8 Mart 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

8 Mart 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ta Sahife 8 Kahirede düğün hazırlığı Şehir baştan başa süsleniyor, nikâh merasimi martın on beşinci günü yapılacak Kahireden Fransız gazetelerine bildiriliyor: Mısır Kralının hemşiresi presses Fevziye ile evlenecek olan İran Veliahdi buraya gelmiştir, Gün lerdenberi Kahirede büyük hazırlık- lar vardır. İhtimal bazı kimseler bu düğün münasebetile bin hir gece mâr sallarındaki şenliklerin yapılacağını gannederler, Bü zan yanlıştır. Met sim tamamile modern bir tarzda ola- caktır. Hattâ takızaferler yapmaktan da vazgeçilmiş, geçen sene İngiltere hükümdarlarının Parisi ziyareti esha- sındaki tezyinat kabul edilmiştir. Bu münasebetle şehrin muhtelif yerleri» ne büyük İran armalâri konacaktır. Düğün şenlikleri yalnız Kahirede bir ay ai sürecektir. İptida Abidin sarayında büyük bir ziyafet verilecek, bunu bir kabul resmi takib edecektir. . Müteakiben Valide Kraliçe Nazlı Kubbe sarâyinda bir âile ziyafeti ve- Tecektir. Nikâh İerasimi' 15 martta Yapilacaktır. Bugün heni Misir, hem İran için bayram günüdür. Misirda kanunuesasi o gün ilân edilmiştir. Ayni zamanda 15 mart İran hüküm- darının doğum günüdür. İran Veliahdi Kahirede kaldığı müddet Kralın yeğeni prens Mehmed Tahir paşanın sarayında ikamet ede- cektir. Bu saray Kahirenin en güzel binalarından biridir. Vellahd da ba- bası gibi sadeliği seven bir askerdir, Bunun için yalnız nikâh akşamı ten. virat yapılmakla, iktifa edilmesi arzu- sunu izhar etmiştir, Prens tâhsilini İsviçrede Lozanda yapmışlır, Her sabah beş buçukta kalkarak çalışmağa başlar, Orduda müfettişlik vazifesini ifa için akşam dokuza kadar çalışır. En büyük zevki sporcudur. Futbol ve tenisi bilhassa £ tercih eder. İranın Kahire büyük elçisi Allekber “ Bahman ile görüşürken yeni evlilerin. hangi lisanla konuşacaklarını sor- dum. Şu cevabı verdi: Bu hususta güçlük çekmiyecek- lerdir. Çünkü gerek prens, gerek prenses bir çok lisan bilirler, Veliahd Prenses Fevziye Mısır arapçasını bilmemekle beraber edebi arapçaya vakıftır, Prensesin de İran lisanını çabuk öğreneceğine şüp- he yoktur. Mareşal Göring İtalyada San Remo 7 (A.A.) — Renter ajan” sının muhabiri bildiriyor: Göring, zevcesi ve on beş kişilik mal. yeti ile dört haftalık tatli müddetini geçirmek üzere buraya gelmiştir. Ro- madan verilen haberlere göre Göring, bir müddet sonra Romaya giderek Mussolini ile görüşecektir. Mısırla Filistin arasında bir yol yapılıyor Kahire 7 (A.A.) — Kabine, Mısır ile Filistin arasında askeri ve ticari bir yol inşası için 160.000 Mısır lirası sar- fedilmesini kabul etmiştir. Slovakya petrollerini Al- manya işletecek Prag 7 (A.A.) — Reuter ajansının muhabiri bildiriyor: Öğrenildiğine göre Berlinde son ika- metelri esnasında Slovakyanın mü- nakalât ve ticaret nazırları Almanya- ya Slovakya petrollarının işletilmesi inhisarını veren bir itilâf imza etmiş. lerdir. Kudüste bir idam kararı Kudüs 7 (A.A.) — Geçen hafta Ya- fada tevkif edilen ve «Kimi ölüm çete- sinin relsi» namile tanılan Ahmed Sim- Bin; divam harp tarafından idama mahküm ödülmiştir. 8 Mart 1958 —e Okmeydanı cinayeti muhakemesi | Maznun Arap Murad «İhsaru ben öldürmedim» diyor Okmeydanında Susuzdere denilen yerde İhsen adında bir genci başın- dan taşla yaralamak suretile öldür. mekten mazmun Arap Muradın mev- kufen muhakemesine dün Ağırceza mahkemesinde başlanmıştır. Son tahkikatın açılmasına dair kararnan mede Arap Muradın, İhsanı şaka. ğından yaralıyarak öldürdüğü ve bu elnayeti tehevvüren işlediği sabit ok duğundan Türk Ceza kanununun 448 inci maddesine göre cezalandırıl- mak üzere muhakeme edilmesi iste- miliyordu. Murad, mahkemede verdiği ifade- de, kendisine isnad olunan cürmü in- kâr ederek; — Benim hakkımda söylenenlerin hep- 8i yalandır. Ölen İhsanla hiçbir alâkam olmadığı gibi, cinayetten de haberim yok- tur. İhsanı ben öldürmedim. Dedi. Maznunun ilk tahkikat esna- sında verdiği ifadeler okundu. Ken- disi bu ifadesinde cinayeti itiraf ede- rek, İhsanı öldürdüğünü. söylemişti, Murad buna karşı da: — Onların aslı yoktur. O ifadeleri tazyik altında aldılar. Dedi, Bundan sonra şahid olarak 'Topkapıda kunduracı Onnik dinlen: di ve şunları söyledi; — Bir gün âivil polisler bana bir çift ayakkabı getirdiler ve: «Bunları sen mi sattın ve kime sattın?» dediler, Kundu- zelari ben yapmıştım. Fakat kime yaptı- Rımı hatırlıyamadım. Polislerden müsaa- de aldım, o gece rakı içip yattım. Gece rüyamda İhsanı gördüm. O zaman bu ayakkaplarını İhsana sattığımı hatırlıya- rak ertesi gün polislere haber verdim. Dinlenen diğer beş şahid vaka et- rafında esaslı bir şey söylemediler. Mahkeme, cinayet tahkikatını yapan polislerin, Galata sulh ceza hâkimi 'B. Nusretin ve evvelce cinayette Mu- Tadın şeriki olarak zan altına alındı ği halde, bilâhare men'i muhakeme kararı alan Hasanm şahid &ıfatile mâhkemeye celblerine, Muradın sâ- bıkasının tahkikine Karar vererek muhekemeyi başka güne bıraktı. Bir motör bir sandala çarparak parçaladı Kuzguncukta sandalcılık yapan Mise adında biri, yüklü sandalla Üs- küdar iskelesi açığından geçerken karşıdan gelen Osmanın idaresindeki motör çarparak sandalı parçalamış- tır. Sandalcı Mise zorlukla denizden kurtarılmış, zabiia kaza etrafında ran Bir otomobil bir temizlik ame- lesine çarparak yaraladı Mecid adında birinin idare ettiği otomobil evvelki sabahı Mecidiyeköy caddesinden geçerken Belediye temizs) lik amelesinden Haydara o çarparak tehlikeli surette yaralamıştır. Yara- lı Haydar hastaneye kaldırılmış, Me- cd yakalanarak tahkikata başlan» mıştır. Vali, <Bahçekapı yangını susuzluktan büyümedi» diyor “Maamafih Istanbulun su ihtiyacı temin edilmiş olduğu iddiasında değilim,, Bahçekapı yangını : münasebetile bazı gazeteler, itfaiyenin kâfi mik- tarda su bulamadığından ve yangı: nın bu yüzden büyüdüğünden bah- settiler. Vali ve Belediye Reisi Dr. Lütfi Kırdar, dün bir mubarririmize bu hususta şu beyanatta bulunmuş- tur: — Bahçekapı yangınının - süratle bastırılamamasının sebebi, susuzluk değildir. Malâm olduğu üzere itfaiye işlerinde en mühim nokta, yangının vaktinde haber verilmesi keyfiyetidir. İtfaiye, yangın haberini ilk defa yan- gın kulesinden almıştır. Bu, o demek- tir ki, alevler kendini harice verinci- ye kadar yangın dahilde üzün müd- Eski Suraski mağazasile bunun ge risindeki binanın üst kısımları tutuş- muş, Dilsizzade hanile Küçük Tica- ret hanının üst kısımlarını elev ya- lamağa başlamıştı. Esen şiddetli rüzgâr da yangını çok tehdidkâr bir hale getirmişti. İtfaiye yangın yerine gelir gelmez derhal buşlara takılan dokuz hortum hep birden bol su ile ateşe çevrildi. Bu esnada bizzat yangın yerinde bulu- nuyordum. Bir gazeteci arkadaşın: «Su vaziyeti itibarile bir eksiklik olup olmadığı» sualine, su mühendisinden aldığım malümatı verdim. Mevklin su vaziyeti çok müsatti. Hakikaten sokakların dere halini aldığını orada bulunanlar tamamen görmüşlerdir. Esasen Beyoğlu, Bakırköy, İstinye H- İaiye grupları da celbedilmiş bulu- nuyordu. Bütün müfrezelerin hor- tumları kismen deniz ve kismen de Terkos suyu doldurularak bu gibi | hâdiselerde istifade edilmek üzere Yangın yerinde bugün keşif yapılacak | hazırlanan civar sarnıçlara bağlan Maştır. Bu suretle tam randımanlı su iş lenmiştir. Yangın yerlerinde sokak- ların dar ve rüzgârın şiddetli olma sına rağmen, bir taraftan itfalyenin cansiparane çalışması, diğer taraftan alınan tedbirler sayesinde bol su ile Ateşin daha ziyade büyümesine mey- dan verilmemiştir. Bu yangında: susuzluk çekilmedi- ğini: söylerken; şehrin su ihtiyacının esasen temin edilmiş olduğu iddir- sında değilim. Belediyemiz, şehrin umumi su ihtiyacı üzerinde ehemmi- yetle durmakta ve bunu en evvel ya- 'pılması icab eden bir mesele olarak telâkki etmektedir. Şehir meclisin. deki izahatımı tabii hatırlarsınız. Su işine verdiğimiz ehemmiyet, böyle müessif bir hâdisenin uyandırdığı ye- ni bir şey değildir. Bol su medeni bir şehrin ilk evvel düşünüp halletmesi icab eden en ön safta gelen bir iştir. İstanbul gibi büyük ve dağınık bir şehrin su ihtiyacının muazzam bir iş olduğunu, nutkumda verdiğim re kamlarla tebarüz eltirmiştim. Bu- nunla beraber, İstanbulun en başta gelen ihtiyacını behemehal en kisa zamanda karşılıyacağız.» Yangın yerinde bugün keşif yapılacak Bahçekapıdaki büyük yangın et- rafında müddelumumilik tahkikata devam ediyor, Bu işle meşgul olan müddelumumi muavini B. Necati dün İ akşama kadar tahkikatı idare etmiş ye yanan binalarda çalışanların, yan- ginı ilk görenlerin ifadelerini almıştır. Yangın yerindeki ateş dün tama- mile söndürülmüş ve yıkılma tehli- kesi gösteren duvarlar yıktırılmıştır. Bugün müddelumumi muavini B. Necatinin iştirakile bir sulh hâkimi huzurunda yangın yerinde keşi! ve tedkikler yapılacaktır. Bu suretle yangının ne suretle çıktığı anlaşıla- caktır, Türkkuşundan: 1 — Muayene zamanı yaklaştı. senin 9, 10 ve 11 inci sınıflarından Türkkuşuna yazılmak istiyenlerin vakit geçirmeden: 2 — Geçen sene lisenin dokuzuncu sınıfında olup da İnönüne sevk- edilmiyen talebelerle şimdiye kadar İnönü kampında B.C. ve motörlü kampta Turizm Brövesi alanların kayıtlarını yenilemek üzere: 3 — Türkkuşunun diğer şubelerinden İstanbula nakledilenlerin de kayıtlarını yaptırmak üzere derhal Hava Kurumu merkezinde Türkkuşu ispekterliğine müracaat etmeleri. Kayıtlarını yenilemiyenler Türkkuşu |, üyelik haklarını zayi edeceklerdir. AKŞAM'ın i tefrikası refriişa Wo, No. 32 AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — İşte orada, elli altmış adım ilerisin- de, denizin attığı bir cesed duruyordu. Kendini topladı. Yaklaştı, muayene etti. ENİ beş altmış yaşlarında bir adam... Iztıraplı bir hayat yüzündeki çizgilerden belliydi. Üstü başı pejmürde... Refet eğildi. Adamcağız yaşıyorsa kendisine yardım etmek istiyordu. Fa- Kat hiç bir hayat eseri görülmüyordu, Ne bir nefes, ne bir kımıldanış! — Ölmüş... - diye mırıldandı. İşte o zaman, bu boğulmuş adamın boynunda mıskavari asılmış bir mu- şamba torba gördü. — Acaba ne var bunun içinde?... Belki biçarenin iki büçük parasıdır.» Çıkardı, açtı. İki üç altın. Birkaç kâğıd, bir def- ter, Defteri, belki içinde biraz daha pa- ra vardır ümidile karıştırmak istediği zaman: » «— Allah Allaht,.. - diye gözleri, fal taşı gibi açıldı. - Vay! Bu adam 'Türk- —öş., İstanbullu... İsmi Kadri Mem» Nâkleden: (Vâ-Nü) duh... Hem de paşa... Dul, karısı öl. müş... Pasaportu da muntazam...» Binbir düşünce ile kaynıyan bey- ninde bir fikir hasıl olmağa başlamış. tı. «— Tesadüf imdadıma yetişiyor... Kendi hüviyetimle İstanbula dönsem. Hapse atılmak yüzde yüz! Halbuki Kadri Memduh paşa şahsiyetile dö- nersem kimse bana sataşmaz.» Hemen mıskayari torbayı boynuna geçirdi ve soyduğu bu cesede bir na- sar bile atfetmiyerek oradan uzaklaş- tı. «— Nadire, Nadire elimden kurtu. Jamazsın... Seni bulacağım...» diye se- Yinçle söyleniyordu. “.. Perihan mücadeleye karar vermişti, Her türlü çarelere baş vuracak, Rat, bin aşkını yeniden canlandırmağa ça» ışacaktı, Kendi kendine şöyle hüküm- ler veriyordu: «— Filhakika Tendu pek güzel bir kız, lâkin birlikte gittiğimiz yerlerde bütün erkekler benim etrafımı sar yor; âdeta bir bakışımı, bir tebessü- mümü dinliyorlar. Demek ki beni da- «ha cazibeli buluyorlar. Halbuki ken- dimi ihmal edylor, tuvaletime itina etmiyorum... Büyük bir hata! Bir kâ- dın ne kadar süslenirse güzelliği © kadar artar!» Genç kadın artık var kuvvetile ken- dini tuvalete verdi. En iyi şapkacılar- dan, en yüksek terzilere koşuyor. Yeni modelleri alıyor, harikulâde tuvaletler giyiyordu. Şıklık iddiasında olan bü- tün kadınlar onu gördükçe kıskanç- lıktan sararıyorlardı, Bir gün Ratip ona: — Çok iyi giyiniyorsunuz. - dedi. « 'Tendu İle evlendikten sonra bu şekilde tuvaletler almasını söyliyeceğim. Emi- artık sarfiyata Aldığı ve | taktığı elmasların güzelliği dillere destan olmuştu. Bu gidişle belki servetini mahvede- cekti; lâkin ne ehemmiyeti var? Ra. kibesini yenmek üzere silâhlanmak lâzım! O akşam Tahire harşmefendinin verdiği bir ziyafete gitmek üzere ha- arlanırken aynada uzun uzun kendi. ni süzdü. Cidden harikulâde idi, Hey» kel gibi vücudünü saran siyah kadife gibisenin çıplak bıraktığı kolları ve gerdanı bir mermer beyazlığı inliza- mile göze çarpıyordu. Salondan içeri girdiği zaman etraf- tan takdir fısıltıları yükseldi. İhtiyar kadın misafirini kayğılayıp komplimanlar yaptıktan sonra: — Haberiniz var mı? Pek üzüldüm. Bu akşam halanızla Tendu gelemiye- cekler. Yavrucak gripe yakalanmış! » dedi. — Biliyorum efendim... Ehemmi. yetsiz bir soğuk algınlığı! — Evet, merak etmiyeyim diye Ra- tip beyi Sesinden en ufak “vir heyecanı belli etmeden: — Yal demek Ratip bey burada ? - kından takip etmek isteyen kadınlar... Ratip henüz onu selâmlamağa gel- memişti. Uzakta bir kaç kişi ile konu- şuyordu. Lâkin sevgilisinin haleti ru- hiyesini yüzünden okumağa alışmış olan Perihan delikanlının son derece asabi olduğunu sezdi. Ve yeniden kal- bi ümidle çarpmağa başladı. Acaba genç erkek terkettiği kadının günden güne artan güzelliği karşısında eski mubabbeti yeniden mi duyuyordu? Bunu anlamak Jâzımdı. Hiç vakıt ge- çirmeden! Etrafındakilerle konuşa ko- Duşa Ratibir. önünden geçti. Selâm» (1536) Jaşlılar, sonra tenha bir köşeye çeki- Mp oturdu, başile delikanlıya işaret ederek yanına çağırdı ve gülerek: — Sizden başka herkes tuvaletime komplimanlar yaptı. Baha pek yâkiş- tığını söylüyorlar... Ne dersiniz? Erkek gayet lâkayıd bir eda İle: — Hakikaten bu akşam pek güzel- siniz, zaten sizi pek beğendiğimi her zaman söylerdim. Etrafınız o kadar kalabalıktı ki yalnız olmanızı beki. yordum. Bütün muhabbetini izhar eder bir bakışla: — Komplimanlarınzı daha rahat söylemek için mi? — Hayır. Böyle saçma sözlerin sizce pek ciddi bir mesele hakkında görüş. mek istiyordum. — Burada mı? Bu kalabalığın orta» sında mi? — Ne ehemmiyeti var? Burada yal nız gibiyiz. Herkes büyük salonda dansediyor, Perihanın kalbi şiddetle çarpıyordi. Muhabbet alevi saçan gözlerile deli- kanlıya baktı. Ratip devam etti: — Tendu'nun rahatsızlığına rağmen sizinle konuşmak içindir. Ümid sarhoşluğuna kapılan genç kadın: (Arkası var) Wil Ünel aldi UMAY SGN

Bu sayıdan diğer sayfalar: