1 Kasım 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

1 Kasım 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m “ Balıklara yaptığımız işkence Gin günlerden birinde - fırtmadan evvel - Kadıköye giderken Saraybur- nü önünde birikmiş dört beş balıkçı kayığını uzaktan bütün vapur halkı imrenerek seyretti. «Gene balık bol, deniyordu, fal fikaranın yüzü gülecek, balıkçılar kimbilir ne sevinçle avlanıyorlar!, Fakat biraz sonra, va- purumuz balıkçı kayıklarına yaklaşınca neşeyle balık tuttuklarını sandığımız balıkçıların tutulmuş balıkları kile küfe denize dökmek, yani emeklerini akm- tıya boşaltmakla meşgul oldukların gördük. İstanbulda balıkçılar için de, balıklar için de hazin olan bu manzaraya her sene tesadüf edilir. Balıkçılar balık mevsimini aylarca sabırsızlıkla bek- lerler. Yabancı memleketlerden gelen müşteriler balığın çıkmasına intizaren ge- milerini rıhtımlara bağlar dururlar. Günün birinde ağlara öyle bir balık vu- rur ki dalyanlar yıkılır, mavnalar dolup taşar. Müşteriler gemilerini ağzına kadar doldurup çeker giderler. Balıklar sokaklara kadar yayılır ve nihayet © hale gelir ki balıkçılar mallarını tekrar denize dökmeğe mecbur olurlar, Balık bir çok memleketleri ihya eden bir serveti Zinden gelen bu servet her sene gözönünde ziyan olur. mikdar balıkla konserve fabrikalarını Bize âdeta kendili- Bizden idare eden memleketler varken biz he nüz, piyasadan fazla balığı çekecek, heba olmasına meydan bırakmıyacak hiç olmazsa bir konserve fabrikası kuramadık. Balıkçılığımız henüz pek iptidaidir ve zaman zaman tuttuğumuz balıkları denize dökmekle meşgul olduğumuza | göre bu sanat «balıklara iskence» olmaktan ileri gidememiştir. ların en bin pa: imal edilip 5 alta aylık müddet li dir. Şevket Rado kıçındakt “küçüz ik dümeni İ tedir. En ince âlet bu jiroskop olup 1, bunun ayni aşağı değild sonra husu Binaen- ve »telbahirlere teslim edilmez. n yolunu şaşırmalarma yatlkmamalarına imkân yol Büyük bir iş adamı işten çekildi ish Amierikalıdır. Bir mağı çırağı öldüğu halde, Şikazonun en b 1 tesis etmiş ve kırk yaşına kat are ettikten sonra istirahste çe- çin Londraya an gayet an biri iptidai garip Adetleri vardır. ktebinc devam Hava meydanı B. Prost Bakırköyünü, yahud Mecidiyeköyünü düşünüyor Bursanın imar plânın hazırlamağı de- eden B. Prost bugünlerde Bursaya nukavem ktır. Mütehassıs, Bursada bir hafta kaldıktan sonra dönecektir. B. Prost, simdi Kadıköy tafsilât plânını hazırlamak üzere OKadıköyünde meşgul oluyor. Bundan baska B. Prost. İstanbulun nâ- m ederken müstakbel ha- in müsali sabalar ayıra- Şimdi safsllât plânını hazırlar» ken bu meseleyi halledecektir. Ancak mü- tehassıs, Yeşilkövün çehre çok uzak oldu- Bunu düşünerek, müstakbel hava meyda- min ya Bakırköyünde, yahut ta Meeidiye- iduğu bir masayı bera- Mükellef küşanesinin safir salonunun bir köşesin. de bu n üzerinde gü firlerin. hatıra imzasını bir defter bulunmukta- ide ziya- retçilerin ve koymağa mahsu: dır. Seliriç, me surette hürmet etmek istediği misafirlerine, baştan başa pirlan- tadan Yapılmış bir dolma kalem misafirine imza attırmaktadır. So; Ziyarete gelen Amerika oğlu John Roosevelttir. Meçhul | hırsız Elbiseleri bir valize doldurarak kaçtı Kanmpaşada Yenlçeşmede oturan “ha- vurlar uslabaşısı B, Ömerin evine evvelki gece hirsiz girmiş; meçhul hırsız İlk iş ola» rak para saklanabileceği ihtimalle evde asılı bulunan bütün levhaların arkasını mu- ayene etmiştir. Bir aralık evin içinde eline geçirdigi yeni elbiseleri bir valize doldu- raran hırsız; muvazenesini kaybederek dü- şen bir levhanın husule getirdiği patırdı dar yakayı ele vereceğini umarak valizi alıp kaçmıştı Az sonra teravi namazından eve dönen B. Ömer evin karışık yaziyetile karşılaşın- cx polise baş vururuk işi anlatmıştır. Za» bıta meçhul harsızı aramaktadır. aldıkları bir | İ demiş öt | ri Göz ve gönül çilesi yollar - Hafızamın lüzumsuz bir işgüzarlığı Kanlı katiller çetesi Secdeye kapananlar ve kadehe sarılanlar Azmış bekâr çamaşırı renginde kirli sarı, kuyu suyu kokan bir akşam üsti Yaysız yedi arabadan ve her araba- da üç sürgün ile eşyalarından ibaret bir kafile, uzun, yorucu bir yolculuk» | tan sersetnleşmiş, pelteleşmiş bir hal- | de, nihayet son mensiline erişiyordu. Jandarmalardan biri alının dizginini İ çekti, şahadet parmağı yerine kul | landığı çenesini ileriye doğru uzata- | rak: Nan, dedi, şu dönemeçten kasa- ba gözükecek! Hasaddan sonraki düz, manzarasından, tozdan, nan gözlerimi dört açtım, baktım. Araba iki pırnallık tepe arasındaki oldukça muntazam bir şoseden, yo iş aşağı, döne kıvrıla bir ba, kırçıl ova sıcaktan eklenmiş tahlı, tek birbirlerinin eşi in burnundan d şüdür ki üzüntülü rüyalar: insan kendi ovalar o gibi »miş bir masal tipi v m, silkinebilseme i otomobilde, tren- sedile en bu sıkıntı o zaman- lar atta ve arabada daha siddetle duyulur, yolculukla göz ve gönül | mütemadiyen çile doldururdu. Halbuki o düzlüklerin ötesinde, be- risinde dere içleri, arklar, değirmen- ler, söğütlükler, - hoş yerler vardır; buralarda serin rüzgârlar eser, su şe- aprak hışırtısınd karışır, mevsime re çiçek ve yemiş bulunur, ıslak toprak kekik ve yabeni nane kokar. | Sabahlar neşeli, akşamlar renklidir; birisine horoz, ölekine keklik sesi ka- | rışır. Fakat ş0$e İle demiryolu şiir. den ziyade hesap işi olduğundan ârı- zasız yer, zahmetsiz crazi arar, bu çukurlara girmez. Siz de yanıbaşınız- deki güzelliğin farkında olmıyarak | dereyi, tepeyi turakır, uz gider, gidersiniz; bıkâr, bezersiniz. Jandarmanın yaklaştığımızı haber verdiği yeni menfamız hakkında ms- lümatımız pek eksikti. Sinopta, na- sılsa Anadoluyu aşıp gelmiş bir adam bulmuş, sormuştuk. Bize hiç bir fikir verememiş, sadece iki minareli Camiikebirinden, bir de on altı kur- nalı koca hamamından bahsetmişti, Yalnız gusul ve namaz meselesini hülleden bu izahat bana yetişemez- di; bereket ki yolda rasgeldiğimiz bir kervancı: — Bağlık bahçelik, günlük güneş | lik, şenlikli memleket... düz Cümhuriyet bayramı akşamı verilen ziyafette Cümhur reisi ve Başvekil, aşağıda salonun umumi görünüşü ve Sovyet ve İngiliz büyük elçileri Olduğunu müjdelemişti de birazı- cık yüzüm gülmüştü, Aradan yirmi dört sene geçtiği halde, hafızamın bir lüzumsuz, münasız işgüzarlığı, kap- risi olarak o kervancının tipi DAA gözümün önündedir. Bu yirmi dört | yıl zarfında ne mühim şahsiyetlerle buluşmuş, tanışmış; kadın erkek, sü- rü sürü, cins cins ne kadar çok in- sanla düşüp kalkmıştım da onlardan hiç biri, bu derece canlı, zihnimde i yer etmemişti. Kendimi oldukça z0r- Iamadıkça çoğunun yüz hatlarını bugün, tam vuzuhla, açık ve sydın göremiyorum. İhtiyar okeryancının ise, ancak yol üstü, birkaç dakika karşısında kaldığım çehresi - birâki- nız sakalı, kılı göğsü ve gözlerini yarı örten gür kaşları - iri dişlerine ve şakağındaki kocaman et benine kadar, pürhayat, zihnimde dikilmiş duruyor, Anlaşılan kafamın objektifi, 0 saniyede berrak bir Zais adesesi ile işlemiş, Super ortho - pane matiğüe bir filime en müsaid ziya ve mesafe İle bunu zaptedivermişti; kervancı da, hiç şüphesiz, âzami de- recede fotojenik bir tipti. Fakat on: yerine zevk verici, taze, dilber bir mayı muhafaza edebilseydim dat memnun olurdum. Kervancı, hafıza- mın salonunda dikenli frenk inciri dediğimiz bir «Kektüse fidanı gibi köşeye kurulmus Belki nadir ve acayip amma fazla sevimsiz! Sürgün kafilesinin en büyük en- dişesi Yakup Cemil beyin bir hiddetli gününe rasgelip hışmına uğramak ihtimali idi. Gençler bilmezler, yaşlı. larda unutmuş gibidirler, bu isim- deki zat o sırada, yani cihan hari nin birinci senesi sonunda, çete ku- mandanı olarak geçtiğimiz havalide bulunuyordu; vazifesi Anadolu ha- pishanelerindeki idam ve müebbed kürek mahkümlarından fedai bölük- leri Kürarak Moskof üzerine yürü- nana dehşet salmaktı. Fa- kat, şimdilik bu dehşeti dolaştığı yı e salıyordu. Salğhiyeti o de- rece geniş ve şümullü, Türkçesi öyle vurduğu vurduk, kırdığı kırdık idi ki önünde valilerle mutasarıflar diz çöküyor, kumandanlar elpençe divan duruyor, ehali ise, bunları görünce, kaçacak delik ariyordu. Daha yolda iken kulağımıza çalın- mıştı: Genç çete reisi maiyetindeki- lere karşı müthiş bir zaptü rapi te- min etmişti, amansız, merhametsiz. di; bir baytarı çapkınlık etti diye kazığa bağlamış, ayağından başına kadar ipe yumak gibi dolayıp boğ- durmuştu; bir genç oğlanı ahlâksız- lığına kızıp gaza bulatmış, yaktırmış; bir neferi de ei bombasını kaybet- mesine cezaen at üstünde kurdur- duğu divanı harbe havale etmiş, hük- mün verilmesi bir dakika, idamın tatbiki bir saniye sürmemişli, Fakat bütün bunları kanlı katil makulesi, zaten ölüme mâhküm eşhâs hakkın- da yapmakta idi; hususi hayatı her türlü çirkin muamele ve hareketlere uzak, tertemizdi. Evet amma © coş- kunluk ve şiddet arasında ya aklın- dan: «Bu sürgünler de nedir, niçin hükümeti böyle bir zamanda şuraya, buraya nakil suretile zahmete soku- yorlar, neden o yılanları göğsümüz- de barındırıyorlar? Hazır önüme çık- mışlar, işi kökünden halledivereyim, bitsin!» gibi bir fikir geçiriverirse... Tirtir titremeğe ve korkudan kor- kuya düşmeğe hakkımız vardı. İşte zihnim bu düşünce ile yüklü, dönemeçten görünecek olan kasâbayı bekliyordum... Göründü: Dört tarafı uzak dağlarla çevrilmiş, hoşça bir ova ortasında yaylım, geniş, sevimli bir yer. Minare, minare, minare... Minaresi bü kadar çok memlekete az | rasgölinir. İki senedir, yarin Rum bir deniz beldesinde, bir yarımadada Anadoluya dair fikir hasıl edemedi. gime, sürgünlüğümün boşa gittiğine üzülmekte idim; şimdi yurdumun Sm ee cs İbağrındea idim, iç yüzünü görecektim; heyecan duyuyordum, sevinmek isti- yordum... Amma tanımamekla bera- ber Yakup Cemil'in haşin simasi ufkumda bir tehlike işareti gibi belir- miş, muntakasına yaklaştıkça da kor- kusu büyümüş, sevincimi yüreğimde ezmiş, neşemi zehir etmişti — Vay sen müsin «Kirpinin dedik- leri» ni yazan maskara! Âvazesile- üzerime saldırması veya saldırmasını çekip ciğerime saplama- sı ve yahut d& bir diri kirpi buldu- pantalonumun içine saklam tesirile, mümkünattan örünüyordu. Halbuki bu zat, ses temek ve Enver paşaya mak gibi sebepli nâlâ esrarını bilemediğim hadiseler yüzünden - Kâğıdhanede kurşuna dizilmişti Arabalar tozu dumana katarak ka- sabanın ana caddesini tutturdu, Tür it na diyecek yok- elli adım u bir mezar taşı Bur- n& ev vermemek e kü hizmetçi gibi taassup nişaneleri, an bir han odası hayatına mahkümiyet alâmetleri gibi görün- düğünden çetenin elinden kurtuldu- gum takdirde de rahat edemiyeceği- mi düşündürüyor, ayrıca üzüyordu. Davarların dönme zamanına, tam gurub vaktine de raslamıştık, bizim arabalarla sığır sürülerinin tozları birbirine karıştı ve yeşil bir dağ ar. dından çömelir gibi yayvanlaşıp ar- mudileşerek batmağa başlayan gü- neşin bakır renkli ışığı içinde bu toz- ler kasabanın üstüne bir batı bulu- tu kadar nurlu, yaslanıp kaldı. Ara- sından, saat kulesi meydamna gök- ten düşer gibi bizler indik Acaba nasıl bir muamele görecek- tik? Merakımız uzun sürmedi, sivil bir polis, dudaklarında e, Iğkin âldığı emrin yumuş a nı gösteren iltifatı bir gülüş, aceleci ne koş arabacılara “ökklen li, — Beyefendileri nuz, Büyük hana, kiniz! Sonra bizlere umumi surette hitap etti: — Safa geldiniz, bu da istirahat edersiniz, y nuzdur, Hüsnükabul yerinde idi, biraz fe- rTahladık; hana varınca #ldığımiız bir haber ise o akşam bize bayram yap- tırdı: Yakup Cemil, üç gün evvel Sı. İ vas yolunu boylamıştı! İçimizdeki ibadet ehli şükran secdesine kapam- | dı; bizler de kadehe sarıldık, ve ne bekletiyorsu- Yeni hana çe- uz, han- rulmuşsü- Bir yolcu tramvay ibiletçisini yaraladı Abdullah inad ederek sol- dan inmek istemiş, biletçi de mâni olmuş. Sebeb bu... İzmitli Sabr! oğlu Abdullah adında biri dün akşam Şişli - Sirkeci tramvayı ile Be- yoğluna çıkmakta iken Galatasaray lisesi önünde tramvayın sol tarafındaki demir Kapıyı açarak inmek istemiştir. Vantman, bu kapının açılmasının tehlikeli olduğunu, ancak tramvay durduktan sonra sağ ta- raftaki açık kapıdan inebileceğini söylemiş ise de Abdullah: — Sağ kapı, sol kapı da ne oluyor? Ben Buradan inerim.. Demiş ve vatmanın söylediklerine aldırış elmiyerek sol taraftaki kapıyı zorliysrak çıkmak istemiştir. Vatan, tramvayı durdurmuş, biletçi AM gelmiş, o da, sol taraftan inmenin tehlikeli olduğunu söyliyerek: — İşte tramvay durdu, haydi ân... Diyerek sağ taraftaki kapıyı göstermiş ise de Abdullah inadından vazgeçmiyerek gene soldan iomek istemiştir. Bu suretle biletçi Ali ile Abdullah arasında münaka- şa ilerlemiş, nihayet Abdullah cebinden çıkardığı bir sustalı çakı ile biletçiyi ba- şından ağır surite yaralamıştır. Abdullah, hâdiseyi müteakip kaçmak istemiş iss de yakalanmıştır. Yaralı Ali derhal orada yar Kın bir coraneye kaldırılmış ve yarası sa» yıldıktan sonra imdadı sihhi otomobili ile Beyoğlu hastanesine kaldırılmıştır. Tahki- Küta devam ediliyor,

Bu sayıdan diğer sayfalar: