21 Kasım 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

21 Kasım 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

77771 — Sovyet Rusya Almanyaya! iptidai madde vermiyor (Devamı 4 üncü sahifede) da ayni usulü takip ediyorlar. Bu gibi hâdiselerin tekerrürü Hitlerin rejimine komşu olan bitaraf devlet. leri düşündürecek mahiyettedir. E- ğer Alman hâkimiyeti altına düşer- lerse mukadderatlarının ne olacağını kolayca görebilirler, Amerikadaki Çekoslovak milli konseyinin beyannamesi Şikago 20 (AA.) — Çekoslovak milli konseyi, bügün . Çekoslorakya- da hüküm süren tedhiş dalgasına ve 9 Çek talebesinin naziler tarafından idamına karşı protestoda bulunmuş» tur, Mil! konsey bir zamanlar dünya nın en mükemmel demokrasilerinden biri olan memleketlerinin bugün na- ziler tarafından tazyik altında bu- lundurulmasını protestodan başka bir suçları olmayan 9 Çek talebesi. nin merhametsizce katline karşı âle- nen protesto için bütün hâkiki Ame- rikalıları beraberce harekete davet etmektedir. Bohemya ve Moravyada tasfiye Avusturya hududu 20 (AA) — (Havas) ajansı bildiriyor: Gestaponun tazyiki Bohemyadaki ve Moravyadan gelen husus! haber- lere göre, oralarda, devam etmektedir. Cumartesi - pazar gecesi Alman gizli zabıtası servisleri Pragda ve da talebe muhitlerinde mütead- evkifat yapmışlardır. Bilhassa, rno şehrindeki tevkifat Politeknik inin dinleyici talebesi arasında Diğer imi aftan, Pragda Çek milisi- ne mensup müteaddid zabitler ve Çek milis efradı tevkif edilmiştir. Gece gündüz Prag sokaklarında bir k eri kamyon dolaşmaktadır. ak'arda halkın bir kısmı menedii- iği gibi, hususi içtimalar da yasak edilmiştir. Çekoslovak hududunda Çek hudud bekçileri yerine Alman hudud bekçilerinin ikame edildiği söyleniyor. Slovakya ile himaye arazisi arasın- da her türlü muvasala yasak edilmiş. tir, Yalnız hususi bir müsaadeyi hâ- mil kimseler hududdan geçebilmekte- dirler. Slovak yolcular Çek - Slovak hududunun kapalı olmasından dola- yı Praga gidebilmek için Viyanadan geçmek mecburiyetindedirler. İngiliz gazetelerinin makaleleri Londra 20 (A.A.) — Gazeteler, Bo- hemyadaki isyan hareketine uzun sütunlar tahsis etmekte ve ilân olu- nan örfi idare, yapılan tevkifler ve Idamların isyanın ciğdi olduğunu gösterdiğini yazmaktadır, Daily Mail bundan şu neticeyi çıkarıyor: Büyük Almanyayı kuranlarda siyasi olgun- luk yoktür. Daily Herald başmakalesinde diyor Tefrika No. 133 Balkanlarda italyan - Sovyet nüfuz meselesi (Baştarafı 1 nci sahifedej Temps gazetesine göre Pariş 20 — Temps gazetesi Bak kanlar hakkında bir başmakale neş- ri sıklaştırarak büyük devletlerin nüfuzundan hariç bir blok teşkil et- meğe çalıştıklarından bahsedilmek- tedir. Temps'a göre Macar gazeteleri böyle bir birliğe hararetle taraftar bulunuyorlar. Rumen - Bulgar mü. nasebetlerinde son zamanlarda gö- rülen salâh, birlik imkânlarını artır. maktadır. Diğer taraftan İtalya da büyük devletlerin nüfuzundan hariç bir Balkan bloku teşkilini iyi karşıla- maktadır. İtalyanın başlıca arzusu Balkanlarda bolşevik (onüfuzunun kuvvetlenmemesidir. Temps makalesinin sonunda Ber- Un - Moskova mihverile, Berlin - Roms mihverinin biribirine tamamen muhalif vaziyet aldıklarını yazmak. tadır. Londra 20 (A.A.) — Garvin bugün «Observer» gazetesinde diyor ki: Hit. ler ile Stalinin Balkanlarda kendile- rine nüfuz mıntakaları ayırmış ol- dukları haberleri belki de doğrudur. Ancak bu olsa olsa nazaridir, Çünkü hakikatte Alman ve Sovyet emelleri arasında bu mıntakada ahenk bu- Iunması mümkün değildir. Balkan milletleri bilirler ki, Alman veya Sovyetlerin Balkanlara hulülü Balkan milletlerinin İstiklâllerinin sonudur. Türkiye ve İtalya birlikte Balkanları kati olarak müdafaa ede- bilirler, Bir Macar gazetesinin verdiği haber Budapeşte 20 (AA.) — Magyar Nemzet gazetesinin Roma muhabiri bildiriyor: Burada beyan olunduğu- na göre, Rusya, Finlândiya ile olan ihtilâtına ve İtalyanın mükerrer pro- testolarına rağmen, Balkanlarda pro- pagandalara devam etmektedir, B. Rooseveltin namzedliği lehinde çalışanlar Nevyork 20 (A.A.) — 250 bin aza- si olan endüstri sendikaları, B. Roo- seveltin yeniden Relsicümhur intiha- bı lehinde bulunmuştur. ki: «Çekler, Hitlereiliğin daha sürat- le yıkılmasına yardım edeceklerdir. Bugün gösterdikleri cesareti takdir ediyoruz. Yarın müşterek zafer kaza. nıldıktan sonra onlara şükran bor- cumuzu ödeyeceğiz.» Krakoviye nazi hücum ları gönderildi Bern 20 (A.A.) — Alman radyola- kıta- rının verdiği haberlere göre, nazi hü- cum kıtaları Krakoviye gelmiştir, | SEVİLEN KADIN — Ah, bilseniz efendim... Delikanlının kalbi hızlı hızlı mağa başladı. Genç erkek: — Sizin bir derdiniz var... - dedi, — Evet... Hem de ne derdi — Niçin?... Ne oluyor?... — Hepsini size anlatacağım... Amma, sonra... Çünkü şimdi acele işim var. — Uğradınız, hemen gidiyor musu- nuz? — Hemen... Esasen buraya gel mekteki maksadım size «Allaha ww imarladık!» demek... Ragıp, kül gibi soldu. — «Allaha ısmarladık» demek mi? — Evet... Beni aşağıda bekliyor- lar. — Kim? — Hani biliyorsunuz: Beni yangın yerindeki taarruzdan kurtaran biri vardı. Bu odayı bana tutmuştu... 0... at Delikanlının kalbi sanki sivri bir Nakleden : ( Wâ - Nü) ve inkisari hayal yangın gibi bütün hüviyetini bürüdü. Fakat bu, biran içinde dağılıveren bir hâleti rulhyey- di. Suzanın saflığından şüphe etme- si doğru olamazdı. Bu, kendi aşkını da tahkir etmekti! — Kimdir o adam? - diye sordu. — Babam, — Demek babanızı buldunuz? — Hattâ annemi de, — Ne saadeti — Bir de hemşirem vardı... Öldü. Ragıp bir şey anlıyamadı. Esasen başı dönüyordu. Sevgilisini kaybet- mekten korkuyordu. — Hemşireniz de mi vardı ? diye sordu. — Evet... Kendisini tanırdınız. — Ben mi? — İsmini söyliyeceğim... Fakat da- ha sonra... Öldü zavallı... Çok izti- rab çekiyorum. — Sizi bir daha göremiyecek mi- yim? — Bir müddet göremiyeceksiniz. — Vaziyetiniz değişecek artık şüp- bıçakla delindi. Şüphe, kıskançlık | hesiz? VEXONE Taksim stadındaki maçlar menedildi Beden Terbiyesi İstanbul Bölgesi başkan- bığından: 8por sahalarında sporcularımı- zın hey hangi bir kazaya maruz kalabils- cekleri ihtimali karşısında Htihazı zaruri görülen sıhhi tedbirlerin biran evvel ikmal ettirilmesi hakkında stad sahiplerine ve bu meyanda Taksim sahasına yapılan tebii- gatın tekld edilmiş olmasına rağmen nağa- ri itibare alınmadığı vaki teftiş neticesin- de tekarrür etmiş bulunmasına binaen: 1 — 22/11/9399 tarihinden itibaren fkin- el bir tebliğe kadar bu sahada klüplerimi- xin resmi ve hususl maç tertip etmeleri menedilmiştir. 2 — 26/11/9389 tarihinde bu sahada oy- nanmas fikstür icabı olan maçların han- gi sahalarda yapılacağı bu haftaki maşlar- la birlikte ilân olunacaktır. Federasyonca resmi hakem- ler tesbit edildi Yüksek hakem komitesi başkanlığından: 1980-1040 futbol mevsiminde Ankara - İstanbul - İzmir bölgelerinde yapılacak fut- bal maçlarını idareye salâhiyetli bulunan hakemlerimizin listesi aşağı çıkarılmış- tır, Bu hakemlerden gayri bir hakemin idn- resinde yapılacak resmi müsabakaların fut- bal federasyonunca nizami telâkki edilme- Tip neticesinin keenlemyekün mddedileceği görülen lüzum üzerine ilân olunur. İstanbul bölgesi resmi hakemleri: Bam! Açıköney, Şazi Tezcan, Tarık Öze- ren, Halit Özgü, Ahmet Adem, Adnan Akın, Nuri Bosut, İzzet Muhittin Apak, Feridun Kılıç, Basri Bütün, Şevki Çanka, Selâmi Akol, Eşref Mutlu, Galip Gülkan, Behnet- tin Uluöz, Halit Özbaykal, Livaettin Özgü- rel, Needet Gezen, Ali Ridvan Arsever, Sıd- kı Eryar, Refik Osman Tok, Samim Talu, Ankara bölçesi ami hakemleri: Bervet Öz, Yusuf Aysal, Ömer Ural, İh- san Türeme, Necdet Özgüç, Ziya Oran, Bed- ri Erdener, Refik Gönen, Bedii Nazlı, Nadış Çilesiz, Celâl Oskay, Şuayıp Kıraç, Namık Şilkan, Abdülkadir Heligü, Ahmet Cemal, Kemal Kuray, Ali Ülgezen, Muzaffer Ec- tuğ, Feyzi Çap, Ferit Esen Batın Veske, İzmir bölgesi resmi hakemleri: Mustafa Balöz, Hasan Yanık, Baha Ko- nuraip, Mustafa Şenkal, Esat Merter, Ferit Simaaroğlu, İsmali Hakkı Gür, Mustafa Necati Bayra, Sait Vurul, Osman Özdolan, Alâettin Kazanova, İzmirde şild maçları İzmir 20 (A.A.) — Pazar günü ya. pılan şild maçlarının ilk karşılaşma» larında Doğanspor 3-1 Demirspora, Üçok da 4-2 Yamanlarspora galip gelmişlerdir. 6 AYLIK 9 AYLIK 1 AYLIK Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketisr: Seneliği 3800, altı aylığı 1600, 89 aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pal göndermek larımdır. Şevval 9 — Kasım 14 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1224 208 713 945 1200 136 Va. 541 8551200 1431 1646 1825 İdarehane: Bab:dl civarı Acımusluk sokak No. 18 — Bilmiyorum. Genç kız, arkadaşının yüzünde bü- yük bir iztırab ifadesi okudu. — Niçin öyle mahzunsunuz, Rağip bey? - dedi. - r konuştuğumuzu unuttunuz mu? — Ne? — Biribirimizi ömrümüzün sonuna kadar sevmiyecek miydik? — Peki? — Söyliyecek bir tek sözüm var: Sizi dalma seveceğim. — Suzan! — Tekrarlıyorum işte; Dalma... Şayet benden uzaklaşmak istediğini. m İhsaş etmezseniz... Allaha ismar- ladık... Penceresini kapadı. Koridora çıktı. Kaçarcasına oradan uzaklaştı. Ertesi gün, Ragıp, patronunun ya- zhânesinde çalışıyordu. Avukat, çok ehemmiyetli bir iş peşindeydi. Mü- him dosyalar hazırlıyordu. Genç hu- kukçu, avukat Ferid'in odasına, ha- demenin girerek şöyle söylediğini | işitti: — Cemil Aciha isminde bir zat gel- | di. Sizi görmek istiyor, efendim. Ragıp, bu ismi biliyordu: Acıba- demdeki köşkü bu adam, patronu vasıtasille satın almıştı. Sevgilisi de kendini kurtaran diye ona bu ismin sahibinden birçok seferler hehmt, ! | LEYLÂ ie MECNUN Tefrika No. 123 Yazan: İskender Fahreddin Babani tanımıyor musun, Can? Seni özleyen babanın neden boynuna sarılmıyorsun Ouan acaba bu sefer de dirilip kalka- bilecek miydi? Sihirbazın kanlar içinde yerde yattığını gören Araplar: — Onu vuranı biz de vuralım... Diyerek Ömerin üzerine yürümek iste- mişlerdi. Ömer tehlikeyi görünce atına at- ladı. Hayvanını' sürerek kale kapısından geçti ve kum deryasına karışıp gözden ta. Zaten şeyh Mehdinin adamları Ömerin izini arıyorlardı. Onün şehir içinde dolaş- tığını ve Ouanı öldürdüğünü haber ahınca: — Peşinden koşalım.. yakalıyalım. Şehy duyarsa, bizim derimizi yüzdürür, Diyerek kale dışına çıkmışlardı. Şeyhin adamları Ömeri arayadursun- lar. Cuanın cesedi birkaç saat meydanda kaldı. Kumun üstüne dökülen kanları pih- tılaşmıştı. Barsakların üzerine sinekleğ Üşüşmüştü. Hadiseyi biraz sonra Mehdiye haber vermişlerdi, Şeyh Mebdi, Cuanın ölümüne memnun olmamış değildi. Fakat onun Ömer tara- fından öldürülmesi şeyhin canını sıkmıştı. — Yurdumda hiç kimseye, benden başka biri ölüm cezası veremez. Ömeri mutlaka tutup getirmelisiniz! Diye bağırmağı başlamıştı. Şeyh Mehdi o sün akşama doğru Cuanın cesedini kaldırttı, mezarlığa gömdürdü. Cuanın ölümünden sonra Araplar: — Bir onun ölmiyeceğini - sanıyorduk, dediler, madem ki Cuan gibi sihirbazlar da ölebiliyormuş. Bir daha onlara taparcasına hürmet etmiyeceğiz. Meğer, halifenin sihir- buzlarla mücadele etmekte hakki varmış. Dokuzuncu kısım Mecnun babasını tanımıyor! Urman hasta olduğu halde, oğlunu bir daha dünya gözle görebilmek için yatak» tan kalktı, atına bindi. yanını birkaç mu- hafız alarak Ur dağına çikti. Urman, bütün ihtimamlara rağmen, oğ- lunun dağa çıkmasına mâni olamamıştı Urman'a, Oğlun dağda hayvanlarla düşüp Kal- kıyor. İnsanlardan kaçıyor. Demişlerdi. (Can) beyin babâsı, oğlunun fırsat buldukça dağa kaçacağını ve İnsan» lardan nefret ettiğini herkes gibi biliyordu. Urman, oğlunun sarayda kalman ve bir baş- ka kadınla evlenmesi için, hiç bir babanın yapamıyacağı fedakârlıkları yapmış, fakat oğlunu şehirde alıkoymağa muvaffak olg- (Can) bey birkaç kere dağa çıkmış, yı larca dağda kalmış, son defa zorla şehre in- dirilmişti, Urman, oğlunun son kaçışını duyduğu zaman, çok müteessir olmakla beraber: — Artık onun yakasını bırakınız. oğlu- mu ebediyen kaybetmektense, dağda yaşa- masına razıyım. Demiş ve muhafızlarını takipten menet- mişti, Ur şehrine gelen yolcular dağda (Can) beyi uzaktan gördüklerini, fakat yanına yaklaşamadıklarını söylerlerdi. Bir gün Şamdan gelen bir yolcu, Mec- Bunun babasına şunları anlatmıştı — Oğlumuzu uzaktan gördüm. Yanına sokulmak İstedim. Parmağının ucu tie va. Dindaki aslanlardan birine işaret ederek beni gösterdi. Aslan üzerime atıldı. Elim- de keskin bir balta vardı, bir vuruşta asla” nın kafasını ikiye böldüm, (Can) bey bu dehşetli manzara karşısında titriyerek: «İş- te, kendini müdafaa eden bir adam!» diye bağırdı ve yarıma koştu. Kendisine neden mişti, buraya gelmişti. Acaba niçin? Hademenin haber vermesi üzerine, Demek Suzanın babası şimdi avukat Ferid, Rağıbin çalıştığı dan süratle geçerek karşıcı gitti. Del 1 birdenbire Juzanverdi. Zira Cemil Aciba'nın yanmda bir oda- genç kız görmüştü: Suzanın tâ ken- | disi... Kızcağız, müstakbel avukatın ya- nından geçtiği sırada başile hafifçe selâm vererek gülümsedi. Bu selâmlaşıp gülümsemeyi farke- den ve delikanlının . heyecanını da gözden kaçırmıyan Cemil: — Tanışıyoyor musunüz? »- diye sordu. — Ragıp bey, benim Tepebaşında- ki oda komşumdur, baba... Onunla yanyana pek iyi zamanlar geçirdik. Hatırasını asla unutamıyacağım, Cemil, «ya...» diyerek genci selâm- ladıktan sonra, arkadaşı Ferid'e; — Nasıl çocuktur? - diye sordu. — Harikulüde bir gençtir. — Zengin mi? — Hayır, fakir... idir, Ragıba muhabbetle baktı. Cemille Ferid'in arasında alçak sesle bir muhavere daha cereyan etti. Sonra, avukat: — Bir emrin mi 8in9 . dive sordu. Fakat pek şeref. var? Niçin gel şehre inmediğini sordum. Bana dedi ki: «Şehirde benim gibi binlerce İnsan var. Ban öyle küçücük bir kabın işinde yaşıyamam, Burada derdlerimle, ıztıraplarımla başbaşa kalıyor ve dağın engin sinesinde kendimi hür ve serbes gördükçe seviniyorum. Beni kendime bağışlayını. Ben burada sevgili. min hayalile başbaşa yaşıyorum!» Bu sös- leri dinledikten sonra oğlunuzun riyasız, har kiki bir âşık olduğuna inandım. O, Leylâ ilş* ilk seviştiği yere bir mihrap gibi alnını koymuş. Onu dağdan şehre hiç bir kudret indiremez. Gökler, yıldızlar, kuşlar, ve bü- tün vahşi hayvanlar onun yardımcısıdır. Bulutlar ona siper oluyor. Yıldızlar onun yolunu aydınlatıyor. Vahşi hayvanlar aşi- maz bir sur gibi etrafını kuşatmışlar. O uyurken, kuşlar, başı ucunda ninni #öylü- yorlar... Fırtınalı havalarda cğaçlar biribi- rine eğilip önü esirgeyorlar. Bon bu mu- cizeleri gözümle gördüm. (Can) bey poj- gamberlerin gösteremediği mucizeleri big anda gösteren bir âşıktır, Onun kalbine do- kunmayın!e Urman, Ur dağına ayak bastığı zaman, bu yolcunun sözleri kulağında çınlıyordu. — Hepimizin aptal sandığımız (Cun) me- ğer Tanrıya kendini sevdirmenin yolunu bulmuş... Diyerek atından indi, Muhafızları arkâm rdu. Urman oğlunun sığındığı O gün garip bir tesadüf eseri olarak Ur- manın karşısına -vahşi hayvanlar şöyle dursün- bir ceylân bile çıkmamıştı Urman kendi kendine — Şehre gelen yolcuların hepsi yalan Söylüyor. herkes beni aldatmağa çalışıyor. Diye söyleniyordu. Muhafızlandan biri arkadan Söslendi; — Şu karşıki kayanın önünde uzanmış bir adam gördüm. Galiba oğlunuz orada yatıyor. Mecnunun babası korkak adımlarla İleri ledi. Kayanın önünde uzanan adamı gö- rünce tanıdı; — Evet. tâ kendisi, (Can) kayanın göl- gesine sığınmış yatıyor. Diyerek koştu. Oğlunu yakından gördü, seslendi: — Can!.. Cant... (Can) gözlerini açtı.. — Bir yabancı sesi.. Urman bu sözleri duymuştu: - Yabancı değil, yavrum! dedi - baban geldi seni gözmeğe... (Can) yerinden kımıldamıyordu. Babas- Da «ik dik bakta, Ne istiyorsun? Diyo mırıldandı. Urman birdenbire biddetlenmişti Bu kadar da saygısızlık olur mıydı ya? Koskoca bir kabile reisi hasta hasta, ya - tağından kalkıp oğlunu görmeğe gelsin de dağda bir yabancı gibi karplansın. Urman bu hakarete tahammül edebilie miydi? — Babanı tanımıyor musun, Can? Seni özliyen babanın neden boynuna sarılmıyore sun? (Can) dayadı: - Babamı ben herkesten çok severim, O şimdi sarayında oturuyor. Dağlar ona ya- bancıdır. O buraya gelemez, — Niçin gelemesin, yavrum? İşte karşın - da dürüyorum. Babanın sesini duymuyoş musun? G in görmüyor mu yoksa? — Görüyorum.. görüyorüm.. hattâ senin göremediğin kâlnatın ötesindeki hayatı da görüyorum. Fakat, seni tanımıyorum, Sen, babamın kalıbına girip beni aldatmağa miş bir sahtekâra benziyorsur.! Haydi defol şuradan, Beni daha fazla rahatsız etma. şimdi uyku zamanımdır. — Geceleri uyumuyor musun, Can? (Arkası var) etrafına bakındı. hafifçe başını kaldırdı. kayaya — Evet... Sana bir iş daha — Ne mükemmel müşlerisin... le bakalım. — Bir vasiyetname tanzim ettire- ceğim... — Allaha emanet Yoksa ölmek. — Servetini kime vermek arzusun- dasın? — Bu küçük hanıma. — Adı? — Aciba... Suzan Aciba. — Kızın mı? — İki taneydiler... Öbürü de işte... — Anneleri? — Onun adını söylemek şimdilik yasak... Resmen bildirecek bir zaman da gelecektir sanırım. — Demek böylece karar verdin... Muamele basit... Hemen yazar, no terlikte tasdik ettiririm. Cemil somurtkandı, mağmumdu. Bir takım notlar verdi. Ferid bunları toplıyarak kâtibine götürdü. Ragıp, vasiyetnameyi tanzim ederken nişan. hsının müstakbel serveti karşısında hayretlere düştü. Eskiden fakir bilir ken birdenbire Karun gibi serveti olduğunu öğrendiği genç kıza şimdi artık bakmak cesaretini bile göstere- miyordu. Noter celbedildi. Mu&mele tamamlandı. (Arkası var) Biri vefat etti...

Bu sayıdan diğer sayfalar: