4 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

4 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çoklanberi işitiyor. duruyordum: Bizim Suad nişanlanmış. Suadın ni- şanlısını merak ediyordum. Çünkü arkadaşım öyle olur olmaz kadınları | pek beğenmezdi. Nihayet bir gün on- ları uzaktan gördüm. Şaşırdım, Va- kia Suadın nişanlısı çirkin kadın de- ğildi. Fakat son derece züppe İdi. Hattâ diyebilirim &i züpp acayip- Mk derecesine getirmişti, Başında yeniçeri kavuklarına benziyen acayip bir şapka vardı. Sırtındaki manto şimdiye kadar hiç görmediğim bir şekilde idi. Zayıflıktan kemikleri çı- kan yüzünü kiremit kırmızısına bo- yamıştı. Suad beni uzaktan gördü. Selâm verdi. Yanına çağırdı. Nişanlısını takdim etti: Nişanlım Neclâ... Şimdi onu daha yakından görü- yordum. Bu her mânasile gerip bir kadındı. Tırnaklarını elbisesinin ren- gine, açık lâciverde boyamıştı. Gözle- rinin etrafina mavi bir boya sür- müştü. Onlar da benim gibi Kadıköyüne gideceklerdi. Bunun için ayni v&- pura bindik. Salona oturur oturmaz Nerlâ, arkadaşıma: — Suad, dedi, sigara ver... O sigarasını tüttürürken ben de yangözie kendisini tedkik ediyordum. Sigara içişinde bile bir başkalık var- dı. Hani filimlerde zayıf, mumyalaş- mış, dudakları arasında bir sigara tüttüren Marlene Ditrich gibi «Me- şum kadın tipi. denilen artistler vardır yâ... Bunlar öteki kadınlara benzemezler. Mümkün olduğu kadar #srarengiz, garib. ekzantrik görün- meğe gayret ederler. İşte Neclâ bel- ki bu çeşit kadınların en acayibi idi. Hep birlikte Konuşurken kimseye benzememek için bazan öyle acâyip şeyler söylüyordu ki Kahkahalarımı güç zaptediyordum. O günü onlardan ayrıldıktan son- ra kendi kendime: «Zavallı Suad- cık!... diyordum. Bu kadından çe. keceği var.» Ertesi günü arkadaşıma Beyazıd meydanında rasladım. Telâş içinde 41. Bana: — Aman, dedi mühim bir yere gi- deceğim benimle beraber gelir misin? O günü benimde işiİk yoktu. Na- süsa: — Peki, gelirim!.. demiş bulun- dum. Arkadaşım önümüzden geçen bir otomobili durdurttu. Bindik. Şo- förün: — Nereye bayım? Sualine arkada- gm yutkunarak; — Sulukuleye... cevabını verdi. Ben de şoför gibi şaşırmıştım. Sor- dum: — Sulukuleye mi?... Buad tekrar etti; — Evet... Sulukuleye... — Ne yapacağız orada, — Gidince görürsün... Otomobil Topkapıya doğru yol alı- yordu. Suad ofluyor, pofluyor, terini siliyordu. Nihâyet sur kenarındaki Su- Tukule semtine gelmiştik. Olomobil. den indik. Arkadaşım şöyle etrafına bir bakındı. Küçük bir tahta kulübe nin önüne alacalı bulacalı çamaşırla rı seren çıplak ayaklı, esmer bir kıza sordu! — Kızım burada uzun Ahmedin evi nerede? Çıplak ayaklı kız kınalı parmağile İlerideki tenekeden yapılmış bir klü. beyi göstererek bir tek kelime fle ce- vap verdi: — Nahl... Doğru tenekeden klübeye ilerledik. Arkadaşım kulübenin kapısını vurdu. Kara kuru, orta yaşlı, dağımk saçlı bir adam çıktı. Suad bu adama sordu: — Sen de satılık bir maymun var. miş öyle mi? Dağınık saçlı adam: — Bir maymun ver amma, bende değil... Beklerseniz gidip getiririm... dedi. Suad: — Peki bekleriz... cevabını verdi. Adam kulübesinden çıktı. Bizden uzâklaştı, Yarım saat kadar etrafta dolaştık. Biraz sonra kara kuru adam dönmüştü. Kucağında küçük bir may- mun vardı, Arkadaşımla çingene uzun bir pazarlığa giriştiler. Nihayet Suad 10 liraya maymunu satın aldı. Top- kapıda tekrar bir otomobil bulduk. | Maymunla beraber yerleştik. Nihayet Suada sordum: — Yahu, demindenberi soruyorum, cevap vermiyorsun. Bu maymunu ne yapacaksın? — Sorma birader, sorma... Başıma gelenleri bir bilse Neclânın halini sana anlatmağa lüzum yok. Onun hiç | bir kadına benzemek istemediğini ben- den İyi bilirsin, Geçenlerde onun eline bir mecmua geçti. Bunda meşhur bir sinema artistinin aslan beslediği ya- zili idi, Gene ayni mecmuada Hindis. tanda bir Mahracenin kızının resmi vardı. Neclâ bana: — Bak Suad... dedi, ne güzel kiz değil mi?... Ne kadar bambaşka bir tipi var... Hem de sarayında kaplan besliyormuş!.. Neclâ bir aralık daldı: — Ah, dedi, ben de bir aslan yav- rusu yahud bir kaplan bulsamda Güldüm: — Aman yavrum, nereden bulaca- Bız? dedim. — Sen islesen bulabilirsin... Ben muhakkak bir aslan, yahud kaplan beslemek istiyorum. — Nonoşum. Kedi köpek beslese- Neve Bu sözüm Üzerine Neclâ küplere bin. di: — Ne? Ne? Kedi köpek mi besliye- yim? Allah vermesin!,.. Herkes kedi köpek besliyor. Bunun kadar âdi bir- şey olur mu? Hiç olmazsu bir may- | mun bulsaydık da onu besleseydim. dedi. Nihayet tutturdu. İlle bir maymun istiyor. Nihayet işte bu uzun Ahmed denilen adamda satılık bir maymun olduğunu işittim. Ondan sonrasın biliyorsun? Gidip maymunu satın aj- dım. Şimdi de eve götürüyorum. Aradan bir iki ay geçti. Suadı gö- remedim. Kısa bir seyahate çıkmış. | tım. Tekrar İstanbula döndüğüm za- man onun Neclâ ile evlendiğini haber aldım. | Bir gün gene yolda ârkadaşıma ras geldim. Keder içinde idi. — Nasi senin maymun? Hiddetle cevap verdi: — Allah müstahkını versin o hay- vanın... Bırak birader, Neclânın gara- bet merakı yüzünden evin içi hayva- nat bahçesine döndü. Maymun aldık. | Ondan sonra iki sincap bulduk. Hele ' © maymun yüzünden çektiklerimi sa- na bir anlatsam oturur halime ağlar- so. Bu bizim evdeki maymunun şa- şılacak derece bir taklid kabiliyeti var. Mınzır hayvan bana müsallât... Del. | dedim, ma benim taklidimi yapar durur, Ben sokakta biraz kanburumu çikaratak, farkında olmiyarak başımı sallıya sa kya yürürüm. Neclânın maymunu di evin içinde böyle yürümiyor mu? Neclâ onun bu halini gördükçe kah- kahadan kırılıyor: — Aman ne zeki hâyvan... Şunun İ haline bak... Tıpkı senirı yürüyüşün... diyor. 'Tabii ben de küplere biniyorum. Hele geçen hafta bana öyle bir oyun oynadı,Ki sorma. Yeni bir elbise yap- tırmıştım.. Eve döndüm. Oda biraz 3i- caktı, Ceketimi çıkarıp bir yere astım, Bir müddet sonra ne göreyim? May mun bir makas almış, ceketimin âr kasını boydan boya kesmiyor mu? Be- ni görünce makası elinden atıp kaçtı. Dehşet içinde ceketimin yanına yak- Jaştım. Bu sırada vaziyetin büsbütün müthiş olduğunu anladım. Çünkü hın- zır hayvan cüzdanımı da açmış, İçin. deki paraları lime lime yırtmıştı. Ben çırpınırken Neclâ: — Ah ne zeki hayvan, ne zeki haş- van... diyordu. Ben biraz evvel makas- la bir elbise biçmiştim. Sonra birkaç lüzumsuz kâğıdı de yırtmıştım. Bak beni görmüş. Hemen bu hareketimi | taklide kalkmış. Tıpkı benim 2m ME. Hikmet Feridun Es | Soldan sağa: 1 — Askeri silâhlardan, ? — Bir Ermeni ismi - Oynak. — Tarafgirlik —— » İsmi işaret, Güzel sanat - 5 — Biricik. 6 — Nota - Asık suratlı. 7 — Âletler - Bir erkek ismi, 8 — Kaçıklar meskeni, 9 — Bir sayı - Büyükler. 10 — Yelkenli tenerzüh gemisi - Kırmızı, Yukardan aşağı: 1 — Hind domuzu - Eski, 2 — Evlâdı manevi olarak alınan kız. 3 — Satmaktan tımir - Derin. 4 — Çanakkalede muharebelerile meş- hur bir mevki, 5 — Ahenk - Ademi kabul, 6 — Sıkılan meyvanın suyu - Başka, 7 — Nota - Üye, 8 — Yemek - Cehennem bekçisi, 9 — Başına «D» gelirse bir nevi mavna olur - Âlimler, 10 Ceylân - Kanuna itaat etmiyen. Soldan sağa: 1 — Kavsikuzal, 2 — Eh, Somak, 3 — Lâkap, Ubar, 4 — Ale, Misi, 5 — İskorplt, 8 — Fo, Meyan, 7 —- Esi, Pre, At, & — Çetele, 9 — Abes, 10 — İsmatetmek. Yukarıdan aşağı: f 1 — Kellifelli, 2 — Aha, Sos, 3 —Kak, İnan, 4 — Alo, Ba, 5 — İspermeçet, 6 — Ko, Perese, 7 — Umum!yet, & — Zabıta, 9 — Akas, Nal, 10 — Ruh, Terk. 1400 kuruş 2700 kuruş w >» M0 » ww». 8 >, 100 En Posta Itiihadına dahli ulmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3000, altı aylığı 1900, üç aylığı 1090 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pal göndermek lâzımdır. Zilhicee 14 — Kasım 89 B. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı|| BR. 1203 141 700 943 1200 103 Va. 528 709 1228 1S) 1728 1901 Tdarehane: Babıâli civarı Acımusluk sokak No. 13 Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, gazete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bulabilirsiniz. Her dilde kitap, mecmua siparişi ka- bul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve hesab makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377. biçişim gibi makasla senin ceketini kesmiş, Sonra da paralarını yırtmış. Olur zeki hayvan değil doğrusu... Bu esnada yezid hayvan sanki ma» rifet yapmış gibi şapkamı başına giy- miş, oradan çantamı'eline almış, boh- çedeki büyük bir ağacın en tepesinde- ki dallardan birine çıkmıştı. Onu zor. Ja aşağıya aldık. Sorma birader... Bu hayvanın ban& hergün oynadığı oyunları anlatacak olsam bir roman olur, roman... Şimdi eve gidiyorum. Yüreğim hs- yecan iğinde... Acaba maymun bâna ne sürpriz hazırladı? Hep onu düşünü. yorum... Azizim benden sana nasihat... Kati. İ yen garip zevkli bir kadın seveyim de- RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlenriizi fırçalayınız — LA, ai la ekseriy.. Prens Vlâdimir: “ Bir ayağım Asyada, CN Avrupada olacak |! ,, Kürakuruma giden kervanla yola çi- kacak tacirlerden birini olde etmek. Vlâdimir, adamlarından birini bu işe memur etti. Yedi gün sonra (Dİ- mitriyef) şehrinden kalkacak olan yolculardan bir deri taciri bulmakta ve elde etmekte güçlük çekmediler. Prens Vâdimir, bü adama şu tali- matı verdi: — Karakuruma varır varmaz Rus- yanın ve Rus prenslerinin aleyhinde bülünarak Moğolların itimadını ke- zanmağa çalışacaksın! Bundan son- ra halkla temas ederek, her önüne gelene Vasilofun uğursuz bir adam olduğunu, onun ayak baslığı yerde- ki insanların daima tahakküm al tında yaşamağa mahküm oldukları- nı söyliyeceksin! Bu söz imparatori- çe Turakinanın kulağına giderse, Va- silofu derhal Karakurumdan Rus- yaya göndereceği muhakkaktır. Deri taciri, prens Vladimire söz ve- rerek (Dimitriyef) şehrinden ayri- muşta. Vladimir bu tedbiri karısına söy- lerken: — Bazan bir söz, bir yıldırımdan daha müthiştir, dedi, Rusyada otu- tarak, bir sözle Karakurumu nasıl karıştıracağımı bir kaç ay sonra gö- | receksin! Vlâdimir, Moğolların bu söze inan- masa bile kafalarına böyle bir şüphe ! gireceğinden emindi. Wlâdimir, karısının yeğeni olan Vasilofu Rusyaya boş yere getirtmek istemiyordu. o Vlüdimir, Grandüke karşı yalnız bir cephe almıştı. Gran- Gükle Vasilofun da arası açıktı. Va- silof Rusyaya dönünce; — İşte, seni Grandük kurtarama- Ğı, fakat ben kurtardım! Haydı, şim- di el ele vererek Moğolların kuyusu- nu birlikte kazalım ve Rusyayı esa- rTetten kurtaralım! Diyecek, bu suretle Vasilofluda kendi cephesine alarak, onunla be- raber kuvetli bir ordu kurmağa ve harekete geçmeğe hazırlanacaktı. Vasilof çok zeki olmakla beraber, çok ta alılgan bir adamdı, Vlâdimir, Va- silofun cesaretinden istifade etmek istiyordu. Bir kara haber: Volga'nın yıldızı sönmüş... > (Dimitriyef) şehrinin kapısında bir Moğol atlısı durdu. Vlâdimire: — (Saray) dan bir memur geldi. Dediler, Viâdimir o gün belki so- nuncu defa olarak, Moğol memurunu İ karşılamağa gidiyordu. Yola çıkma mak için bir hayli düşünmüşse de, Vasilofun gelmesi ihtimali onu birz, daha sabırlı olmağa sevketmişti, Wiâdimir yolda giderken: — Moğollar yine vaktinden önce | vergi istemeğe gelecekler, diyordu, daima böyle yaparlar. Bu gelen adam muhakkak ki, Şi - Tingin emrin! bana tebliğe memurdur. Prens Vilâdimir, Moğol hakanı na- muna geldiğini ve Şi - Ting'den bir emir getirdiğini söyliyen memurun » her zamanki gibi - ayaklarına ka- panarak: — Hoş geldiniz! dedi ve memura kendi elile bir kadel; kımız sundu. Bu mütad merasimden sonra, me- mur atından inereke prensle birlikte yürüdü.. Prensin sarayına varınca, ŞI - Ting'in emrini prense tebliğ etti: — Volganın yıldızı söndü! Vlâdimir bu sözden birşey anlaya madı, İlk önce Şi - Ting'in biraz sobra Keyük'ün öldüğüne hükmede- rek sevinmek istedi Fakat, Moğol komutanının aşağıdaki kısa mektu- bunu okuyunca şaşırdı. «Prens Vlâdimir! «Yukarı Volgada halkı kişkır- tarak, aylardanberi ordumuza karşı koyan (Şutka) adı ih- tilâlei kadının kafasını köpe- rip (Saray) şehrinde teşhir ettim, Prens Keyükün (yokluğun- dan istifadeye (o Kalkışanlar » kim olursa olsun - derhal başları koparılmak için hakan namına benden emir âlmışlar- “in bin ay ma Harbiye diyen kadından korlecsitin mahrem enin münasik dır. Bu hadiseyi da bir karar prenslerine bildişik içtimadan © * evleneceği” Vlâdimir, başından irki, su dökülmüş gibi, terledi; olmuş. Hain, Vm Tl adak Şi - Ting'e göre Grandü Viâdimirin Şutkadan Moğol komutanı bu hadiseyi bar prenslerine bildirmekle «siziri G ederse kafanızı koparacağım!» istiyordu. Moğol memuru (Dimriyet) rinde üç gün kalıp dinlendikte döndü. Şutkanın ölümü, Volga, dimiri ve (Dimitriyef) halkını derece kederlendirmişti. Vlâdimirin teessürü bir kaç ancak sürdü, Moğol memrurun! kasından tekrar fanliyete geçti, yel) lileri fazla ürkütmüştü. hiç kimse Moğollar aleyhir” tutamıyordu. » vak olarak i Rus sarayında O e mu var? Timuç doküz AY ÖKCİ ge şehrinde bir Moğol zabitini Tet tme | günden bahsederek (o (Dimitriyef) gelmiş, iri boylu, pehlivan ei çok zeki bir Moğol nişancisiydi. ** m” Prens Vlâdimir, le ar böyle biv adamın geldiğini. hi alır almaz, Timuç'i saraya Çağıl rak: — Saraydaki Moğol zabilini ned öldürdün? " Diye sormuştu. Timuç, her konuştuğu adama iti mad telkin eden bir tavırla: ©, — O zabit benim karıma göz mişti, dedi, bir akşam ben &vd? ken, karımı kaçırmağa gelmiş. mi zorla sürükleyip alına bindirir) hançerimi çektim. Kendimi miştim, Bir vuruşta gebettim hb Fakst, orada kalamazdıni al Çünkü, bu zabit, komutan Şi - 'Ting Jn göz bebeği idi. Ele geçersem, asila * cağımı biliyordum. Karımla vedâli şarak buraya kaçtım. Prens Vlâdimir ilk günlerde 'TEİ muçun sözlerine inanmak İstememiş- se de, günler geçtikçe Timuçun ah- | valinde şüphe uyandıracak birsey” | görememeleri üzerine, Vlâdimir; Bundan sonra benim sarayımda otur. Bana hizmet et. Demiş ve Timuçu yanına almıştı. 'Timuç dokuz ayndanberi prens Viâ- | dimirin sarayında oturuyordu. Timüç çök cesur ve çok kuve İ bir adamdı, Dimitriyefe geldiği gön denberi prense bir kaç yararlık güs- termiş ve Wâdimirin iyice gözüne girmişti. Viâdimir bir gün ava giderken, alk nın ayağı kaymasile bir hendeği, Bim, varlanmıştı. Eğer Timuç . yetişip kurtarmamış olsaydw& dimir çoktan ölmüştü. ; Bir başka gün de prensin rinden biri - bu kadının Gram para ile Dimitriyefe gönderdiği bir casus olduğu anlaşılmıştı. Vlâdimi. re zehirli bir kadeh içki sunarken, 'Timuç bunu hasıla sezmiz ve tam prens kadehi ağzına götüreceği sıra- “ da, şidetle yanından geçerek kadehi yere düşmüştü, Vlâdimir ilk önce bunu Timuçun kabalığına vererek: — Sen ne hayvan adamsın! Saray şehrinde Moğol zabitlerinin sofrasın- da bulunmadın mı hiç?... Diye 'Timuçy tekdir etmişti. 'Timuç prense biraz sonra şu cevabı vermişti: — Bir hayvan, bazan, bir yü hayatını kurtarabilir. Yaptığı fens. ıktan ötürü onu affediniz! iz rak, ne demek istediğini gözünden anlayınca, derhal av köpekleri birini getirtip yere köpeğe yalatnış ve köpek beş kika sonra yerde kıvranarak mağa başlamıştı. kolay'kik almak

Bu sayıdan diğer sayfalar: