10 Aralık 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

10 Aralık 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

vk Arada sırada eski ahpabım Bakinin evi- ne gidip onda bir gece kalırım. Baki İstan- bulun en eski semtlerinden birinde, olduk- ga harap bir konakta oturur, Ona gidip tahta konakta bir gece geçir- mek benim için mühim bir muhit değişik- Miğidir, Bu eski mahallede bilhassa akşam manzaraları çok hoşuma gider. Hava karar- mağa çıkan turşucuların garip bağışlarını dinlerim. Uzaktan uzağa ge- len ud seslerine kulak kabartırım. O ukşam gene Bakiye gitmiştim. Tama- mile eski usulde bir yemek yödikten son- ra konağın eskiden selâmlık olarak kulla- ilan kısmına geçtik, Burada Baki ile be- şer oyundan iki parti tavla oynadık. Okkalı fincanlarla gelen kahvelerimizi hopurdata hopurdata içerken arkadaşım eski günlere Mid hatıralarını anlatıunğa başladı; - Kadri isminde bir arkadaşım vardı. Bu çocuk son derecede tembeldi. En büyük rüyası büyük bir mirasa konmak, yahud hiç yoktan bir servet elde etmek, durup durur- ken zengin olmaktı. w Oldukça yakışıklı çocuktu. Ailesi onu €v- lendirmek istiyordu. Fakat o hiç böyle gey- lere yanaşmıyordu, Katiyen evlenmek ni- yelinde değildi. Kadrinin benden sakladığı ufak bir sırrı bile yoktu. Bir gün ben evde otururken te- Tâş içinde geldi: — Seninle mühim birşey konuşacağım!.. dedi. Şaşırmıştım, Kadrinin benimle konuşa- cağı mühim şeş ne olabilirdi. Benim oda“ ma geçtik. — Söyle bakalım... Ne İmiş bü mühim şey. dedim, Esrarengiz bir tavırla: — Zengin ölüyoruz!... Çerabını verdi. Güldüm. Onun çoçukça hülyalarını bili. yordum. »— Nasıl zengin oluyormuşuz? diye sor- dum. Anlatmağa başladı: — Hani bizim mahallenin köşesindeki aşı boyulı evi biliyor musun? — Evet... Şaziye adında bir dul kadının evi deği mi?.. — Tü kendisi... İşte ohun bahçesinde, bü- yük çitlenbik ağacının altında bir define Yatmış... — Kimden duydun burlu?... “Nereden bis Tiyorsun?.... Kadri ayni esrarengiz tavırla: — Üzümünü ye, bağını sorma... dedi, ben definenin yerini tesbit ettim bile... Hem de alın dolu olan çekmece öyle pek derine de gömülmemiş... Çitlenbik ağacının sağ tara- fında bir bir buçuk metre derinlikte imiş... Bunu gayet doğru bir membadan öğren- gat Şimdi bu defineyi ele geçirmeğe bak- mahı... — Peki amma bu ev ö dul kadının. Ba- kalım deflneyi aramak için sana müsaade edecek mi? — Ben de bunu çok düşündüm. Definenii orarla bulunduğunu kendisine söylersem belki de bana biç birşey vermemeğe kalka- cak . Doğrudan doğruya defineyi kendisi ele geçirecek... Bunun için eyi kendisinden kiralamağa kalkıştım. Ona da razi olmadı. Şimdi yapılacak bir tek şey var... Bu ka- dın tavuklar gibi erkenden yatağına girip uyuyor, Kaç gecedir evinin etrafında do- laştığım için onun hayatı hakkında epeyce malümat aldım. Şimdi bu kadın yatağına girip uyuduktan sonra ber faaliyete geço- cepim. Bahçeye gireceğim. Çitlenbik ağacı-| nn sağ tarafını bir buçuk, iki metre kadar kazacağım, defineyi ele geçireceğim. Kadrinin bu sözlerine karşı itiraz ettim: — Bu yapacağın şey fena bir harekettir. Vaz geç... Hem de tehlikeli birşey... Ya sen bahçeye girip ağacın altını kazarken birisi görür, yahud ev sahibi uyanırsa vaziyetin ne olur.. Düşünsene bir kere... Kadri bir roman kahraman: tavrile: Azizim, dedi, herşeyde az çok tehlike vardır... Ben bir kere kararımı verdim. Dö- nemzm artık... Kadrinin ne kadar inadci olduğunu bildi- © Bim ha'dö gene onu fikrinden caydırmak için birçok uğraştım. Lâkin kâr etmedi. Iki gün sonra Kadriyi gördüm. Morakla Bordum: — Ne oldu?.. Defineyi ele geçirdin mi? — Birak birader Allah aşkına... dedi, din gece kararlaştırdığım gibi yaptım. El ayak çekilince definenin bulunduğu bahçeye gir- dim. Elimde bir de kazma yardı, Karan- Ukta İlerlerken birdenbire Şaziyenin otur- duğu evin bahçe kapısı açılmaz mı? Bir ku- dın sasi telâş içinde: — Kimdir 07... diye bağıciyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım, Kimden kaz- mayı attım, Sesimi mümkün olduğu kadar tatlılaştırarak: — Yabancı değil... dim, Çünkü gizlenmeğe imkân yoktu. Birden» bire aklımdan şeytanca bir fikir geçmişti, Kadın yüzüme lâmbayı tuttu. Ben de biraz daha yaklaşmıştım. Şaziye beni tanıdı; — Tevekkeli değil... dedi, kaç gündür evi- min etrafında dolaşıyorsun... Ne arıyorsun burada? Gecenin bu saatinde... Boynumu büküm: Artık aşkına tahammül edemiyeceğim... dedim. seninle tanışmak için evini tutmağa, kalkıştım... Neler yaptım, fayda etmedi. Bundan başka çare bulamadım. O bu sözlerim üzerine bira yumuşadı: — Canım, dedi, herşeyin bir usulü erkânı wardır... Böyle gece yarısı. — Ne yapayım sevgilim!,.. diye mınldan- dım. Bu sözüm üzerine hafifçe gülümseği, İçeriye girdim, Konuştuk. Senin anlıya- &ağin onunla evleniyorum. Define yorina Şaziyeyi buldum. Bundan sonra da rahat rahat defineyi arıyabilirim. Iki ay sonra Şaziye ile Baki evlendiler, Aradan seneler geçti. Çok mesud bir haya$ geçirdiler, Bakiye sordum: - Bari evlendikten sonra deflneyi bul- du mu?.. Baki gülümsedi: — Ben de kendisine bunu sordum. Bana şü cevabi verdi: — Defineyi bulamadım amma Şaziye do bir define imiş, Mükemmel bir ev kadını, mükemmel bir zevce... Evi var, biraz geliri de var... Yaşayıp gidiyoruz. Hikmet Feridan Es Stad kupası finali Galatasaray Fenerle, Beşik- taş - Beyoğlusporla bugün karşı laşıyor Stad Spor mecmuası tarafından dört büşük kilibümüz arasında tertip edilen kupa maçlarının finali bugün Taksim ata- dında yapılacak ve Galatasaray İle Fe- nerbahçe, Beşiktaş ile Beyoğluspor karşı- Jasacaklardır. Lig maçlarının tatil devresinden istifade edilerek tertip edilen bu karşılaşmaların Benim!... Benim!,. de- Günün İlk maçı sant 1430 da Beşiktaş He Beyoğluspor arasında ol&caktır, Geçen hafta Galatasaray karşısma eksik bir kad- To ile çikan Beşiktaşlıların bu maça (am Kudrolarile iştirak edecekleri söylendi- ğinden Beyoğluspor maçinm çok heyg- canlı bir şekilde geçeceği tabiidir. Diğer taraftan geçen hafta Fenerbahçs kurşısında zevkli bir oyunlarına şahid ol- duğumuz Beyoğlusporluların aldıkları bu derecenin tesadüfi Olmadığını isbat için daha fazla çalışacakları ve bu yüzden mü- sabakanın çok sıkı olacağı tahmin edile- bilir. Günün son müsabakası İki ezeli rakip Fenerbahçe - Galatasaray arasında ya- pılacaktır. Yaptıkları her karşılaşma ile spor efkârı umumiyesini günlerce İşi eden bu iki klübün mevsim zarfında id defa karşılaşmış bulunmalarına rağmen bugünkü üçüncü müsabakalarının da ze- ne ayni alâkayı toplıyacağı senelerin bize «verdiği tecrübe ile sabit olmuştur. Gerek Penerlilerin ve gerek Galatasa- raylıların takımlarında yaptıkları son ta- Mektep maçları Hayriye - Darüşşafakaya, Haydarpaşa - Şişli Terakki. ye, Kabataş - İstiklâle galip geldi İstanbul maarif müdürlüğü beden terbi- yesi bölgesi tarafından mektepliler ara- sında tertip edilen lig maçlarına dün Tak- sim ve Şeref stadlarında talebelerden mü- rekkep bir kalabalık önünde devam edi miştir, Taksim stadında günün İlk maçı Eşref Mutlunun kakemliği altında Yüce Ülkü ile Ticaret liseleri arasında yapılmıştır. Mü- tevazin geçen bir oyundan sonra fırsatlar- dan istifade eden Yüce Ülkü takımı 2-0 galib gelmiştir. Günün ikinci maçını Darüşşafaka üne Hayriye liseleri Ahmed Ademin hakemliği altında yapımılardır. Çok heyecanlı ge- çen bu maçın İlk devresi 1 - 2 Hayriye le- hine bitmiştir. İkinci devre mütevazin geçmiş ve her iki takım birer gol yapmış- lar ve bu suretle Hayriye lisesi müsabaka- dan 3 - 2 galib çıkmı Şeref stadında günün ilk maçını Necde- tin hakemliği ile Kabataş - İstiklâl liseleri yapmışlardır. Rakibine nazaran daba kuv- vetii olan Kabataşlılar müsabakayı 0 - 3 kazanmışlardır. Günün son maçını Haydarpaşa Ve Şişli Terakki liseleri yapmışlardır. Şazi Tezca- nin idare elliği bu müsabaka tamamen Haydarpaşanın üstünlüğü altında geçmiş ve ilk devrede 2, ikinci devrede de 4 gol yapan Huydarpaşalılar rakiplerini 0 - 6 mağldp etmişlerdir... Voleybol > miğabekelari Mektepliler arasında bertip edilen oley- bol maçlarına dün Beyoğlu Halkevi sâlo- nunda başlanmıştır. Bu karşılaşmalarda Galatasaray - Per- tevniyale - 15/4, Işık - Muallim'e 15/0 » 15//8, Boğaziçi - Taksim'e 15/3 — 14/1, İstanbul lisesi » Ticaret'e 18/0 -15/0 galip gelmişlerdir. üreş teşvik müsabakaları Bölge güreş ajanlığı tarafindan tertip edilen güreş teşrik müsabakalarına dün akşam - Şehzadebaşindaki (o Süleymaniye klübü salonlarında başlanmıştır. Güreşçi adedinin fazlalığı yüzünden müsabakalar üç gün devam edecektir. MUMİ takım güreşçilerinin iştirâk ettiri- mediği bu müsabakalarda dercos alan gü- reğçiler on"beş gün sonra milli takım ele- manlarlie karşılaşmak hakkını kazanacak- lardır. Dünkü ihracat Dün, İlalyaya susam, İtalya, Fransayr kuru fasulye, Bulgaristan, Romauya ve Yunanlstana taze balık, Suriyeye “kestane, Mısıra elma, Fransaya paçavra, Filistino ağaç çenberi İhraç edilmiştir. Ağaç dalı, başını yardı Şoför Hasanın idaresindeki kamyon, Küçükpazar caddesinden geçerken Şol kenarındaki ağaçlardan birine çarparak büyük bir dal kırmıştır. Ağaçtan düşm dal, o asnada oradan geçen Medine ismin- de bir kadının başına isabet ederek yar- mıştır. Bayan Medine polis tarafından te- davi altına Söirümiştir. dilâtı bümedizimiz için bu mühim karşı- laşma hakkında şimdiden tahmin yörüt- mek imkân dahilinde değildir. Zaten bu Iki klübün birbirlerile karşlaştıkları 2a- man oyun tarsları, enerji vasıfları #vyel- den tahmin yürütülemiyecek derecede do- Biştiğinden maçın netisesini de O gün la“ kımda oynıyan sporcuların hâleti ruhiye. si tayin etmektedir. Bu cihetle sarı kırmızı ve sarı lâsiverk klüplerin. taraftarlarına zevkle takip et- tirecekleri temiz bir oyun çıkarmalarını tâvsiye ederiz. > Tefrika No.2 Tuzak içinde Tuzak AŞK ve MACERA ROMANI Dünkü tefrikanm hülâsası Bundan bir asır kadar evvel, Ruslarla müharebe ettiğimiz sırada, Rüstem ve Elein isminde iki birader korsanlık etmiş. ler; Kafkas ve şimal sahillecinden Osmanlı sarayına kızlar aşırmışlardır. Bu yk ve bizim Karadeniz e bir de an im gelirmişlerdi, Şi 2 le» denen bu mevki, Etemin torunlarından Korsanzade Burhan kaptanın malıdır. Ga- yet #engin olan Burhan, Hidayet isminde genç bir kızı severek evlenmiştir. .. Bü izdivacta, zevcenin sakinliği, erkeğin İse, taşkınlığı, coşkunluğu barizdi. Kısa seyahatler ettiler, Bur- hanın memleketini de'gördüler, Ar- tık kaptan muazzam servetine bir varis bekliyordu. Fakat çocuk belir. medi, İşler açılmıştı. Bilhassa kahraman- ca dövüşen askerlerimize mühimmat yetiştirmek vazifesi o gemicilerimize düşüyordu, Bu maksadla, Korsanoğ- lu Buthan kaptanın vapurla uzun bir seyahate çıkması lâzım geldi. Veda, pek firaklı oldu. Ayrılık tahminden de uzun sürdü. Nakleden VWâ - Nü) Zira, düşmana müzaheret etmek is- tiyenler Türk bandıralı vapurun ba- şına iş açtılar. Evvelâ mesele daha dallı budaklıydı. Burhan, üç ay müd. detle gemisinin İskenderiye limanın. da mahpus kalacağını sanırken ve karısına da öylece malümat verir. Karı koca, on beş aydanberi Ayri bulunuyorlardı, Teşrinievvelin sonla- rıydı. Akşam saat beşe doğru, sırtına askeri kaputa benziyen geniş seyahat pardösüsü giymiş bir adam, Galata dan otomobile atladı; — Şişliyel - emrini verdi: Yanında yalnız küçücük bir seyi hat çantası vardı. Otomobil, fesli, kalpaklı, şapkalı bir kalabalığı garip sesler çıkaran kon nesini çala çala yararak ilerlemeğe başladı. — Şoför efendi! Şayet çabuk ştrer- seniz bir lira fazla vereceğim, Yolcunun yüreği, tatlı bir heyecan- la çarpıyordu. Orta boylu, geniş omuzlu, tunç yüzlü olan bu adam, çok ciddi, azimkâr, âdeta sert bir er- kek intibamı bırakıyordu. Korsanoğlu Burhan memleketine dönmüştü. Sevgili karısının yanına bir an ev- vel varmak için acele ediyordu. Hi- dayete böyle âni döneceğini haber vermemişti. İki buçuk ay sonra gele- ceğini beklerken şimdi böyle birden- bire kocasını karşısında görmek genç kadını kimbilir nasıl sevindirecekti. Arabada giderken buluşmanın tat- Ulığını düşünüyordu. Hidayetcik kim- bilir ne kadar şaşıracak, nasıl mem- nun olacak... Boynuna ütılacak... Bi- günler, böylece, önlerinde açılıvere- cek... Hayır, hayır... Bu melek gibi ka. dından şüphelenmek zerre kadat ak. Mına gelmiyordu. Böyle birşeyi kendi ahlâkı için leke sayardı! Hidayet, Bürhana ne tatlı ifadeli mektuplar göndermişti... Kocasında hayran olduğu irade kuvvetinden vo bu iradeyle hiç de zd düşmeyen şöfkatten bahsedip duruyordu. Refa- ha, bolluğa onun sayesinde kavuştu. unu da itiraf ediyordu. Bürhan, karısının ebedi sadakat LEYLÂ ie MECNUN 'Tefrika No, 142 Yazan: İskender Fahreddin Herkes Abdullahın müthiş ateş ve alev sütunları içinde yanıp kül olduğunu sanıyordu, fakat... Bedevi sükünetle cevap veriyordu: — Behi Saad kabilesine mensubum.. bu- raya alışverişe gelmiştim. Meydandaki ka- labalığı görünce merak ettim.. sokuldum ve bir adanun ateşler içinde yandığını hayret- le gördüm. — Demek ki sen Beni Saadlardansın, öy- Je mi? — Evet. Şaşılacak birşey mi bu? Her za- man sizin çarşınıza alışveriş ekmeğe gelmez miyiz? Muhafızlardan biri, yabancının yüzüne dikkatle baktı: — Ben bu adamın bakışlarını beğenmi- yorum. haydi onu şeyhin yarına gölüne- 1m. «Kızıma düğün hediyesi almağa geldim!» Yakalanan bedevinin belinde cenbiyedi ve boynunda kıymetli bir şalı vardı. Böni Suad kabilesi ile Mehdinin arası uzu» yıllardanberi açık olmakla beraber, iki ka- bile efradı biribirinin pazarlarına gidip alış- weriş yaparlardı. Badeviyi şeyh Mehdinin yanına götürdük. | leri zaman: — Bu adamlar gizli gizli birşeyler konu- guyorlardı., LÂ? arasında Leylânın da ai geçiyordü.. ondan şüphelendir.. size getli dik. Arkadaşı kaçtı. Kalabalığa karıştı, izi- ni bulamadık. Dediler, Mehdi, kızının adını duymasaydı, bedeviyi serbes birakacaktı, #— Lâf arasında Leylânın da adı yeçi- yordu.» sözü Mehdiyi de şüpheye düşür- müştü, Şeyh Mehdi, bedeviye sordu: Sen, Leylânın kim olduğunu biliyor müşun? — Ribette bilirim, Senin kıztadır. «— Onu tarır misin? — Elbette tanırım, İki gün önce Beni Sa- ad çarşısında görmüştüm. Şeyh Mehdi yerinden hopladı: — Ne diyorsun. Beni Saad çarşısında mii gördün kızımı? — Evet. Buna neden şaşıyorsun? Bir ka- dın, kocasile çarşıya gidemez mi?! - Yanında kocası mu vardı? — Evet, — Sen onun kocasını tanir mısın? Seyid Ömeri kim tanımaz ki... — Vay alçak vay. Nihayet kızımı elimden aldı demek, Ben de ondan şüpheleniyordum amme. Kati bir hüküm veremi Hal- buki, bana onun şeyh Saide iltica ettiğini söylemişlerdi. Bedevi başım ssllıyarak bu sözü teyid et- de #öylemişler. Seyid Ömer, Seyh misafiridir. halde Ömerin Beni Saad çarşısında ne e İşt var? — Çarşıdan Laylâya hediye alniağa gel- miş... Mehdi, bu lâftarın biribirini tutmadığını görünce: — Ya senin ne işin var burada? Diye bağırdı, Bedevi soğukkanlılığını muhafaza ediyor- du: — Kınma düğün hediyesi almağa geldim. Sizin çarşınızda insan her aradığını bulu- yor. Diye cevap verdi. Badevinin başka bir maksadla geldiğine kanaat getiren şeyh Mehdi: — Bana hakikati söylersen, sana alace- gın hediyeyi ben bedara vereceğim Dedi, Bedeviler para ve hediye di düler, Mehdinin bu sözünü duyunc, — Beni Seyid Ömer gönderdi - diye sö“ ze başladı - Çölde büyük hazırlık yapıyor- lar. Birkaç kabile efradı birden toplarıp buraya baskına gelecekler. Benden duymuş olmayın amma, Şeyh Sald çöl sultanı ol- mağa karar vermiştir. Yalnız sizin deği, halifenin tahtını bile yıkmak, bütün Ara- yöminleri eden, çılgınlıklar gösteren bir maşuka olmadığını biliyordu. Fa- kat zarar yok! Böylesi de hoşuna gi- İ diyordu. Hidayet kendisinin olsun! Bundan başka birşey beklemiyordu ki... Kanı canı fazla olan ekser erkek- ler gibi, o, taşkınlığın kendinden gel- mesini, karşı tarafın pasif bir ahlâk. ta olmasını ihtimal tercih bile ediyor. du. Sevmekten, sevilmek aklına gelmi- yordu! Halide Vildan hanımefendinin evin- de bu sarışın, saf, mahçup kızı gördü- Siren mevcudiyetinde bir baş- kalık hissetmişti. Bü hal, ruhunda devam ediyordu. İşte şimdi aradan bir iki dakika geçtikten sonra karşı- laşacaklardı. Otomobil Şişliye geldi. Bulgar çar- şısını saptı. Korsanoğlunun evi O ci- vardaki güzel binaların biriydi, Mu- tad muhitinden başka bir dekor için- de yaşayıp başka bir zevk tatmak için, denizden uzağa kaçmıştı Gürültü istemediği için de caddeden irak otu- ruyordu, Bürhan, aceleyle, şoföre parasını verdi, Kapıcının önünden hızla geçti, Dairesinin kapısını çaldı. Kalbi, göğsünden fırlıyacakmış gibi çarpmaktaydı. Bir kadın kanadi açtı. Bu, hizmet- çilerden biriydi. bistana hâkim olmak flkrindedir. Mehdi bu haberi alınca fena halde cani sıkıldı. O, gerçe, kardeşinin çöldö neler yap- tağını bilmiyor değildi. Fakat, bunun bir hayal olduğuna inanmıştı. Birkaç yerden bu haberi alan şeyh Mehdi artık yeni ted- birler almağa mecburdu. Leylânın babası eli taltif etti. ken- disine hediyeler vererek; — Orayâ döndüğün zaman şeyh Saide söyle: Mebdi 'Türklerie anlaşmıştır. Kendi- ne güveniyorsa hemen gelsin. Dedi. Bedevi çok zeki bir adamdı. Mehdi- ye şöyle bir fikir verdi: Türklerin sizinle uzlaşacağını ummu- yorum. Urman öldükten sonra, onların dâ dağılacağı bekleniyor. Çünkü. ölen reisin ye oğlu geçmemiştir. Halife, bundan sonra Firat boylarındaki Türklerin müsta- kil bir kabile halinde yaşamalarına mğ- saade eti — O halde ne yapmalı? — Bana kalırsa, öiz, Beni Saad kabilesi relisle anlaşınız. — Yani sizin kabilenizle mi? — Evet, Çölde en kuvvetli muhariplere malik olan kabilemize el uzatırsanız, sıtta nız hiç bir zaman yere gelmez. — Kardeşim Sald, sizin reisinizle benden önce anlaşmışsa.... — Bundan ne çıkar? Bizim şeyhimiz mens İaatinden başka birşey düşünmez. Şeyh Sa- idin parası yoktur. Halbuki six çok sengin- siniz.. bizim şeyhin gözünü bir anda ka- emi onu avucunuzun içine alabilirsi- — Şeyhiniz hediye İle avlanır mı? — O, benim gibi kanaatkâr değildir. Her De hem de hiç olmazsa bir torba altın İster. — Pekâlâ, Vadediyorum. Sen akıllı bir adama benziyorsun! Beni Saad şeyhi ile aran nasıl? - Aramızdan su sızmar, Sözülme çok itl- mad eder. İsterseniz tavassut edeyim. — Fena olmaz. Bana yardım ederse, ha- zinemin kapısını ona açarım. »— O halde bana müsaade ediniz, hemen gidip bu işi De “ Bir mucize: Abdullah ateşte b? Bedevi, şeyh Mehdinin odasında epeyog kaldıktan sonra, tekrar gelmek üzere he- diyesini alarak gitmişti, Meydanda toplanan halk yaraş yavaş da- gılyordu. Herkes Abdulahın bu müthiş ateş ve aley Sütunları içinde yanıp kül olduğunu sanı- yordu. Zaten bunun aksini döşünmek de Kabil değildi. Ateşe atılan bir insanın yan- mamasına imkân mı vardı? Fukat, ortadı. bir hakikat vardı: Yanan odunlar kül ol. muş, alevler sönmüştü, Abdullah bağlı b Yunduğu direkte dimdik ve sapsaflam du- ruyordu. Kollarında ve dirlerindeki ipler, bağlı bulunduğu direkler yanmıştı. Abdul- lah birdenbire uykudan uyanır gibi, aksı- Tarak gözlerini kırpıştırdı. Etrafına bakın- dı ve küllerin üzerinden meydana doğru yürümeğe başladı. Etraftan bu hali gören- ler: — Kıyamet yaklaşmış. ateşle yanan bir adam dirlilyor!... Diye bağrışarak kaçıyorlardı. Abdulahin vücudüne ufak bir kırı:cım bile temas etmemişti. Abdullah yavaş yaraş yürüyor ve bastığı yeri görüyordu. Hâdiacyi şeyhe haber vermişlerdi, Şeyh Mehdi, sarayının teraçasından, Ab- dullahin kül yığınlarını çiğneyerek meyda- na doğru yürüdüğünü görünce şaşırdı: — Eşle bir mucize... Allahım, sen beni af- fet! Diye bağırdı ve adamlarına: Çabuk onu incitmeden buraya getiri niz. Dedi. Şeyhin adamları meydana koştular. (Arkası var) Efendisini görünce dudaklarında garib ve hâin bir tebessüm hasıl oldu. Uzun yüzünü, sivri çenesini, tığ iğ- nesine benziyen burnunu ileriye doğ- Tu uzattı, Açık mavi gözleri parladı. Başkalarının saadetini kıskanan bir ruh, bu kırklık mahrum kadının açık renk gözlerinde bir an göründü ve tekrar gizlendi. - Ah... Beyefendi... Siz... Sis - diye haykırdı ve dizlerine vur. — Öyle ya... Bunda şaşacak ne var? Hizmetçi kadın, anlaşılmaz bir ta kım sözler mırıldandı. — Hiç... Şey... Tabl... Fakat... — Dönmemi beklemiyordunuz, de- gil mi? — Öyle ya, efendim... Kaptan birdenbire sordu! — Hanımefendi nerede? İçeriye doğru yürüdü. Hizmetçi cevap vermiyordu. Bu mavi gözlü, hain ruhlu mâhlük, ha? du. çizetdi. Yalnız menfaati icab ettirin- ce pire kesilirdi, mübarek! Hizmetçi- ler arasındaki dedikodularda, kavga- larda da birinciydi! O (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: