Bilhassa sun onu Açınayın dedi daha buraj n bir nevi kıymete ! yepyeni, bazıları gayet büyük. mişlar. Ebeveyninin oturduğu evin Balıkçı uyanınca karşısında güzel bir kız gördü Uraşima'nın sandalı sarayın bir köşesinde saklıydı. Tekneyi tekrar denize çektiler. Balıkçı içine yerleş ti, karısının hâiyesini itina ile yanı- na koydu. Kürek çekmeğe başladı Saadet adalarma artik arkası dönük, gidiyordu, fakat arasıra, yanındaki esrarengiz kutuya bakıyor. Uzun müddet kürek çekti. Nihayet Japonya adalarının mavimsi dağları göründü. Köyünün etrafındaki tepe- cikleri keşfetti. Sahile yanaştı, Garip bir his: Ana toprağına ayak basar basmaz kendini âdetâ yabancı hissetti. Hiç bir şeyi tanımıyordu. 'Tepecik- lerin biçiminden ve akan şelâlenin gü- rültüsünden başka her şey.. ona ya- bancı. Evler de değişmiş. Bazıları Vaktile sahilde bulunan Sinto ma- | bedini şimdi yükseklere, dağa yap- yerinde bir çam ormanı yükseliyor. Gelip geçenler bu genç balıkçıya hay- retle bakıyorlar. Vaktile kendisini | herkes tanırdı. Şimdi bütün yüzler ona yabancı Bastonuna dayanarak, iki büklüm bir ihtiyar geçiyor. İşte bu yaşlı adam her halde ona köyün macerasına aid en iyi havadisi verebilir. Yaklaşıp dedi ki: — Affedersiniz, muhterem ihtiyar, Uraşima Taro'nun âilesi şimdi nere- de oturuyor. Bana söyliyebilir misiniz? — Ne dediniz? — Uraşima Taro. — Ne?..: Ne?... — Uraşima Taro Balıkçı, ihtiyarın sağır olduğunu varak bağırmağa başladı. Uraşima 'Tarol Uraşima 'Taro... Ailesi nerede oturuyor. Uraşima Ta- ro'nun?... Ibtiyar adam hiddetle: - Deli misiniz?... Daha doğrusu nereden geliyorsunuz ki, bu macera- yi bilmiyorsunuz?,.. Uraşima Taro... Duymadınız mı ki, Uraşima Taro bu: dan dört DİZ Merak € şim yar, başını salladı, nin safiyeti onu güldür doğru Delikanlı, eski n r ken- yürüdü. Anne ıların yediği ordu. Öyle köh- ri bile güçlükle okü- “Bulgarlar Nasreddin Hocaya aid bir filim çevirdiler Bu filimde Hitar Petar adındaki mevhum Bulgar mizahçısı da oynatılıyor Bulgar Aleksandr Vazov'un Yeji- sörlüğü altında çekilen en yeni Bul- gar filimi bitirilmek üzeredir, «Nas- reddin Hoca ve Hitar Petar» ismini taşıyan bu filim ilk büyük Bulgar komik filimidir, Filimin bütün mev- zuu, Türk milli mizah üsadı Nasred- din Hocanın hayatından, eserlerin- den, fıkralarından alınmıştır. Avrupa komik filimlerinde gördü- üz Lorel ile Hardi ve Pat ile Pa- taşon'un hep beraber oynadıkları gibi büyük Bulgar komik filiminde de Nasreddin Hoca ile beraber Bul- gar mizahçısı Hitar Petar (Ayar Pet- ro) oynatılmıştır. Bu filimde Nasreddin Hoca ile Hitar Petar, birbirlerini çekemiyen ve aşa ği düşürmek istiyen iki zıd ve mu- halif tip olarak canlandırılmıştır. Bulgar mizahçısı Hitar Petar ya- şamış ,eserler bırakmış bir tip de- ğildir; hayalidir. O, Nasreddin Ho- canın işlenmiş bir kopyesidir. Fakat Bulgar milliyetçiliği, onu hakiki ve yaşamış bir tip tanıyor. Bu sebeble- dir ki filimde Hitar Petar'ın Nasred- din Hocadan daha kurnaz gösteril diği zannediliyor. Filim, Sofya sinemalarında yakın- da gösterilmeğe başlandığı takdirde bütün bu kusurlar meydana çıkacak ve her şey belli olacaktır. Asıl filimi çekenler ve teknik ope- ratörleri Alman mütehassıslarından Yohan Tayer ile oğlu Hans Tayerdir, Almanyada son olarak çevirdikleri «Burgteatır: filimi Avrupada çok rağbet kazanmıştır. Bu sebeble Nas- reddin Hoca filiminin teknik bakı- mından mükemmeliyeti için Bulgar rejisörü Aleksandr Vazov tarafından 36 kişiden mürekkeb olar Bulgar i grupu tarafından, «Nasreddin Hoca ve Hitar Petar» filiminin çekil- mesi için Bulgaristanda 25 kadar köy ve şehir dolaşılmış ve 2340 kilo- metrelik mesafe katedilmiştir. Filim- de şarkvari kısımlar, Bulgaristanda Türkleri bol olan yerlerde ve Türk mahallelerinde çevrilmiştir. Nasred- din Hoca rolünü şişmanca, göbekli bir Bulgar artisti oynamış ve ikide bir eşeğile görülmüştür. Nasreddin Hoca rolünü yapan ar- tistin, sarıklı, cübbeli kıyafette Türk mahallesinde minareye çikârak oku- duğu ezan taklidide filime alın- mıştır. Filim, modem âletlerle ve ecnebi- ler tarafından çekildiği için Bulgar- lara pahalıya mal olmuş, masraf 750 bin levayı bulmuştur. Nasreddin Ho- canın eşeği, gezdiği yerlerde filim heyetine güçlük çıkarmıştır. Çünkü filim çekllen yerlerde eşek, köylüler» den birer, fkişer saat için kira ile te- darik edilmiş, fakat bu müddet zar- fında iş bitmemiştir. Sahibi eşeğini kiraladığı müddetlen fazla bırakma- dığı için çok defalar eşekli sahneler filime alınamadan yarıda kalmıştır. Her gidilen yerlerde eşek için veri- len kiralar, bir kaç eşek satın alına- cak yekünu bulmuştur. Nihayet filim z bir satın nuyordu Balıkçı kendini sihrin tesirinde ıyamadığı bir kki etti, Deniz kü- çük kutuyu avucunda tutu; Usulla — Aceba bunun tesi! yi ters görüyorum V Amma ne olur ğı gibi k . Evet... Bul teni anlamalıy rak bir bir buhar yükseldi ve adalai doğru, deniz il$ almışsa da “kâmyona bindirilmesin- de ve indirilmesinde güçlük çekil- miştir, Bu meşekkafler içinde çevrilen ve pahalıya mal ölan «Nasreddin Hoca ve Hitar Pelar, filiminin Sofyada gösterilmesi -merakla bekleniyor. Filim, sesli, sözlü ve şarkılıdır. Filimde Bulgaristanın en güzel yer- leri görülmektedir. Bulgarların" “gimdiye kadar çevir- dikleri Gramada ve Strahil Voyvoda adlı iflimlerde, istiklâl mücadeleleri ve kendilerine yapılan haksızlıklar tasvir edilmişti Nasreddin Hoca fili- minin mahiyeti de yakında anlaş lacaktır. Bulgarlar, bu suretle netice itiba- rile bizim aleyhimizde filimler çevi- rirken kendileri hinde görülen Avrupa filimlerinden yetçidirler Zora gazetesi 5713 numaralı sa; sında İliya Vladov, Metro Goldvin Mayer kumpanyasının «Tunada 8 yahats adında çevirdiği filimde Bul- garistanın fena bir surette gösteri. diğini bildiriyor. Bulgar sahillerinin, meselâ Vidin, Solya ve Filibe şehirlerinin birer cami ile tasvir edildiklerini beyan ederek, yazısında diyir kiz «Sofyada Aleksandr Nevski kilise- si ile Sofya camisinin kubbeleri ve Filibeden de camiler, pis sokakla Türk kadınlari ve Türkler gösteri miştir. Bunlafın arasında pek tabil Bulgarlar da görünüyorlar. Burada gene milliyetleri belli olmıyan se leb satan Amaâvud satıcı ile sokak- larda tozlar . içerisinde yuvarlanan çocuklar da vardır. Bu filimin müs- temleke filimlerinden farkı yoktur. Fakat bunun için bu filimi çevi- renler kabahatli değildirler. Enter san olarak bunları görmüşler ve bunları filime almışlardır. Asıl kabü kat bizdedir. Alâkadar mahafll, va- tanın namının lekelenmemesi için tedbirler e almamışlardır. Avrupada her yerde vekâletler ve polis, hudud- lardan harice kontrolsüz hiç bir filim çıkarılmamasına dikkat ederler. Ve filimlerde fena olan yerler kesilir, imha edilirler, Bu, hürriyete el uzatmak değil, hoşnudsuzluğu bertaraf etmek için tedabir almaktır. Bizde de artık te- dabir almak zamanı gelmiştir. Bul- garistam yanlış ve nahoş olarak tas- vir eden yalnız «Tunada Sehayat» filimi değildir. Bundan üç dört sene evvel de Berlinde «Meriç Çağlıyor» adında gösterilen filimde de Bulga- ristan diye camiler, minareler ve çingene düğünleri gösterilmişti. Her iki filimde de Türkçe şarkılar vardı.» Belediyede bazı münhallere tayinler yapılabilecek Mali sene sonuna kadar belediye- deki münhallere yeni bir tayin yapıl. maması kararlaştırılmıştı. Oo Anca tahsildarlık, muakkiplik, tanzifat i iyecliik gibi vekâleten kün olmayan vazifeler mişlerdir. da bun Uraşima “Taro, fenalı, n rudu küldü Bütün z betti, Ve ö: Deniz y dört asır birdenbire bütün yül hıkçının üzerine çöktü. Artık, gençlik ondan kaçmıştı. İşle Uraşi- ma Taro, böylece öldü. "Tercüme eden: (Vâ » Nü, i bir an içinde ece yere yığıldı ilâhımn sarayında

Bu sayıdan diğer sayfalar: