8 Aralık 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

8 Aralık 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tri TE girdiği zaman arkadaşları nep birde, — Birader neredesin?.... dediler, gene te- lefonda o güzel, tatlı kadın sesi seni aradı... Ahmed sordu. i kadının in nereden belki başka birisidir. e kadaşları: — Başka birisi filâğ değil, dediler, ismini söyledi. «Hülya aradığderşiniz. diye tenbih etti. Ahmed dalgın bir tarda masasının ba» gina oturdu. Kaç güğdenleri hep kendisi- piri bulunmadığı maa telefon eden bu Hülya da kimdi” Düşünüyor, düşücü- yor, bir türlü bunu ilanlar Kendi ken- dine: «Hülyar., Ammaâ da'şalrane bir İsim ha...» diyordu. Ahmed, hayali çok geniş bir adamdı, Böy- le hikâyelerde, Romanlarda olduğu gibi biraz esrarlı macoralara bağılırdı, Tanımadığı ka- dınlar tarafından #elefoula aranması onü garip bir zevk veriyordu, Birkaç günden- beri sokakta bir kadın kendisini biraz dik- katie süzse Ahmed den: «Muhakkak Hülya bu kadın « Beni telefonla arı- yan kadın.» diyordu; Lâkin aksilik işte Hülya telefon ettiği zaman kendisi dalma dışarıda sokakta bu- lunuyordu. Arkadaşları onun seainin çok tatlı, âdeta bir musiki gibi olduğunu söy- Tüyorlardı. Ne yazık ki, Ahmed henüz bu ses si işitmeğe muvaffak olamamıştı. Genç adam bu yüzünü bile görmediği, ölülya adındaki kadını düşünürken ona ha- yalinde bir de şekil veriyordu. «Her gönül- de bir aslan yatar. derler. Tâ ilk gençliğin- denberi Ahmedin de hayalinde ideal bir kadın tipi yaşardı. Bu uzun boylu, simsiyah saçlı, iri gözlü, kıj dudaklı, şeytan bakışlı bir kadındı. gimdi delikanlı, kendizi- ni mülemadiyen arıyan bu hiç tanımadığı kadını da böyle tasavvur ediyordu. Ahmed daha ne hülyalar, ne hülyalar Kurmuşordu. Herhalde günlerdenberi ken- disini bu kadar israrla arıyan bir kadın onunla pek yakından alâkadar olacaktı, 'Belki de hayatında mühim bir aşk mace- rası başlamak üzere İdi. Ahmed geniş ha- yali sayesinde bu aşk macerasını bâşının içinde süsledikçe süstüyordu. Dalgın dalgın masasının başında oturur- ken arkadaşları ona takılıyorlardı: - Nedir bu yahu? Kadınlar mütemadiyen seni ararlar... Bulamayınca üzülürler. An- Hyalim yani-, Bu maceranın iç yüzünü öğ- renelim. — Hülya... Ne de şairane isim amma... — Sahi bu kadını tanımıyor müusun?.. Demek $ana gizliden gizliye âşık olanlar, gönül kaptıranlar da var ha. Arkadaşları için bu yüzünü görmediği kadın güzel bir dedikodu mevzuu olmuştu. Meselâ hep birden Beyoğluna çıksalar, önle- rinden genç bir kadın geçse hemen — Sakın bu senin Hülya olmasın! di- yorlardı. Hep beraber sinemadan m Güren yanlarında iki kadın kouşacak olsa, lerini dürtüyorlar: İşittin mi? Ne tatlı ses değil mi? Tıp- kı senin Hülyanın sesi... Ayni ses... Muhak- kak ki o... diyorlardı. Artık Hülya telefon edecek diye Ahmed erkenden dairesine geliyor, akşam geç va- kit çıkıyordu. Dışarıdaki bâzı mühim işle- rini bile çabucak bitiriyor, sonra tekrar dal- reye koşuyordu. Sokağa çıktığı zaman: — Ben filânca yere kadar gidiyorum. Eğer telefonla arıyan olursa benim orada oldu- Bumu söyleyiniz... Yarım saate kadar ge- ieceğimi de ilâve ediniz... Diye arkadaşlarına tenbih etmeği katls ime a Bir gün getir böyle di- rıya çıkmıştı. Dairesine döndüğü amaa arkadaşları telâş içinde ona haber verdiler; — Aman Hülya telefon etti... Yarım saate kadar tekrar döneceğini söyledik. O da «Peki, deği, yarım saat sonra gene arafımı nerede İse telefon edecektir. Kli kulağında- dır, sakın bir yere ayrılma emi?.. Ahmed: — Sahi mi? dedi, heyecan Içinde idi. Uzan zamandanberi kendisini arıyan kadınla ko- nuşacaktı, onun kim olduğunu anlıyacaktı, Kendisile tanışacaktı. Bir türlü çalışmıyordu. Heyecanı buna mân! oluyordu. Biraz sonra telefon çaldı. Ahmed telişla yerinden fırladı: > Beni, muhakkak beni arıyorlar... Telefönü kaptı. Fakat kalım bir ses: -— Orası odun deposu mu)... diyordu. Kar- Şısındaki adamın telefonda yanlış bir nu- mara çevirdiğini anlayınca Ahmed kızdı. Telefonu hizla kapatdı, Biraz sonra tekrar telefon çaldı, Bu 6e- fer Ahmed yeniden fırladı. Telefonda haki- katen tath bir kadın essi çınlıyordu. Geuş < Ben Ahmed... dedi. Kadın sesi: — Ben Hülya... dedi. tanıdınız mı beni?. Ahmed kekeledi: — Sizi mi)... Sizl.. Karşısındaki genç kadına bazi güzel, şal- rane sözler söylemek İstiyor, fakat birgoy hatirına gelmiyordu. Nihaye$: — Bizi, sesinizi LA ezeldenberi taniyor gi- biyim. Bu 8s, tatlı bir musikiyi andıran bu ses bana hiç hiç yabancı gelmiyor. Sizi dinlerken hayalimde kurduğum bahçeler- de dolaşıyor gibi oluyorum... Daha da devam edecekti. Lâkin telefon- daki kadın: — Beni tanıyamıyacağınızı zaten biliyor- dum. Ben sizin dadinız Hamdiye hanımın kardeşiyim. Burada bir şirkete çalışıyorum. Ortalık süpürüyorum. Cam siliyorum. Da- dınız Hamdiye hanım bana tenbih etil; «Aman, dedi, İstanbula gidince oğlumu gör. Benim hasta olduğumu söyle... Bana mek- tup yazsın...» Ben de burada telefon elme- Bi öğrendim. Telefonu boş buldukça sizi arıyorum. Kuzum dadınıza mektup yazınız kemi Hikmet Feridun Es Büyük bir muvaffakiyet Memleketimizde ilk defa olarak Av- rupa kahve ve lokantaları şeklinde LOKANTASI Büyük bir hüsnü kâbul görmüştür, Hergün bir çok aileler öğle ve akşam Zıraat Vekâletinden Pulluk, Diskharo ve mibzer alınacak Zirai Kombinalar ihti için kapalı iyacı sarf usulle 30 adet mibzer, 15 adet 5 Diskli 15 adet 6 Diskli pullukla $0 adet Diskharo salın alınacaktır. 1 — Mibserin beherine 675, 2 ak Me, 5 DKU yalan, beli rine 750 ve Diskharonun beherine 380 lira kıymet tahmin 2 — İhale 14 birineikânun perşembe günü Sant 15 de Ziraat Vekâleti binasında mâ. teşekkil satın alma unda yâpılacaktır. 3 — 50 adet mibeer Kir 1519 JA, 1$ adet $ Diskli pulluk için 675, 15 adet 6 Diski iri İŞ e ee şeri e erimi şârtnâmeler zirai 4 — Bu makinelere ald idari ve fenni parasız olarak verilir, 5 — İsteklilerin kspalı zarflarını AR KA pek kadar komiş- yazlı vesikalarla birlikte komlayonda yona vermeleri ve sant 15 de 2490 sayılı kanunda hanr bulunmaları. Ankara yüzme havuzu bar mı olacak? Türkiyenin yegâne kapalı havuzunun bar yapılmasına mâni olunmalıdır Su sporlarının memleketimizde taammüm etmemesine sebep olarak kapalı bir yüzme havuzu (Psin) bulunmadığını gösterir ve senenin ancak üç ayında yüzmek imkânını bulan sporcularımızın elde ettikleri dere- celerde terakki kaydedilemediğini ve bu yüzden derecelerin düşük olduğunu İleri sürerek aenelerdenberi bu yoksuzluklardan acı, acı şikâyet ederiz. Nihayet geçen sene Çocuk Esirgeme ku- rumu tarafından Ankarada kapalı bir yüz- me havuzu yaptırıldığını haber almış ve bu hayırlı maksatlan dolayı da 83 spor mın- Sakasında taksim edilen Türk sporunun ba- riz bir şekilde göze çarpan bu eksik tara- fının bir mıntakada dahi olsa kısmen telâ- fi edildiğini sevinç duyarak bildirmiş ve alâ- kadarları bu hareketlerinden dolayı hara- retle alkışlamıştık. Fakat bu sevincimiz uzun sörmedi. Yüzme havuzu olarak yapı- Jan bu binanın sporcuların İstifadesi için açılmaşına vakit kalmadan (Bar) olarak kullanılmak üzere bir müteşebbise kirulan- makta olduğunu teessürle duyduk. Türk gençlerinin sıhhat ve spot bakımın- dan istifadelerini temin için binlerce lira $arfile vücude getirilen bu havuzun, ufak bir menfaat düşüncesile ve bu işe olan bü- yük ihtiyacımız gör önünde tutulmıyarak kiraya verilmesinin doğru olmadığı meydan - dadır. Bahusus çocuklarımızın terbiye ve sıhhat bakımları ile al4kahı bir hayır müessesese- sinin gençliğin istifadesine ar?edeceği bu binayı kendi kuruluş gayesile kabili telif olmıyan bir maksad için kiraya verme- sini çok şayani dikkat bulmaktayız. Alâ- kalı makamların bu hususta ehemmiyetle dikkat nazarlarını: çeker ve icap ederse Beden terbiyesi genel direktörlüğü tarafın- dan bu havuzun kiralanarak bar olmak'an kurtarılmasını Anakarlı ği ei temenni ederiz ,.0o0 Şa Stad kupası fin Üni Galatasaray - Fenerle, Beşiktaş - Beyoğlusporla - karşılaşacak Btad spor mecmuası tarafından dört bü- yük klübümüz arasında tertip edilen kupa maçlarının finali bu pazar Taksim stadın- da yapılacak ve geçen baftanın galipleri Fenerbahçe ile Galatasaray, mağlüplerı Beşiktaş ile Beyoğluspor turunvanın &cn Fenorbahçe ile Galatasaray arasında Yü pılacak ve turnuvanın şampiyonunu mey- dana çıkaracak olan mühim karşılaşma hiç şüphesiz senenin en alâka toplıyan bir spor hâdisesi olacaktır. Bu mevsim zarfında iki defa karşılaşan ve Türkiyenin en fazla spor meraklısı taraftarını malik bulundukları İçin her karşılaşmaları mevsimin spor hâ- dizesi telâkki edilen bu iki güzide klübü- müzün bu seferki maçları da ayni büyük alâkayı topliyacak Bilhassa mahiyettedir, ortada bir de kupa olunca bu alâkanın faz- lalığını tahmin etmek kolaydır. Bu mühim maçtan evvel yapılacak olan Başiktaş - Beyoğluspor karşılaşması da ken- dine mahsus bir ehenimiyet taşımaktadır. Giçen hafta en mühim dört elemanından mahrum olarak sahaya çıkan İstanbul çam» piyonunun bu sefer Beyoğluspor karşısında da ayni nkibete uğramamak ve istediği za- mah çok iyi dereceler alabileceğini taraf- tarlarına isbat edebilmek için en kuvvetli kadrosile sahaya çıkacağını haber aldık. Bu tahakkuk ettiği takdirde bu karmlaşmanın da Galatasaray - Fener maçından aşağı kalmıyacak derecede sıkı olacağı ve her iki klübün bize zevkli bir futbol takip etmek imkânını verecekleri tabiidir. Tetrika: No, 140 Abdullah gördüğü bir rüya Şeyh yaktırmağa #— Ömer karısını sevseydi, onun yarın- dan ayrılmazdı. Seyid Ömer kadından zi- yade, harpte dövüşmesini sever!e «— Gökten inen melekler, Leylâyı Ur rla- gina götürdüler. Onların düğünleri dağda olacak!» Şeyh Mehdi bu. sözleri duydukça hiddetin- den ne yapacağını, ne söyliyeceğini bilmi- yordu. Leylâyı çöle mi kaçırmışlardı? Yok- sa Ur dağına mı götürmüşlerdi? Mehdi Ömerden şüphelenmekle beraber, halkın verdiği hükümler! duydukça bu sözlere de inanmak İstiyor, Ur dağına da adamlar gönderiyordu. Hakikat olan birşey vardı! Leylâ odasın- da yoktu. Onu kaçırdıkları muhakkaktı. Fakat, kim kaçırmıştı?.. Nereye Xaçır- muşta? Bunu anlamak kolay değildi. Körün rüyası Hatiçenin “aslanlar tarafından parça- lanmadan önce- gözlerine mll çektirdiği Ab- dullah o gündenberi sarayın zemin katın- daki odalardan birinde oturuyordu. Şeyhin emrile ona bakıyorlardı. Abdullah, gözleri kör oldukta sonra sev- gilisile birleşememişti. Zindandan kurtula- râk, sarayın temiz bir odasında yaşıyan Ab- dullahın hayatı Zindanda ve Ara” sında yaşadığı günlerden farksızdı. Dünya- yı görmüyordu. Güneşi, ayı, çok sevdiği kuşları görmüyordu. Bilhassa sevgilisinin sesini bile duymaz olmuştu. Gözlerini kay- beltikten sonra kendisini aramağa gelen sevgilisinin bir daha görünmemesi onu çok üzüyor: — Şüphe yok ki, o, beni bu halde görün- ce nefret etmiştir, Beni gerçekten sevsey- di, arardı. Diyerek bir müddet ağladıktan sonra, sevgilisinin adıni dâ anmaz olmuştu. Ur dağında gençleştiği günleri hatırladıkça: — Keşke gernçleşmeseydim, diyordu, hiç olmazsa gözlerimi kaybetmez, dünyayı do- ya doya seyrederdim. Gözsüz gençlik hiç da İşime yaramıyor. Abdullah hayatını geçirdiği dört, duvar içinde inleyip dururken, bir gece şöyle bir rüya gördü: Leylâ. kendisine gençlik veren havuz başında (Can' beyle başbaşa oturu- yordu. Hava yağmurlıydı, Fakat, ikisinin başında duran bir bulut onları yağmurdan koruyordu, Abdullah yanlarına sokuldu. Leylâ, Abdullahın eteğinden çekti: (Sen- den son defa haber getiren bu temiz yürek. Mi adamı yanımızdan ayırmıyalım!) dedi, Abdullah, o sırada yanıbaşında gördüğü Şeyh Mehdiyi da kolundan tutup Leylânya yanına çekti Leylânın babası kömür gibi bir nur parçası Leylâ ile Mecnunun basına konuyor. Şeyh Mehdi karanlıkla kö Abdullah uyandığı — Hayırdır inşallah - diye söyleniyor - bu rüyayı herhalde tabir ettirmeliyim, Lep- lâ ile Mecnun bu dakikada muhakkak ki, biribirlerine kavuşmuşturlar. Şimdi anlıyu- rum: Allah otları her hususta ve her za- man koruyor. Aliahtan yardım gören bu za“ vallıları acaba Şeyh Mehdi neden etmiyor? Onları neden biribirlerine kavuş- turmuyor? Bu rüyamı şeyhe anlatsam, aca- ba bana kızar mı? Yoksa memnun mu olur? Abdullah yattığı yerden kalktı, yavaşça durarlara tutunarak odasından çıklı, Bir nöbeiçiye seslendi: Şeyh hazretlerine haber veriniz, mü- him bir rüya gördüm. Kendisine anlatmak istiyorum. Abdullahın dileğini şeyhe bildirdiler. Leylânın babası Abdullahı çağırtmışiı. Abdullah: — Sizi rahatsız ettiğim için beni affedi- niz, dedi, bir rüya gördüm. Bunu size anlat- madan içim rahat etmiyecekti, Şeyh Mehdi, Abdallaha iltifat etti, Yazan: İskender Fahreddin işkence görüyordu. tırmağa karar vermişti. — Ben seni unutun, a Neden şimdi; kadar bana görünmedin dl r Dedi. Abdullah FiyalDA anlattıktan öon- ra: — Onların saadetine ve birleşmelerine yardım ederseniz, Allah nezdinde siz de on- Jar gibi makbul olursunuz. himaye görür- sünüz, Seyld! dedi. Şeyh Mehdi Abdullahın rüyasını sükü- netle dinlemişti. Fakat, birdenbire kendisi- li tuzak Kurulmuş olması ihtimalini dü 4 — Seni buraya kim gönderdi? Yoksa sen de Ömerin adamı mısın, melün? Diyerek zavallı Abdullahı tekmelemeğe Şeyh Mehdi bir taraftan kızının > masndan, bir taraftan da idaresi altındaki kabilelerden bazılarının Şeyh Said zaviyo- sine geçmesinden çok müteessirdi. Abdul- Jabın rüyasına İnanmadı, onu birinin ken- disi için kurduğu tuzağa let olmuş telâkki ederek: Hatice senin gözlerine boş yere mil çek. #irmemiştir, dedi, sen bu halinle bana öğüd termeeğ kalkıyorsun! Böyle bir rüya uy- durmaktaki maksadın nedir? Haydi, bana veri yn söyle... Yoksa seni gebertirim. bdullahın rüyası gerçekti. Onun fena yüreği ve fena maksadı yoktu. — Ne isterseniz yapınız, Seyid! - dedi” Ben zaten ölmüş bir insanım, Beni ölümle tehdid etmekten me çıkar? Fakat, unutma» yın ki, sizin tahtınızı etrafınızdaki adam- Jar yıkacak... Mecnunu dağlarda inlettiğinis için Allah size iyi günler göstermiyecek! Mehdi fena halde hiddetlenmişti; — Sus köpek! Şimdi herşeyi anladım. Sen de Türkleri seven, onlara hatiyelik ya- pan bir mahlüka benziyorsun, Abdullah yerden başın! kaldırdı: — Ben Türklerden hiç bir fenalık görme- dim, Seyid! Mecnun beni Ur dağındaki tİ- simh suya götürdü. Ben elli yaşında çirkin bir erkektim, o sudan içince gençleştim, güzelleştim... Türklerden dalma İyilik gör- düm. Kendi soyumdan, kendi kabilemden de sonsuz fenalıklar... Seyh Mehdi kızdığı zaman gözü birşey görmezdi. Abdullahın sözleri Mehdinin ku- Jağina girmiyordu, Zavallı Abdullah bir kur- bağa gibi yerlerde sürünüyor, gözleri kendi- #i için hazırlanan felâketi görmüyordu. Leylânın babası cellâda emir verdi; — Haydi, kopar şu melünur başını... Cellâd palasını kınından sıyırdı.” Fakat, birdenbire saraya bululmuş hastalar gibi tit riyerek yere devrildi. keskin ve İri palası halının üstüne yuvarlandı. Şeyh Mehdi Cel- Jâdın birdenbire yere yuvarlandığını görün- de: — Ben dö mi onu vutmak istemiyorsun?- diye bağırdı - Sen de mi onu korumak isti- yorsun? Zavallı Abdullah birşey görmediği İçin, soluk çehresinde hayret ifade eden çizgiler derinleşiyor ve sihdliği yerden şahlanıp kalk mak İstedikçe şeyhin tekmesile tekrar ye- re düşüyordu. Şeyh Mehdinin şüphesi gittikçe artıyor- du. Cellâdın #aralar içinde yerde kıvranma» sına İnanmıyan Mehdi, Abdullaha daha ağır bir ceza vermeyi düşündü: — Abdullahı ,. Bakalım o zaman ateşten kim kurtaracak onu?.. Abdullah ateşler içinde.. Âmirilr kabilesinin eski bir âdeti vardı: Şeyhin ölüm cezasına mahküm ettiği adamı bir direğe bağlayıp etrafını odunla dolurur ve yakarlardı. Hasreti Muhainmed zama- nında Medineye akseden bu habe üzerine, Şeyh Mehdinin dedesi Medineye davet cdi- İerek, kendisine islâmiyetin nehyettiği bu nevi işkencelerden vaz geçilmesi söylenmiş- ti. O zamandanberi Âmiriler hiç kimseyi ateşte yakmamışlardı. (Arkası var) Tefrika No. 150 SEVİLEN KADIN Nakleden : ( Vâ - Nü) Cemil, son ayrılışlarında: «Yakında karım olacaksın!» demişti. Şimdi ar- tık o mevud gün yaklaşıyordu. Yirmi #enedenberi devam eden bu ayrılığın bitmesi; buluşmanın en nezih şeklide olması için, Cemil . nikâh için tayin edilen zamanı bekliyordu. Baba, kızile başbaşaydi. Suzanın neler çektiğini biliyordu. Kalbinin içinde necib ve temiz hisler namına he varsa hepsini de öğrenmişti. Kız- cağızı öyle seviyordu ki... Hayalinde canlandırdığı evlâd işte böyleydi. İdealine kavuşmuştu. Ne saf, ne to- miz, ne güzel bir evlâdı vardı!... İşle, ayaklarının önüne koyduğu mindere yavrucak diz çökmüştü, Ce- milin ellerini minimini avuçları içine almıştı; — Bir yeriniz ağrıyor mu, bâba?...« diye soruyordu. Yaralı, bir şey söylemedi. Kızını kendine çekti, Cevab olarak alnını öptü. O sirada, bahçede bir klarinet sesi duyuluyordu. İkisi de biribirlerinş bakıp gülümsediler. Zavallı Rosso Süzi ile Renza'nın ölümünden sonra bir hazinleşmişti ki... İnzivalara çe- kiliyor, ağlıyor; musiki parçaları bes- teleyip duruyordu. Bir gün Cemil, kendisine: — Memleketini göreceğin geldi mi?. diye sordu. — Hayır, 4 — Burada kalırsın öyleyse... Sana bir sermaye veririm... Çalgılı kahve açarsın... Geçinir, gidersin... Fakaf biraz istirahat et... Kendini topla... hazin hazin fakat şefkat dolu gözler le bakıyordu. Ölen Süziye karşı besle- diği muhabbetin bir benzerini şimdi ona karşı duyuyordu: Baba, kızımın elini sevip duruyor du. > — Suzan! Evlâdım!... - dedi, . An nenle benim biliyorsun... Kötü bir kader bizi biribirimizden” kadar ayrılmamak üzere birleşedeğiz. O zamâna kadar yine bir seyahate çıkmak mecburiyetindeyim.... Misır- da tasfiye edilecek bazı İşlerim var, Göğsü heyecanla kabarıyordu. Ne- cileye karşı hissettiği aşkı kızına da anlatmak istiyordu. Kendini zor zap- tediyordu. — Evlâdım... - diye devam etti, Seni de beraber götürmek isterdim. Fakat aklın fikrin burada kalacak diye korkuyorum. — Eğer isterseniz dünyanin öteki ucuna kadar sizinle beraber gelirim, babacığım. — Burada bıraktığını düşünmeden mi? Suzanın tatlı yüzünü bir kızıllık kapladı. — Bana her şeyi söylüyebilirsin evlâdım... Açık konuş, açıkl... Sevi- yorsun değil mi?... Ben de sevmenin ne demek olduğunu tattım, Oooo, bak, yüzünü kapatıyorsun... Başını omuzuma (dayayıp saklıyorsun... Hem seyahat etmek, hem de ondan ayrılmamak gibi bu güç vaziyetleri hep birlikte telif etmek kabil değil mi, sanki?... Düşünürsen bir çaresi- ni belki buluruz... Hm?.. Evlâ ?... Söyle bakayım... — Ne iyi kalbilsiniz, babacığım, — Dinle beni yavrum... Ben, seni Ayırdı. Bir iki ay sonra ölümümüze | de, anneni de canımdan fazla sevi- yorum... Mazinin felâketlerini unut. manız için, çok, amma çök mösut ol- manızı istiyorum... Senin bu güzel gözlerinde hiçbir gam ve kasavet göl- Besinin bulunmaması © emelimdir. Ben seni ve anneni nasıl seviyorsam, senin de sevdiğin adam tarafından öylece perestiş edilir derecede sevil. meni arzu ediyorum. Suzan, göz yaşları akıtarak; — Babacığım! Babacığım! - inliyordu. Bu sırada, bahçenin kapısı açıldı. Çakıl taşlarını hışırtadarak içeriye bir otomobil girdi, Genç kız: — Avukat Ferid bey... Acaba ne istiyor? - dedi. Fakat birdenbire, kıpkırmızı kesil. di. Avukat yalnız değilmiş meğer... Kâtibi de yanındaydı, Uşaklar, iki misafiri yaralının yanına aldılar, Suzan, eski komşusuna mahcubiyet. le elini uzattı, Cemil, Ragıba hitaben: — Oğlum... . dedi, - Arkadaşım Feride, sizi buraya getirmesi için ri- ca ettim. Bu davetimi kabul buyura- rak teşrif ettiğinize pek memnun ol- dum. Hastalığım dolayıslle bizzat $i- ze gelemedim. Hakkınızda elde etti- ğim malümat gayet müsbettir, Pat- rTonunuz da hakkınızda hüsnü şeha- dette bulundu. Umarım mukabeleten bana dair size kâfi malümat vermiş- diye tir. Sergüzeştim çok hazindir, evlü- dım. Ne elim maceralar geçirdim ve neticede, hayatımın semeresi olarak, yalnız bu sevgili kızım kaldı. Siz, onu fakir halindeyken istemek âlicensp- Jığımı göstermişsiniz. O da buna razı olmuş. Şimdi zengindir. Bu halinde de alırsanız, Suzan diğer zengin kız. larının erişemediği bir bahtiyarlığa nail olacak: Sırf şahsı için istendiği- ne emin bulunacak! — Beyefendi... Ben... — Dinleyin, oğlum..: Ben de müs- takbel kayın valdenizle evleneceğim.. , Bu suretle zevcenizin nikâhlı bir an- ne ve babası olacak, Size kimse k:m gözle bakamayacak... Servet vaziye- timize gelince... — Ne münasebet?... istemiyorum ki efendim. — Biliyorüm... Ve isteseydiniz ver- mezdim zaten... Nişanlınızın annesi- le benim varislerimiz sizsiniz ,..Bun- dan sonraki işlerimizi hep beraber yürüteceğiz. Fakat şimdiden şahsi nıza İki yüz bin lira vereceğiz... Bu- nunla düğüne hazırlanırsınız, işe gi- rişirsiniz, annenize ve hemşirelerini- ze bakarsınız hulâsa ne isterseniz yap parsınız... Başka bir (teşebbüse girişecek olursanız, anlatırsınız, bir- likte mali cihetini düşünürüz... — Fakat... Olur mu? (Devamı ve sonu 7 nci sahifede) Ben izahat

Bu sayıdan diğer sayfalar: