20 Temmuz 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

20 Temmuz 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Papanın yüzüğü ile koldüğmeleri Geçen hafta çarşamba günü üç bin kişi papanın huzuruna çıktı ve elini öptü. Bu merasimden sonra Papa 12 inci Pie kol düğmelerile yüzüğünün yerin- de yeller estiğini gördü. Kol düğmelerinin ancak maddi kıy- meti vardı, bin liralık düğmelerdi, fa- kat yüzük mühimdi. Bu yüzüğe «Ba- lıkçı halkası» derler. Üstünde balık ağı- Bi çeken Saint-Pierre'in resmi ve bir de sümrüd vardır. Bu zümrüde paha biç- mek imkânsızdır, yeryüzünün en kıy- metli zümrüdüdür, Bahri muhiti aşan kelebekler Büyük denizler aşan vapur yolcula» rı, arada sırada vepurlarında bir kele- bek görürler. Kelebek bir müddet bir yere konup dinler sonra gene ka- nadlarını gerer, denizlere açılır. «Monark» adını taşıyan bir Ameri- kan kelebeğinin zaman zaman Avru. paya seyahat ettiği anlaşıldı. Tik zamanlar kelebeklerin yumurta halinde Bahrimuhiti aşan vapurlara yerleştikleri sanılıyordu, son zaman- İlk hava 12 eylül 1783 te Monigoljler kar- deşlerin yaptıkları balon Folie - Ti- ton meydanında tecrübe edü Dokuz dı tada koca balonu Şiş diler, havalandı ve havadn yandı. 14 eylülde yeni bir balon yapmağa başladılar, ayın 19 unda bu balon ral edildi. İkinci bir tecrübe yapı» lacağı krala arsolundu. Kral: — Ben havalara insan canı terke» demem! dedi. Bunun üzerine balona bir ördekle GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Brenner geçidi Brenmer geçidi... Brenner'deki Al manlar Bu sözlere gazetelerde sık sık ras- Tıyoruz. Almanya ile İtalyanın arasındaki Brenner şimdi tabii hudut sayılıyor, Orta Tirol'de bu isimde bir dağ var- dır. En yüksek tepesi 2027 metredir ve 1375 metre râkımlı bir demir, bir de kara yolu buradan geçer ve ce- Nubi Tirol ile şimali Tirol'ü birbirine kavuşturur; İnnsbrücke ile Trente ve Verone arasında muvasala temin eder, Büyük Alplerin en alçak geçidi burası olduğu için çok eski zaman- lardanberi daima kullanılmıştır. Ru- menlerden sonra Cermen hüküm- darları Brenner'i kurunu vustata sık işlerdir; zira Alpler, bura luğu gibi hiçbir yerden kolay aşılmaz. Yolun manzarası da haâriku- lâde güzeldir. Hem mütehavril, hem azametli bir görünüşü vardır, Tarih imtidadınca akvamın muha- ceret ettiği üç beş tabil yoldan biri Brenner, Bir işçi vapurla sapan arasın-| Bekçiye söven sarhoş 56 gün da kalarak ağır yaralandı 'Tahmil ve tahliye amelesinden Ah- med Kalyoncu, dön sabah 10 radde- lerinde, İtalyan bandıralı Kâpuarma Yapurunda çalışırken vincin sapanı kurtulmuş, amele sapan İle vapurun ârâsında kalarak ezilmiştir. Ahmed, yarı baygın bir halde Beyoğlu hasta» Nesine kaldırılmışt: Boyalı ispirto içen biri düştü, ağır yaralandı Mahmudpaşada oluran Ali adında biri boyalı ispirto içerek müvazenesi- Mİ Kaybetmiş ve düşereek başından #ğır surette alanmıştır. Ali tedavi İçin Cerrahpaşa hastanesine nakledil- miştir, Bir otobüsün motörü parladı Şoför Muhiddinin idaresindeki öto- büs dün akşam Şişliye gitmekte iken motör Parlamış, şoförün eri yan- dığı halde söndürülmüştür, Ball id 5 | 56 gün hapsine karar verilmiş ve mah- Zümrüd Papanın parmağına bol geliyordu, üç bin kişiden biri elini öperken, yüzük avucuna düştü, adam «yüzük» diye seslendi, fakat kalaba- lıkta sesini duyuramadı, Merasim bi- tince getirip yüzüğü inde etti. Kol düğmelerine gelince; Kimin al- dığı belli olmadı. Ancak merasimin er- tesi günü Papa 12 inci Pie'ye bir mek- tupla' bin lira geldi. Bunu gönderen zat: Kol düğmelerini hatıra olarak alıkoyuyorum! diye yazıyordu. Herhalde papa bu gönderilen bin lirayı yüzüğü iade edene vermiştir? i larda bu monark denen kelebeklerin | kendi kanadları vasıtasile Bahrimu- hiti aştıkları anlaşıldı. Bu sene Fran- sada kelebek meraklıları otuz tane mo- nark avladılar. Şu halde Amerika kelebekleri tay- yarelerle yarış ediyor demektir; fakat tayyarelere konmadıklarına göre, sür- atlerinin tayyarelerden aşağı olduğu anlaşılıyor. yolcuları bir horoz koydular. Balon bu ik hava | yolcularile havalandı, havalarda yol aldı ve salimen Vauceress0n'a indi. Şiz şu beşer denen mahidkun in- sajsızlığına bakınız! Bu iki hava yol. cusunu krala takdim ettiler... Amma ne suretle bilir misiniz? Ördeklen manca, horozdan domates salçah ne- fis bir kızartma yaparak... O gece bu hava tecrilbesinin şere- fine çekilen ziyafette ük hava yolcu- ların: güle söyleye yediler! hapis yatacak 'Kumkapıda oturan Necip adında bi. ri, evvelki gece evinde rakı içip sar. hoş olduktan sonra çırılçıplak soyu- nup dolaşmak istemiş, karısı ile anne- si buna mani olmak isteyince, Necip hiddetlenerek kadınları dövmeğe kal- kışmıştır. Kadınlar, kendilerini kur- tarmak için bağırmağa başlamışlar, | mahalle bekçisi gelip Necibi yakala. mıştır. Necip bu defa da bekçiye küf. retmiştir. Dün asliye dördüncü ceza mahke- mesinde yapılan muhakeme netice- sinde, bekçiye sördüğü için, Necibin kemede tevkif edilmiştir. Bir çocuk duvardan düştü, bacağı kırıldı Kulaksızda oturan 9 yaşında Hasan duvardan düşmüş, sağ bacağı kınıl- mıştır. Hasan tedavi için Şişli çocuk hastanesine kaldırılmıştır, Ingiltere ve Ingilizler: 8 Bir âlim ve bazı cereyanlar Oxford'daki ev sahibim Bertran Rasel İngilterenin haricinde çok ta- nınmiş bir riyazi ve mütefekkirdi. Bilhassa Amerikada Harward muhi. tinde büyük şöhreti vardı. Hattâ İs- tanbulda merhum Sâlih Zeki, muasır riyaziyöciler arasında dünya efkârına yepyeni veçhe verebilecek keşifler yap- İ mağa namzed tek dâhi olduğunu iddia | ederdi. İngiltere dahilinde ilim şöh- reti mahdud bir dairede kalmıştı, Çok eski bir aristokrat ailenin bu ikinci oğ- lu daha ziyade İçtimai meselelerdeki çok (Radikal) görüşleri ve kadınlara rey hareketindeki hararetli faaliyeti ile maruftu. Oxfordda rahat, temiz ve nisbeten mütevazi bir evde yaşıyordu. Evlerin- de benden başka iki Amerikalı kadın misafir vardı. Rasel bu ilk gördüğüm zaman otuz yedi yaşındaydı. Kenâin- den hayli yaşlı olan ve dostane bir şe- kilde bir zaman sonra ayrıldığı birin- ci karısı da fikir, ublâk, ev kadınlığı, medeni cesareti İle çok sevilen ve tanı- nan bir kadındı. İkisini o günlerde bi- ribirlerine buğlıyan şey kadınlara rey için Oxfordda, ha Oxford hari. cinde verdikleri konferanslar ve yap- tıkları propaganda idi. Bertran Rassl ile ilk temas bende hemen hiç iz bırakmıyacak kadar si- liktir, İnce çeneli, kocaman kafalı, bı- yıklarının ucu uzun, gözleri çukurda sinirli ve ufak tefek bir adamcağız! Sofrada konuşulan mevzu bence yeni değildi, kadınlara siyasi hak mesele. sile İngiltereye ayak bastığım andan İtibaren okulağımı doldurmuşlardı. Âdeta başka bir mevzu dinlemek bende bir ihtiyaç olmuştu. Bertran Rasel gündüzleri ekseı konferans vermek, siyasi mitinglerde bulunmak için gidiyor, akşâmları sofrada hafif, alaycı üslübile uzun uzun konuşuyor. du. Oxforddaki ziyaret ğim adam- lar, ve kadınlara oraca maruf bir lo- kantada verdiğim konferans vesilesile hasıl olan temâslar, bana Sorulan Su- allerin kafamda uyandırdığı muğlâk meseleler ev sahibimi kafamda ikinel dereceye indirdi. Şahsiyetler arasında iki tanesini hiç unutmadım. Biri Gilbert Murray- dır, Yunan klâsiklerini gene ön klâsik İngilizce ile tercüme eden bu adam terbiye, tavır, sevimlilik itibarile İngil- terenin yetiştirebileceği en mükem- mel bir örnektir. Daima ileri hareket- lere zahir olmakla beraber en eski bir İngiliz gentleman'inin tavır ve hayat kaidelerinin hepsine sadık kalmıştı. İkincisi (Trevilyen) isminde şiir, ta- rih ve fikri mevzularda ismi tanınmış bir adamdı, Kanuni Sultan Süleyman hakkında bir dram hazırlıyordu, Ye. şil bir İngiliz bahçesindeki toplantıda bana mütemadiyen (Hürrem sultan)ın muhayyilesinde yaptığı tesirden bah- setti, Ertesi gün bilmem hangi bucak- ta kadınlara rey meselesi için konle- rans vermeğe gidecek olan bu adanın sanat ve şiire bu kadar ateşle bağlı olması bana da beşikten mezara ka- dar en çok bağlı kalacağım sanat mev. zuuna bir iki saat âvdet için fırsat ver. di. 'Bu adamların hemen hepsi o devir. de sulhcü idiler. Bazılan bilhassa Bertran Rasel bu yüzden hapse bile girdi. Fakat Oxford, -Kembric ve Londra, her üçünde de geçen uzun ko- nuşmalarda ne içtimai meselelere, ne de güzel sanatlara taallüku olmamak la beraber mütemadiyen geçen bir mevzu vardı; İngiliz Alman mukaye- sesi ve münasebeti hakkındaki fikir. ler. Evvelâ, sanat, İlim ve fikriyat sa- hasında o günkü Almanyanın yetiş. tirdiği simalardan, neşrettiği kitaplar. dan bahsedilir, ikisi arasında hara retli münakaşalar yapılırdı. Sonra İn- gilizlerin Almanlarla anlaşmasına kuy. vetle taraftar adamlara tesadüf eder- diniz. Fakat intellectuel muhitten biraz ayrılır ayrılmaz bambaşka bir cereyan. la karşı karşıya, gelirdiniz: Almanla- rın teşkilâtçılığından, ilim keşfiyatını harp sahasında kullanmaktaki kabili. yetlerinden, Kayzer Vilhelmin istilâ siyasetinin Yakın Şarkta İngiliz - Al mân münasebetinde doğuracağı re. kâbel mücadelesinden korku... Ve bu korku yalnız İngiliz imparatorluğu İle Almanya arasındaki hayat sahası mü- Yazan HALİDE EDİB cadelesine inhisar etmezdi. Almanla- rın bilhassa İngiltere adasına hücum | ederlerdi ki | imkânını o kadar izam bazıları o zaman İngilterede bulunan on bin küsür Alman lokanta garsonu- nun gizli, siyasi bir teşkilât olduğuna kanaat getirmişti. Buna benzer siyasi ihtiras ve korkuyu ben yalnız Ame rikanın garbinde, bilhassa Kalifornia sahli şehirlerinde Japonlara karşı gör- düm. İkisi arasındaki fark şu idi: İn- gilizler Almanları kendilerine yakın buluyor, siyasetlerini tehlikeli addedi- yorlardı; Amerikalılar -pek az istisna ile- Japonları millet olarak hiç sevmi- yorlardı, ve Japon tehlikesi bahanesile herhangi Amerikan siyasi fırka, Ame- rikalıları yalnız Japonlara karşı de- gil dünyanın öbür bucağına harbe sü- rükliyebilir. İngilterede ise Almanla- rın başında büyük bir siyasi kafa otuz sene evvel İngiliz ve Almanı pek ko- laylıkla birleştirebilirdi. Fakat ayni zamanda (o İngilizin (Vatan tehli- kede) vehmile oynamak şarlile manlara karşi İngiliz d sının â ranını kabartmak çok kolay olacağı da hissediliyordu Harplen sonraki İngilterede bilhas- sa Almanyadaki Hitlerden evvelki re» jime karşi çok müsaid bir bis hattâ kuvvetli bir dostluk hasıl olmuştu. Al- manyayı Fransadan çok ndilerine yakın buluyorlar, Versi ahedesi- ne karşı isyan belki Alm la İngiliz mütefekkirleri arasında gö- rülüyordu. 1927 deo biraz sonra Makdonald Kabi ren bir nazır dost evinde ak raeğinden sonraki uzun bir şayı yüzlerce defa işittiğim bazı fikir- leri ifade ettidiği için tekrar edeceğim: «Tekrar harp olursa mutlak biz Al manlarla ayni cephede olacağız? Dün- ya muvazenesi, Avrupa sulhü Alman - İngiliz anlaşmasile kabildir. saire ve saire. Hitler mevkie geldiği zaman bu his hâlâ ekseriyette mevcuddu, Mister Chamberlain'in Münihe gidişini al kışlıyan ekseriyet bilerek bilmiyerek içlerindeki bir arzunun nihayet ha- kikat olması ihtimâlini alkışlıyordu. Gene eğer Hitler Münihten sonra iştihasını biraz takyid ederek İngiliz- lerle anlaşma yolunu tutsaydı bu- gün dünya sulh yolunda olacaktı. Fakat bugün arık belki Hitler'in ha- yatında o ihtimal kalmamıştır. Çün. kü her fırka ve her ferdin bir tek müttehid olduğu mesele Hitler Al manyasının yalnız İmparatorluk için değil, bilhassa İngiliz Adaları için bü- yük bir tehlike olmasıdır. Bu kanaa- tin “yalnız şuurlarının içinde değil, İ şuurlarının âltırda da mevcud oldu- gunu anlamak için İngiliz matbuatı- nı değil, hattâ sanat neşriyatını okü mak kifayet eder. Bu uzunca istitraddân sonra gene Bertran Rasel'e dönüyorum Ona ikinei defa 1927 de ikinci ka- risıile beraber bir dostumun evinde akşam yemeğinde tesadüf ettim. Eğer ismini bilmeseydim Oxford'daki ey sahibim olduğunu tanımak imkânım yoktu. Bıyıklarını kesmiş, kır saçlı, derin sesli, derin gözlü bütün tavrı kudret ifade &den bir adamdı Bu defa «kadınlara rey» değil, çocukların terbiyesi meselesile meşguldü. Büyük kardeşi Lord Rasel'in sahip olduğu malikânelerinin bir kısmını kiralıya. rak orada hususi bir mektep açmıştı. Onun en çok alâkadar olduğu şey ço- cuklar ve Rus inkılâbı idi. Mektebinin olduğu erazide, gene aileye mahsus köşklerden birini ta- lebesinden iki Amerikalı çocuğun âilesi kiralamıştı. Hafta sonlarında gittiğim bu evde Bertran Rasel'i daha uzun görmek ve konuşmak im- kânı hasıl oldu. Mektebi ve tarzı beni alâkadar etmedi, esasen mektep yaşamadı. Fakat Rus inkılâbı hak- kında konuşurken onu dinlemek ha- kiki bir âlimin (psikoloji) sini an- lamama çok yardım etti, Rasel ka. fasında kendi başına bir kâinat ya- şayan bir adam olmasına rağmen bi- Tez da İngilizliğin hususiyetlerini ifa- de - ediyordu Rus inkılâbını çok içinden tedkik etmiş olan ve kendi akidesine göre çürük bulduğu bir çok içtimai kıy- metleri imha ettiğine çök sevinen bu adamın insaniyetli kökünden sarsân Rus inkılâbının bir noktasına iste miyerek isyah. ettiğini sezdim: Ferdi kıymetlerin, hattâ ferdi teşebbüsün devlet makinesinde hiç bir idare ve re yi olmaması... Bunun İngilizlerin en koyu komünistlerinde bile fena” bir tesir yaptığını anlamak için biraz on- ları içinden tanimak icap eder. Bertran Rasel'i en son gördüğüm 27â- man (Folp Miller) adında bir Almanın «Bolşevizmin yüzü ve dimağı» ismin- deki eserini henüz okumuştu. Bunu ben - hayli - zaman “evvel okumuş- tum, Fakat dikkat ettim ona da kita» bin mukaddemesi en çok tesir yap- mıştı. Hakikaten bu mukaddeme kit» Je denilen kudretin nasıl yavaş yar vâş ferdi yuttuğunu hayrete şayan bir sanat kudretile ifade ediyordu. Rus inkılâbının esaslarına çok taraf- tar görünen Rassl ferdin yaratıcı kabili. yeti öldürücü bir makine içine alındığı zaman dünyanın ne hale gelebileceğini o kadar iyi tarif etmiştir ki «Aldus Huxily» nin di olan «Cesur yeni dünyas eserini ilham ele miştir, Hiç bir millet için değil, hattâ bir ferd için bile şunu yapar, şunu yap- maz, diye toptan hüküm vermenin yanlış i anlıyacak kadar uzun yaşadım, tecrübe gördüm ve gördüklerimi gönlüme göre tefsir de- ği, oldukları gibi muhakeme etmeğe çalıştım. Onun için İngilizler için de kehaneti doğru bulmam. Fakat yakından tanıdığını bir kaç çok sör mi İngiliz komünisti dedahil Ok mak şartile, liberal, muhafazakâr, sosyalist, hulâsa her renkte İngilizin ve bütün İngilizliğin en çok müda taa edeceği kıymet ne olduğu hak- kında düşünülürse bu milletin mah- dud bile olsa ferd hürriyeti denileri şey olduğuna İnanmak lâzımgeliyor. Ve zannediyorum ki bir kaç sene ev- vel bütün mânasile başkalıklarını sezdikleri ve ekseriyetin sevmediği Fransızlarla bugün beraber cephe almaları müşterek tehlike, iktisadi ve siyasi menfaat kadar ikisinin de ferd hürriyeti dediği kıymete bağlı olmasından ileri geliyor. Halide Edib Bir otomobil bir çocuğa çar- parak yaraladı Beyoğlunda Hamalbaşında oturan 8 yaslarında Avram, Perapalasın önünden karşıya geçerken şoför Muh- sinin idaresindeki otomobil sadmesi- ne uğrıyarak yaralanmıştır, Tatil esnasında Çocuklarınızı BERLİTZ Mektebine Keydettiriniz. Bir Ecnebi Lisan Öğrenirler Beyoğlu İstiklâl caddesi 294 KİR, TARAS MAKİNE VE BIÇAĞI

Bu sayıdan diğer sayfalar: