25 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

25 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Neclâ Mudanyadan vapura bindi. Şöyle | Oturup, rahat rahat romanını okuyacağı bir yek arıyordu, Salonun en nihayetindeki bir pencere kenarını pek münasip buldu. Geç- ti, oraya oturdu. Romanın açtı. Daha va- pur kalkmadan okumuğa başladı. Elindeki kitap pek meraklı bir aşk zomam idi. Lâkin bir aralık Kitabından gözlerin! kal- dırdığı zaman genç bir adamın kendisine doğru ilerilediğini farketti. Neciâ bu ada- mm tanıyor gibi idi Onunla çok eskiden | bir yerde tanışmışmıydı? Yoksu bir yerde resmini filân mi görmüştü?.. Pek hatırla- Mıyordu. Fakat bu adamı son derece gözü mıriyordu, Birdenbire gözleri parladı. Bu genç adam, arkadaşı Feridenin nişanlan- mak istediği Haydardı. Feride onu bir kaç Kere uzaktan geçerken kendisine göstermiş- ti. Hattâ bir iki gün evvel Feride Neclâya: — Haydar da Bursadan İstanbula gitmek istiyor... İstanbulda yaramazlık yapıp yap- mıyacağını pek merak ediyorum. Imkânı olsa onu kontrol ettiririm.. demişti, Demek Haydar dr bugün Feride ile beraber İstan bula gidiyordu. Genç adam, hakikaten: #on derece yazışıklı idi, Neclâ içinden «Feride nişanlanacağı gencin çok güzel olduğunu bahseder durur. Hukkı varmış. Fakat çapkın bir erkeğe benziyor...» diyordu. &imdi salonda Haydar da oturacak bir yer arıyordu. Btrafma uzun urun bakmdık- tan sonra geldi, Neclânm tam karşısına yerleşti. Genç kadın, vapurda © kadar boş yerler varken Haydacın tüm karşına otur- masma pek iyi mann vermedi. Ara sira ki- labından gözlerini kaldırdikça Huydara ba- kiyordü, Genç adam görlermi kendisinin İ Üzerine dikmişti. Kecik içinden: «Amma saygısız şey hal, dedi, zavzilı Feride. Bu sdam hiç rahat durmaz, İstanbulda Kimbilir meler yapa- cak.» diyordu, Bir aralık genç kadının akima birşey geldi, Feride ile Bursada konuşurken arka- daşı kendisine: — Haydarın İsunbulda yaramazlık yapıp yapmıyacağını pek merak ediyorum. Imkâ- ni olsa onu kontrol ettirirdim.. Dememiş | miydi?... İşte şimdi Neclâ arkadaşının iste- diğini pekâlâ yapabilirdi. Haydar kendi tanımıyordu. Onun hareketlerini ga kından köntrol edebilirdi. Hattâ gı da hiç bir şüphe uyandırmadan, onunla & bap bile olabilirdi. Sanra bir mektupla, ra- por şeklinde Haydarın İstanbuldaki yaptık- larını Ferideye bildirdi. Neclâ kendi kendine: «Hem bu benim içim bir arkadaşlık vazifesidir. Zavallı Feride- nin başı yanmasın... Haydarın ne mahiyet- Wwe bir adam olduğunu ona anlatmalıyım..> diyardu Neclâ, Haydarın kendisile ahbap olmak için vesile aradığını hissediyordu. İçinden bu güzel, yi yordu. Arkadaşı Ferideyi kimbilir ne tatlı, ne baş döndürücü kelimelerle oyalamıştı. Ralbuki şimdi?... Biraz sonra Haydar, Necli ile ahbap ol- | ak için bir vesile bulmuştu. Şimdi öteden den Amme dardı. Neelâ mırmnundu. Bütün bunları Perideye birer birer yazacak, Haydarın ne Kırstta bir İnsan olduğunu âr- küdaşına bildirecekti. G «Tevekelli zavallı Feride bu adamın sözle- rine inanmamış! O kadar güzel konuşuyor | Ki, Bu delikanlı birçok zavallı, tecrübesiz kadınların bu güzel konuşmasile başlarını döndürür, Tabii bir müddet gönlünü eğlen- dirdikten sonra bu zavallıları yüzüstü bıra» karak başka muerraların peşinde koşmağa başlar... Böyle erkekler, kadınlar içim baş- ları taşla özilecek birer yılandır..., diyordu. Şimdi Haydar ona âşıkane sözler, âşıkane | kelimeler söylemeğe başlamıştı. Neclâ © za- | mana kadar slelümum aşk sahnelerini pek | komik bulurdu. Halbuki Haydar âşıkane | sözler söylerken hiç de komik olmuyordu. Onu dinliyen kendini hakikaten âşık o- müş bir adam sanirdi, Neclânm ons karşı olan içindeki biddeti gittikçe köpürüyordu. Genç kadının berede İse: — &us!... Yalancı!... diye bağıracağı geli- yordu. Tefrika No. 108 Fakut sabrediyordu. O şimdi bir polis ha- fiyesi gibi Haydarın hareketlerini kontrola, onun iabiatini meydana çıkarmağa me- murdu. İstanbula kadar kil güvertede, kâh salonda hep beraberdiler. Bir aralık Hay- dar mühim birşey hatırlamış gibi: — Bize kendimi takdim etmedim, dedi; ben Selim!... Neclâ a7 daha bir kahkaha Koparacak- ta. Haydar ondan ismini saklamıştı. Gene içinden: «Şu erkekler ne kadar yalancı olu- yorlar... dedi, ismini bile doğru söylemedi.» Şimdi Haydarın arkadaşı Perideye yaz- dığı mektupları hatırlıyordu. Feride bu mektuplardan birkaç tanesini kendisine göstermişti. Haydar, mektuplarında da'ma Perideyi çılgın gibi sevdiğini, bundan son- ra başka hiç bir kadına bağlanmasına im- kün olmadığını yazar dururdu. Neclâ şim- di karşısmdaki bu erkeğe böktikça yalanın bu derecesine şaşyordu. İstanbula yaklaştıkları zaman genç adam ona: — Sizi İstanbulda görmeme müsaade eder misiniz?.. diye sordu. Neclâ tahkikatını daha derinleştirmek maksadile buna: — Peki. dedi, İki gün sonra Beyoğlunda buluştular. Nec 1â hayretler içinde idi. Bu kadar güzel çeh rell bir insanın bu derece yalancı, bu ka- | dar kötü ruhlu bir adam olmasına Şanyor- du. Bir de «İzsanların çehresi ruhunun ay» nasıdır.» derlerdi. Şimdi siz gelin de bu sö- ze İnsanım... Nevlü genç adamım her sözünü yalan addediyordu. Fakat bu yalanlar ne kadar güsel, ne kadar sihirli, ne kadar bü- yülü idi. Haydar bu kadar fena ruhlu bir adam olmasaydı bir kadım ne derece mesud edebilirdi. Fakat o hâlâ kendisinden haki- ki ismini bile sakiıyordu Ferideye yazacağı mektup da Genç kadın bir bürlü eline kale- mi alıp Haydar hakkındaki raporunu yaz- mağa gönlü yarmıyorda. Bir gün Neclâ Ferideden bir mektup al- dı. Feride mektubunda: «Haydar İstanbula gitmekten vaz geçti. Benimle nişanlarıma- Ea karar verdi, Yarın nisanlaniyoruz.» di- yordu. Neclâ sevinçle bağırdı: — Mesudum, mesudum.. Demek o Hay- dar değilmiş. Hakikaten ismi Selimmiş!.. diyordu. Heyecanı geçince şaşırdı. Kendisine ne oluyordu? Bu kadar sevinecek, memnun olacak ne vardı?... Selimi sevdiğini anlı- yordu. Telefonu açtı. Biraz sonra Selimle cağım... Bana ne kadar güleceksin! yordu. Hikmet Feridun Es «Yavruma ne hediye vereceğim.» diye artık düşünmeyiniz. İşte emniyetie seçebileceğiniz yüzel hediyeler Çocuklara Coğrafya kıraatleri Yazan: Faik Sabri Duran 50 kuruş Tarih Öğreniyorum Yazan; Ahmet Relik 30 kuruş Tevsi yeri: AKŞAM matbansı Tel, 20681 Yüzde 20 tenzilât kuponu Bu kuponu kesip sipariş mektubünuz- ia gönderirseniz kitap fistlerinden yüzde 30 tenzilâta hak kazanırsınız. Sipariş bedelini o suretle hesap ederek gönderiniz! SEVİLEN KADIN (Vâ - Nü) nun itizarı (Sevilen kadın) tefrikasının mat- baadaki müsveddeleri bittiğinden ve arkadaşımız (Vâ-Nü) uğradığı acı ka- yip dolayisile yazılmış müsvedde yede- tinin müteakip kısmını göndermeği düşünemediğinden bu roman Iki gün müddetle huiişar etmemiştir. Muhar- rir bu sebeple karilerine itizar eder, Avukat: — Evet efendim... Sisin gibi bir dostun bana havale ettiği işi elbet. te can ve gönülden iakip edecek- Ve, anlatmakta devamla: — Köyde bu küçük Süzanın nasıl belirdiğini kimse anlayamamış. Bed- Yi: «Bir akrabanın yetimi, diye izah £divermiş ama, pek çok şüphelencn- ler olmuş. Bu Süzanm üyni zaman- da doktor Kadri Ahmedin akvabası Olduğu zatinedilmiş, öylediğim gihi, dostum, şayet Yirmi Gört saatim olsaydı Bedrinin İzini bulacaktım, Size her şeyi hazır teslim edecektim. — Demek ki Bedrinin izini Bursa Nakleden Vâ - Nü da kaybetmişler? — Evet... Bilmiyorlar!... — Siz de mi bulamadınız? — Bulamadım. — Ben buldum öyleyse... — Ne diyorsunuz kuzum, — Yüzde doksan dokuz bir ihti- melle... Fevkalâde iyi bir tesadüf ne- ticesile... — Hayatta mı imiş bu Bedri? — Hayatta. — Ne vaziyette? — Gayet sefil bir vaziyette... Bi- karalıktan ölüyor! — Peki, öbürleri? — Ötürleri hayattalar... Karsı... Kın Hatice... Cemil, sesi titriyerek: — Bu aile arasında aradığımız kü- çük Süzancık da hayatia... - dedi. — Emin misiniz? — Kendi mevcudiyetimdeni emin | olduğum kadar, — Öyleyse? — Yarın vaziyeti siz de görürsü nüz, muhterem dostum... Sise da i ha etrafı anlatının, Stadlarda tel örgü çekilecek Bu suretle oyuncularla seyir- cilerin birbirile alâkası kesilecek Dört hsftadanberi devam eden lig maç- ları esnasında zuhur öden bazı hâdiseler beden terbiyesi genel direktörlüğü tarafın- dan ehemmiyetle karşılanmış ve badema bu gibi hâdiselerin tekerrür etmemesi için kati ve esaslı tedbirler alınması Istanbul bölgesine bildirilmiştir. Haber uldığımıza küre seyirejlerin oyun sahalarına müdahâle etmemeleri için müs- tacelen bazı tertibat alınacaktır. Bu meyanda İlk iş olarak bütün saha- lara süratle telörgü çekilçcek ve oyuncular- la seyircilerin biribirile alâkası kesilecek ve stadlarda inzibat kuvvetleri arttırılacaktır. Klüplerin lisansları geldi Kiüpler tarafından müsabakalara. işti- rak ettirilen sporcuların tasdik oedil- irrk Örer genel direktörlüğe gönderilen 1i- sansları muameleleri ikmal edilerek İstan- bul bölgesine gönderilmiştir. Bu haftadan itibaren bütün klüpler oy- natacakları oyuncuları ancak İlsansla mü- sabakalara sokabileceklerdir. Lisansı olmı- yan oyuncuları hakemler oynatımyacaklar- dir, Beden terbiyesi İstanbul bölgesi başkan- Uğından: Betayi teseli genel direktörlüğü- müye gönderilmiş olan iimancı fişleri tas- dik olunarak büviyet cüzdanları bölgemize gönderilmiştir. Alâkalı klüp murahhaslarının bölgemize müracaat ederek kendilerine &l4 olan li- sansları almaları Yica olunur, Hakem tazminatları Beden terbiyesi yüksek hakem komitesi, futbol maçlarını idare eden hakemlere'e- rilocek tazmina! miktarını tesbit ederek ge- nel direktörlüğe bildirmiştir. Bu tazminat miklarları genel direktörlük tarafından ted- Kik edilmekte olüp netice bütün bölgelere yakında tebliğ edilecektir. Hilâl - Topkapı maçı tekrar edilecek Geçen hatla müsabaka saatinin İleri alın- ması yüzünden yapılamıyan Hâl - Topka- mı maçı hakkında Hilâl klübünün yaptığı itiraz tedkik edilmiş ve bu itirazında haklı görülerek maçın tektarına karar verilmiş- tir. Bu müsabaka birinci devre lk maçlarının hitamını müteakip ilk pazar günü yapıla- caktır. Hakem Jisansları tasdik edildi İstanbul hakemi komitesince tebdil edil- mek üzere Ankaraya yollanan şehrimiz ha- kemleriuln lisansları yüksek hakem komite- si tarafımdan tedkik ve tasdik edilmiştir. Bu lisanslar yakında İstanbul bölgesine yol- lanacaktır. Karagümrük takımı hükmen mağlüp edildi Geçen hafta Süleymaniye stadında ya- pılan Beyoğluspor - Karagümrük maçında buzı hâdiseler cereyan etmiş ve bazı seyir- iler oyunun nihayetlönmesine mani olmuş- Tardı. Haber aldığımıza göre futbol sjan- lığı tarafından bu hâdise hakkında yapı- Jan tahkikat neticelenmiş ve Karagümrük klübünün hükmen mağtübiyetine karar ve- rilmiş ve keyfiyet klübe tebliğ edilmiştir. Hilâl klübü cezalı bir oyuncu oynatmış HI #lübünün, pazar güNÜ yapılan Ve- fa maçında evvelce beden terbiyesi genel direktörlüğü tarafından üç ay müddetle boykot edilmiş olan Mesalim isminde bir futbolcüyü bu müddet hitam bulmadan ta- kımında oynattığı anlaşılmış ve mezkür Küp hükmen mağlüp addedilmiştir. — Öyleyse saadetinize kavuştunuz demektir. — Kalbim saadetten dolüp taş- yor... Evlâtlarınan o âhmesini düşü- nüyorum... Ne kadar sevinecek, ya- rabbi!... Azizim, bize yaptığınız bu iyiliği asla unutamayacağım, — O kadar büyütmeyin... Bundan bahsetmeğe bile değmez!... Bana verdiğiniz çekin üzerinden para art- tı... Hesaplaşalım... Size epeyce bir meblâğ fade edeceğim. « Pekâlâ, pekâlâ... Bundan bilâ- hare bahsederiz... Allah rahatlık ver- sin dostum... Çok çok teşekkürler!... —- Allah size de rahatlık versin, elendim. Cerbil, misafirinin yatak odasın- dan ayrıldı, Daha fazla burada kal. ması imkânsızdı. Kaderin tecellisine şaşıyordu: De- ye dua etmesini, yavrularını bulaca- ğını yazmıştı. Öyleyse duası kabul olmuştu! «— Bir çocuğumuza kavuştuk. Al lah öbürünü de nasip etainie diye 'Tetrika No, 98 Yazan: İskender Fahreddin Hatice Leylâya: «Ur Dağını gidecek bir adam buldum, yazacağın mektubu Can beye götürecek» dedi. «— Babamın sarayında bana (Sar) ka- dar sadık bir mahlük mevcud olsaydı, neler yapmazdım! Zavallı maynrın. Yaptığı ba- tayi anlamış gibi, derhal babamın odasına, koştu ve bana (Canjın çalınmış mektabu- nu bulup getirdi. O çok zeki, hattâ kocam olan adamdan daha anlayışlı bir hayvan- dı. Sarayın içinde dönen giz1! dolapıları mey dana çıkarmak için, babamın (öldürdüğü gözdesi Eminenin kesik başını bile bulup meydana çıkarmıştı. Eğer sarayda (Bar) gis bi sadık brikaç adamım olsaydı. benden gizlenen bütün dolapları öğrenmiş olacak- tam. Zavalli Emine! Bâbamın bütün fena- liklarına âlet olduğu halde ona gene Ye- ranamadı, Ben böyle gaddar bir adamın kızı rpıyum? diye söruyorum.. ve kendi ken- mden “utanıyorum. Bir hafta İçinde (Sarlın ve Eminenin boynunu vurduran cel lâda bundan sonra, daha büyük ve guru- runu okşayıcı bir sıfatla hitap Pakat ora, (baba) demiyeceğ'm. Şeyh Meh- Gi, benim gibi temiz yürekli bir kizin be- bası olabilir mi?» Şeyh Mehdi o güne kadar hiç kimseden, hattâ en büyük düşmanı olan Kahtaniler- den bile bu kadar hakaret görmemişti. Yumruklarını sıkarak kapıyı vurup İçeri girmek istedi. Onu saçlarından tutup yerdenyere vu- racağım... Diye sörlendi. Fakat, biricik içli kızını ağlur bir halde görürse, bunu yapabilecek miydi? Mehdi kendini güç tattı. — Onunla yözgöz olmak istemem. Beni ona foca tamı öldüren ben değilim. Ona bu hakikati anlatacağım. ve, zannettiği kadar gaddar bir baba olmadığı, inu İsbata çalışacağım. Diyerek yavaş yavaş yürüdü. Odasına döndü. * Hatice koşarak Leylânın odasına girdi? — Beni odamdan dinledim, deği, çök tle- ri gittin Leylâ! Babanı öfkelendirdin. Jaylâ her gün, her samt kendi kendine konuştuğu için, babasının o sabah kendisi- ni gizlice dinlemeğe geleceğini unutmuştu. bile, babam beni dilendi mi? Diye bağırdı. Hatice gördüklerini anlattı: — Baban erkenden gelmişti, Kulağını ka- piya dayadı. Sen yataktan kalkar kalkmaz söylenmeğe başladın. — Yalan değildi söylediklerim. Bu gece rüyamda gene onu gördüm. Bana tılsımlı sudan bahsetti. — Babanın bu sabah seni dinlemeğe ge- leceğini sana akşamdan söylememiş miy- dim? — Unuttum, Hatice! Onu rüyamda görün ce herşeyi unuttum. (Can) bu gece bant o kadar güzel, o kadar yakışıklı ve o kadar sevimli göründü ki. Onu kadar bu derece sevimli görmemiştim. , hili güzümün önünde hayali dolaşıyor. bir ha- yuzun başında, yere eğilmiş. sihirli sudan içiyor ve bana da uzatıyor. — Fakat o suyu yabancılar içerse, derisi değişiyor ve çirkinleşiyormuş. — Böyle bir adam varmış, değil mi? Aca- ba o adamı da bu sudan mi içmiş?.. — Evet. Hem de içer içmez değişmiş. — Orada ne Işi varmış bu adamın? Hatice yavaşça fısıldadı: — Ömer göndermiş diyorlar. — Sahi mi söylüyorsun, Hatice? Eğer o adamı Ur'a Ömer göndermişse, (Can)ı öl- dürtmek için göndermiştir. — Ben de öyle sanıyorum, Leylâcığım! Geçen gün iki köle bahçede başbaşa Yer- miş konuşuyordu. Birisi: «Ömer bunu yap- mamalıydı. Kıys tanınmıyacak bir halde de- gişmiştir. Şimdi karısı ondan iğreniyor ve yanına almıyormuş. çocukları ondan tiksi- nip kaçıyorlarmış!e dedi. — Ah. Cemil Aciba, kısa bir uyku uyu- duktan sonra uyandı. Artık kararını vermişti: Bütün gayretini sarfederek öteki çocuğunu da bulacaktı. Bu es- rar perdesini de sıyırıp açacaktı. İşte © zaman tam manasile saadete ka- vuşmuş olacaktı, Süzanla tanıştığının ferdasında yaptığı gibi, yine arabasını terziha- nenin yanmdaki sokağı götürerek Orada durdurdu, Kızını, basit ve ca- p balile tam zamanında atölyeye girer göröü. Bir gün evvel Ragıp Sü- zana dâir hissiyatından bahsettiği mektuba annesinden cevap almıştı. Kadıncağız, ona pek tath cümlelerle mukabelede bulunuyordu. (Seçtiği sevgili hakkında hiçbir fena düşünce serdetmemekteydi. Bununla beraber Ragibin annesi ve hemşireleri bir «Nişanlım sen nasıl seviyorsan biz de öyle seveceğis. Madem ki onu seç- tin, sana lâyik demektir. Allahtan Dbüdün temennimiz seni mesut ctme- sidir. Zira sen bahtiyarlığa cidden Yyyiksın, çocuğum.» Hemşireleri de şu salırları ilâve — Demek ki, Ur'a giden adamın adı Kıys- dam, Sonra merak ettim, nöbetçilerden bi- Bine sordum. Bana: «Kıys'ı karısı kabul et. miyor. Onu antak sesinden tanımak müm- kündür.» dedi. — Bu adamı Ur'a Ömerin nerden biliyorsun? — Kölelerin Konuşmatından Anladım. Kıys bir gün Öieri yakalamış: «Beni bu hale skoan sensin! Beni karımdan, çocuk- lârımdan ayıran sensin! Bu fedakârliğimi ne Te ve nasil ödiyeceksin?. diye bağırmış. Bu sözü duyanlar var, Leylâcığım! Kıyı baban da himaye ediyormuş. Ona birçok mücevher hediye etmiş. tarlalar bağışla- miş. Pakat, Kıy$ı tatmin etmek mümkün olmuyormuş. — Babamın da bu işte parmağı varsa, ben artık bu sarayda yaşiyamam, Hatice! Hergün bir dolap, ber sant bir Luzak kuru- lan bu İşkence yuvasında ben he zamana kadar inliyeceğim? Kafeste kapanmış bir kuş, yahud bacaklarına zincir vurulmuş bir esir gibi, bu dört duvarın içinde gece gün düz güz yaşı dökerek ağlamaktan ne zaman kurtulacağım ? Artık, anlıyorum ki, babam- dan şefaat ummak, bir esirin efendisinden hürriyet istemesi kadar gülünç oluyor. Ba- bam bana bu hürriyeti vermiyecek, Beni bir köpeğin ağıma kemik atar gibi, Ömerin ku- cağına flap atlı, Eğer iki kı olsaydı, beni feda etmekten çekinmezdi. Beni söv- diğini, bana kıyamadığım görüyorum. Fu- kat, onun da istikbalde yerini tutacak bir adama ihtiyacı var. Bütün emeli kendi so- gönderdiğini . Yundan bir erkek çocuk dünyaya getirmek- İlgimdir. Babam bunu İstiyor. Ömer bunu istiyor. annem bunu istiyor. canavarın koynuna nasıl girebi €e? Sen bir papağanın veya bir se lan pençesinde sağ kaldı Leylânm (Mecnun) a yazdığı mektup Hatice o gün Leyliya söz verdi — Ur dağına gidecek bir adam buldum. Kendisine bir altın bileşik vadettim. Yaza- cağın mektubu (Can) beye götürecek. — (Canla götürüyorum diye Ömere ve- rirse?.. — Hayır. Çok'hamaualu bir adam. Ömerin de düşmanıdır. Ondan hiç hoşlanmaz. Ba- na: «Bileziği, (Can'dan cevap getirdiğim zaman ts dedi, Leylâ arkadaşına güvenerek, Mecnuna bir mektup göndermeğe Karar vermişti. Ha- cenin bulduğu adam gerçekten nerin düşmanıydı; Leylânın vereceği mektubu Mecnuna götürmeğe söz vermişti. Leylânin bir endişesi vardı: — Ya bu adam da Kıys gibi derisini de- Biştirirse, Hatice bu hoktayı da düşünmüştü: — Yola çıkarken, içecepi suyu da bir kü- çük tulum içinde hayvanına yükliyecek ve Ur dağındaki tulkumlı sudan içmiyccek, de- &. Hatice bir taraftan Ur dağına gidecek adamı hazırlarken, Leylâ da aşağıdaki mek “ tabu yazıyordu: « Geçenlerde Mansurla gönderdiğin mek- tubu alınca, dünyayı bana vermişler gibi #6» vindim. Saadetimizi çekemiyen ve birleşme mize mani olan kimselerin çıkardığı dedi- kodular arasında beni en çok üzen senin ölümün olmuştu! Çok iyi biliyordum ki, s- nin ölümün, tepemizdek! bu mavi kubbeyi birdenbire karartacak ve yeri güğü biribiri- ne katacaktı. Halbuki, bu haberi bana ver- dikleri zaman ufak bir acı bile duymamış- tam. Meğer sen, bir hafta başbaşa yaşadı- amir (Yıkık kale)ye tekrar dönmek fırsa- tanı elde etmek için yalandan ölmüşsün! Mansur buru bana müjdelediği zaman, dün- yaya yeniden doğmuş gibi sevindim. Şimdi (Yıkık kale)de hatıralarımızla başbaşa ve huzur içinde yaşıyorsun, değil mi cinlm? (Arkası var) üstakbel: kanımı bizim laraf mazdan öp. Ona söyle ki, onu da, ai- lemizin kanından doğuracağı çocül- “ları da muhabbetle bağrımıza basa- cüğiz.» Bu mektubu, delikanlı, penceresin- den Süzana uzatlı, Ve yine, pencere. den balkona şöyle konuşmihğa başla. dılar: , — Demek ki benden ailenize bövle bahsettiniz? Cidden çok bahtiyarım, Annenizin 'ellerinden. öperim, kar. deşlerinizi de göğsüme muhabbetle basarım. Böylece kendilerine lütfen içini çekerek: — Fakat evlenmemiz çok uzak... — Kim bilir; hayat belli olmas ki... O akşam, Ragıp nişanlısını ilk de fa olarak öpmeği fevkalâde istiyor. du. Fakat pencereden pencereye ko- nuşulduğu, yahut mektup uzatıldığı gibi öpüşmek -hele böyle iki temiz çocuğun arasında- kabil değildi, o nun için, geceleyin Ragıp, Süzan uyuduktan sonra, pencereye yaklaş- a. Dudaklarını, onun tarafına doğru kımıldatarak Süzarı hayalen öpmüş (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: