18 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

18 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 ; İ, Sebiler beraberlerinde getirip ilk Türk ” Bümrük kapısında alâkadar p il ğ i j 18 Teşrinlevvel 1939 Ramazana, Şehzadebaşına ve genç oruçlulara dair amazan girdiğindenberi Şehzadebaşında ufak bir kalkınma seziliyor, fakat bir zamanların meşhur Direklerarası, bütün gayretine rağmen, Sönüktür, Caddeler tenha, yalnız sinemalarla tiyatroların ışıkları bir Eskiden sayıları onu bulan «endahte mahallerinden bu sene ancak bir ta- Me kurulabilmiş. Tüfek atmaya meraklı iki üç çocuk arada bir teneke hokka- bazın dilini çıkartıyorlar, Küçük bir dükkânın kepengine asılan kocaman ilân lar içerde, Afrikanın vahşi ormanlarından getirilmiş bin kilo ağırlığında Bayet korkunç bir mahlâkun olduğunu haber veriyor amma Aldiran yok. İşte 1939 Ramazanının Direklerarası! Fakat bu Ramazan Şehzadebaşını canlandıramamış olsa bile oruç tulan- dar arasında küçük bir değişiklik kaydetmiştir. Eskiden umumiyetle ihtiyarlar sruç tutar, gençler tutmamak için muhtelif vesileler icad ederlerdi. Bu sene tamamen aksi: İhtiyarlar tansiyonlarını ileri sürerek «artık bizden geçti diyip oruç tutmaktan kendilerini affediyor, buna mukabil gençler, bilhassa genç kızlar, hem de sahur yemeden oruç tutmakta israr ediyorlar, Fakat kendile- rile bu bahis üzerinde biraz konuşursanız maksadlarınm biraz da şişmanla- Manın önüne geçmek oldüğunu anlamakta müşkülât çekmiyorsunuz. Dört gözle beklendiği halde bir türlü gelmiyen şişmanlık modasının, Avrupanın bu vazi- yelinde, tamamen tarihe karıştığını da ilâve ediyorlar, pa NELER SrBYop İngilterede kâğıt parçaları toplanıyor | AA OS İngilterede Harbiye Nezareti «Harp mal- Zemesia serlevhası altında bütün İngiliz ga- retelerinde iri harflerle şu ilânı neşretmiş- tir: «Harp malzemesi için çok mühim olan ker türlü eski kâğıd ve mukavva ve kiğıd kırıntısı müstacelen çok lâzımdır. Kimin elinde okunmuş ve yırtılmış gazete kâğıdı, kese küğudı, mukavva, ambalâj küğıdı var We derhal «eski kâğıdları toplıyan merkez bürosuna» gündermeleri memleketin mü- dafaası namına rica olunur. Bu gibi küğıdları yakmak, çöp teneke- Şevket Rado sine atmak en kıymettar ham harp mad- desini imha etmek demektir. 10,000 den faz- lâ nüfüsu olan umum şehirlerde eski kâ- ğıdları toplamak için merkezler tesis edil- miştir. Yırtık ve kıralı kâğıd parçalan ham maddedir. Harp malremesi için bu ham maddenin büyük ehemmiyeti vardır. Bu ilân her İngilizi devletin harp kurs vetini arttırmak için vapar biletlerine ka- dar en ufak mukavva ve kâğıd parçasını | muhafaza edip memleketin müdafaasina memur müesseselere teslim etmek vazifo- 3i ile manen mükellef tutmuş oluyor. Tarla nasıl çapalanmış İngilteredeki Irlandalıların maksadı İn- Büterenin bütün Irlanda adası ile alâkası- ni zorla kesmek olan gizli tedhiş teşkilâa- na mensup olduklarından şüphe ediliyor. Bunun için Irlandalılara mahsus bir kanun Me şiddetli takibat ve nezarete tâbi tutul- makladırlar. Mahaza Irlandalılar bundan meyus olmıyarak ince zerafet ve nüktadan- lıklarını muhâfaza etmektedirler. Loudra ciyarındaki bir köyde bir çok genelerdenberi yaşıyan Irlandalı bir köylü “genç şüphe üzerine İngiltereden ihraç ve tebid edilir, Evde kalan zevcesi kocasının 7 malik bulunduğu patates tarlasını ekmeğe çalışırma da muvaffak olamaz. Bu işe zü- cü yetmediğini bir mektupla Irlandadaki kocasına haber verir ve akıl ister. Adam- cağız derhal şu cevabı gönderir: «Aman! Patates tarlasını çapalamağa teşebbiis si me! Birkaç yerinde bomba gömülüdür. Şüpheli adamın zevcesi ve ehibbası ile mu- baberesini kontrol eden siyas! zabita mo- murları bu mektubu ele geçirdikleri zaman hemen tarlada hafriyat ve tahariyata baş- larlar. Tarla baştan başa kazılır, lâk'n bombalardan bir eser bulunmaz. Momurlar amele ile birlikte meyusen köyü terkedip gittikten sonra kadıncağız hükümet tarafından merhamelen tarlası- nın çapalandığına hüküm ile derhal pa- tates tohumlarını eker, keyfiyetten yeni bir mektupla kocasını haberdar eder. Ay- tık herifin keyfine payan olmaz, Zenciler soğuk iklimlerde az doğuyorlar Zeneller sıcak memleketlerde çök velüd- durlar. Büâkis mutedil ve bahusus soğuk iklimlerde zürriyet kudretini kaybediyorlar, | Garpte maruf tibbi mecmualardan birin- | d8 neşredilen bir tedkike göre Amerika Müttehid bükümetlerinin cenuptan meselâ Yeni Urleandan şimale Nevyorka yahud Şikagoya göç eden zencilerin zürriyeti azal- makta ve hattâ kesilmektedir. Mezkür şehirlerde evlâdı olmıyan zenci eşler beyazlara nazaran iki misli çoktur. Köylerde ve çifliklerde yaşıyan zencilerin çocukları beyazlara nazaran azdır, Sabıkalı bir hırsızın garib bir müdafaası Neyyork ceza mahkemesinde sirkat ils Maznun bir şahıs muhakeme, edildiği z3- man vekili şöylece garip bir müdafasda unmuştur: — «Müekkilim şimdi #7 yaşındadır. Gün- Gen güne sukut ettiğinden şimdiye kadar # defa ceza mahkemesine gelmiş ve mah- küm edilmiştir. Bu adamın ıslahı için İn- ellişerite yazdığı veçhile ceza değil «I gözterilmelidir. Yaptığı cürme bakılmı- Yarak mahkemeden çıkıp “Türk parasını koruma Türk parasının kiymetini koruma hak- kındaki 13 numaralı kararnameye ek ka- Resmi gazetede çıkmıştır. Maddeleri Madde 1 — Sikke ve külçe halinde oldu- ÖN gibi kiymetli madenlerin hurda ve mas- Mu halde de memleket dışına çıkarılması Memnudur. (Kıymetli madenlerden mak- 42: PlAtim, altın ve gümüştür.) | g,Madda 3 — Yolcuların şahsi zinct olacak taşıdıkları kıymetli madenlerden | Mamul oşya da bu hükme dahildir. Yalaz : ee ve saat bu hükümden müstesna- 3—Hi Türkiyeye gelen ec- "” «1 madenlerden mamul eşya» İriş setlerinde memleket dışına çıkarabi- Mü mi Bu kararın neşrinden evrel Türkiye- Şelmiş bulunan ecnebiler beraberlerin- Mmamgj 54 oldukları kıymetli madenlerden Binde ş; >AYI kambiyo merellerinden mü“ Kabile ak gartile memleket dışına çıka- * — 30/6/1930 tarihli ve 1715 — e 1115 sa münme hükümlerine göre yapılacak nadir, E bu karar hükmünden züstas- İ Müdde 5 14/1/1088 tarihli ve 2/3030 ; E f 3/1100) amac Me 17/5/1939 tarihli ve dır. SAYIMI karamame hükümleri mül- ( Haydi yürü! Bir daha günah İşleme?) Hâkim bu garip müdafaayı dinledikten sonrr İncilde.başka bir âyet daha olduğunu hatırlamış ve cevaben okumuştur: (Günahın cezası ölümdür. İncilin ahkâmı dairesinde hüküm vers- cek olsam maznunu idam cezasına mah- küm etmekliğim icap edecek, Fakat ben bu kadar ileri gitmiyorum. Dört ay ağır hapis cezası verdim, Mahkümun avukatı İncil ile hâkimi kan- dıramadığından çok müitesasir olarak mah- keme salonundan çıkmıştır. ANNE SAN sansa sasarm Üzüm ve İncir piyasası hararetlendi Dış memleketlerden müte- madiyen siparişler geliyor ketlere mühim miktarda kuru üzüm ve İncir ihraç edilmiştir. Piyasa, Av- rupa harbinin ilk günlerine nazaran nisbeten hararetlenmiştir. Dış mem- leketlerden ihracatçılara mütemadi yen siparişler gelmektedir. Satışlar, İzmir Üzüm ve incir ihracatçılar bir- Jiğinin tesbit edilen flatleri üzerinden yapıldığı için müstahsil aleyhine bir vaziyet tahaddüs etmemekte, flatler düşürülmemektedir. İhracat daha 2i- yade takas suretile yapılmaktadır. Adana havalisinde olduğu gibi, İz. mir kazalarında da hükümet tarafın- dan doğrudan doğruya müstahsiller. den pamuk mübayaasına başlanması, her tarafla şükranla karşılanmıştır. Harbin ilânından evvelki zamana na- zaran düşük olan pamuk fiğtlerinin, hükümetin geniş mikyasla yapacağı mübayaa sayesinde yükseleceği kuy- vetle tahmin edilmektedir, Bu yıl pa- muk rekoltesi, geçen yıla nazaran Ege mıntakasımnda cok fazladır. Sıhhi ve siyasi açlık grevi Ramazan ükla oruç getirir. Oruç muayyen bir müddet için açlık de mektir, salki dindir, daha doğrusu herhangi dinin mensuplarının nefisle- rini terbiye için yaptıkları riyazattır. Burada iradenin mideye, yalnız gök- ten inme emirlerle değil, bazen de kendi icad ettiği sebeplerle hükmet- tiğinden bahsetmek istiyorum. İhtiyari açlık deyince en evvel gö- zümün önüne Amerikan kadınları ge- lir. Yeni dünyaya konferans vermeğe giden herhangi adam eğer ingilizce tabirle «Çivinin tam başına vurmuş» yani Amerikan efkârını tutmuş ise kadın clubleri ona biribirine rekabet edercesine konferans verdirir, Lüks itibarile hakikat akıllara hayret ve ren bu ciublerin azasının ekseriyeti samimi olarak dünya ahvali, fikri ce- Teyanları ile alâkadardır. O kadar ki dünyada olanı biteni kaçırmıyalım di- ye ekseriyetle aralarında birini, umu- mi ahval hakkında haftada bir malü- mat vermeğe memur ederler. Fakat bu kadınların ekseriyetinin ayni de- recede alâkadar olduğu birşey daha vardır: yüzlerinin güzelliği, endam- larının inceliği. Birincisini kasabala- Ta kadar şubeleri olan güzellik ensti- tüleri temin eder; İkincisini gençlerde spor, yaşlılarda açlık. Bilhassa Nevyork gibi moda merke- zi olan büyük şehirlerde her hangi ka- dın clubünde;konferans veren adam kürsüsünden daha doğrusu plâtforme kurulmuş softasından salondaki din- leyicilere baktığı zaman en evvel gözü- ne çarpan şey, pek az İstisna ile kadın- ların ince olması, sonra bir çoğunun listedeki yemekleri değil çiy havuç rendesi yedikleridir. Kadınların ince kalmak için ne kadar nefislerine zu- lâm ettiklerini anlamak için şurasını ilâve edeyim ki zraf verecek kadar per- hizle incelik temin eden yaşlı kadınlar uzaktan genç görünseler bile yakın. dan pek hoş olmuyorlar, Belki yalnız kendisi, bilhassa görünüşü ile meşgul olan yaşlıların yüzünde katı, hodgâm bir mâna olmasından ileri geliyor. Bu da ana, bilhassa büyük ana, yahud cemaatın işlerile alâkadar olan kadı- nın yüzüne hiç yaraşmıyor. Bunların bâzı müstesnaları oluyor. Bir tanesini misal olarak alacağım: 'Texas'da bir üniversitenin misaf. riydim, Merkezden çok uzak olan bu yerde yalnız edebiyat ve tarih me raklıları değil bilhassa fikir cereyan- larile ihtirasla meşgul kadınlar vardı. Kürsüde yahut yemek zamanları din- leyiciler arasında tombul denilecek kadar yalnız yaşlı değil genç kadınlar da vardı. Herhalde bu muhit kadınları Sile hayatı, fikir ve içtima! meseleler arasında kendilerini unutmuş gibi gö- rünüyordu. Bunların arasında çok iyi giyinmiş, dal gibi narin bir kadın var- di ki, herkes alay edip duruyordu. Et li yaşındaydı. Fakat yirmi beşten yu- karı göstermiyordu. İnce çeneli, geniş alınlı, derin gözlü bir kadındı. Bana, yüzündeki mâna, moda kadınından, cinsi tesir yapmak İsteyen bir dişi mahlüktan ziyade düşünen ve duyan, bilhassa iradesi kuvvetli bir insan ol- duğunu ihsas etti, Son akşam sofra. da alaylar çoğaldı. «Oynuyor musun yiyor musun?» diyorlar ve gülüyorlur- dı. O sakin sakin önüne gelen yemek- «Mücadeleleri en çetini nefisle ya- pılanıdır. Bu mücadelede galebe ira- desi yüksek insanlara nasip olur.» Sofraya süküt ârız oldu. Birdenbire ben de -hattâ saiki benlik olan. riya- zat bile insanları hayvanlardan ayır- dığı, kendi başına bir seviyeye yük- selttiği için, artık müfrit perhizci ka- dınlara gülmemeğe karar verdim, Perhiz daha doğrusu açlık tedavisi yapan bir grupu da Karlsbadda tanı- dım. 1926 senesindeydi, yanl Karisba- dın ecnebilerle dolu olduğu bir sene. Kendim hakikat hasta idim, Fakat tesadüfen içlerinde yakından tanıdı- ğım birkaç sima bulunan bir kafile ile dostluk peyda ettik. Bunlar her mil- letten, ve cinsten adamlardı ve hepsi lâkabı Hunger yani açlık olan Dr. Me. yer isminde bir adamın hastalarıydı. Fakat hiç birine hasta diyemem, cün- kü oraya bir zamanlar çok moda olan Pr, Meyer'in enre'ünü nlmek İsim mel. Yazan; HALİDE EDİB mişlerdi. Bu cure'ün yani tedavinin esasını Meyer'in kendi bana anlattı. Üç hafta süren bu tedavi esnasın- da hasta yalnız su ile limonatadan başka bir gıda almiyor. Hastaları Karlsbadda göze görünür şekilde eriyenler, heyülâ gibi sallana sallana yürüyenler ve lokantalara tehassürle bakan kadınlar ve erkeklerden iba- retti, Meyer'in iddiası şu idi: İnsanlar, bittahsis zenginler vücudlarına Iğ- zım olduğundan fazla yiyor, içiyor- lar, Mide ve barsaklar vücudün mo- törü ve bacasıdır. Nasıl motörler din- lenmek, bacalar temizlenmek isterse fazla yiyen adamların da mide ve barsakları senede bir defa temizlen- mek ve dinlendirilmek ister, Bu her- kese lâzımdır, - burada hattâ oruç- tan da bahsetti - fakat yemekleri hiç ölçüye tabi olmıyanlar daha ziyade bu nevi senelik tedaviye muhtaçtır, Burada doktor Meyer bana zenginle- rin karaciğerleri, mideleri daha çok hasta olduğunu, erken öldüklerini bir takım istatistiklere vurarak isbata uğraştı. Bon Meyer'in hastası değildim ve olamazdım. Onu, muvaffakıyeti ve hastalarına tesiri itibarile dikkate değer bir mahlük olarak tedkik et- meğe çalıştım. Dürer'in meşhur tab- lolarını hatırlatan dar uzun bir ka- fası, gür sarı sakalı, herkesten bir baş yüksek bir vücudü vardı, Bu te- daviyi kendisine hiç tatbik etmiyen bir m dı. Esasen doktor değildi. Bütün doktorlar onun aleyhinde idi, bütün lokantacılar diş biliyordu, Bu- na rağmen senelerce Karisbad'ın en zengin müşterilerine hükmetti durdu. İhtiyari açlık hadisesinin bir saiki de otuz senedenberi siyasi meseleler olmağa başladı. En evvel bunu ka- dmlara rey için mücadele eden sufrajetlerde gürmeğe başladık. Po- Mse tekme alan, cam kıran kadın- lara rey taraftarları hapse girer gir- mez açlık grevi yapmağa başladılar. Hattâ hükümet zorla yedirdiği, yahut başka vasıtalarla vücudüna gıda sok- tuğu zaman ortaya bir mesele çıktı. Dünyada en mukaddes şey hayat ol- duğuna nasaran, hattâ âsi ve ihtilâlci unsurların bile açlık yahut başka va- #ıtalarla itibara hakkı var mı yok mu? Tabii ihtllâlei ve âsiyi kendi- si öldüren bir memleket için bu mevzuu bahsolamazdı. Fakat demok- rasilerde bazı açlık grevleri çok meş- hür olmuştur. İngilterede elli iki gün açlık grevi yaparak nihayet ölen Dublin Beledi- GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ ye reisi Mak Svini bu sahada garp- te rekoru kırdı. Hindistanda Gandi nin muhtelif açlık grevleri İngiltere- yi ekseriyetle müşkül vaziyetlere soktu. Fakat açlıkta dünya rekorunu kıran bir müslümandır ve adı Übey- dullah handır. ! Bu genç Hindistanın hudud eyale- tinde dünyaca meşhur olan Abdül Raffar hanın yeğenidir. Abdülgaffar han kısmen kabileleri içtimal bakım- dan yükseltmek için, kısmen de Hin- distanın tam istiklâl uğruna müca- dele eden, kırmızı gömlekler ismini alan bir teşekkülün lideri idi, Abdül- gaffar han kendi başına tedikik edi- lecek bir simadır. Bu adam kardeşi ve allesile beraber son dört beş seneye kadar daima hapisten hapise giden yahut ikamete memur edilen büyük bir müslüman Hindiidir. Bugün Hin din nim istiklâli kardeşini hudud eyaletlerinde kabine reisi yapmıştır, kendisi memuriyet kabul etmez. Fa- kat kabilelerin okuyup yazması ve medenileşmesi için hâlâ uğraşır. Yeğeni Ubeydullah hanı evvelâ ya- rulmıyorsam 1921 de İngilizler hap- settiler. Charsadda ismindeki hapis- hanenin pisliğinden dolayı 38 gün açlık - grevi yaptı. Hapis müddeti bir buçuk ay idi. Fakat bu grev o kadar efkârı umumiyeye tesir yaptı ki Übeydulich han çikar çıkmaz hapis- haneyi hükümet ıslah etmeğe mecbur oldu. Hapisten çıklıktan sonra sıh- hati yerine gelmeden ikinci defa tev- kif edildi. 38 günlük açlık - grevlle mesele yapmış olduğu için bu defa şeraltin temiz ve İyi olduğu bir ha- pishaneye, yani Slalkot'a götürdüler. Fakat her nedense orada biraz İyi- leşir iyileşmez Multan hapishanesine naklettiler.. Übeydullah han derhal ikinci açlık - grevini yaptı. Bu grev yetmiş sekiz (78) gün devam etti ve Hindistan efkârı umumiyesinde müt- hiş bir tesir yaptı. Hâlâ İlim adamla. n bir insanın çıldırmadan, ölmeden bu kadar gün açlık grevi yapabilme- sinin sırrını anlayamamışlardır. İş inada bindi, İngilizler Übeydullah” han bayıldıkça gıda vermeğe çalıştı- lar, fakat ayık iken bir şey yapma ga muvaffak olamadılar, Ailesi o ka" dar öleceğine emindi ki amcası ve ba» bası öldükten sonra nereye gömülecs- ği hakkında hapishaneye talimat verdi, 78 inci gün İngilizler hapishaneyi değiştirdiler ve efkârda çok heyecan yapan bu vakayı tamir için Übeydul. lah hanı mütehassıslar nezaretinde tedaviye aldılar. Übeydullah han iyi oldu. Fakat bütün Hindde ve hattâ İngüterede demir iradesi ve haklı ol- duğuna inandığı meselelerde İngiliz imparatorluğuna bâş eğmemesile şöh- ret almış, hürmet kazanmış bir adamdır. Halide Edib İngilizlerin iki bahri üssü Forth ve Scapa Flow Alman tayyareleri Skoçya sahillerindeki Forth körfezine taarruz ettiler. Glaskov'un şimali garbisinde Gramplian'da doğup Şi- mal denizine akan Forth nehri, kendi is- mini, mansabındaki körfeze de verir. Bu körfez, üzerindeki büyük madeni köprü ile ve İngiliz donanmasının barmaklarıydan biri olmakla meşhurdur. : Körfezin cenubunda Dunbar, şimalinde de Pifenass denen burun vardır. Genişliği 16 kilometredir. Methall aydınlatan fener 56*118” arz ve #'53,31” tul dairesi üzerin- dedir. Körfez, 15 Kilometre genişliğinde bir boğazla boğulmuştur. Bahsettiğimiz bü- yük madeni köprü de bunun üzerine atıi- Körfezde kesif bir vapur seyrüseferi vardığ, Forth, bir kanalla Ciyde'e bağlıdır. .. İngilizlerin Royal Oak saffı harp gemisinin bir Alman denizaltısı tarafından meharetle batırıldığı yer, Seapa Flow olarak gösteril. mektedir. Şimali bulunan bu Ti âdi, 1918 senesi 21 ai nn üssü se, - .sanisinde mütareke neticesinde İngiltere- ye teslim edilen Alman donanması 1919 da bu mevkide bizzat kendi tayfaları tarafın- dan batırılmıştı. Bilâhare İngilizler bu gö- milerin bir kısmını çıkarabilmişler, diğeğ kısmından 456 hurda demir halinde &stlfa- |, de etmişlerdir. Batan eski Alman gemüo- rinden iğrleri de hâlâ Seapa Flow'un di- miştir, Sahilleri pok münbit ve giçaktır. bindedir. Takas Limted şirketi İzmir şubesi açılıyor. İzmir (Akşam) — Takas limited şirketi İzmir şubesi on güne kadar faaliyete goçecektir. Müdürlüğüne Emlâk bankası eski müdürlerinden B Şerif Cemil Kısakürek tayin edil- miştir, Şimdi enterşanjabi ketlere, yani hükümetimizlie arâsın- da ticaret anlaşması bulunmayan yerlere yapılan ihracata ait evrakın muamelelerinin tekemmülü için İs- tanbulda Takas limited şirketine | fiatlerden gönderilmesi, lâzımdır. İzmir şubesi | caklardır. memle- | İ i açılınca buna lüzum kalmayacak, ihracatçıların işleri çok kolaylaşa- caktır. İzmir kuru üzüm ve incir ihracat çılar birliği umumi heyeti ticaret odasında toplanmış, muhtelif mevzu lar arasında üzüm ve incirlerin dış memleketler için asgari satış fiatleri- ni de tesbit etmiştir. İhracatçılar, bu aşağıya salış yapamaya de

Bu sayıdan diğer sayfalar: